Müminlere Nidalar – Muhammed Sadık Türkmen / 2023 Aralık / 133. Sayı
“Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa, şüphesiz ki o, (ona) hayasızlığı ve kötülüğü emreder. Eğer üzerinizde Allah’ın lütfu ve rahmeti olmasaydı, içinizden hiçbiri temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini temize çıkarır. Allah; her şeyi çok iyi işitendir, çok iyi bilendir.”
(Nûr, 21)
Kur’an-ı Kerim’i inceleyen bir Müslümanın dikkatini çeken hususlardan biri de şeytan kelimesinin çokluğudur. Aslında yüce kitabımızın manasını bilmeyip de sevap kazanmak gayesiyle onu tilavet eden bir Müslümanın da dikkatini çekmektedir bu kelime. Ve her okuyan insan bu kelimeden imtihanın gayesini, şu anda imtihan olduğunu ve şeytanın kendisini hataya düşürmek için sürekli pusuda durduğunu anımsar.
Allah Teâlâ, Hz. Âdem aleyhisselam’ı yaratıp onu ve eşini cennette yerleştirirken onlara şeytandan bahsetmiş ve “…Ey Âdem! Şüphesiz bu İblis, senin de hanımının da düşmanıdır. Sakın o, ikinizi cennetten çıkarmasın; yoksa çok sıkıntı çekersin.” (Tâhâ, 117) buyurarak onları uyarmıştı. Cennetin tüm güzelliklerinden istifade eden Hz. Âdem ve eşi bu büyük nimetlerden mahrum kalmanın çok basit bir hatadan olmayacağını, belki de buna vesile olacak şeyin çok büyük bir şey olduğunu düşünmüş olabilirlerdi. Ancak onları ve bize kadar, kıyamete kadar uzayacak imtihanı başlatan sebep şeytanın adımlarından küçük birine tabi olmak idi. Bu belli ki Allah’ın takdir etmiş buyurduğu, Hz. Adem’in ve eşinin yapmaktan kaçamayacakları bir durum idi. Ancak küçük bir adımın nelere vesile olduğunu görmek açısından çok önemli bir derstir.
Yüce Rabbimiz Hz. Âdem aleyhisselam’a ve eşine yaptığı uyarının aynısını tüm insanlığa yapmıştır: “Şüphesiz ki şeytan, sizin düşmanınızdır. Siz de onu düşman edinin. O, kendi taraftarlarını ancak alevli ateşin ehli olsunlar diye çağırır.” (Fâtır, 6) Şeytanın insan üzerinde bir tesiri olmadığını ancak vesvese yoluyla onu yanlışa sevk ettiğini bildirmiştir.
Buna rağmen şeytan insana açmış olduğu savaşı devam ettirmiş ve ona ulaşmak için en basit şeyle işe girişmiştir. Bu, şeytanın adımlarını takip etmektir. Ancak bu adımlar kademe kademe gelir. İlk adım atıldıktan sonra bir sonraki adım biraz daha büyük olur. Böylece adım adım helake sürüklenir insan. Tıpkı insanın elindeki bir taşa benzer bu durum. O taşı atmadan önce zemin kontrolündedir. Ancak onu tepeden aşağıya yuvarlayınca ancak varacağı yerde duracak, yatağına varınca sükuna erecektir. Yuvarlanan o taşın aşağı inerken yediği darbeler, bazı parçalarının kırılması ise ilk adımdan sonra sonraki adımların dehşetini görme açısından önemlidir.
Konumuzla ilgili Ayet-i Kerime’nin uyarı sebebi genel olmakla beraber Hz. Aişe annemize atılan ifk hadisesi ile ilintilidir. Bazı münafıkların attığı bu iftira ne yazık ki konudan habersiz olan bazı Müslümanları yanılgıya düşürmüş ve bilmeyerek onlar da bu iftirayı yaymışlardı. Gaflet içerisinde atılan bu adım Medine’de Müslümanları bir ay kadar meşgul etmişti. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu hadiseden büyük üzüntü duymuştu. Olay neredeyse Evs ve Hazrec kabileleri arasında bir fitneye sebep olacaktı. Ancak Allah Teâlâ, Nûr Sûresi’nde indirdiği ayetlerde meselenin iç yüzünü anlatmış ve münafıkların şeytanın adımlarına Müslümanları sürükleme girişimleri akamete uğramıştı.
Üzerinde önemle durulması gerekli olan bir diğer mesele de şeytanın giriş yollarının kapanmasıdır. Bu durum insanların şahsi gayretlerine bırakılmayacak, herkesin kendi çözümünü araştırmasına terk edilmeyecek kadar önemlidir. Özellikle de kalabalık toplumlarda insanların çevrelerindeki gelişmelerden çok süratli bir şekilde etkilendiği bilindiği halde bu konunun ihmali büyük felaketlere yol açar.
Allah Teâlâ bu dini, fertlerin tek başlarına hüküm çıkarıp münferit olarak yaşaması için indirmemiştir. Bilakis bu din inananlardan başlayarak tüm insanlığa adım adım yayılsın ve her yeri kendi nuruyla aydınlatsın. İnsanları kendi elleriyle dikmiş oldukları, her birine farklı isimler verdikleri putlarından kurtarsın ve insanın onuruna yaraşan bir ortamda hayat yaşatsın. Çünkü şeytan, insanın, dünyanın her yerinde düşmüş olduğu bu karanlık çukura onları atmış ve aşama aşama yuvarlanan insanlık çukurun dibine varınca bir nimet içinde olduğunu zannetmiştir. Bu durumda olan bir insanlık, düşmüş olduğu bu alçak seviyeden ancak İslam ile kurtulabilir. Bu da ancak Allah’ın faziletine ve rahmetine mazhar kıldığı ve temize çıkardığı müminler eliyle olabilir. O halde aynı anne ve babadan yaratılan tüm insanlığın kurtulması ve selamete ermesi için gayret etmek ve şeytanın son adımının yol açtığı batılı kaldırıp atmak için çalışmak önemli bir vazifedir. İyilik yapanların mükafatı alemlerin Rabbi katındadır.
Alimlerin Ayet ile İlgili Görüşleri
Şehid Seyyid Kutub şöyle der: “Şeytanın önden gidip müminlerin de onun adımlarını izlemesi gerçekten kınanacak bir tablodur. Kaldı ki insanlar arasında şeytandan kaçmaları, onun uğursuz yolundan başka bir yol izlemeleri gerekenler kendileridir. Bu tablo oldukça çirkindir, müminin tabiatı böyle bir şeyi reddeder, kaçar, vicdanı böyle bir durum karşısında sarsılır, hayali titrer. Bu tablo ve müminin bu tablo ile karşı karşıya kalırken ki durumu içlerinde uyanıklık, sakınma ve duyarlılık unsurlarını harekete geçirecek şekilde canlandırıyor: “Kim şeytanın izinden giderse bilsin ki o edepsizliği, ahlaksızlığı ve çirkin davranışları emreder.”
Bu büyük iftira olayı da şeytanın, bu işe bulaşan müminleri sürüklediği çirkin davranışların bir örneğidir. Son derece tiksindirici ve iğrenç bir örneğidir.
Hiç kuşkusuz insan zayıf bir varlıktır. Çeşitli ihtirasların, iç dürtülerin çekişmesine açıktır. Bu yüzden her zaman kirli işlere bulaşır. Ama Allah’ın lütfu ve merhameti kendisine ulaşırsa bu durumdan kurtulur. Bu ise, Allah’a yönelip O’nun belirlediği hareket sistemine uyduğu zaman mümkündür.
“Eğer Allah’ın size yönelik lütfu ve merhameti olmasaydı, hiçbiriniz asla kötülükten arınamazdı. Ama Allah dilediği kimseleri kötülükten arındırır.”
Çünkü kalbi aydınlatan Allah’ın nuru onu temizler, kötülüklerden arındırır. Eğer Allah’ın lütfu ve rahmeti olmasaydı hiç kimse arınamaz, kötülüklerden temizlenemezdi. Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir. Bu yüzden arınmayı hak edeni arındırır, içinde iyilik ve hakka yatkınlık olduğunu bildiği kimseyi kötülüklerden temizler. “Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir.”[1]
Muhammed Ratib en-Nablusi şöyle der: “Şeytan, felakete düşmemiz için bizi adım adım davet eder. Rabbimiz ise bize karşı olan muhabbetinden ve sevgisinden dolayı şeytanın adımlarına uymaktan bizi meneder. Adım adım şeytana tabi olup eşine ihanet eden, ilk adımdan sonra ikinci adımla yabancı biri ile baş başa kalan, sonra zinaya düşüp rezilliği yayılan, çocukları darmadağın olan nice kadın vardır. Bu, boşanmaya, dağılmaya, kötü nam salmaya ve utanç verici bir duruma düşmeye varan büyük bir üzüntü kaynağıdır. Bunun sebebi de kadının ilk adımı kabul etmesidir. Bazen de erkek evinde büyük bir hıyaneti fark eder. Buna sebep olan durum ise erkek komşusunu davet ederek “Ey falan! Buyur içeri gir. Hanım sen de gel otur. Siz kardeşsiniz.” demesidir. İşte zina ihanetinin ilk adımı bu şekilde başlar.
İnsan cahil olunca kendi mezarını kendi eliyle kazıp, kendi yaptıklarıyla kendisini tuzağa düşürür. Hatta cahillik insanın en büyük düşmanıdır. Müminin hayatı, evi ve şerefi niçin temizdir? Çünkü onun hayatına şeytanın giriş yolları kapalıdır. Hayatında karmaşık yaşamak da söz konusu değildir. Onun kendisine göre kaçındığı prensipler vardır. Mesela bir genç onun kızını evlenmek amacıyla görmek isterse bir defaya mahsus kızı, ellerini ve yüzünü görebilir. Bu kadar. Ancak damat adayı evlilik akdi olmaksızın gelir, kızla gece vakitleri konuşur, sonra onu gezmeye çıkarırsa…. Bir de bakmışsın damat adayı kayıplara karışmış, kız hamile kalmış. İşte bu müminin ahlakı değildir. Bu yüzden şeytanın adımlarına uymayın. Her insan Allah’ın sınırlarını korumada kusurlu olabilir. Ancak sonra çok ağır bedel öder. Öyle bir hale gelir ki ayaklar altında ezilmeyi ve parça parça edilmeyi o hale düşmekten daha fazla temenni eder.”[2]
Abdulhamid Mahmud Tahmaz şöyle der: “Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın.” Yani Rabbinizin şeriatından ve dininizin hükümlerinden yüz çevirerek şeytanın yollarına yönelmeyin. Müminleri Rablerinin şeriatından uzaklaştıran, şeytanın yolları ne de çoktur? Özellikle de insanların kendi elleriyle koyduğu, İslam şeriatına muhalif olan kanunlar fuhşu ve kötülüğü yayan şeytanın yollarındandır.”[3]
Ayet ile İlgili Mülahazalar:
Batıl ehlinin yaymaya çalıştığı yollar oldukça fazladır. Hak ise bir tanedir. O da İslam’dır. Müslüman bunu bildikten sonra haram olan şeylerden kaçındığı gibi harama götürecek olan şüpheli şeylerden de kaçınır. Hadis-i şerifler insanın dünya hayatında onurunu koruması, ahirette de dinin muhafazasının ancak bu yolla olduğunu belirtmiştir.
İnsanlara putperestlik son haliyle gelmemiştir. Şeytan insanları peyderpey tuzağına çekmiş; önce vefat eden atalarının resimlerini çizmelerini vesvese vermiş, ardından heykellere yönlendirmiş, daha sonra insanlar o heykellerin önünde saygı duruşuna geçip, kurban sunmuşlar, daha sonra gelen nesiller ise bu durumu o heykellere ibadet etmeye evirmişlerdi.
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem kendisi şüpheli şeylerden kaçındığı gibi Müslümanların kalbine şüphe verecek durumları da gidermeye dikkat etmiştir. Enes bin Malik radiyallahu anh buyuruyor ki: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem hanımlarının biriyle beraberken yanından bir adam geçti. Onu çağırıp “Bu benim eşimdir.” buyurdu. Adam “Ya Rasûlallah! Ben nasıl başka bir şey düşüneyim? Zaten senin için yanlış bir şey düşünecek de değilim.” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Şeytan, Ademoğlunda kanın onda dolaştığı gibi dolaşır.” dedi.[4]
Şeytanın adımları ne kadar cezbedici olsa da eninde sonunda tabilerine pişmanlık getirir. Dünya hayatını ifsad ettiği gibi ahirette de kulu hüsrana uğratır. Nefsin arzularının aksine de olsa, alışmak zor da olsa kalıcı olan ve güzel neticeye ulaştıran amellere yönelmek gerekir. Çünkü “dünya Müslümanın hapis ve sürgün diyarıdır.” Asıl rahatlık diyarı değildir.
[1]. Fî Zılâli’l-Kur’ân, Tayf Yayınları, Aynı ayetin tefsirinden
[2]. Nablusi Tefsiri, Aynı ayetin tefsirinden
[3]. et-Tefsîru’l-Mevdui, Aynı ayetin tefsirinden
[4]. Müslim hn:2174