Rabbim bilsin yeter

Hikmetli Kıssalar – Orhan Sağlam

Üseyr ibn Amr -İbn Cabir de denilir- şöyle anlattı: “Ömer ibnü’l-Hattab radıyallahu anh, Yemen’den destek bölükleri geldikçe onlara: “Aranızda Üveys bin Âmir var mı?” diye sorardı. Bu şekilde sora sora sonunda Üveys’i buldu. Onu bulunca aralarında şöyle bir konuşma geçti;

– Sen Üveys bin Âmir misin?

– Evet!

– Murâd kabilesinin Karan kolundan mısın?

– Evet!

– Sende alaca hastalığı vardı, ondan kurtuldun. Sadece bir dirhem kadar bir yer kaldı değil mi?

– Evet!

– Annen var mı?

– Evet!

– Ben Rasûlallah sallallahu aleyhi ve sellem’in; “Yemenlilerin destek bölükleri içinde size Üveys bin Âmir gelecektir. O, Murâd kabilesinin Karan kolundandır. Alaca hastalığına tutulmuş ve iyileşmiştir. Ancak bir dirhem kadar bir yerinde hastalık kalmıştır. Bir annesi vardır ve ona son derece iyi bakar. O, Allah’tan bir şey istese, Allah onun duasını kabul eder. Eğer senin için istiğfar dilemesini sağlayabilirsen hiç durma, bunu hemen değerlendir!” buyurduğunu işittim. O halde şimdi benim için istiğfar ediver.

– Üveys Hz. Ömer için istiğfar etti. Daha sonra Üveys’e:

– Nereye gitmek istiyorsun?

– Kûfe’ye.

– Senin için Kûfe valisine bir mektup yazayım mı?

– Fakir halkın arasında yaşamak benim için daha iyi.

Bir yıl sonra Kûfe’nin ileri gelenlerinden biri hacca geldi. Orada Ömer radıyallahu anh ile karşılaştı. Hz. Ömer ona Üveys’i sordu. O da:

Ben buraya geldiğimde kırık dökük bir evde yaşıyordu.

Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “Yemenlilerin destek bölükleri içinde size Üveys bin Âmir gelecektir. O, Murâd kabilesinin Karan kolundandır. Alaca hastalığına tutulmuş ve iyileşmiştir. Ancak bir dirhem kadar bir yerinde hastalık kalmıştır. Bir annesi vardır ve ona son derece iyi bakar. O, Allah’tan bir şey istese, Allah onun duasını kabul eder. Eğer senin için istiğfar dilemesini sağlayabilirsen hiç durma, bunu hemen değerlendir!” buyurduğunu işittim.

Kûfeli adam hac dönüşü Üveys’e uğradı ve ona:

– Benim için istiğfarda bulun! diye istirhamda bulundu.

– Fakat sen hayırlı ve mübarek bir yolculuktan geldin; sen benim için dua ve istiğfarda bulun. (Adam ısrar edince) Üveys:

– Sen Ömerle karşılaştın mı?

Adam “Evet!” diye karşılık verince Üveys adam için istiğfarda bulundu. Bu hadise üzerine insanlar Üveys’in kim olduğunun farkına vardılar. Üveys de başını alıp gitti (Kûfe’yi terk etti).[1]

Müslim’in yine Üseyr bin Câbir radıyallahu anh’dan yaptığı diğer bir rivayet şöyledir.

“Kûfe halkından bir heyet Hz. Ömer’e geldiler. Bunların arasında Üveys ile alay eden bir kişi de vardı. Hz. Ömer: “Burada Karanilerden kimse var mı?” diye sordu. Hemen o alay eden adam çıkıp geldi. Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi:

Hiç kuşkusuz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, “Yemenden size Üveys adında biri gelecek. Yemen’den ayrılmamasının sebebi (annesinden başka kimsesi olmadığından) sadece annesine hizmet etmesidir. Alaca hastalığına tutulmuş, ancak Allah’a dua etmiş, bir dinar veya dirhem yer büyüklüğü dışında Allah onu o hastalıktan kurtarmıştır. Sizden kim ona rastlarsa ondan istiğfar dilesin.” buyurmuştur.[2]

Müslim’in başka bir rivayetinde Hz. Ömer’in şöyle dediği nakledilmiştir:

Ben, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim:

“Hiç şüphesiz tâbiîlerin en hayırlısı Üveys adında biridir. Onun bir anası vardır, alaca hastalığı geçirmiştir. Ona rastlarsanız, sizin için istiğfar etmesini isteyiniz!”[3]

Kıssadan Çıkarılacak Dersler

1. Üseyr bin Amr Kimdir?

Dedesine nispetle İbni Câbir diye de bilinen Üseyr, Hz. Peygamber’in vefatında 10-11 yaşlarında bulunuyordu. Hz. Peygamber’den iki hadis rivayet etmiştir. Hz. Ömer’den rivayetleri vardır. Kendisinden Kütüb-i Sitte sahiplerinden sadece İmam Müslim hadis nakletmiştir. Hakkında fazlaca bir bilgi bulunmayan Üseyr’in Haccac zamanına kadar yaşadığı sanılmaktadır.

2. Hz. Peygamber’in kendisiyle görüşmediği halde Üveys el-Karanî hazretleri hakkında verdiği bilgilerin bütünüyle doğru çıkmış olması, onun geleceğe yönelik verdiği diğer bilgilerin de doğru olduğunun delilidir. Zaten Peygamber Efendimiz’in verdiği herhangi bir haberde yanıldığı şimdiye kadar tespit edilebilmiş değildir.

3. Veysel Karani (Üveys el-Karani) yaşadığı zaman açısından teknolojik olarak telefon, internet, televizyon vb. haberleşme imkânı olmamasına rağmen nasıl oluyor da herkes tarafından bilinen ve meşhur birisi oluyor? Acaba Veysel Karani durmadan dolaşan, seminerler veren vb. şekillerde kendisini tanıtmaya çalışan biri miydi? Kıssaya baktığımızda tam aksine! Tanınmamak için elinden geleni yapan birisi olduğu ortada. Peki bunun formülü neydi?  Formülü şu hadisi şeriftir: “Allahu Teâlâ bir kulu sevdiği zaman Cebrail’e:

 ‘Ben filanı seviyorum onu sen de sev!’ diye emreder. Cebrail onu sever ve sonra gök halkına:

– Allah filanı seviyor, onu siz de seviniz! diye seslenir. Gök halkı da o kimseyi sever, sonra yeryüzündekilerin kalbinde o kimseye karşı bir sevgi oluşur.

Allahu Teâlâ bir kula buğzettiği zaman, Cebrail’e:

‘Ben, filanı sevmiyorum, onu sen de sevme!’ diye emreder. Cebrail de onu sevmez. Sonra Cebrail gök halkına:

– Allah filan kişiyi sevmiyor, onu siz de sevmeyin, der. Göktekiler de o kimseyi sevmezler. Sonra da yeryüzündekilerde o kimseye karşı bir kin ve nefret oluşur.”[4]

4. Bugün Veysel Karani’nin izinden gittiklerini iddia edenler, gerçekte ne kadar onun izinden gittiklerinin bilincindeler?  İstisnalar muhakkak vardır ama üzülerek belirtmekte fayda var, büyük bir çoğunluğu tanınmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Takipçilerinin onları ziyaretlerini mi dersiniz, kendilerini günlük düşünüp hatırlamalarını istemelerini mi dersiniz vb. birçok şekilde zihinlerde kalmaya çalışıyorlar. Veysel Karani ismi hafızalarda asırlardır taptaze durmaktadır; onun izinden gittiklerini iddia edenler ise onca kişi tarafından tanınmalarına rağmen öldükten sonra çok kısa bir sürede unutulup gitmektedir.

5. Hakikat şudur ki bu ümmetin en hayırlıları Hz. Ebu Bekir radıyallahu anh’dan sonra Hz. Ömer’dir. Daha hayırlı olmasına rağmen Hz. Ömer’in, Veysel Karani’den kendisi için dua etmesini istemesi bize, daha faziletli olan birinin diğer kişilerden dua talep etmesinin uygunluğunu gösteriyor. Kaldı ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz de Hz. Ömer’e “Duanda beni de unutma” şeklinde talepte bulunmuştur. Bu da bize daha faziletli olanın ihlas, amel, takva ve derece olarak alttakilerden, Allah’tan kendisi için istiğfar etmesini istemesinin güzel bir amel olduğunu göstermektedir.

6. Yemen’den gelen bölüklerin yolunda durup her gelen bölüğe “Üveys aranızda mı?” deyip; ta ki onu bulup dua ve istiğfar talep edene kadar sabretmesi Hz. Ömer radıyallahu anh’ın, ecir ve mükâfat için ne kadar azimli olduğunu göstermektedir. Bu hadise Müslümanların da ecre ve mükâfata o derece istekli olması gerektiğinin güzel bir örneğidir.

7. Veysel Karani’nin kendisini ve amelini insanlardan gizlemesi ihlasını, ahiret adamı olduğunu, Allah için yaşadığını, Allah’tan başka kimsenin taltifine ihtiyaç hissetmediğini ve Müslümanların da yaptıkları bütün işlerde sadece dini Allah’a has kılması gerektiğini göstermektedir. Rabbimiz bizleri bu hassasiyete nail olan kullarından eylesin.

8. Sonuç itibarıyla Müslümanlar olarak elde etmiş olduğumuz başarının, güzel amellerimizin asıl kaynağının Hud suresinin 88. ayetinde ve Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde de geçtiği üzere “Benim başarım ancak Allah’tandır” olduğunu unutmayıp ve yine aynı şekilde elde etmiş olduğumuz başarıdaki gücü kendimizde görmeyip bu gücün kaynağının da “Güç ve kuvvet ancak Allah’ındır” olduğudur. Hayra ve güzel amellere vesile kıldığından dolayı Rabbimize hamd ve şükredip, mütevaziliğimizi ve ihlasımızı muhafaza edip, “Ben yaptım, biz yaptık” şekliyle amellerimizi zayi etmemek gerekir.

Hakikat şudur ki Rabbimiz Tebareke ve Teâlâ Necm suresinin 32. ayetinde “Kendi nefislerinizi, kendinizi temize çıkarmayın şüphe yok ki Allah kimin pak, temiz olduğunu en iyi bilendir.”  buyuruyor. Onun için bize düşen, her ne amel işlersek işleyelim daha çok amele muhtaç olduğumuzu bilmek ve Rabbimize karşı her daim mahcubiyetimizi unutmamaktır. Rabbimiz işlemiş olduğumuz amellerimizi boşa çıkaracak her türlü tehlikeden muhafaza edip, amellerimizi bizden kabul buyurup ve bizlere rahmetiyle muamele eylesin, Allahumme âmin!


[1]. Müslim, Fezâilü’s-sahabe, 225 (nr. 2542).

[2]. Müslim, Fezâilü’s-sahabe, 223) nr. 2542); Ahmed, el-Müsned, 1/38; Hâkim, el-Müstedrek, nr. 5719.

[3]. Müslüm, Fezâilü’s-sahabe, 224; Ahmed, el-Müsned, 1/38; 3/480; Deylemi, el-Firdevs, nr. 2886; Hâkim, el-müstedrek, nr. 5720; Heysemi, ez-Zevaid, 10/22

[4]. Müslim, Birr 157