Stratejik Bir Nokta: Süveyş Kanalı- 2

Yakın Tarih – Furkan Uyanık / 2019 Haziran / 79. Sayı

Hamd, yerin ve göğün yaratıcısı olan, gücün ve kuvvetin gerçek sahibi Allahu Teâlâ’yadır. O ki vaadini yerine getirendir. Salat ve selam Efendimiz, komutanımız Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e, ailesine ve ashabına olsun.

1. Saldırıya Hazır Bir Güruh

İslâm coğrafyalarının her bir beldesindeki yer altı ve coğrafi zenginliklerine Siyonist-Haçlı ortaklığı aç bir kuduz gibi saldırmayı ve üzerine çökmeyi tarih boyunca kendilerine bir görev bilip şeytanın Truva Atlığının rolüne girmekten asla geri durmamışlardır.

İşbu Süveyş kanalı açıldığında da hemen üzerine çökme konusunda sistemli ve fırsatçı bir bekleyişle eylemlerini hayata geçirdiler. Müslüman yöneticilerinin de zevk ve sefaya düşüp şeytanın hoşuna gidecek işler yapması şeytanın öz kardeşlerini hemen harekete geçirdi. Mısır’ın modernleşmesi uğruna gereksiz harcamalar neticesinde bölge idaresi borçlanınca devreye İngilizlerin beklediği fırsat doğdu. Siyonist-Haçlı ortaklığının finansmanı, büyük destekçisi ve Müslümanların katledilmesi noktasında her türlü yardımı alenen yapan Rotschild’lerden borç para alarak bölgenin önce hisselerini satın aldı. Burası onlar için önemli bir bölgeydi. Sömürgelerine giden bir yoldu. Her ne kadar çok söylenilmese de daha önemli olanı böyle stratejik bir konumun Müslümanların elinde olmasıydı. Aşağıda daha tafsilatlı anlatılacaktır. Kanalın açılışına birçok devletin gelmesi tesadüf ve bizi sevdiklerinden değil bölgeyi görmek istemelerinden kaynaklanıyordu. Nihayetinde İngilizler buraya askeri zorbalıkla hâkim olmak istemiş ve anlaşmalarla bölgenin kontrolünü ellerine geçirmiştir.

 2. Kanal’ın Açılışı ve Sonrası

Süveyş Kanalı 17 Kasım 1869’da dünya deniz trafiğine açıldı. Açılış için, İsmail Paşa büyük törenler düzenledi. Açılışta, Fransa İmparatoriçesi Ojeni, Avusturya-Macaristan İmparatoru François-Joseph, Prusya Prensi Frederick, Hollanda Prens ve Prensesi de hazır bulundular. Yine açılış törenlerine, çeşitli devletlere ait, 50’si savaş gemisi olmak üzere 130 gemi katıldı ve bunlar Port Said’den Süveyş’e kadar kanalı geçtiler. İngiltere bu törenlere katılmamıştı.[1] İsmail Paşa’nın bu törenler için milyonlar harcadığı söylenir.

Sait Paşa zamanında başlayan Mısır’ın modernize edilmesi ve Avrupalılaştırma hareketi, İsmail Paşa zamanında daha bir hızla devam etti. Birçok bayındırlık işleri yapılıyor ve pamuk tarımının geliştirilmesinde birçok teknik ilerlemeler kaydediliyordu. Lâkin bunlar Mısır’ın kendi gelirleri ile değil, özellikle İngiltere ve Fransa’dan alınan borçlarla yapılıyordu. Ayrıca İsmail Paşa son derece müsrif ve sefahate düşkün bir insandı. Bu da yetmiyormuş gibi, İsmail Paşa 1875’de Habeşistan’ı işgale kalkmış ve muazzam masrafla yapılan bu sefer başarısızlıkla sonuçlanmıştı. 1872 yılında Mısır’ın borçları 100 milyon Mısır lirasına yaklaşıyordu. Yıllık gelir 9,5 milyon lira olduğu halde, borçların yıllık faizi 7,5 milyon Mısır lirası tutuyordu. Her borçlanma ile de Avrupa sermayesi, yanında siyasî nüfuzu da getirmiştir.[2] Masrafları, gelirini her gün biraz daha aştıkça, İsmail Paşa günden güne borçla yaşar bir hale geldi. Londra ve Paris’teki güvenilirliği de buna paralel olarak azaldığı için, her borç almada faizler giderek dayanılmaz bir düzeye çıktı. Faizler arttıkça da Mısır halkının vergilerine yüklendi.[3] Tabiî bu da giderek halkın yönetime olan tepkilerini arttırdı. 

Nihayet İsmail Paşa, Habeşistan seferinden sonra, Mısır’ın Kanal Şirketi’nde sahip bulunduğu 176.000 hisse senedini 1875 yılı sonunda satışa çıkardı. İngiltere için uzun zamandır beklediği fırsat ortaya çıkmıştı. Başbakan Disraeli, Maliye Bakanı’na bile danışmadan ve banker Rotschild’lerden borç alarak dört milyon sterline bu hisse senetlerini hemen satın aldı. Fransa bu alış-verişe engel olabilecek durumda değildi. Zira bu sırada Fransız-Alman münasebetleri bir krizden geçmekteydi. 

Buna rağmen İsmail Paşa vâdesi gelen borçlarını ödeyemeyince, Fransa’nın teklifi üzerine, bir İngiliz ve bir Fransız’dan meydana gelen bir komisyon kurularak Mısır’ın mâliyesi bu komisyonun kontrolü altına verildi. Yani, 1881’de Muharrem Kararnamesi ile Osmanlı Devleti’nde kurulan Düyun-ı Umumiye idaresi, daha önce Mısır’da kurulmuş olmaktaydı. Bundan sonra bir adım daha ileri gidildi. 1878 Ağustos’unda İngiliz kontrolörü Maliye Bakanı ve Fransız kontrolörü de Bayındırlık Bakanı oldu. Bunun arkasından, İsmail Paşa bütün şahsî malını mülkünü Mısır hükümetine terk etmek zorunda bırakıldı. Bu emlâke dayanılarak yeni borçlanmalar yapıldı. Mısır Mâliyesi’nin yönetimine getirilmiş bulunan Nubar Paşa da İngiliz ve Fransızlarla iş birliği yapmaktaydı. Bu gelişmeler, Mısır üzerinde bir İngiliz-Fransız mücadelesini de belirgin hale getirmiş bulunmaktaydı. İngiltere’nin Mısır’dan alacakları değil, fakat Fransa’nın bu işin içine girmesi, İngiltere’nin, Mısır’ın malî kontrolü üzerinde söz sahibi olmasını teşvik etmişti.

İngiltere ve Fransa’nın Mısır üzerindeki malî baskıları, halkı nihayet hem Osmanlı egemenliğine ve hem de yabancı kontrolüne karşı ayaklanmaya sevk etmişti.[4]

Bu sırada Fransa’da, 1881 Kasım’ında, Başbakanlığa, intikamcılığın bayraktarı olan Gambetta geldi.

Mısır sorunundan bir savaşın çıkmasını istemeyen Fransız Millî Meclisi, 1882 Ocak ayında Gambetta’yı düşürdü. Yeni hükümeti Freycinet kurdu.[5]

Gambetta’nın Mısır sorunu yüzünden kısa zamanda düşmesi, Mısır milliyetçilerini daha fazla cesaretlendirdi. Vatanîler, 1882 Şubat’ında yeniden ayaklandılar. Bu sefer albay Arabî, Paşa rütbesi verilerek Savunma Bakanı oldu. Aynı zamanda milliyetçi gruba dahil subaylardan beş tanesi generalliğe, 29 tanesi de Albaylığa terfi ettirildi.

3. Saldırı ve Antlaşma

İngiltere’nin bu askerî müdahalesine ve Mısır’ı işgaline hem Avrupa devletleri ve hem de Osmanlı Devleti boyun eğmek zorunda kaldı. 23 Haziran’da toplanan İstanbul Konferansı’na yapılacak bir iş kalmadığından, 20 Ağustos’ta dağılmıştı. Çünkü artık İngiltere Mısır’a yerleşmiş bulunuyordu. Mamafih, İngiltere’nin Mısır’da ne kadar ve nasıl kalacağı sorunu İngiliz hükümeti içinde çok tartışıldı. İngiltere Kraliçesi Victorya, “Mısır’da hem Hindistan sömürgemizin güvenliğini ve hem de Doğu’da üstünlüğümüzü sağlayacak bir pozisyona sahip olmamız kesin bir zorunluluktur” diyordu. 10 Ağustos 1882’de “Mısır’daki harekâtımızın niteliğini, niyetini ve sınırlarını tespit etmemiz gerekir” diyen Gladstone, daha sonra, Mısır’dan çekilme taraflısı olmakla beraber, Mısır’ın “gayrı resmî” bir şekilde, İngiltere’nin kontrolünde olması gerektiğini söylemiştir. Gladstone’a göre, Fransa’nın Mısır’daki etkisi kovulmalı, Mısır’da özerk bir yönetim kurulmalı, Mısır, “Belçika Usûlü” tarafsızlaştırılmalıydı. Kısacası, Gladstone’a göre, İngiltere’nin Mısır’daki durumu, Rusya’nın Bulgaristan’daki durumu gibi olmalıydı.[6]

Osmanlı Devleti ile 24 Ekim 1885’de Mısır konusunda bir antlaşma yaptı.[7]

İngiltere, yukarıda da belirttiğimiz gibi, Mısır’ı iyice kontrolü altına aldıktan sonra buradan çıkmayı düşünüyordu.

1881 yılı sonunda Muhammed Ahmet adında bir fanatik Müslüman kendisini “âhir zaman Peygamberi” yani, en son Peygamber ilân ederek Mehdîlik, yani Allah tarafından gönderildiği iddiasında bulundu. Mehdi, kısa zamanda halk arasında büyük destek buldu ve onunla beraber ayaklanan halk 1883 yılı başında Sudan’ın büyük kısmına egemen oldu. Söz konusu topraklar Mısır’a ait olduğundan, İngiltere büyük bir kuvveti Mehdi üzerine yolladı. Fakat 1883 Kasım’ında Mehdi kuvvetleri İngiliz kuvvetlerini perişan etti ve daha da yukarılara çıkarak Kassala’yı ele geçirdiler. Yani Mehdi kuzeye doğru çıkıyordu. Onun üzerine İngiltere, General Gordon komutasında yeni kuvvetler sevketti. 1885 Ocak ayında yapılan muharebede, Mehdi, İngiliz kuvvetlerini katliama uğrattığı gibi, General Gordon’u da öldürdü. Bu olay üzerine İngiltere Sudan’ı ve Mehdî’yi bir süre için unutup, Mısır’la yetinmeye karar verdi.

22 Mayıs 1887’de İngiltere ile Osmanlı Devleti arasında bir antlaşma imzalandı.[8] 7 Maddelik bu antlaşma, Süveyş Kanalı’nın, barış ve savaş zamanında bütün ticaret ve savaş gemilerine açık tutulacağı belirtilmekteydi. Diğer yandan, İngiltere, Mısır’daki kuvvetlerini üç yıl içinde geri çekecekti. Fakat Mısır, içerden veya dışardan bir tehlikeye maruz kalırsa gerek Osmanlı Devleti gerek İngiltere Mısır’a asker sevk edebileceklerdi.

İngiltere ile Osmanlı Devleti arasında Mısır konusunda 22 Mayıs 1887’de imzalanan antlaşmada, Süveyş Kanalı’ndan “Serbest Geçiş” ilkesi benimsenmiş ve buna ait bazı esaslar da tespit edilmişti.

4. Maddeye göre de Osmanlı Devleti savaşan bir devlet olsa bile, Kanal’ın ve Kanal’daki limanların 3 mil çevresi içinde, hiçbir devlet bir savaş harekâtına başvuramaz.

9. Maddeye göre de Mısır hükümeti, bu antlaşmanın yürütülmesi için gerekli tedbirleri alacak ve bu tedbirleri almaya kendi gücü yetmezse, o zaman Osmanlı Devleti’nden yardım isteyecektir. 

12. Madde, Kanal topraklarında hiçbir devletin, şu veya bu şekilde kendisine özel durumlar veya ayrıcalıklar sağlayamayacağını belirtmektedir ki, bunun doğrudan doğruya İngiltere’ye yönelik olduğu açıktır.

Anlaşmanın 13. Maddesi ise, Süveyş Kanalı’ndan geçişi düzenleyen bu antlaşmanın, Osmanlı Padişahı’nın hükümranlık haklarını hiçbir şekilde kısıtlamadığını belirtmektedir.

Her ne kadar hem o günlerde hem de bugünlerde Müslümanların mekanları bölgeleri ve meskenleri gasp edilse de biz Cabbar ve Kahhar olan Rabbimize iman ediyoruz ki Müslümanlar iman ettikleri müddetçe galip gelecektir… 


[1]. Driault, Question d’Oıient (Şark Meselesi). s. 294-295

[2]Karal, Osmanlı Taıilıi, Cilt VII, s. 88. Debidour, borçların Fransız Frangı olarak 1880’deki miktarını 2.468.733.250 Frank şeklinde vermektedir (La Paix Année, p. 54, 1. no. lu dipnotu). 

 Ronald Robinson and John Gallagher Africa and the Victorians, New York, Macmillan, 1967, s.81

[3]Robinson and Gallagher, Africa and die Victorians, s. 84.

[4]Africa and the Victorians, s.87.

[5]Debidour, La Paix Aimee, s.57-59.

[6]A.g.e., s.122-123.

[7]. Anlaşmanın metni: Noradounghian, Recuiel d’Actes…, cilt IV, s.364-366

[8]Anlaşmanın metni: Noradounghian, Recuiel d’Actes…, cilt IV, s.426-429.