Kapak Dosya – Said Özdemir / 2014 Temmuz / 20. Sayı
Tevhid ümmeti…
Tarih boyunca hep var olmuş bir ümmet… Yiğitleri/gençleri olan bir ümmet… Hakkın ve tarihin ortaya çıkardığı yiğit gençler… Hakkın ve adaletin, arınmışlığın nurlu tarihi… Faziletin meyvesi yiğitler… Onurlu duruşun meyvesi… Yalnızca Kahhar olan Allah’a kul olmanın onuru ve yarışı… Bu gençler İslam ordularını yönettiler savaş meydanlarında… Görülmemiş savaş taktikleri sergilediler. Dâvâları için yollara düştüler bedenlerini âciz düşürerek. Yiğitliğin ve fedâkarlığın en güzel örnekleriydiler.
Bu gençler sağnak halinde yağan bir yağmur gibiydiler. Bir hareketleri kelebek etkisi yapar tüm dünyayı sallayan devrimleri meydana getirirlerdi. Onlar kimi zaman Kâbillerin karşısında onurlu, Firavunun önünde cesurca duranlardı.
Onlar kimi zaman kendi asırlarının dikta imparatorlarına karşı damla damla mağarada birikerek deniz olup tiranları boğmaya çalışanlardı.
إِنَّهُمْ فِتْيَةٌ آمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى
“Hakikaten onlar, Rablerine inanmış gençlerdi. Biz de onların hidayetini arttırdık.” (Kehf/13)
Onlar kimi zaman Allah’ın adını krala zikrettirip koca bir şehri imâna taşıyanlardı. Onlar ‘Korkma Anne! Atla! Sana cennet var!” diyerek kundaktaki bebekleri dile getiren olayları hazırlayan, Onları hendeklerden geçirerek Cenneti emirlerine âmâde kılanlardı.
Onlar kimi zaman ise Erkam’ın evini merkez edinen ve İslam’ın zaferini gerçekleştirenlerdi.
İslam’ın ilk dönemlerinde, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem risâlet görevini aldığında 40 yaşındaydı,
Ebu Bekir radiyallahu anh 30 yaşındaydı,
Osman Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’den daha küçüktü.
Ali radiyallahu anh ise hepsinden daha küçüktü.
Abdullah b. Mesud, Abdurrahman b. Avf, Erkam b. Ebi Erkam, Said b. Zübeyr, Mus’ab b. Umeyr, Bilal b. Rebah, Ammar b. Yasir ve daha başka onlarcası, hatta yüzlercesi… Bunların hepsi genç idiler.
Bir sır verdiler yaşanmışlıklarla “Yetişmiş bir avuç insanın varsa gâlip milletsin, yoksa mahkûm!..”
Bunlar öyle gençlerdi ki davetin yükünü omuzlarında taşıyorlardı. Yine onlar öyle gençlerdi ki, Allah yolunda çektikleri azaba karşı en üstün sabrı ve fedakârlığı gösterdiler. Onlar ki, gecelerini gündüzlerine katarak İslam’ın yayılmasını, zaferini ve yerleşmesini sağladılar.
Dünya bilinmeze doğru giderken onun rotasını İslam frekansıyla ayarladılar. Dünya’ya yeni bir ses verdiler. Artık dünya eskisi gibi hareket edemeyecekti. Zira biliyorlardı ki iman frekansını kalplerinde ayarlayamayanlar küfre, günaha, gaflete ve netice de yanlış davranışlara düşerlerdi. Önlerine serilen dünya hayatını bir rüya gibi algıladılar.
İşte İslâm böyle bir topluluk çıkardı,
Muhlis, özgür ve güvenilir gençlerden.
Ve ona öğretti şeref nasıl elde edilir,
Tutsaklıktan ve alçaklıktan nasıl uzak durulur
Evvela bu sözlerimi okuyan, tarihin seyrini değiştirmek isteyen kardeşim! Rabbim bana da, sana da sözlerimizle amel etmeyi nasip etsin. Tâbi olduğumuz dinin ağır sorumluluklarını fitne ortamında yaşamaya çalışıyoruz. Bu dine eskiden bu yana en büyük desteği verenler gençler olmuştur. Ama kardeşim, senin de bilmen ve ihmal etmemen gereken bir husus var ki o da gençliğinin baharındayken kendini bu aziz davaya vermen ve cehalet karanlığından kurtulman için ilim öğrenmendir.
Kardeşim, hiç Kehf suresini düşündün mü?
Allah üç yerde de ‘Fentalegâ, Fentalegâ, Fentalegâ”(1) (yürüdüler) buyuruyor. Bu da bize şunu öğretmesi gerekiyor ki; “Eğer kazanmak istiyorsan, yürümelisin.”
Yürürken sende bulunması gereken 5 özellik var.
Sarsılmaz bir imân
Her türlü riyadan uzak bir ihlas
Korku ve ürküntüden uzak bir azim
Yorulma tanımayan devamlı bir çalışma
Şehadet ya da zaferden başka bir şey tanımayan tam bir fedakârlık
Bu özelliklere sahip olan bir gencin önünde kim durabilir ki?! O zaman insanlarla imân arasında engel olan küfrü paramparça etmez mi?, Allah’ın dinini yeryüzüne hakim kılmak için can havliyle sağa sola koşuşturmaz mı?
“Eş-şebebu şu’betun min-el îmân”
“Gençlik delilikten bir şubedir,” hadisine binâen damarlarında akan hızlı kanı İslam’ın muzaffer olması için harcamaz mı? Bu yolda duracak, düşünecek bir dakikamız bile yoktur. Zira ömür sermayemiz günden güne tükeniyor. Zaman ve saatler akıp gidiyor. İyi Düşün!
Yılda dört mevsim deverânı olduğu gibi, ömür de dört mevsim yaşar. Fakat yıllar tekrarlanır da, ömrün mevsimleri bir daha ele geçmez. Bu halleri iyi tefekkür etmek gerekir.
Çocukluk ve ilk gençlik cıvıl cıvıl, hayat dolu bahâra; sıhhatli ve kuvvetli gençlik yılları bereketli yaz mevsimine; orta yaşlardan itibaren, terse dönen ahval ise yaprak dökümünün yaşandığı sonbahara benzer. Bu hususta şu âyeti, her zaman tekrar okumalı ve hiç unutmamalıyız:
“Kime uzun ömür verirsek Biz onun gelişmesini tersine çeviririz. Hiç akıl erdirmiyorlar mı? (Bu fânî akış, bu yolculuk nereye?)” (Yâsîn, 68)
Tabiatın bir anda solması, zümrüt yeşili bağların kupkuru kapkara kesildiği kış mevsimi; insanın fânîliğe doğru, fizikî tükenişinin bir misâli gibidir.
Ey kardeşim şunu bil ki; Yüksekler çok pahalıdır, bedeli büyüktür. Onun bedeli selef-i salihinin yoluna uymaktır. Kendine bak ve vaktini değerlendir. “Zira ikamet süresi az, yolculuk vakti yakın, yol korkularla dolu, aldanmak yaygın bir durum, tehlike büyüktür.
Hasan el-Benna’nın haklarında şöyle dediği kimselerden ol:
“İnsanlar uyurken onların gözleri sabahlara kadar açıktır. Kaygısızlar rahat rahat uyurlarken onlar çalışmaktadırlar, meşguldürler.”
“Hz Ömer’in dediği gibi: “İnsanlardan en çok, en büyük hedeflere sahip olan kimse yorulur.”
Şimdi tüm bunlardan sonra; O sahabenin arkasında yer almaya yüzün var mı? Kalk, Allah için kalk da at içinde kat kat olmuş engelleri, at!.. Davet meydanları metruktür, kürsüler bomboş, Camiler ıpıssız. Vadiler tekbir sesine hasret. Gayrete gel de kalk artık , kalk!… Dünya fitne ateşiyle yanıyor. Bu cehennemi söndürecek soğuk sular ancak sendedir, İstikâmetini yitirmeden biiznillah kalk!…
O sallallahu aleyhi vesellem şefkatle buyurur ki:
“İstikamet üzere olun. (Bunun sevabını) siz takdir edip kavrayamazsınız…”(2)
———————————————-
1 Kehf suresi/71, 74, 77
2 (Muvatta, Tahâret, 6)