Mükafatı Garantili Olan Ticaret; Allah’ın Dinine Yardım

Müminlere Nidalar – Muhammed Sadık Türkmen / 2024 Aralık / 145. Sayı

Asrımız, en kolay ve çabuk yoldan başarıya ulaşmayı teşvik eden bir bakış açısına sahiptir. Başarı kelimesi de genellikle maddi hazlara ulaşmak ve bunlardan olabildiğince istifade etmek şeklinde zihinlerde aksettiriliyor. Özellikle çevre etkisi nesilleri bu parkurlara sevk ederken toplumlarda bireysellik ve herkesin kendi çıkarlarını koruması gibi korkunç bir manzara gözlenir.

Batı dünyası, İslam alemine nazaran bu durumları çok önceden tecrübe etmişti. Onu örnek alan herkesin önünde onların neticeleri mevcutken bu denemelerin İslam alemine mensup olanlara ne kazandıracağı az çok bellidir.

İslam alemine Batı’dan sirayet eden başarıya ulaşma arzusu maalesef İslami cemiyetlere de sirayet etmiş olup bunu bir ölçü olarak almışlardır. Bu yüzden başarı kelimesi Müslümanları işlerinde acele ettirmiş ve netice itibarıyla Allah’ın dinini yeryüzüne ikame etmek gayesiyle bir paraya gelen Müslümanlar zamanla bozularak veya bezginlik göstererek tarihin sayfalarına karışmışlardır.

Allah’ın dinine yardım, şüphesiz Allah’ın ve Rasulünün koyduğu ölçüler çerçevesinde olmalıdır. İslam tarihinde Allah’ın muvaffak ettiği Müslümanlar bu ölçüler çerçevesinde hareket ettikleri için muvaffak oldular. Ölçülerde, değerlerde yapılan hatalar temelin yanlış atılmasına vesile olduğu için uzun bir yol katedildikten sonra hatalı neticeye ulaşılıyor ve ruhi çöküş yaşanıyor.

Allah’ın dinine yardım hususunda üzerinde iyi düşünülmesi gereken bir diğer husus, bu konudaki ihlastır. İhlas, bir işi Allah için yapmaktır. Bu iş ne kadar küçük olsa da Allah için yapılınca, O’na nispet edilince büyür, dallanır. Müslüman, ayağının sabit kalmasını isteyerek Allah’ın dinine yardım etmek gibi bir işe girişince elbette çok dikkatli ve hikmetli hareket etmelidir. Özellikle Allah’ın dinine yardım etmenin karşılığını acilen görmek gibi bir hataya düşmemelidir. Bu konuda Medineli Müslümanların yaptığı gibi ticaretini Allah’la yapmalı ve neticeyi dünya hayatında istikamet üzere olmak, kabirde sorgu meleklerine doğru cevap vermek, hesapta selamete ulaşmak ve sıratta peygamberlerin duasına mazhar olmak şeklinde görmeye çalışmalıdır.

Müfessirlerin Ayeti Kerime ile İlgili Görüşleri

Muhammed Ratıb en-Nablusi şöyle der: Düşmanlarınıza karşı zafer elde etmek isterseniz, eğer Allah’ın dinine yardım etmeden bunu yaparsanız Allah kesinlikle düşmanlarınıza karşı size yardım etmeyecektir. Düşmana karşı zaferin bedeli Allah’ın dinine yardım etmektir. Senin, Allah’ın dinine yardım etmen; ihlas ve yakin ile Kur’an ve sünnetle amel etmeni gerektirir. Ayetin açıklamasını şöyle yapabiliriz: Burada Allah’a yardım etmek açık manası şeklinde algılanmamalıdır. Allah’a yardım asla kastedilemez ve bu, akla getirilemez. Çünkü Allah, senin yardımına muhtaç olmaktan münezzehtir….

…. Evvela, Allah’ın dinine yardım; O’na yönelmek, kendini adamak, kulluk vazifesini sadece O’na yönlendirmek ve ihlasla O’nu birlemektir. İkinci olarak; ibadetleri Allah için yapmak, Allah’ın kullarıyla iyi münasebetler kurmaktır. Sen Allah’a yönelirsen, kendini O’na adarsan, O’na karşı ihlaslı olursan, fiillerinde O’nu birlersen, sonra ibadetlerini yerine getirirsen sonra da başkalarıyla Allah azze ve celle’nin yöntemi çerçevesinde ve üstün edep üslubuyla bağ kurarsan Allah’a, O senin yardımına muhtaç olmadığı halde yardım etmiş olursun. Çünkü O; Aziz’dir, Hakim’dir. Allah azze ve celle şöyle buyurur: “Eğer inkar ederseniz, şüphesiz ki Allah size muhtaç değildir. Bununla beraber O, kullarının inkarına razı olmaz.” (Zümer, 7) Ancak sen, O’nun dinini tatbik ettin. O’nun dinini tatbik etmek ile müminlerin dairesini genişlettin. Neticede zayıf güçlendi, çaresiz kişi izlet buldu. Sen ayrıca sapanların alanını kuşattın, kafirlerin sahasını daralttın. Hakkın hareket alanını genişletince batılın çemberini çepeçevre sardın. Hak batıla karşı savaşırsa savaş kısa sürer. Çünkü Allah, hak ile beraberdir.[1]

Şehit Seyyid Kutub şöyle der: “Peki müminler yüce Allah’a nasıl yardım ederler ki şartı yerine getirmiş olsunlar ve sonuç olarak da kendilerine o şartın bir karşılığı olarak yardım ve sebatı elde etsinler?

Gönülleri Allah için her şeyden soyutlamakla, Allah’a açık veya gizli hiçbir şeyi ortak koşmamakla, gönüllerinde Allah’ın sevgisi yanında hiçbir kimseye ve hiçbir şeye yer bırakmamakla, yüce Allah o gönüllere kendisinden ve sevdiği ile ilgi duyduğu her şeyden daha sevgili olmakla, gönüller Allah’ı tüm arzularında, duygularında, duruşlarında ve davranışlarında, tüm faaliyetlerinde ve duygularında hakem kılmakla… Evet, gönül aleminde Allah’a yardım böyle olur.

Yüce Allah’ın bir şeriatı ve hayat sistemi vardır. Bu şeriat birtakım temellere, ölçülere, değerlere, bütün varlık alemine ve hayata dair düşünce sistemine dayalıdır. Allah’a yardım, O’nun şeriatına ve sistemine yardım edilerek şeriatının istisnasız tüm hayata hakim kılınma girişimi ile gerçekleşir. Bu da hayat sahnesinde Allah’a yardım demektir….

…. İnsan ilk bakışta önce dayanma gücünün verildiğini sonra da yardımın geldiğini, dayanma gücünün zaferin nedeni olduğunu zanneder. Bu doğrudur. Ancak ayetin ifadesinde dayanma gücünün yardım sözcüğünden sonra yer alması dayanma gücünün anlamlarından başka bir anlamın kastedildiğini düşündürüyor. Bundan amacın, zafere ve zaferin çilelerine karşı dayanma gücü vermek olduğunu düşündürüyor. Çünkü zafer küfür ile iman arasında, hak ile sapıklık arasında geçen savaşın sonu değildir. Çünkü zaferin hem ruh hem de hayat bazında getireceği yükümlülükler vardır. Çünkü zaferin, kibirlenmemek ve şımarıp azmamak gibi yükümlülüğü vardır. Çünkü zaferin, gerçekleştikten sonra gevşememek, düşmanı hafife almamak gibi yükümlülükleri vardır. Birçokları bela ve çilelere karşı dayanır. Fakat Zafer ve nimet karşısında benliğini koruyabilen kişi çok azdır. Kalplerin, zaferi elde ettikten sonra bozulmamaları ve bağlılıklarını sürdürmeleri zaferin ötesinde bir mertebedir. Herhalde Kur’an ayetlerinin işaret etmeye çalıştığı gerçek bu olsa gerektir. Doğrusunu Allah bilir.[2]

Ayeti Kerime ile İlgili Bazı Mülahazalar

Müslümanlar, Allah’ın dinine nasıl muamele etmişlerse bunun karşılığını görmüşlerdir. Emeviler, Endülüs’ü fethederken gerçekten İslam için hareket etmiş ve insanları Allah’ın dinine çağırmak için gayret etmişlerdi. Bu niyetleri sebebiyle İspanya sekiz asır boyunca İslam coğrafyası olarak kalmaya devam etti. Buradaki Müslümanlar, İslam’ı yaşama konusunda gevşeklik gösterince düşman onları mağlup etti ve Müslümanlar bu toprakları terk etmek zorunda kaldılar.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Müslüman’ın her durumdaki önderidir. Zafer ve yenilginin Allah tarafından geldiğinde şükür ve sabır örneğini bizlere o göstermiştir. Yirmi yıllık bir mücadeleden sonra Müslümanlar, Mekke’yi fethedince Efendimiz, şehre devesinin üzerinde, Allah’ın bu nimetine eğilerek mukabelede bulunmuştu. Müslümanlar Mekke fethinin hemen ardından Huneyn Savaşı’nda yenilginin eşiğinden dönmüşlerdi. Bunun bir sebebi de sayılarına güvenme hatasına düşmeleridir.

Müslüman, Allah’ın dinine yardım ederken gerekli sebepleri hazırlamakta kusur etmemelidir. Allah’ın yardımı hak olmakla beraber, bu yardım çabalayan kişi için geçerli olacaktır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem içlerinde olduğu halde Uhud’da Müslümanların ağır yara alması sayı azlığından ziyade başta sarılmayı taahhüt ettikleri sebepleri terk etmeleridir.

Allah’ın dinine yardım etmek, bu uğurda adını Allah katındaki listeye yazdırmak kulluğun temelidir. Bunun mertebeleri vardır. Her Müslüman, niyetinde, en üst sırada olmayı arzular. Ancak bu, herkesin ulaşması zor bir mertebedir. O halde yapabileceğimiz en az şeyleri, aksatma yapmadan uygulayarak kendimizi bu mükafata ortak edebiliriz. Belki az olarak yapılan ameller, çok ameller yapmaya bir zemin oluşturur. Allah’ın, az yapılan işlere büyük mükafatlar verdiği de unutulmamalı.


[1]. Nablusi Tefsiri, Aynı ayetin tefsirinden

[2]. Fi Zilâl’il-Kur’an, Tayf Yayınları, Aynı ayetin tefsirinden