Ortadoğu Meselelerinde Önemli Bir Nokta: Arap-İsrail Savaşları-1

Yakın Tarih – Furkan Uyanık / 2019 Mart / 76. Sayı

Hamd, yerin ve göğün yaratıcısı olan, gücün ve kuvvetin gerçek sahibi Allahu Teâlâ’yadır, O ki vaadini yerine getirendir. Salat ve selam Efendimiz, komutanımız Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e, ailesine ve ashabına olsun.

Ortadoğu’daki Çatışma! Ortadoğu’da Kaos! Kanayan Yaramız Ortadoğu! Ortadoğu’daki Yangın! 

Bu tarz manşetleri ve başlıkları defalarca görmekteyiz. Lakin Ortadoğu sürecinin pek bilincinde değiliz. Bizler, hatırlarsanız geçen yazımızda Kudüs hakkında bilgi vermeye çalışmıştık. Bu yazımızda ise tarihe Arap-İsrail Savaşları olarak geçen savaşlardan bahsedeceğiz. (Bu Yazımızda 1948, 1956; gelecek ay ise 1967 ve 1973 Savaşlarından ve Camp David Antlaşmasını anlatmaya çalışacağız.) Ortadoğu’yu anlamak için 19. yüzyıldan başlamak gerekiyor. Fakat Ortadoğu için dönüm noktasını 1917 Sykes Pikot Antlaşması olarak görebiliriz. Bu antlaşma ile birlikte Ortadoğu’da -dikkatlerinizi rica edeceğim- sınırlar cetvelle belirlendi. Yine bu tarihte ilan edilen Balfour Deklarasyonu da tesadüf değildir.

1948 yılında kurulan terörist İsrail Devleti bölgedeki dengeleri alt üst etti. Bu tarihten sonra Haçlı Siyonist ortaklığı iyice pekişmiş ve dünya büyük bir zulüm ve kaosla karşı karşıya kalmıştır. Bu yazıda bizim için önemli olan mesele hilafetin ilgasından sonra yani Müslümanların başsız kalmasından sonra en büyük düşmanımız olarak gördüğümüz İsrail’in bölgede nasıl geliştiğini size anlatmaktır. Çünkü düşmanımızı iyi tanımadığımızdan dolayı ödediğimiz bedelleri tarih bize ayan beyan göstermektedir. Bizler tabi ki de Arap-İsrail Savaşlarında Arapların milliyetçiliğinin ön plana çıkmasını tasvip etmiyoruz. Zaten bir mücadelenin sahih bir mücadele olabilmesi için sadece Allahu Teâlâ’nın dini için savaşılması gerektiğini bilmekteyiz. Bir kez daha vurgulamak gerekirse, ana gayemiz Haçlı Siyonist ortaklığının Ortadoğu’daki yapay devletinin faaliyetlerini tarihsel bir çerçevede size aktarmaya çalışacağız. 

 1948 Arap-İsrail Savaşları

“İsrail Devleti’nin kuruluşuna karşı, Arap dünyasının tepkileri ve maalesef peş peşe yaptığı hatalar, Ortadoğu’da buhranların, krizlerin günümüze kadar uzanmasına sebep olmuştur. Bu sebeple, önce İsrail Devleti’nin kuruluşunu ele almak zorundayız. Birleşmiş Milletler Filistin Komisyonu, 16 Haziran- 24 Temmuz tarihleri arasında bizatihi Filistin’de yaptığı incelemelerden sonra, ağustos ayında raporunu yayınladı. Bu raporda Komisyon, oy birliği ile Filistin’in bağımsızlığını teklif ediyordu. Lakin bu bağımsızlık nasıl olacaktı? Bu noktada komisyon ikiye ayrıldı. Kanada, Çekoslovakya, Guatemala, Hollanda, Peru, İsveç ve Uruguay’ın desteklediği çoğunluk fikrine göre, Filistin Araplarla Yahudiler arasında taksim edilmeli ve iki ayrı bağımsız devlet kurulmalıydı. Kudüs şehri ise milletlerarası statüye sahip olmalıydı. Hindistan, Yugoslavya ve İran tarafından desteklenen azınlık teklifine göre de Filistin Yahudi ve Arap devletlerinden meydana gelen federal bir devlet olmalıydı. Yahudiler çoğunluk planını Araplar ise azınlık planını tuttular. Çünkü Araplara göre azınlık planı veya teklifi Filistin’in toprak bütünlüğünü korumaktaydı. Büyük devletlerden Amerika, Sovyet Rusya ve Fransa taksim lehinde, İngiltere ise çekimser oy vermişti. Türkiye Arap ülkelerle beraber taksimin aleyhinde oy vermişti. Arap ülkeleri 17 Aralık 1947’de Kahire’de yaptıkları toplantıda, Filistin’in taksimi kararını önlemek için savaşa gitme kararı aldılar.

B.M. kararı üzerine İngiltere yaptığı bir açıklamada, 15 Mayıs 1948’den itibaren Filistin’deki bütün kuvvetlerini çekeceğini ilan etti ve Nisan 1948’den itibaren kuvvetlerini çekmeye başladı. Bu çekme işinin tamamlanmasından bir gün önce de David Ben Gurion başkanlığında 14 Mayıs 1948 günü Tel Aviv’de toplanan Yahudi milli konseyi, İsrail devletinin kuruluşunu ilan etti.  İsrail devleti kurulur kurulmaz Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak orduları 15 mayıstan itibaren İsrail’in üzerine yürümeye başladılar. Birinci Arap İsrail savaşı başlamıştı. İngiltere ve Amerika savaş çıkar çıkmaz Filistin kıyılarını abluka altına alıpFilistin’e silah sevkiyatına ambargo koydukları halde, Sovyetler kurdukları bir hava köprüsü vasıtası ile Çekoslovakya’danYahudilere hafif toplar ve otomatik silahlar sevk etmeye başladı. Arap İsrail savaşı bir yıl kadar sürdü. İsrail’in ancak 75.000 kişilik muntazam bir ordusu olmasına rağmen Araplar her yerde ağır yenilgiye uğradılar. İçlerinde en iyi döğüşeni Ürdünordusu oldu. İsrail Mısır ateşkes antlaşması 24 Şubat 1949’da Rodos’ta, İsrail Lübnan ateşkes antlaşması Lübnan 23 Mart 1949’da Ras en Nakurada, İsrail Ürdün ateşkesi 3 Nisan 1949’da Rodos’ta ve İsrail Suriye ateşkesi de 20 Temmuz 1949’da Manahayim’de imzalandı. Irak’ın İsrail ile herhangi bir sınırı olmadığı için herhangi bir ateşkes antlaşması imzalaması söz konusu olmadı. Savaşın acı sonuçları olmuştur. 

İsrail, Filistin topraklarının hemen hemen dörtte üçünü ele geçirdi.  Savaş sonrası mülteciler meselesi ortaya çıkmıştır. Ayrıca Mısır’da kral Faruk rejiminin devrilmesi neticesini vermiştir.” [1]

1956 Arap-İsrail Savaşı 

“Süveyş Kanalı’nı Mısır’ın kontrolünden çıkarmak için yaz aylarında birçok temaslar ve toplantılar yapıldı. Eylül ayında mesele, Güvenlik Konseyi’nin önüne götürüldü fakat bunlardan hiçbir netice çıkmadı. Nasır, batılıların teklif ettiği Süveyş Kanalı’nın milletlerarası kontrol altına konulması fikrini kabul etmekte diretti. Bunun üzerine İngiltere ve Fransa, Nasır’ın Ortadoğu’da oluşturduğu bu tehlikeli durumu sona erdirmeye karar verdiler ve İsrail ile birlikte Mısır’a karşı bir komplo hazırladılar. Bu komplo gereğince İsrail 29 Ekim 1956 günü birdenbire Mısır’a karşı saldırıya geçti. Saldırı bir yanda Sina Yarımadası’nda Gazze bölgesinde ve öte yanda da Akaba Körfezi’nin sonunda ve Sina Yarımadası’nın güney ucundakiŞarm-el Şeyh istikametinde idi.

Hazırlanan plan gereğinde İngiltere ve Fransa 30 Ekim’de İsrail’e ve Mısır’a verdikleri birer ültimatomla her iki devletin de Süveyş Kanalı’nın iki kıyısından 16 km geri çekilmesini istediler. 

Bu arada İsrail’in Sina’daki askerî harekâtı gayet başarılı geçti. Mısır ordusu, İsrail kuvvetleri tarafından kıskaç içerisine alınacağını anlayınca geri çekilmek durumunda kaldı. Geri çekilirken de 1000 ölü, 4000 esir verdiler. Ayrıca 100 kadar tank, 300 adet top, 1500 kadar otomatik silah ve bir o kadar da kamyon geride bırakmışlardı. Sina’nın kontrolü İsrail’in eline geçmişti. İngiltere ve Fransa, aynı zamanda Mısır havaalanlarını bombardıman ederek Akdeniz-Süveyş Kanalı bölgesine kadar asker çıkartmaya başladılar. Kanalı ele geçirmek ve Nasır’ı iktidardan düşürmek istiyorlardı. İngiltere ve Fransa’nın Kanal bölgesine asker çıkarmaları üzerine Mısırlılar da Kanal’daki bütün gemileri yakarak Kanal’ı tıkadılar. İngiltere ve Fransa, Mısır’a karşı saldırıya geçerken Polonya’daki ayaklanma ile Macar İhtilali’ne güvenmişlerdi. Bu sebepten Sovyetlerin kımıldayamayacaklarını düşünüyorlardı. Fakat bu hesap yanlış çıktı. 5 Kasım sabahından itibaren Sovyetler, Macar İhtilali’ni bastırmaya başlamışlar dolayısıyla Macaristan’daki durumları düzelmeye başlamıştı. Bu sebeple 5 Kasım 1956 günü Sovyet Başbakanı Bulganin, İsrail, Fransa ve İngiltere Başbakanlarına gayet tehditkâr mesajlar gönderdi. Bu mesajlarda Süveyş Savaşı’nın derhal durdurulmasını isteniyordu. Bulganin, Fransa Başbakanı Guy Mollet’ye gönderdiği mesajında “Sovyet Hükümeti saldırıları ezmek ve doğuda varışı tekrar kurmak için kuvvet kullanmaya tamamen kararlıdır.” İngiltere Başbakanı’na gönderilen mesaj ise daha ağırdı ve şöyle diyordu: “Tahrip için modern silahların her çeşidine sahip daha güçlü devletler kendisine saldırdığında, acaba Büyük Britanya nasıl bir durumda kalırdı? Bu devletler İngiltere kıyılarına sadece uçak gemileri göndermekle kalmazlar, başka silahlar da mesela füzeler de kullanabilirler.” 

Bulganin aynı gün ABD Başkanı Eisenhower’a da bir mesaj göndererek Amerika ve Sovyet Rusya’nın, Mısır’a ortak bir kuvvet göndererek savaşı durdurmalarını istiyor ve bu savaş durdurulmadığı takdirde bunun üçüncü dünya savaşına gidebileceğini söylüyordu. Amerika ortak kuvvet teklifine şiddetle karşı geldi ve Sovyetler Mısır’a asker gönderdiği takdirde Amerika’nın gereken tedbirleri alacağını bildirdi.

Ne Amerikan hükümeti ve ne de Amerikan kamuoyu İngiltere ve Fransa’nın giriştiği bu saldırıyı tasvip etmemişti. Zaten bunlar saldırı planlarını hazırlarken Amerika’ya bir şey hissettirmemeye dikkat etmişlerdi. Bu sebepten Amerika’nın tepkisi sert oldu. Fransa ve İsrail’e sert bir ihtarda bulunarak Mısır topraklarından çekilmelerini istedi. İki taraftan gelen bu ağır baskılar karşısında bu devletler daha ileriye gidemediler ve Mısır’dan çekilmek zorunda kaldılar. Süveyş Kanalı da temizlenerek 1957 Mart’ında dünya deniz trafiğine açıldı. 

1956 Süveyş Bulganinin en mühim neticesi, şüphesiz Sovyet Rusya’nın Mısır’ı bir kere daha kurtarmış olmasıydı. Birincisi silah satışı ile olmuştu. Dolayısıyla Sovyetlerin Arap Yarım Adası’ndaki prestiji de arttı. Başka bir deyişle İngiltere ve Fransa kaş yapayım derken göz çıkarmışlardı. Nasır’ın ve Sovyet Rusya’nın Ortadoğu’daki prestijini ve tesirini yok etmek isterken büsbütün arttırmışlardı.”[2]

Kısa Bir Değerlendirme 

Bu savaşlar her ne kadar bize İsrail’in büyüdüğünü, genişlediğini, Müslüman halkları katledip kanlarını akıttığını gösterse de siyonist-haçlı birliği Rabbimizin izni ve inayetiyle asla bizi yenemeyecektir. Bizlere bu olaylar başsızlığın ve lidersizliğin ne denli önemli olduğunu ayan beyan ortaya koymaktadır. Hatta elimizde olsa ümmetin her bir ferdine kılıçsız kın ve yakasız gömlek vermek isteriz ki başsız olduğumuzu iyi bellesinler ve çalışma azminin, İslâmi mücadelenin bahaneye, yorgunluğa, yoğunluk gibi mezaretlere sığınılmayacağını iyi fehmetsinler. Haçlı-siyonist ortaklığı şunu unutmasın ki bizler her ne kadar zor günler yaşasakta; kurt kışı geçirir lakin yediği ayazı unutmaz. Bunun bedeli er ya da geç ödetilir.

Bu savaşlar İslâmi camia da pek bilinmemektedir. Bölgeyi analiz açısında değerlendirebilmek için yakın zamanda cereyan eden önemli olayları iyi bilmek zorundayız.  Ayrıca bu savaşlarda, İslâm halklarının başlarına zorla otorite olanların Allah için savaşmadığında ne tür sorunlar yaşadığını görmekteyiz. Rabbim bizim ayaklarımızı İslâm yolunda sabit kılsın… 


[1]Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, İsrail’in Kuruluşu ve Arap İsrail Savaşı 1948-1949, Alkım Yayınevi, İstanbul, s.483

[2]Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Süveyş Buhranı, Alkım Yayınevi, İstanbul, s.492