Hadisi Şerif – Ali Yücel / 2014 Aralık / 25. Sayı
İlk emri ile cahiliye düşüncesine savaş açmış, onun sistemlerini çökertmek için hamle yapmış, bu konuda hatır-gönül dinlemeden en ufak bir cahiliye davranışına müsamaha göstermeyen bir dinin mensuplarıyız. Yüce Allah’ın huzurunda verdiği söz gereği bıkmadan usanmadan çabalayan iblis ve avenelerinin en çok önemsedikleri şey ise bu yüce dinin ilk emrini unutturmaya çalışmak ve bunun neticesinde cahiliye düşüncesinin ne demek olduğunun farkında olmayan yığınları diledikleri mecralara sürüklemek olmuştur. Allah azze ve celle’nin belirlemiş olduğu yaşam biçiminin dışındaki her türlü davranış, hareket, durum ve tutum manasına gelen cahiliye, belirli bir zaman dilimine has olmayıp her asır ve çağda, her zaman ve zeminde rastlanılabilecek bir olgudur. Teknoloji ve fennin çılgın bir şekilde ilerleyişi, insanoğlunun bilim ve teknikte akıl almaz mesafeler katetmesi bile cahiliye düşüncesine engel olamamakta belki de “asr-ı saadet” öncesinde yaşanan “asr-ı cehalet”i yeni versiyonlarıyla ve daha maharetli bir şekilde insanlığa sunmaktadır. Âd ve Semûd kavimleri, mükemmel sayılabilecek sanat eserleri ortaya koymuşken, Firavunlar bu günün teknolojisinin bile hala tam olarak sırrına vakıf olamadığı piramitleri bir medeniyetin sembolü olarak inşa ederken; uzak doğuda Buda’nın peşinden gidenler, batıda Yunan mitolojisinin peşinden gidenler ve diğer dünya millet ve medeniyetleri mensup oldukları düşünce yapısının bir iz düşümü olarak görkemli medeniyetler oluşturmuşken İslam, onların tüm bu çabalarını “cahiliye” olarak isimlendirmiş ve bu “cahiliye medeniyeti”ne ait ne varsa ortadan kaldırmak için bütün müesseselerini seferber etmiştir. “Onlar, yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nice olduğuna bakmadılar mı? Ki onlar, kendilerinden daha güçlü idiler; yeryüzünü kazıp altüst etmişler, onu bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri, onlara da nice açık deliller getirmişlerdi. Zaten Allah onlara zulmedecek değildi; fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekteydiler. Sonunda, Allah’ın ayetlerini yalan sayarak ve onları alaya alarak kötülük yapanların akıbetleri pek fena oldu.” (Rum; 9-10) Yani yer yüzünü kazıp alt-üst etmek, dağları oyup devasa saraylar ve görkemli şatolar inşa etmek, sadece maddi bir kalkınma ve imar çabasına girişmek, bizlerden önce yer yüzünü meşgul edenleri “cahiliye medeniyeti”ne sahip olmaktan kurtarmamış bilakis ortaya koydukları bu eserlerin şımarıklığıyla sınır tanımaz olmuşlar ve kendilerinden sonrakilere ibret-i alem olmak üzere ilahi cezalarla tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir. O zaman cahiliye, ilk aklımıza geldiği gibi sadece bilgi eksikliği değil Allah’ın emirlerine yönelmeyi reddeden, nefsin emirlerine göre yaşamayı düstur edinen bir yaşam biçimidir. Buna göre Semud kavminin saraylarıyla Dubai’de arz-ı endam eden istikbar mabetlerinin bir farkı yoktur. Kâbe’nin içersindeki putlarla şehirlerin her meydanını, okulları işgal eden küçük putların arasında fark olmadığı gibi. Aklın sınırsızlığını savunduğu için felsefi tartışmalar neticesinde türemiş onlarca mistik Yunan put-tanrısı ile popüler kültürün ürettiği futbol, moda, alış-veriş, eğlence totem-tanrılarının arasında ne fark olabilir ki? Gereksiz ömür tüketilen put haneler ile modern çağın gereksiz ve amaçsız ömür tüketme yerleri olup mabet telakki edilen statları ve alış-veriş merkezleri cahiliye olmak bakımından ne kadar birbirlerinden farklılar ki? İlkel çağa ilkel put, modern çağa modern put… Ama değişmeyen bir hakikat var, insanlarda put yapma hissi uyandıran cahiliye düşüncesinin sadece zamana göre şekil değişikliği… Sözüm ona “cehaletin kaynağı-menbaı” Ebu Cehil bir tane iken şu an kıtalar dolaşan sürü ile Ebu Cehiller ifsat etmekte insanlığı. İletişim araçlarının çoğalması ve gelişmesi “cahiliye” düşüncesine mani olmak şöyle dursun, sürekli yayılan ve kesintisiz bir hal almış modern cahiliyeye dönüşmüştür.
İlkel cahiliyede kız çocukları rızık endişesi için diri diri toprağa verilirken modern cahiliye de rızık endişesi sebebi ile cehennem ateşine gömülen onlarca kız çocuğuna şahit olunmaktadır. İlkel cahiliyenin zinahanelerine bilinsin diye bayrak asılırken modern cahiliye de bu zinahanelerden yönetimler vergi almakta ve güvenlik görevlileri tahsis etmektedir. Yine ilk ve ilkel cahiliyede kadın o zamanın şartlarına göre kendisinden istifade edilen bir materyalken modern cahiliyede hemen her alanda iffet katilleri tarafından istismar edilen bir eşya görünümü arzetmektedir kadın. İlkel cahiliyede “teberrüc” ve iffetsizlik kendine has kalıp ve kılıflarda boy gösterirken modern cahiliyede “cesur poz” “defile” isimleriyle insanlığı yoldan çıkarmaya çalışmaktadır. İlkel cahiliye “faizin alış-veriş gibi olduğu”nu söylüyordu modern cahiliye “ekonominin dininin olmayacağı”nı söylüyor. Eskinin cahiliyesinde aşireti güçlü olanlar insanlara zulmederken yeninin cahiliyesinde “her yerde adamı olanlar” insanlara zulmediyorlar. Geçmişin cahiliyesinde zamana uygun kölelik varken modern cahiliyede modern köle yığınları bulunmaktadır. Mazide geçmiş bitmiş gibi gözüken cahiliyenin hayvanlarına varıncaya kadar belirlediği batıl hükümler varken modern cahiliyede Allah’ın emirlerini çiğnemek pahasına beşer türevi hukuk normları ve yasalardan bahsedenler boy göstermektedir meydanlarda. Eğlence olsun diye insanların arenalarda vahşi aslanlara parçalatıldığı cahiliyenin yerini eğlence olsun diye iffet cellâtlarının ellerinde parçalanan yavrular, uyuşturucuya müptela kılınmış delikanlılar almıştır artık. Geçmişin cahiliyesinde müminler ateş çukurlarında yakılırken modern cahiliyede müminlerin evleri ateş çukuruna çevrilip yıkılmaktadır üstlerine. Yahudi cahiliyesi peygamber katili iken modern cahiliye peygamberi postacı mesabesine indirerek peygamberin “üsve-i hasene” özelliğini katletmektedir. Hristiyan cahiliyesinde din manastıra hapsedilirken modern cahiliyede ise din sadece camilere tıkılmaya çalışılmaktadır. Yani işin özü cahiliye bir zaman yaşanıp bitmiş bir hadise değil sürekli tekrarlanan, çeşitli şekillerde karşımıza çıkabilecek bir hadise, olgu, yaşam biçimi ve davranıştır. İnançta, ahlakta, sosyal hayatta, ekonomide, askeri alanda, siyasi alanda, dini alanda yani insanı ilgilendiren bütün alanlarda çeşitli tezahürlerini görebileceğimiz nefse uygun, Allah’a isyan içeren tutum ve davranışlar manzumesidir cahiliye.
Kendine ait hükmü vardır cahiliyenin ve o sebeple “Cahiliye hükmünü mü arıyorlar?” diye sorar Rabbimiz. Kendine ait iffetsizliği vardır cahiliyenin ve o nedenle “İlk cahiliye devrinde olduğu gibi iffetinizi ifşa etmeyin” diye uyarılırız Rabbimiz tarafından. Kendine özgü bir taassubu vardır cahiliyenin ve ateiste, komüniste, faşiste, emperyaliste her türlü hoş görüyü gösterirken müslümana asla tahammül edememektedir cahiliye taassubu. Resulullah ve arkadaşlarını umre yapmaktan alıkoyan cahiliye zihniyetinin günümüz temsilcileri “gericilik” “yobazlık” “irtica” gibi kendilerinin de manalarını bilmediği söylem ve taassuplarıyla engel olmaktadırlar her daim Müslümanlara. Yapısal olarak değişik müessese ve düşüncelere sahip olsa da öz ve mahiyet itibari ile asla değişmeyen bir karakteri vardır cahiliyenin. Allah’a gereği gibi iman etmemek, nefsani arzuların peşinden gitmek, insanlığı fesada sürüklemek ve şehvetler gayyasında boğulup gitmek şimdiye kadar hangi cahiliyenin kendisinden kurtulduğu özelliklerdir acaba?
İslama intisap etmekle cahiliyeye karşı duruşunu ve tarafını belli eden bir müslümanın Allah azze ve celle’nin cahiliye diye tanıttığı ve onlarca buyruğunda ikaz ettiği hal ve hareketleri yapması nasıl izah edilebilir acaba? Bugün müslümanların karşı karşıya kaldığı en önemli sorunlardan bir tanesi de budur. Medeniyeti “şapka-kravat takmak”, “lüks ve gösterişli hayat sürmek”, “ahiret yokmuşçasına dünyaya meyletmek” olarak telakki eden sözüm ona Müslüman, cahiliyeden ne kadar kurtulmuştur acaba? “Peşlerinden gitmeyin yoksa sizi dininizden dönderirler” diye onlarca ilahi buyrukta kendilerine karşı uyarıldığımız yahudi ve hristiyanların peşine takılmış, onların birliklerinin kapılarında onca sene bekleyen, yaşam şekillerini onlara göre belirleyen, hukuklarını bile bu şaşkın zümrelerden ithal edecek kadar zavallı kimseler modern cahiliyenin kılık değiştirmiş halinden ne kadar koruyabilmişlerdir kendilerini? İman ettiğini söylediği peygamber –binlerce salât onun üzerine olsun- “Dövme yapan ve yaptırana lanet ederken” hayranı olduğu topçu-popçudan dolayı dövme yapan genç, cahiliyenin zifiri karanlıklarında şaşkın bir şekilde boğulup gitmiyor mu Allah aşkına? “Allah ve Resulüne savaş” mesabesindeki faizi “kredi” “kâr payı” vb. isimlerle yumuşatmaya çalışan zihniyet Veda Haccında ayaklar altına alınan cahiliyeden ne kadar korumuştur kendisini?
Evet, müslümanların müptela olduğu bu özenti ve taklit hastalığı, İslam ile kurtuldukları cahiliye bataklarına tekrar sürüklemektedir kendilerini. Ölçülerimiz, değerlerimiz, yargılarımız, hükümlerimiz, işimiz, aile düzenimiz ve hayatımızın daha pek çok safhasında cahiliyeye rastlamaktayız. Allah’ın insanlığa rehber olarak tayin ettiği bu ümmetin, peşlerinden gelmesi gereken zavallı toplumları taklit etmesinden daha vahim bir hadise olabilir mi? “Yahudi ve hristiyanlara benzemeyin” “Onlara tabi olursanız onlar gibi olursunuz” “Ehl-i Kitab’dan olanlara uyarsanız sizi küfre dönderirler” “Bir millete benzeyen onlardan olur” gibi onca yoldaki işarete rağmen, ikaz ve uyarıya rağmen katiline meftun bir zavallı gibi tehlikenin farkında olmayan yığınlarla karşı karşıyadır ümmet bu gün. (Demokrasi gibi) tatlı bir helvadan yapılmış put görünümündeki beşeri ideolojiler, yeri geldiğinde sahipleri tarafından afiyetle iç edilirken, bu modern putperestlerin ideolojilerinin peşinden sürüklenen gariban ve zavallı kimselere şahitlik etmektedir tarih. Benliğini, kimliğini, kişiliğini, ırzını ve sahip olduğu her şeyi kirleten batı cahiliyesine meftun sözde aydın, ilim adamı, yönetici kılıklı şaşkınlara kalmıştır meydan. Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh.
İnsanlığa rehberlik edecek ve insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmetin, asli konumuna dönmesi için taklit ve özentiden, kâfirlere benzemekten şiddetle kaçınması gerekmektedir. Zira ihtiyaç duyduğu her türlü donanım, kendisini yaldızlı perdeler arkasında gizleyen şeytani cahiliyenin borazanlarında değil “en hayırlı ümmet” vasfına kendisini layık gören âlemlerin Rabbinin buyruklarında ve O’nun emirlerinin uygulayıcısı Resulü’nün sünnetindedir. Cahiliye hayatından kurtulmanın yegane yolu olan nebevi hayattan bir ikaz ile bitirelim: Ebu Said el-Hudri radıyallahu anhu rivayet ediyor: Resulullah aleyhisselam şöyle buyurdu: “Muhakkak sizler, sizden önceki ümmetlerin yolunca karış karış, arşın arşın uyup gideceksiniz. Hatta onlar bir keler deliğine girmiş olsalar bile (siz de o daracık yere girecek) onlara tabi olacaksınız” Biz “Ya Rasûlallah! Bunlar Yahudiler ile Hristiyanlar mı?” diye sorduk. “Onlardan başka kim olacak?” buyurdular.(1)
Hz. Peygambere salavât getirmeyi “salavât yağcılığı” diye niteleyen mutezile eskilerinin burnu yere sürtülse de “Allah’ın salât ve selâmı bize her daim hidayeti öğütleyen Resulü’nün üzerine olsun.”
——————————–
1. Buhari, İ’tisam 14 (Hadis no: 6889)