Tebliğde Vefalı Olmak

 Bir Kıssa Bin Öğüt – Ebubekir Eren / 2013 Kasım / 12. Sayı

İslam davasını tebliğ ederken ahde vefa göstermek davaya adanmışlığın kendisidir.

İslam davasını üstlenmiş her Müslüman, yerine ulaştırması gereken emaneti üstlenmiştir. Meselenin ciddiyetine örnek teşkil edecek gencin kıssası ne kadar manidardır.

Suheyb er-Rumi radiyallahu anh’dan  Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur. (Müslim, 3005)

“Sizden önce yaşamış ümmetler içinde bir kral, bir de onun sihirbazı vardı.

Bu sihirbaz yaşlanınca, krala, “Ben artık yaşlandım, bana genç birini göndersen de ona sihirbazlığı öğretsem” dedi. Kral da ona zeki ve yetenekli bir genç gönderdi. Her gün evinden çıkıp sihirbazın yanına giden bu genç adamın yolu üzerinde bir din alimi bulunmaktaydı. Delikanlı, günün birinde ona uğradı ve yanına oturup konuşmalarını dinledi. Onun söyledikleri çok hoşuna gitmişti. Artık sihirbaza her gittiğinde bu din alimine mutlaka uğruyor ve onun yanında bir süre kalıyordu. Fakat sihirbaz, yanına geç geldiği için genç adamı azarlayıp dövüyordu. Delikanlı durumu alime şikayet edince o da “Sihirbaz niçin geç geldiğini sorarsa, “Ailem beni alıkoydu” dersin; ailen sorduğu zaman da sihirbazın seni geç bıraktığını söylersin” dedi.
Genç adamın bu hali sürüp giderken, bir gün yolda insanların gelip geçmesine engel olan büyük ve yırtıcı bir  hayvana  rastladı. Kendi  kendisine, “Sihirbazın mı, yoksa alimin mi doğru yolda olduğunu anlamanın tam zamanı!” dedi. 
Bunun için eline bir taş aldı ve “Allah’ım, senin katında alimin yaptıkları, sihirbazın yaptıklarından daha değerli ise şu hayvanı öldür ve insanlar yollarına devam etsinler!” diyerek taşı hayvana doğru fırlattı ve onu öldürdü. Böylece insanlar rahatça yollarına devam ettiler.
Daha sonra delikanlı, alimin yanına geldi ve olup biteni ona anlattı. Alim “Genç adam, artık sen benden daha üstünsün. Çünkü gördüğüm kadarıyla, büyük bir mertebeye erişmişsin. Öyle sanıyorum ki, yakında bir takım belalarla imtihan edileceksin. Böyle bir şey olduğunda sakın benim bulunduğum yeri kimseye söyleme.” dedi.
Genç adam, gözleri görmeyen ve alaca hastalığına yakalanmış kişileri iyileştirir, diğer birçok hastalığı da tedavi ederdi. Kralın o sıralarda kör olmuş yakın bir arkadaşı bunu duydu ve değerli hediyelerle delikanlının yanına gelerek “Eğer beni tedavi edebilirsen, bunların hepsi senindir.” dedi. Delikanlı “Ben hiç kimseye şifa veremem. Şifayı veren Allah’tır. Eğer sen yüce Allah’a iman edersen, O’na dua ederim, o da dilerse sana şifa verir.” dedi. Zaten iyi kalpli olan adam derhal iman etti, Allah da ona şifa verdi. Sonra kralın yanına gelip her zamanki gibi mecliste yerini aldı. Kral onu iyileşmiş görünce “Senin gözlerini kim iyileştirdi?” diye sordu. O da “Rabb’im iyileştirdi” dedi. Bunun üzerine kral öfkeyle “Senin benden başka Rabb’in mi var?” dedi. Adam “Benim Rabb’im de, senin Rabb’in de Allah’tır” diye karşılık verdi. Bu sözler üzerine çileden çıkan kral adamı tutuklattı ve gencin yerini söyleyinceye kadar ona işkence ettirdi.
Sonunda adam gencin yerini söyledi ve delikanlı oraya getirildi. Kral ona “Evladım, demek senin sihirbazlığın körleri ve alacaları iyi edecek dereceye ulaşmış. Şunları şunları yapmışsın, öyle mi?” diye sordu. Delikanlı; “Hayır; ben kimseye şifa veremem. Şifayı veren ancak Allah’tır. ” dedi.

Kral da delikanlıyı yakalattı ve alimin yerini söyleyinceye kadar ona işkence ettirdi. Neticede alim yakalanıp getirildi ve kendisine “Dininden dön, yoksa öleceksin!”denildi. Fakat alim dininden dönmedi. Bunun üzerine kral bir testere getirtip başının tam ortasından alimi ikiye biçtirdi. Parçaların her biri bir yana düştü. Sonra kralın o yakın adamı getirildi ve ona da “Dininden dön!” denildi. Kral onu da başının  ortasından  ikiye biçtirdi. Daha sonra delikanlı getirildi ve “Dininden dön!” denildi. Delikanlı da dininden dönmedi. Bunun üzerine kral onu askerlerinden bir gruba teslim ederek onlara “Bunu filanca dağın tepesine çıkarın. Dağın tam zirvesine ulaştığınız zaman ona dininden dönmesini teklif edin; dönerse ne ala, aksi taktirde uçurumdan atın gitsin” talimatı verdi. Onlar da delikanlıyı götürüp dağın tepesine çıkardılar. Delikanlı “Allah’ım, beni bunların elinden dilediğin şekilde kurtar!” diye dua etti. Bunun üzerine dağ sarsıldı ve askerler aşağıya yuvarlanıp öldüler. Delikanlı ise sapasağlam yürüyerek kralın yanına döndü.

Kral ona “Yanındakilere ne oldu?“ diye sordu. Delikanlı “Allah beni onların elinden kurtardı.” dedi. Bunun üzerine kral, delikanlıyı adamlarından bir başka gruba teslim etti ve “Bunu bir gemiye bindirip denizin ortasına götürün. Dininden dönerse ne ala, aksi taktirde onu denize atın gitsin.” dedi. Onlar  da delikanlıyı alıp götürdüler. Delikanlı “Allah’ım, beni bunların elinden dilediğin şekilde kurtar!” diye dua etti. Bunun üzerine gemi içindekilerle birlikte alabora oldu ve bütün askerler boğuldu. Delikanlı ise sağ salim kralın yanına döndü. Kral onu yine karşısında görünce “yanındakiler ne oldu?” diye sordu. Delikanlı da “Allah beni onların elinden kurtardı” dedi ve “Benim sana söyleyeceklerimi yapmadıkça beni öldüremezsin” diye de ilave etti. Kral “Neymiş o?” diye sorunca delikanlı “Bütün insanları geniş bir meydanda topla ve beni de bir hurma kütüğüne bağla. Bana ait ok torbasından bir ok al, yayın tam ortasına koy. Sonra da “Bu delikanlının Rabb’i olan Allah’ın adıyla!” diyerek oku at. Beni ancak bu şekilde öldürebilirsin.” dedi. Bunun üzerine Kral, halkı geniş meydanda topladı delikanlıyı da bir hurma kütüğüne bağladı ve onun sadağından bir ok alıp yayına yerleştirdi. Sonra “Bu delikanlının Rabbi olan Allah’ın adıyla!” diyerek oku fırlattı. Ok, delikanlının tam şakağına isabet etti. Delikanlı elini şakağının üzerine koydu ve oracıkta öldü. Bunun üzerine insanlar, “Biz delikanlının Rabb’ine iman ediyoruz!” dediler. Daha sonra ileri gelen yöneticiler krala gelerek, “Gördün mü, korktuğun başına geldi; halk iman etti!” dediler. Bunun üzerine Kral, sokak başlarına büyük hendekler kazılmasını ve içlerinin ateşle doldurulmasını emretti. Sonra da, ” Bu yeni dine inanıp da dininden dönmeyen herkesi zorla bu ateşe atın!” dedi. Askerler emri yerine getirdiler. Böylece, hak dini terk etmeyen binlerce insan ateşe atıldı.
En sonunda, kucağında çocuğu ile bir kadın getirildi. Ya imanını terk edip yeniden küfre dönecek ya da yavrusuyla birlikte ateşe atılacaktı. Bir ara kararsız kaldı, ateşe düşmemek için sendeleyip geriledi. İşte o anda, henüz kundakta olan çocuğu dile geldi ve zalimlerin saltanatına son verecek yeni bir neslin gelişini müjdelercesine “Dayan anneciğim, sakın ateşten korkup imanından dönme; çünkü sen hak din üzeresin.” dedi.