Kapak Dosya – Ebubekir Eren / 2015 Ocak / 26. Sayı
Hamd gökleri ve yeri yoktan var eden, bizleri mahlûklar içerisinde üstün kılan ve hayatımızın son anına kadar tevbe kapısını açık tutan Rahman ve Rahim olan Allah’adır. Salat-u selam Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e, Ailesine, Ashabına ve kendisine tabii olanların üzerine olsun.
İnsanoğlu cüz-i iradesiyle hareket eden varlıktır. Beşer olma hasebiyle hata edebilir, bu hatadan kurtulmak, arınmak ancak tevbe istiğfar ile olur.
Ağar bin Yesar radıyallahu anh’dan, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: ‘’Ey insanlar Allah’a tevbe edip O’ndan af dileyin. Doğrusu ben, günde yüz defa Rabb’imden bağışlanma dileyerek O’na tevbe ederim.’’ Bu hadiste geçen yüz rakamı çokluk, devamlılık bildirmektedir. Yani Hz. Peygamber Allah’ı çok anmakta ve sık sık ondan bağışlanma dilemekte ve bize bunu tavsiye etmektedir. Tevbe eden kişinin günahı varsa bağışlanır, eğer günahsız ise Allah katında ki derecesi yükseltilir. Allah Resulü gelmiş geçmiş tüm kusurları bağışlandığı halde Allah’a hakkıyla kulluk edemediğini itiraf ederek eksiklerinden dolayı af dilemek, rabbini zikretmek ve ümmetine örnek olmak amacıyla tevbe istiğfar da bulunmuştur. Bu hadisin başka bir rivayetinde Hz. Peygamber ‘’Benim de zaman zaman kalbime gaflet çöker. Bu yüzden Allah’a gün de yüz defa tevbe istiğfar ederim.’’ (1) diye buyurmuştur.
Allah Resulünün günde yüz defa tevbe istiğfar ederim demesi bizim de bu amel de geri durmamamızı ve acele etmemize dikkat çekmektedir. Nitekim şu hadis buna işaret eder.
Abdullah bin Ömer radıyallahu anh’dan, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem “Kul ölüm meleklerini görüpte can çekişmeye başlayıncaya yani dünyadaki imtihan süresi sona erinceye kadar Allah onun tevbesini kabul eder.” (2)Öyleyse insanRabbi’nin sonsuz şefkat ve merhametine sığınarak ona yönelmeli, ümidini kaybetmeden O’ndan af ve mağfiret dilemelidir. Daha sonra nasıl olsa tevbe ederim diyerek tevbeyi ertelememeli. Çünkü ölüm gelip çattıktan, gözlerden perdeler kaldırılıp hak ve hakikat ortaya çıktıktan sonra tevbe etmenin faydası yoktur. Şeytan çoğu zaman, tevbeye meyleden insanı şu sözlerle engellemeye çalışır: “Bir kere tevbe edince adam akıllı tevbe etmelisin, çünkü daha sonra günah işleyip tevbeni bozarsan şimdikinden daha büyük günaha girmiş olursun. Onun için kötülüklerden tamamen uzaklaşacağın ve bir daha dönmemek üzere tevbe edeceğin bir zamana kadar bekle o zaman tevbe edersin.” Bu gibi düşünceler, şeytanın insanları tevbeden uzaklaştırmak için kalplere soktuğu vesvese ve aldatmadan başka bir şey değildir. Böyle şeytani vesveselere kapılıp da tevbeden uzak durmamalıdır. (3)
İslam âlimleri diyorlar ki; ‘’Her türlü günahtan tevbe etmek farzdır. Eğer bu günah, kul hakkı ile ilgili değil de sadece Allah’a karşı işlenmiş bir suç ise, bundan tevbe etmenin üç şartı vardır:
O günahı terk etmek.
Yaptığına pişman olmak
Onu bir daha yapmamaya karar vermek.
Eğer bu üç şarttan biri eksik olursa, kişinin tevbesi kabul edilmez. İşlenen günah kul hakkını da ilgilendiriyorsa, bu üç şartın yanı sıra dördüncü bir şart daha vardır. O da ‘’Hakkını çiğnediği kişiyle helalleşerek kul hakkından arınıp kurtulmaktır.’’ Bu şöyle olur: Şayet birinin malını haksız yere almışsa, onu sahibine geri verir veya bedelini öder. Eğer birini işlemediği bir suçla itham etmişse, hak sahibine kendisini cezalandırma yetkisini verir veya ondan kendisini bağışlamasını ister. Eğer dedikodu yapmış veya birini arkadan çekiştirmişse, o kimseden af dileyerek helallik ister. Samimi olarak tevbe edip bu şartları gücünün yettiği kadar yerine getirdiği takdirde, hak sahibi hakkını helal etmese bile, o kişinin tevbesi kabul edilir.
Kişi işlediği her günahtan tevbe etmelidir. Günahlarının sadece bir kısmından tevbe ederse, ehl-î Sünnet âlimlerine göre böyle bir tevbe makbuldür, ancak tevbe etmediği günahları affedilmemiş olur. Allah’ın kitabı, Peygamber’in sünneti ve İslam âlimlerinin icmaı yani hepsinin bu konuda ortak görüşe sahip olmaları, günahlardan tevbe etmenin farz olduğunu açıkça göstermektedir.
Fakih Ebu Leys Es-Semar Kandi der ki: Günah iki türlüdür; Senin ile Allah arasında olan günah. Bu günahtan tevbe, dil ile istiğfar dilemen, kalbinden pişmanlık duyman ve bir daha işlememek üzere günahtan uzak durmaya karar kılmandır.
Kul bunu yaptığı takdirde daha yerinden ayrılmadan Allah’u Teâlâ onu bağışlar. Ancak yapması gereken farzlardan ve diğer sorumlu olduğu ibadetlerden uzak durup terk ederse tevbenin ona hiçbir faydası olmaz.
Kul ile senin aranda olan günah; böyle bir günahtan arınmak için tevbe istiğfar ile beraber; onlardan helallik dileyerek razı etmelisin.
Hikmet ehlinden bazıları derler ki tevbenin kabul olmasının alameti şu dört hasletin bulunmasıyladır.
Tevbe eden kimsenin dilini boş şeylerden konuşmaktan koruması, gıybeti ve yalanı bırakmasıdır.
Hiç kimseye karşı kalbinde kin ve nefret beslememesidir.
Kötü kimselerden uzaklaşmasıdır.
Ölüm için hazırlanması ve daha önce işlemiş olduğu günahlardan dolayı hüzünlenip rabbine itaatte gayret etmesidir.
Muhammed Bin Sirin der ki:
Yaptığın hayırlı ameli terk edip bırakmaktan sakın; şu var ki tevbe edip Rabbine dönen herkimse kurtuluşa ermiştir. Tevbe eden kişi ecelini iki gözünün arasına almalı ve daha önce işlemiş olduğu günahları hatırlamalı, Allah’tan istiğfarı (bağışlamasını ) çokça dilemeli ki tevbesinde sebat edebilsin. Bundan sonra Rabbine şükretmeli ve kıyamet günü verilecek sevabı hatırlamalıdır. Cennet’i arzu eden onun için hayırlı amellerde gayret eder; cehennemin azabını düşünen kötülüklerden uzak durur. (4)
———————————
1. Müslim zikir 41
2. Tirmizi 3537 Hadis Hasen demiştir.
3. Riyaz-u Salih’in-Beka yayınları
4. Tembihul Gafilin