Musibetlere Karşı Sığınağımız Sabır Ve Namaz 

Müminlere Nidalar – Muhammed Sadık Türkmen / 2019 Nisan / 77. Sayı

Bu mübarek ayet-i kerimeler kendisinden sonra gelecek olan ayetler için bir mukaddime konumundadır. İnsan, dünya imtihanında Allahu Teâlâ’nın nefisleri sınadığı zaman, o denemelere mukavemet edebilecek ve onları metanetle karşılamak için eğitimden geçmek ile mükelleftir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz nasıl ki açıktan davete başlamadan önce gerek kendisini gerekse kendisine iman eden ashabını belirli bir eğitimden geçirmiş ise ve bu eğitim neticesinde yeryüzünün şirk ile istila edilmiş sahasına inmiş ise günümüz Müslümanı da aynı şekilde gerek kalbi güçlendirerek gerekse de azalarını itaate alıştıracak amelleri yapmakla mükelleftir.

Yüce Allah’ın “Elbette sizleri biraz korku, biraz açlık, biraz maldan, candan ve ürünlerden eksilterek imtihan edeceğiz. O sabredenleri müjdele.”[1] buyruğu kesin olarak önümüzdeki tehlikeli badireleri bize bildirdikten sonra akıllı bir kişinin yapacağı şey bu tehlikeli imtihanları beklemek olmamalıdır. “Elbette” yani kesin olarak başa gelecek olan ve ancak sabır ile aşılacak musibetlere sabrı kalbe eken ve onu filizlendirecek amellere yaklaşmak gerekir. Bu ameller İslâm’ın şartı olan amellerdir. En başında ise namaz gelmektedir. Hem sürekli olması hem de rükûnlarındaki derin manalardan dolayı namazın kişi üzerinde çok büyük etkisi vardır. “Sana vahyolunan kitabı güzel güzel oku ve namazı dosdoğru kıl. Doğru kılınan namaz edepsizlikten ve uygunsuzluktan meneder. Şüphesiz ki Allah’ı anmak en büyük iştir ve Allah yaptığınız her şeyi bilir.”[2]

Sabır kelimesi sözlük anlamı itibari ile “hapsetmek, tutmak” demektir. Mesela “nefsimi bir şeye sabrettirdim” cümlesindeki sabır bu manayı ifade etmektedir. İbn Cerir et-Taberi sabrın manasını açıklarken şöyle dedi: “Sabır ile yardım isteyin” kısmından kastedilen şudur: “Kitabınızda bana vermiş olduğunuz sözlerden bana itaat edeceğiniz, emrime tabi olacağınız liderlik ve dünya sevgisine olan isteğinizi terk etmeniz, hoşunuza gitmeyen konularda emrime itaat etmeniz ve peygamberim Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e tabi olmanız gibi ahdinize bağlı olmanız konusunda sabır ve namaz ile yardım isteyin.

Burada zikredilen sabrın oruç tutmak olduğu da söylenmiştir. Bize göre de oruçta sabrın bazı alametleri mevcuttur. Ancak bize göre asıl mana Yüce Allah insanlara nefislerinin Allah’ın itaat ve onun yasaklarından kaçınma konusunda kötü gördüğü şeylere sabretmeyi emretmesidir.”[3]

Bu konuda İmam Kurtubi şöyle dedi: Eziyet veren şeylere ve itaat ile sebat etmeye sabretmek nefis ile cihat, onu arzularından menetmeye ve büyüklenmesine engel olma konusuna girer. Sabır, Nebilerin ve Salihlerin ahlâkındandır. Yahya İbn Yeman şöyle dedi: ‘Sabır Allah’ın sana rızık olarak verdiği şeylerin dışında bir şeyi temenni etmemen, dünyalık ve ahiretlik işlerinde Allah’ın senin için taktir etmiş olduğu şeylere rıza göstermendir.’”

Eş-Şabi, Ali radıyallahu anh’ın şöyle dediğini bildirir: “Bedende başın konumu neyse iman için sabrın konumu odur.” 

Bu söze binaen Taberi şöyle dedi: “Ali radıyallahu anh doğru söyledi. Çünkü iman kalp ile bilmek, dil ile kabul ettiğini söylemek ve azalarla amel etmektir. Kim azaları ile amel etmeye sabredememişse mutlak manada imanı hak etmiştir denilemez. Bundan dolayı şeriat ile amel etmekte sabır tıpkı beden için olmazsa olmaz baş gibidir.”[4]

Yüce kitabımız ve sünneti seniyye amellerin büyükleri çerçevesinde onlara yapılacak mükafatlara ölçü getirmiştir. Bu kapsamda her amelin mükafatı ayrı ayrı zikredilmiştir. Örnek olarak beş vakit kılınan namaz için elli sevap olduğu, uyumadan önce ve namazların ardından yapılan zikirlerin her birinin on katı ile karşılık göreceği ve daha başka amellere verilecek olan mükafatın ve sevabın belirlenmesi bu kabildendir. Ancak sabrın mükafatı istisna bir yere sahiptir. Sabrın mükafatı konusunda İmam Kurtubi şöyle buyurmuştur: “Allahu Teâlâ amellerin karşılığını belirtmiş, onlara bir ölçü ve sınır getirmiştir. Allah şöyle buyurdu: ‘Kim iyilik ile gelirse ona on katı vardır.’[5] Allah yolundaki sadakaya verilecek sevabı bunun üstünde tutmuştur. Buyurdu ki: ‘Mallarını Allah yolunda harcayanın örneği her başağında yüz taneye sahip yedi başak bitiren bir tane örneği gibidir.’ [6]

Allah sabredenlerin ecirlerini ise hesapsız yapmıştır. Sabredenleri överek şöyle buyurdu: ‘Ancak sabredenlere mükafatları hesapsız olarak ödenecektir.’[7] ”[8]

Sabredenlere bu şekilde mükafat verilmesinin sebebi nefse ağır gelen durumlara tahammül edilmesindendir. Beden ile yapılan ibadetler belirli zorluklardan sonra benliğe yerleşse de sabır her imtihan karşısında insanın muhatap olduğu bir durumdur. Aynı zamanda ibadetlerin yapıldığı vakitten geciktirilmesi kaza ile telafi edilirken sabrın gösterileceği yer musibetin ilk geldiği andır. Daha sonra gösterilecek sabır ancak kırdıklarını derlemeye çalışmak olur. Enes b. Malik radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, (çocuğunun) mezarı başında (bağıra, çağıra) ağlayan bir kadının yanından geçti. Ona: “Allah’tan kork ve sabret!” buyurdu. Kadın: “Çek git başımdan; zira benim başıma gelen felaket, senin başına gelmemiştir” dedi. Kadın Hz. Peygamber’i tanıyamamıştı. Kendisine, onun Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem olduğunu söylediler. Bunu duyar duymaz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in kapısına koştu, orada kapıcılar yoktu. (Özür beyan etmek üzere Hz. Peygamber’e): “Sizi tanıyamadım” dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’de “Sabır dediğin, felaketle karşılaştığın ilk anda dayanmaktır” buyurdu.[9]

Allah Teâlâ’nın esmaul-hüsna’sından olan “sabur” ismi ile ahlâklanma konusu özellikle önemlidir. Bu ismin manasının derinliğini davet vazifesini icra eden Allah yolunun erleri iyi kavramalıdır. Ebu Musa el-Eş’ari radıyallahu anh dedi ki: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: “Allah Teâlâ’dan daha çok duyduğu eziyete sabreden kişi yoktur. İnsanlar Allah’ın çocuğu olduğunu iddia ediyorlar o ise onlara esenlik verip rızıklandırıyor.”[10]

Namaz konusu ise aslında sabrı tamamlayan ve sabırla beraber eksik olan bir gediği kapatır mahiyettedir. Sabır göstermek isteyen namaza sığınarak teselli bulur. Namaz kılan sabırlı olmayı öğrenir. Namazda Kur’an okuyan orada peygamberlerin, sıddıkların, şehitlerin ve Salihlerin başlarına gelenleri müşahade eder. Ölümü, kabir hayatının dehşetini, sur’a üfürülmesini, hesabı, mizanı tefekkür eder. Sırat köprüsünden her insanın geçeceği hakikati insanın zihninde ve kalbinde ürpertiye sebep olur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in her işini namaza bina etmesi, ayakları şişinceye kadar kıyamda durması, göz nurunun namazda kılınması ve kullukta vesileler araması namazın ehemmiyeti konusunda bize bazı ip uçları verir.

Allah Teâlâ’nın Kur’an’ı Kerim’de en çok zikrettiği namaz dinin şartları arasındadır. Namazın bir rüknü olan secde etmek Allah’ın ilk insanı yarattığı esnada meleklere yüklemiş olduğu bir vazife olarak da karşımıza çıkmaktadır. Bizden önce geçen diğer ümmetlerin hepsi namaz kılmak ile mükellef olmuşlardır. Namaz kılmanın terki konusu İslâm alimleri arasında farklı değerlendirilmiş, bu konuda çok ağır hükümler konulmuştur. 

Şayet delillerini sunmaya yönelirsek yukarıda saydığımız namaz konuları ciltlerce kitabı barındıracak bir külliye teşkil eder. Ancak sabır ile alakalı olarak bir tamamlayıcı hükmünde şunları zikretmekte fayda vardır.

Mümin bir kulun başına bir musibet gelince olduğu halden başka bir hale yönelmesi tavsiye edilmiştir. Kızgın olan kişinin abdest alması ayakta duran kişinin oturması tavsiye edilmiştir. Huzeyfe b. Yeman radıyallahu anh dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i üzen bir durum hasıl olunca namaza sığınırdı.[11]

Namaz insanın başına gelen musibetleri ortadan kaldırır, şifa vesilesi olur. Hakkıyla kılınan namazlarda çektikleri acıları unutan geçmiş dönem Müslümanlarının oldukça dikkat çeken hikayeleri vardır. Ebu Hureyre radıyallahu anh dedi ki: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem öğle sıcağında dışarı çıkınca bende onunla beraber çıkıp öğle namazı kıldım ve oturdum. Nebi sallallahu aleyi ve sellem bana yönelip “karnın mı ağrıyor?” dedi. Bende “evet” dedim. Bunun üzerine “kalk namaz kıl, çünkü namaz şifadır” buyurdu.[12]

Ayetten çıkarılacak dersler:

a) Musibetler başa gelmeden önce kulun hazırlıklı olması gerekir. Bu hazırlıklar ihlas, muhabbet, sabır, niyet gibi kalp amelleri olduğu gibi namaz, oruç, infak ve hac gibi kalbi bedeni ibadetleri içine alır.

b) Allah’tan yardım isteme şer’i ibadetler çerçevesinde olmalıdır. Allah’ın razı olmayacağı hatta öfkeleneceği amellerle O’na yaklaşmamak kul için mesuliyet gerektiren durumlardır. Allah’tan yardım dilemek ne kadar güzel bir davranış olsa da uygun olmayan yollara başvurmak amelleri boşa çıkarabilir.

c) Sabır ve namaz gibi konularda gayretlerimizi artırmak için bu konuda yazılmış eserleri okumakta büyük yararlar olacaktır. Bu alanda yazılmış olan İmam Gazalinin İhya-i Ulumud-Din eseri taktire şayandır. Aynı zamanda davet önderlerinin hatıralarını okumak bizlere güzel semereler verebilir.

d) Allah’a davet eden bir Müslüman’ın davet sahasına çıkmadan önce temel dinamiklerini mutlaka hazırlaması gerekir. Davalar ancak hazırlığını kemale erdiren omuzlar üzerinde yükselebilir. Çünkü davet sahasına çıkmak Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in talip olduğu şeylere talip olmak demektir. 


[1]Bakara, 155

[2]. Ankebut, 45

[3]Taberi Tefsiri, 45. ayet tefsiri

[4]Bakara sûresi, 45. ayet tefsiri

[5]. En’am, 160

[6]Bakara, 261

[7]Zümer, 10

[8]Kurtubi Tefsiri, Bakara sûresi 45. ayetin tefsiri

[9]Buhari, Cenaiz 32-43; ahkam 11

[10]Buhari 6099 – Müslim 2804

[11]. Ahmed b. Hanbel, Müsned 23299

[12]. İbn Mace 3458. Zayıf hadis