Namaz Dinin Direğidir

Müminlere Nidalar – M. Sadık Türkmen / 2023 Ekim / 131. Sayı

“Ey iman edenler! Rükû edin, secdeye varın, Rabb’inize ibadet edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.” (Hacc, 77 )

Allahu Teâlâ eşyanın gelişimi için bazı kanunlar koymuştur. Bu kanunlar, üzerinde iyi düşünülsün ve gerekli ibretler alınsın diye konmuştur. Aynı zamanda eşrefi mahlukat olan insanın dünya ile ilgili malumatlarında kendisine belirli bir yön çizmesi için bu ilahi kanunlar çerçevesinde hareket etmesi ilham edilmiştir. Allahu Teâlâ dileseydi bu kanunlara irşad etmeden her şeyi bir anda da yapardı. Ancak yüce mevla dünya hayatı imtihanının belirli bir sistem çerçevesinde gelişmesini dilemiştir.

Toprağa ekilen bir fidanı veya taneyi hayal edelim. Ya da dünyaya yeni gelen bir canlıyı, insanı düşünelim. Kâinatın altı günde yaratılmasının hikmetini zihnimizde canlandıralım. Buna benzer daha pek çok varlığı inceleyelim. Hepsinde göreceğimiz şey Allah’ın kâinatta cari olan kanununa boyun eğmek ve aşamalara göre gelişme sağlamaktır.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz İslam’ı tebliğ ederken bu ilahi kanun çerçevesinde hareket etmiş ve bu dinin öncü neslini bin bir güçlükle ve sabırla eğitmiştir. Onlardan sağlam bir binanın temellerini oluşturduktan sonra Safa Tepesi’ne çıkarak açık davetini ilan etmiştir. Hepimizin bildiği o zorlu mücadelelerden geçtikten sonra bu dini kendi hayatında Arap yarımadasına ulaştırmış, vefatından sonra ashabı bayrağı dünyanın dört bir yanına taşımıştır. Kuşkusuz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dileseydi dağlardan sorumlu olan melek Mekke’nin etrafındaki iki dağı şehrin üzerine devirir, herkes kendisine icabet eder, davet yolunda eziyetlere maruz kalmaz ve kendisine gelen “Allah’a dua et de bize yardım etsin.” diyen sahabelerine “Sabredin, çok acele ediyorsunuz.” demezdi. Ancak ilahi hikmet olayların bu şekilde gelişmesini diledi.

Allahu Teâlâ insana verdiği iradeyle bu kanunu gerçekleştirir. Bu irade olmasaydı insanın diğer canlılardan bir farkı olmayacaktı. Aynı kanuna tabi olarak gelişme göstermelerine rağmen mükerrem kılınan insan bu kanunlara uymazsa dünyada ve ahirette zillete uğrar. Bu hakikate dikkatlerimizi çeken Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: “Şüphesiz ki bir kavmin özünde olanı değiştirmedikçe Allah onda var olanı değiştirmez. Fakat Allah, bir kavme kötülük dileği zaman artık onu geri çevirecek kimse yoktur. Onlar için Allah’tan başka bir veli de yoktur.” (Ra’d, 11) Hac Suresi’nin son iki ayeti kerimesini inceleyen herkes bu iki ayetin arasındaki uyumu ne kadar bariz olduğunu müşahede edecektir. Biri, tıpkı bir evin temeli ve ayakta kalmasını sağlayan sütunları gibi görünürken diğeri o binanın tuğlaları ve süsü gibidir. Birincisi olmadan ikincisinin olması, oluşması mümkün değildir. Oluşturulmaya zorlansa dahi dere yatağına inşa edilen bir bina gibi sel sularına kapılıp gitmesi mukadderdir.

Müslümanın evvela Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de en fazla namazı emretmesi üzerinde tefekkür etmesi gerekir. Namaz niçin kelime-i şehadetten sonra emredilmiştir? Bazı İslam alimlerinin namaz kılmayanların dinden çıktığını, bazılarının ise Müslüman gördüğü halde en ağır cezalarla cezalandırılması gerektiğini söylediği konusunda tefekkür etmek gerekir.

Üzerinde durulması gereken önemli bir konu da ayet-i kerimenin her dönemde yaşayan Müslümanları aynı hakikate yönlendirmesidir. Bu din ilk geldiğinde yer yüzüne hangi metod ile yayılıp hâkim oldu ise kıyamete kadar aynı yöntem ile hâkim olacaktır. Bu din tesbihin birbirini takip eden boncukları gibi dizilmiştir. Bir nesil diğerini takip eder. Sonradan gelenler ancak önceden gelenlerin ıslah olduğu yöntemle ıslah olur.

Allah’ın vaadinin hakkaniyetine inanan bir Müslüman için acele etmeden, ancak sabırla ve azimle gayret etmekten başka bir çare yoktur. İşin aslında tek çıkar yol budur. Yol ne kadar uzarsa uzasın geleceği kesin olan hakikate her saniye yürüyen neticeye mutlaka kavuşacaktır. İşte yüce Allah on üç yıllık Mekke devrinde terbiye ettiği Müslümanları, namaz, rükû, secde, hayır işleriyle eğiterek Medine’ye ulaştırmıştır. Aşamaları ihmal ise her seferinde başa sarmayı gerekli kılacaktır. “Kendilerine ‘Ellerinizi (savaştan) çekin, namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin.’ denilen kimseleri görmedin mi? Onlara savaş farz kılınınca, içlerinden bir fırka insanlardan, Allah’tan korkar gibi hatta daha şiddetli bir şekilde korkuyorlar. Ve: ‘Rabbimiz! Bize savaşmayı niçin farz kıldın? Bizi yakın bir zamana kadar geri bırakmalı değil miydin?’ diyorlar. De ki: ‘Dünyanın menfaati pek azdır. Ahiret ise, Allah’tan korkan kimse için daha hayırlıdır. Siz kıl kadar zulme uğratılmazsınız.’” (Nisa, 77)

Müfessirlerin Ayet İle İlgili Görüşleri

Abdulhamid Mahmud Tahmaz şöyle der;

“Ey iman edenler! Rükû edin, secde edin.” Yani namaz kılın. Namazın en önemli rükünlerinden olduğu için namaz ifadesi yerine rükû ve secde ifadeleri kullanıldı. Aynı zamanda rükû ve secde Allahu Teâlâ’ya karşı boyun eğme ve kendini yok sayma konusunda son derece ince manalara delalet eder.

“Rabbinize kulluk edin.” Diğer farzlardan sizi sorumlu tuttuklarıyla O’na ibadet edin. Emrettiği ve nehyettiği her şeyde O’na itaat edin.

“Hayır işleyin.” Yani size ve diğer insanlara hayır getirecek işleri yapın. Çünkü siz her topluma hayır götürdüğünüz için en hayırlı ümmetsiniz. Allahu Teâlâ’nın buyurduğu gibi: “Siz insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülüğe mani olursunuz. Ve Allah’a iman edersiniz…” (Al-i İmran, 110) Bu ümmetin, İslam risaletini diğer insanlara taşıması ona şeref olarak yeter.

“Umulur ki kurtuluşa erersiniz.” Kurtuluş yolu dünya ve ahirette felah ve başarı yoludur.

Namaz ve Cihad İle Mükellef Olmak

Allahu Teâlâ, kullarından birini seçip onu özel bir görev ile mükellef kılmayı irade edince ona çok namaz kılmayı emredeceği konusuna bizleri alıştırmıştır. Allahu Teâlâ’nın, Hz. Meryem’i İsa aleyhisselam’ın annesi olarak seçtiğinde meleklerin ona nasıl seslendiğini görmüyor musun: “Yine bir zaman melekler demişlerdi ki: Ey Meryem! Şüphesiz ki Allah seni seçti, seni temizledi ve seni alemlerin kadınlarına üstün kıldı. Ey Meryem! Rabbine devamlı itaat et, secde et ve rükû edenlerle beraber rükû et.” (Al-i İmran, 42-43)

Yüce Kur’an ile ilk muhatap olduğu zamanda Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e hitap eden şu ayetleri bir düşün: “Ey elbisesine bürünen (Peygamber)! Geceleyin birazı müstesna (namaza) kalk. Yarısı kadar yahut ondan biraz eksilt. Ya da onun üzerine biraz ilave et. Kur’an’ı tane tane kıraatle oku. Doğrusu biz sana ağır bir söz vahyedeceğiz. Şüphesiz ki geceleyin (ibadete) kalkmak daha zor ve daha tesirlidir. Kıraat yönünden de daha düzgündür.” (Müzzemmil, 1-6)

Seçmek, şeref bahsetmek demektir. Şeref bahsetmek sorumluluk yüklemeyi gerektirir. Namaz, mükellef kılınan konuda sorumluluk altına giren kişiye ruhi kuvvet vererek işi yerine getirmesinde destek olur. Allahu Teâlâ şöyle buyurur: “Sabırla ve namazla yardım isteyin. Şüphesiz ki namaz, Allah’a boyun eğenlerden (onu bilinçli kılanlardan) başkasına ağır gelir.” (Bakara, 44)

Bundan dolayı cihad emri namazın zikredilmesinden sonra Allahu Teâlâ’nın şu buyruğu ile gelmiştir: “Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. O sizi seçti. Atanız İbrahim’in dini olan bu dinde size bir zorluk kılmadı. Allah daha önce de, bunda da (Kur’an’da da) sizi ‘Müslümanlar’ diye isimlendirdi ki böylece peygamber size karşı şahit olsun, siz de insanlara karşı şahitler olasınız. O halde namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah’a sımsıkı sarılın. O sizin dostunuzdur. O ne güzel dosttur, ne güzel yardımcıdır.” (Hacc, 78) (et-Tefsiru’l-Mevdui)

Ayet ile İlgili Mülahazalar:

Müslüman her işinde tenni ve ağırbaşlılıkla hareket etmelidir. Bu görevleri yapmaması anlamında değil, işini yapıp neticesini Allah’a bırakma manasındadır. Çünkü acele ile yapılan işlere yanlışlar karıştığı gibi, yapılan güzel işlerin de yıkılması söz konusu olmaktadır. Zaten altyapısı atılmayan her iş eninde sonunda yıkılmaya mahkumdur.

İbn Receb el-Hanbeli rahimehullah şöyle der: “Muaz b. Cebel’in hadisinde: ‘İşin başı İslam’dır, direği namazdır, zirvesi ise cihaddır.’ ifadesi geçmektedir. Dinin zirvesi, en üst kısmı anlamındadır. Ancak bu dinin üzerine bina edildiği ve dayanağı olduğu bir şey değildir. Bunun iki sebebi vardır:

Birincisi: İslam’ın beş rüknünün aksine, cumhura göre cihad farz-ı ayn değil farz-ı kifaye olan bir ibadettir.

İkincisi: Cihad kıyametin kopacağı son ana kadar devam etmeyecektir. Bilakis İsa aleyhisselam’ın nüzulünden sonra İslam dini haricinde bir din kalmayacak, savaş tamamen ortadan kalkacak ve cihada ihtiyaç kalmayacaktır. İslam’ın beş şartı hariç Allah’ın kıyameti koparma emri gelinceye kadar bunlar müminler üzerinde farzdır. Allah Subhanehu ve Teala en iyisini bilir.[1]

Namaz dünyada münkerden koruduğu gibi ahiret hayatında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e komşu eder. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hizmetçisi ve suffe ehlinden olan Ebu Firas Rabia b. Ka’b el-Eslemi radiyallahu anh’tan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile geceler, abdest suyunu ve ihtiyaçlarını karşılardım. Bana şöyle dedi: “Benden istekte bulun.” Ben de: “Seninle cennette arkadaşlık etmeyi isterim.” dedim. Bana: “Bunun dışında bir şey yok mu?” diye sordu, ben de “Hayır, isteğim budur.” dedim. “Nefsin konusunda çokça secde ederek bana yardım et.” buyurdular.[2]


[1]. Camiu’l-Ulum ve’l-Hikem, 3. hadisin şerhinden

[2]. Müslim, hn: 489