Seyyid Kutub Ve Yoldaki İşaretler

Bir Şahsiyet Bir Eser – Cihan Malay / 2024 Şubat / 135. Sayı

HAYATI

Seyyid Kutub, 1906 yılında Mısır’ın Asyut bölgesinin küçük bir köyü olan Muşa’da kendisi gibi İslam yolunda fedakârlık sahibi olan Muhammed, Emine ve Hamide adlı dört çocuklu bir ailenin en büyük çocuğu olarak dünyaya geldi.

Babası Hacı İbrahim Kutub, cemaatle namaza devam eden ve namazlara giderken Seyyid’i de yanında götüren bir şahsiyetti. “Kur’an’da Kıyâmet Sahneleri” adlı eserinde babasından şöyle söz eder: “Ben küçük bir çocuk iken ruhuma ahiret duygusunu sen yerleştirdin. Bana öğüt vererek ya da döverek bu duyguyu vermiş değilsin. Ama gözümün önünde yaşıyordun. İçinde ahiret korkusu, dilinde ahiret anısı. Üzerinde bulunan hakkı ödemeye son derece itina gösterir, senin başkaları üzerinde bulunan hakların hakkında müsamaha gösterirdin.”

Küçük yaşlarda kitap okuma sevgisiyle diğer çocuklardan farklı bir kişiliğe sahip olan Seyyid, 13 yaşında Ezher’in ortaokul bölümüne, bitirdikten sonra Daru’l-Ulum’a kaydoldu.

Edebiyata merakı erken yaşlarda başlayan Seyyid, 27 yaşında “Topluma Karşı Şairin Görevi” adlı ilk eserini yayımlayarak devam etti. Yine bu yıllarda “Köyden Bir Çocuk, Dikenler ve Sihirli Şehir” adlı üç roman yazdı.

Çeşitli dergilerde yayımlanan yazılarında toplumsal sorunları dile getirmesi, istenmeyen bir kişi haline gelmesine neden olunca devlet tarafından 1948 yılında Amerika’ya sürgün cezası verildi. Amerikan toplumunun manevi boşluğunu ve orada yaşadıklarını “Gördüğüm Amerika” adlı eseri yazarak kitaplaştırdı.

Amerika’da bulunduğu sırada Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) mürşidi Hasan el-Bennâ’nın şehid edilmesi olayının Amerika’da sevinçle karşılanması üzerine İhvan’ı araştırdı ve sonrasında bu harekete katıldı. İdam edilerek şehid edilinceye kadar da İhvan cemiyetine bağlı kaldı.

 1954 yılında yazdıkları ve çeşitli iftiralar nedeniyle hapse atılan Seyyid, 1964 yılına kadar tam on yıl hapiste kaldı. Hapisten çıktıktan sonra 1965’te yazdığı “Yoldaki İşaretler” eseri nedeniyle tekrar tutuklandı. Affedilmesi için kendisinden bazı isteklerde bulunulsa da “Ben Allah yolunda yaptığım iş için asla özür dilemem.” diyerek bunlara boyun eğmedi ve “İslam davasının fedakâr bir yiğidi” olarak 1966 yılında idam edilerek şehid edildi.

YOLDAKİ İŞARETLER

Seyyid Kutup, eserinin önsözüne “Bugün insanlık, cehennemî bir uçurumun kenarında duruyor.” diyerek insanlığın ve Batının halini tasvir ederek başlar. Ardından da bunun sebebini şöyle dile getirir: “İnsanlığın uçurumun kenarında bulunması, hayatın normal şekilde gelişmesini, sağlıklı bir biçimde ilerlemesini sağlayacak “değerler” açısından iflas etmiş olması yüzündendir.”[1]

Müslüman Ümmetin Tanımı

Müslüman ümmet ne eskiden İslam’ın yaşadığı bir toprak parçası ne ataları geçmiş çağların birinde İslam düzeni uyarınca yaşamış olan bir “kavim” değildir. “Müslüman ümmet” yaşama tarzları, düşünce yapıları, görüşleri, içtimai düzenleri, değer kaynak ve yargıları, bütün bunların tümü İslam metoduna dayanan bir insan topluluğudur.[2]

Ümmetin Önderliğe Layık Özellikleri

– Fıtratın ihtiyacı olan inanç sistemini uygulayarak canlı bir örnek haline getirmeleri.

Fakat bir cemiyette uygulanmadan, yani bir ümmet tarafından temsil edilmedikçe İslam, fonksiyonunu yürütemez.

– Tek Allah’a kulluk etmeleri.

İslami düzenden başka bütün düzenlerde şu veya bu şekilde insanlar birbirilerine taparlar. Sadece İslam temeline dayanan düzende tek Allah’a kulluk ederek, tek Allah’ın buyruğuna uyarak ve tek Allah’ın huzurunda boyun eğerek bütün insanlar birilerine tapmaktan, başkasının kölesi olmaktan kurtulurlar. İşte yolların ayırım noktası burasıdır.[3]

ÖRNEK BİR KUR’AN NESLİ

İlk dönem neslini (sahabeyi) besleyen kaynak, Kur’an ve Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in hadislerinin kılavuzluğu.

O nesli, teşekkül döneminde sadece Allah’ın kitabına bağlayan faktör, dünya çapında bir uygarlık veya kültür kaynağından mahrum olmaları değildi. Onların bu tutumu bile bile verilmiş bir karara ve belirli bir amaca yönelmiş bir metoda dayanıyordu.[4]

Üzerinde durulup belirtilmesi gereken bir faktör daha var ki o, adam İslam’a girdiği anda cahiliye devrinde yaşadığı hayattan her yönü ile başka olan yeni bir hayat dönemine başladığının iyice farkında idi.[5]

MÜSLÜMAN CEMİYETİN DOĞUŞU ve ÖZELLİKLERİ

İnsanlık tarihi boyunca süren İslam’a çağrının tek bir hedefi vardır: İnsanlara tek ilahlarını, Hak Rablerini tanıtmak, herhangi bir yaratılmışa tapmayı reddederek ortaksız Allah’a kul olmalarını benimsetmek.[6]

İnsanların tüm hayat kesimlerinde Allah’a dönmeleri, onun hiç bir kesiminde ve hiç bir yönünde kendilerine göre hüküm vermeyip her alanda Allah’a uymak üzere O’na yönelmeleridir. Allah’ın hükmünü de kendilerine ulaştıran tek bir kaynaktan öğrenmelidirler. Bu tek kaynak da Allah’ın Rasûlü’ dür.[7]

İslam toplumunun başlıca özellikleri şunlardır:

– İslam toplumunu, basit ırk, renk, dil, coğrafi yakınlık gibi noktalara ağırlık tanımaksızın sırf inanç bağı üzerine kurar.

– İnsanın “insani özelliklerini” ön planda tutar ve geliştirir.

– İnsanların tümünü eşitlik ilkesi uyarınca, sevgi bağına dayanarak ve aynı amaca yönelerek bir araya getirir.[8]

ALLAH YOLUNDA CİHAD

İslam’daki cihad, insanların bugün gördükleri savaşlarla ne gerekçe ve ne de nitelik bakımından ilgisi olmayan başka bir olaydır.[9]

Yeryüzünde Allah’ın hakimiyetini kurmak, beşerin tahakkümünü önlemek, otoriteyi yetki hırsızı kulların elinden alarak sırf Allah’a geri vermek, beşer tarafından düzenlenen kanunları yürürlükten kaldırarak tek başına ilahi şeriatın egemenliğini sağlamak, bunların tümü, sırf tebliğ etmekle, bildiri sunmakla gerçekleşemez. Çünkü kulların enselerine binenler, yeryüzündeki ilâhi yetkinin hırsızları, sırf tebliğ ve bildiri ile egemenliklerinden vazgeçmezler. Böyle olmasaydı, Allah’ın dinini yeryüzüne yerleştirmek için uğraşan peygamberlerin işi ne kadar kolay olurdu. Oysa ki, peygamberler -selam üzerlerine olsun-tarihi, nesiller boyu süren bu dinin tarihi, bunun tersini göstermektedir.[10]

HAYAT METODU OLARAK

“LA İLAHE İLLALLAH”

Müslüman toplum, bu ilke ile gerektirdiklerini temsil eden toplumdur. Çünkü bu ilke ile onun gerektirdiklerini sindirmeksizin, hiçbir toplum Müslüman olamaz.[11]

Müslüman toplum ancak, birtakım fertlerin ve insan gruplarının Allah’tan başkasının kulluğundan sıyrılıp ortaksız ve tek Allah’ın kulluğu ilkesine yücelmesi ile ve arkasından bu grupların hayat düzenlerini söz konusu kulluk ilkesi uyarınca düzenlemeyi benimsemeleri ile doğabilir.[12]

“Cahiliye Toplumu” Nedir?

Cahiliye toplumu, Müslüman toplumunun dışında kalan her çeşit toplumdur.[13]

VARLIĞIN YASASI

İslam’ın düşünce tarzı, bu kâinatın tümü Allah tarafından yaratılmıştır. Allah’ın iradesi onu var etmeye yöneldiği için o da var olmuştur, arkasından da bu kainata hareket tarzını düzenleyen, parçaları arasında davranış uyumu sağlayan ve bir bütün olarak ahenk içinde hareket etmesini garantileyen kanunları koymuştur, esası üzerine oturur.[14]

MEDENİYET SADECE İSLAM’DADIR

Bir toplumda insanın “insan oluşu” en yüce değer olarak kabul edilince, orada sadece insani özellikler onur ve şeref gerekçesi sayılınca bu toplum uygar toplum olur. Buna karşılık ister Marxist tarihi materyalist nazariye biçimi ile isterse maddi üretimi, uğrunda her türlü insani değerin feda edilebileceği bir yüce değer olarak kabul eden Amerika, Avrupa ve benzeri toplumlarda görülen “maddi üretim” modeli şeklinde olsun, bir toplumda “madde” en yüce değer sayılırsa bu toplum İslam terimi ile “cahiliye toplumu” olur…

Bir toplumda “insani değerler” ve “insani ahlak” toplum varlığını ayakta tutan üstün değerler olunca o toplum uygar olur.[15]

İslam, çağdaş düzenlerden kıyas kabul etmez derecede hayırlıdır. O bu düzenleri onaylamak için değil, onları değiştirmek için gelmiştir. O insanlığı onların bataklığından çekip çıkarmaya gelmiştir, yoksa “uygarlık” kılığına bürünmüş olan bu bataklık içindeki debelenmelerini alkışlamaya değil.[16]

İSLAM DÜŞÜNCESi ve KÜLTÜR

İslam’a göre, pozitif ilimler ile teknoloji dışında, iki çeşit kültür vardır. Biri İslam düşüncesi temeline dayanan İslam kültürü, diğeri ise çeşitli metotlara dayanmakla birlikte tek bir temele, değer ölçülerinde Allah’a baş vurmayan insan düşüncesini ilke edinmeye indirgenmesi mümkün olan cahiliye kültürü.[17]

Bu satırların yazarı ömrünün kırk yılını okuyarak geçirmiş bir insandır. Kırk yıl boyunca gerek branşı ile ilgili olduğu ve gerekse ilgisini çektiği için beşer kültürünün başlıca alanları ile ilgili eserler üzerinde araştırma yapmak ve okumak birinci derecede gelen işi olmuştur. Sonra inancının ve düşüncesinin kaynaklarına döndüğü zaman bütün okumuş olduğu eserleri, o büyük hazine karşısında gayet sönük ve değersiz bulmuştur. Hoş, başka türlü de olamazdı ya! Fakat ömrünün harcanmış kırk yılından dolayı pişman değildir. Çünkü bu uzun yıllar boyunca sapıklığı, bayağılığı, iğrençliği, yavanlığı, bunalımı ile bunlara karşılık gururu, iddiası, sözün kısası bütün içyüzü ile Cahiliye’yi tanımıştır. Bu tecrübeler sayesinde kesinlikle anlamıştır ki, Müslüman bu iki çeşit kaynağı bir gibi kabul edip her ikisinden de bilgi alamaz.[18]

MÜSLÜMANIN MİLLİYETİ İNANCIDIR

İslam, insanlığa değer ölçüleri ve bakış açılarının içyüzü ile bu değer ölçülerinin ve bakış açılarının mahiyeti hakkında yeni bir düşünce tarzı getirdiği gibi insanlar arasındaki ilişki ve bağlantı konusu ile ilgili olarak da yeni bir düşünce tarzı getirmiştir…

İslam, insanı toprak ve çamur bağımlılığından, yine toprak ve çamur bağımlılığına dayalı olan et ve kan bağımlılığından kurtararak yüceltmeye gelmiştir… İnanç birliğinden başka Müslümanın hiçbir milliyeti yoktur. Allah’a inanmaktan doğan ve Allah yolunda kendisi ile yakınları arasında bağlantı sağlayan akrabalıktan başka hiçbir akrabalık Müslüman için geçerli değildir.[19]


[1]. Seyyid Kutub, Yoldaki İşaretler, Trc. Salih Uçan, Hicret Yayınları, İstanbul-1980, s.3.

[2]. Seyyid Kutub, Age, s.5.

[3]. Seyyid Kutub, Age, s.4-6.

[4]. Seyyid Kutub, Age, s.8-9.

[5]. Seyyid Kutub, Age, s.11.

[6]. Seyyid Kutub, Age, s.30.

[7]. Seyyid Kutub, Age, s.32.

[8]. Seyyid Kutub, Age, s.33-34.

[9]. Seyyid Kutub, Age, s.38.

[10]. Seyyid Kutub, Age, s.39.

[11]. Seyyid Kutub, Age, s.56.

[12]. Seyyid Kutub, Age, s.59.

[13]. Seyyid Kutub, Age, s.59.

[14]. Seyyid Kutub, Age, s.66.

[15]. Seyyid Kutub, Age, s.74.

[16]. Seyyid Kutub, Age, s.106.

[17]. Seyyid Kutub, Age, s.86.

[18]. Seyyid Kutub, Age, s.87.

[19]. Seyyid Kutub, Age, s.91-92.