Tarihin Karanlık İdeolojilerinin Yakın Döneme Etkileri: 1-Milliyetçilik (3)

Yakın Tarih – Furkan Uyannık / 2019 Ekim / 83. Sayı

Hamd, yerin ve göğün yaratıcısı olan, gücün ve kuvvetin gerçek sahibi Allahû Teâlâ’yadır. O ki vaadini yerine getirendir. Salat ve selam Efendimiz, komutanımız Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme, ailesine ve ashabına olsun.

Milliyetçilik hastalığı, milliyetçilik kavramı ve özellikle Fransız İhtilali sonrası hilafetin yıkılmasına kadar ki süreci ele aldığımız önceki iki yazımızda milliyetçilik kavramını gücümüz yettiğince açıklamaya çalıştık. Ayrıca milliyetçilik hastalığına bulaşan milletlerin özellikle de Sırp ve Yunan milletlerinin isyanları ve milliyetçilik damarlarının nasıl kabardığını ve bu doğrultuda hangi eylemlere bulaştığını aktarmıştık. Bu yazımızda da yine aynı şekilde milliyetçiliğin etkisiyle birlikte isyan eden ve şeytanın en büyük dostlarından İngiltere, Fransa ve Rusya’nın teşvik ve telkinleriyle eylemlerini süreç içerisinde sürekli arttırarak gerçekleştiren Ermenilerin isyanlarından bahsedeceğiz. Rabbimizden dilimize ve bileğimize kuvvet vermesini, okuduklarımızdan dersler çıkarmamız konusunda bize yardımcı olmasını diliyoruz.

Berlin Kongresi’nden sonra kıdemli sömürücü İngiltere’nin planlarını ve hesaplarını değiştirdikten sonra yani yeni politikasıyla birlikte Müslümanları alenen parçalama, yıkma ve bölme eylemlerine geçtiğini görmekteyiz. Bu yeni politika gereği, Osmanlı hilafet devletinden 18.yy’a kadar milliet-i sadıka olarak adlandırılan Ermenileri kışkırtma ve milliyetçilik hastalığına yakalanması için sistemli bir hareket politikası uyguladı. Oysaki Ermeniler 19.yy’a kadar Osmanlı kültürünü en fazla benimseyen ve saray dâhil olmak üzere hayatın her noktasında önemli görevler almış bir topluluk idi. Lakin tüm bunlara rağmen kışkırtmalar sonucu ve milliyetçilik hastalığıyla Ermeniler de tıpkı Sırplar ve Yunanlar gibi ihanet içerisine girip isyanlar çıkarmıştır. Bu kerteden sonra Ermenilerin eylemlerini göreceğiz…

Kıdemli Sömürücülerin Kıskacına Giren Topluluk: Ermeniler

Bununla beraber, Ermenilerin devlet ve toplum içindeki bu durumu, Ermeni Patrikliği’nin etkisini hiçbir zaman azaltmamıştır. Zira Patrikler, Ermenilerin din işlerini yönetir, şikâyetlerini inceler ve hatta Ermenilere ait emlâki de yönetip gelirlerini toplarlardı. Fakat zamanla Patriklerin Ermeni toplumu üzerindeki bu etkinlikleri siyasal etki ve kontrol haline de dönüştü. Yabancılar, Rum patrikliğinde olduğu gibi, Ermeni patrikliğini de millî ve siyasal bir makam olarak görmeye başladılar. Berlin Antlaşmasından sonra patlak veren Ermeni sorununda İstanbul Patrikliği’nin büyük rolü olduğu gibi, Doğu Anadolu’daki Ermeni ayaklanmalarında da Ermeni kiliseleri silâh deposu ve terör karargâhı görevini de yapacaklardır.

İngiltere’nin teşviki ile 1842 de ilk defa Kudüs’te bir Protestan Kilisesi açılmıştır. Yine İngiltere’nin desteğindeki Protestan misyonerleri Osmanlı İmparatorluğu topraklarında, okullar, kolejler açtılar ve ilginçtir, buralarda yapılan ilk iş Ermeni tarih ve edebiyatının ve kültürünün işlenmesi olmuştur. İngiltere’nin bu faaliyeti sonucu, birçok Ermeni Protestanlığa dönerken, şimdi Ermeniler de İngiltere’de bir koruyucu bulmaya başlıyorlardı. Bu da Ermenilerin millî duygularının harekete geçmesine sebep olmuştur. Ermeni sorunu aktif olarak, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında Rusya’nın, Doğu Anadolu’daki bazı Türk şehirlerini işgal ederek, bu şehirlerde yaşayan Ermenileri bağımsızlık amacı ile Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtmasıyla başlamıştır. Bu durum İngiltere’yi telâşlandırmış ve Rusya’nın Ermenileri koruma perdesi altında, Doğu Anadolu’yu Balkanlaştırmasından ve bu savaşla sağlamış olduğu toprak kazançlarının oluşturduğu elverişli durumdan faydalanarak, nüfuzunu bir yandan İskenderun, öte yandan da Mezopotamya üzerinden Basra Körfezi’ne yaymasından korkmuştur. Böylece, Ermeni davası, Ermenilerin değil, Osmanlı İmparatorluğu üzerinde çıkarları çarpışan iki büyük devletin -İngiltere ile Rusya- tahrikleri ile ortaya çıkmıştır.

Milliyetçiliğin Etkisinde Oluşan Kurumlar

İmparatorluk içindeki Ermeni cemiyetlerinin ilki, 1860’da İstanbul’da kurulan Hayırsever Cemiyeti’dir (Benevolent Union). Amacı Kilikya’yı yükseltmekti. 1870 ile 1880 arasında Van’da Araratlı, Muş’ta Okul sevenler ve Doğu Erzurum’da Milliyetçi Kadınlar isimli dernekler ortaya çıktı. Okul sevenler ve Doğu dernekleri daha sonra birleşerek Ermenilerin Birleşik Cemiyeti’ni kurdular. Bunların yanında ihtilâlci dernekler de kuruluyordu. 1878 de Van’da Kara Haç Derneği kuruldu. Amacı, Ermenileri saldırılardan korumak için onları silahlandırmaktı. 1882’de kapatılmıştır. İhtilâlci bir siyasal parti örgütü olarak ilk ortaya çıkan ise Armenakan Partisi’dir. 1885’de kurulmuştur. Programının başlıca noktaları şunlardır: Parti’nin kuruluş sebebi, ihtilâl yolu ile Ermenilerin kendi kendilerini idare hakkını elde etmektir. Parti amacına ulaşmak için, bütün milliyetçi Ermenileri bir araya getirmek, ihtilâlci fikirleri yaymak, üyelere silah kullanmayı ve askerî disiplini öğretmek, silâh ve para sağlamak, gerilla kuvvetleri oluşturmak ve halkı genel bir harekete hazırlamak gibi yollara başvuracaktı. Bir merkez örgütü olacak ve bölgelerde de bölge komiteleri oluşturulacaktı. Ayrıca, diğer ihtilâlci gruplarla iş birliği için de özel bir komite teşkil olunacaktı. Silah kullanmak ve askerî strateji konularındaki bilgilerin, Van Ermeni Okulu’nda, Rus konsolosu Binbaşı Kamsaragan tarafından verildiği belirtilmiştir. Bu dernekler içinde asıl önemli iki tanesi, şüphesiz Hınçak ve Taşnak komiteleridir. İhtilâlci Hınçak Partisi: Hınçak (Hunchak veya Hentchak) Ermenice’de Çan demektir. 1887’de İsviçre’de kurulmuştur. Marksist ilkelere sahipti ve 1890’dan itibaren faaliyetlerini Doğu Anadolu’ya yaymaya başlamıştır. Marksist niteliği dolayısıyla, Hınçak’a göre, bugünkü düzen ihtilâl yoluyla ortadan kaldırılmalı ve onun yerine, ekonomik gerçeklere ve sosyal adalete dayanan yeni bir toplum düzeni getirilmelidir. Parti’nin ilk ve yakın hedefi, Türkiye Ermenistanı’nın siyasal ve millî bağımsızlığını sağlamaktır. Türkiye’de ihtilâl yoluyla gerçekleştirilecek amaca varmak için, kullanılacak metot, propaganda, tahrik, tedhiş ve işçi ve köylü hareketidir. Tahrik ve tedhiş, halkın cesaretini arttırmak için gerekliydi. Hükümete karşı nefret yaratmak, tahrikin başlıca yollarıdır. Tedhiş hareketlerini yürütmek için özel bir örgütlenme yapılacaktı. İhtilâli gerçekleştirmek için en müsait zaman Türkiye’nin savaşa girdiği dönem olacaktır. Süryaniler, Kürtler, Türklere karşı mücadelede kazanılmalıdır. Programında, yakın amaca, yani İhtilâle ulaşmanın çaresi olarak, “Türkiye’deki Ermeni bölgelerindeki genel kuruluşu alt-üst etmek, değiştirmek, genel isyanla Türk Hükümetine karşı savaş açmak” gösterilmekteydi. Hınçak Partisi, 1896’daki genel kongresinde, “Hınçak İsyan Cemiyet Kanının Âlisi” başlıklı bir belge kabul etti. Buna göre, Hınçak Cemiyeti ve İhtilâlci Hınçak Partisi’nin tek görevi ayaklanma çıkarmaktır. Osmanlı İmparatorluğu bu yönde bir takım ayaklanma bölgelerine ayrılmıştı. 

Eylem ve Saldırı Sürecinin Başlaması

Kışkırtmalar sonucunda Erzurum Ayaklanması patlak verdi. 20 Haziran 1890’da çıkan bu ayaklanmanın sebebi ise, Erzurum’daki Sanasaryan okulunda ve kiliselerde, Ermenilerin Rusya’dan getirdikleri silâhları depo ettiklerinin haber alınması üzerine Vali’nin de buralarda arama yaptırmak istemesidir. Fakat aramanın yapılacağı Köpek Boğos adında biri tarafından, birkaç saat önceden okula haber verilmiş ve her şey çabucak ortadan kaldırılmıştır. Tabiî, sonunda aramadan bir sonuç çıkmamıştır. Fakat bu arada komitacı Ermeniler, aramaya gelen subay ve erlerin üzerine ateş açtılar. Müslüman halka da saldırdılar. İki saatlik çarpışmalarda, her iki taraftan 100’den fazla ölü ve 200-300 kadar yaralı vardı. Daha sonra İstanbul’da Kumkapı olayları meydana geldi.

1892 Temmuz’unda Merzifon’da olaylar meydana çıktı. Merzifon, bu yıllarda, (Kayseri, Develi, Yozgat, Çorum, Tenüs, Aziziye’yi kapsayan bölge) Hınçak Komitesi merkeziydi. “Küçük Ermenistan İhtilâl Komitesi” adını taşıyordu. Komitenin başkanı, Merzifon’daki Amerikan kolejinin öğretmeni olan Karabet Tomayan’dı ve kolej de Hınçak’ın karargâhı niteliğindeydi.

Merzifon olaylarını Sason Olayları izledi. 8 Ağustos 1894 günü Sason’un Şenik Köyü’nde birkaç koyunun Kürtler tarafından kaldırılması üzerine Ermeniler, ele geçirdikleri Müslümanları katletmeye başladılar. Diğer köylerde de zaten vergi vermemek, hükümet memurlarına direnmek gibi serkeşlik yapıyorlardı. Bu sebeple ayaklanma hızla gelişti. Padişah Abdülhamit, ayaklanmanın sert bir şekilde bastırılmasını istedi. Gerçekten Ermenilere karşı çok sert davranıldı ve epey Ermeni kırıldı. İstanbul’da 18 Eylül 1895’de Babıali yürüyüşü yapıldı. Bâbıâli’nin 1 Ekim 1895’deki resmî bildirisindeki deyimle, “Ermenilerin hamal ve tulumbacı” esnafından birtakım insanların giriştiği bu yürüyüşün amacı, Hınçak Komitesinin büyük devletler elçilerine yürüyüşten önce verdikleri bildiriye göre, “Bâbıâli ile Avrupa’ya, Ermeni halkının istediklerini bildirmek” ti. Fakat her zaman olduğu gibi, güya masumane yapılmak istenen yürüyüş, önceden plânlandığı gibi, “Ermeniler ya ölüm ya hürriyet istiyor” âvâzeleri ve “Erzurum Ermeni dağlarından bir ses çınladı” marşları ile sayıları bir ara 5 bini bulan Ermenilerin Türk jandarmasına ve polisine ateş açtığı bir ayaklanmaya dönüşmüştü. 1895 yılındaki bu Ermeni ayaklanmalarında, Osmanlı Devleti tarafından resmen tespit edilen ölü ve yaralı sayısı şöyledir: 

-Müslümanlardan 1828 ölü ve 1433 yaralı. Gayrı Müslimlerden ölü sayısı 8717 ve yaralı sayısı da 2238’dir.

Zeytun Ayaklanması 1895 Temmuz’unda Hınçak Komitesi tarafından çıkarılmıştır. 1896 Haziran’ında ise Van ayaklanması patlak vermiştir. Van ayaklanmasının hazırlıkları bir yıldan beri yapılmaktaydı. Ermeni halktan toplanan “silâh vergisi” ve ölüm tehdidi ile Ermeni halka gönderilen mektuplarla, halktan para toplanmış, silah ve cephane yığınağı yapılmış, ayaklanmayı yönetecek olanlar da İran ve Rusya yoluyla gelerek, ayaklanmanın başına geçmişlerdir. 

Ayaklanma 15-24 Haziran 1896 arasında devam etmiş olup, bu ayaklanma bastırıldığında, 418 Müslüman ile 1715 Ermeni hayatını yitirmiş ve 363 Müslümanla 71 Ermeni de yaralanmıştır.

Nihayet 19. yüzyılın son Ermeni ayaklanması, 1897 yılında, 2. Sason Ayaklanması oldu. Temmuz ortalarına kadar sürdü ve Ermenilerin söylediğine göre, bu çarpışmalarda, 932-1132 Türk “öldürülmüş” ve sadece 19 Ermeni ölmüştür. Fakat buna rağmen Ermeni kuruluşları ve komiteleri bu ikinci Sason ayaklanmasını da “Ermeni katliamına” dönüştürdü. Mamafih, bu ikinci Sason ayaklanmasının Avrupa’da yeteri kadar ilgi uyandırmadığı da bir gerçektir. 

Kurtuluş Mücadelesi’nde Ermenilerin Tavırları

Bizler her ne kadar Ermeni olaylarını aktarmaya çalışsak da bizim bu aktardıklarımız en asgarisidir. Şimdi ise yine kurtuluş mücadelesinde geçen olayların çok az bir kısmını anlatmaya çalışacağız. Bahsedeceğimiz cephe güney cephesi olsa da diğer bölgelerde ve cephelerde de benzer akalar cereyan etmiştir.

Fransız albayı Saint Marie, 28 Ekim 1919 günü Antep’te Ermeniler tarafından muhteşem bir suretle bando mızıka ile karşılandı. Fransızlar özellikle rütbeli subaylarını din adamı gibi gösterip, onları yerli Ermenilerle görüştürerek bölgede bulunan Ermenilerin örgütlenmelerine ve dışarıdan gelen Ermenilerin de bölgeye iskânlarına yönelik çalışmalarını bu şekilde sürdürmekteydi. Mutasarrıf vekili Sabri Bey’in imzasıyla 12 Kasım’da Ermenilerin şehirde çıkardığı olaylar şu şekilde örneklendiriliyordu:  

1. Ermeniler, sokak ve çarşılardan geçerken karşılaştıkları Müslümanların dinine küfredip hocalara saldırılar gerçekleştiriyordu. 

2. Uzun Hamamı civarında toplanan silahlı Ermeniler, zavallı Müslüman kadınların çarşaflarını sırtlarından almaya teşebbüs etmiştir. Bunların imdadına koşan Hacı İmam, Said Efendi ve Gaffar Osman isimlerindeki üç Müslüman, Ermeni hainleri tarafından dipçikle yaralanmıştır. Aynı zamanda medrese üzerine ateş ederek Zülfikar Hüseyin’i şehit ettiler.

3. Müslümanları katledip kadınlarını alacaklarını, kışla yolu üzerinde bağıra bağıra ilan ettiler.

Yine 12 Ocak 1920 günü, Fransızlar, yarısı Ermeni gönüllüleriyle Maraş Arapdâr Köyü’ne giderek burada zorla insanları evinden çıkarıp, eşyaları yağmalayıp, hayvanları mundar etmiş ve kadınlara sarkıntılık yapmıştır. Burada çıkan çatışmalar neticesinde 10 tane şehit verilmiş ve 60 tane de Ermeni öldürülmüştür.[1]

Daha önceki yazılarımızda aktardığımız Sütçü İmam olayı da yine Ermenilerin bir Müslüman bacımıza saldırmaya teşebbüs etmesi neticesinde ortaya çıkmıştır.

Sonuç

Bizler bir kez daha gördük ki milliyetçilik hastalığına bulaşan bütün toplulukların saldırgan, ayrımcı, dışlayıcı ve nihayetinde böyle bir hastalığın peşinden koşarak insanları öldürme ve ölme konusunda hiç geri durmamaktadırlar. Biz bu yazımızda milliyetçiliğin neticesi sonucunda ve özellikle de şeytanın başlarında olduğu İngiliz ve Fransızların maşası olan Ermenilerin, Müslümanlara olan kin ve saldırılarını çok az da olsa işledik. İlerleyen süreçlerde muhakkak ki bu meseleler Allah’ın izniyle daha detaylı işlenecektir.

Günümüzde de milliyetçilik akımları hala devam etmektedir. Müslümanların başına musibetler hem milliyetçilik hem de diğer faktörlerle birlikte gelmeye devam etmektedir. Bizim bu durumlar karşısında vermemiz gereken cevap şu şekilde olmalıdır: “Biz, Rabbimizin bizi cehenneme atması dışında başımıza gelecekler yüzünden endişe duymayanlar zümresiyiz…”  


[1]Prof. Dr. Armaoğlu Fahir, 19.yy Siyasi Tarihi (1789-1914), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1997, s.564-580