Mısır’ın Çağdaş Firavunları Ve İslami Hafızanın Önemi

Gündem Analizi – Muhammed Eüp / 2021 Mayıs / 102. Sayı

Çağımızda Müslümanların en fazla ihtiyacı olan hasletlerden biri de kuşkusuz güçlü bir hafızadır. Çünkü yalnızca güçlü bir hafıza bize kimin zalim, kimin mazlum, kimin haksız, kimin haklı olduğuna dair ihtiyacımız olan bilgileri sağlayabilir.

Gerçek bilgiye ulaşmanın zorlaştığı ve insanları aldatan sihirbazların çoğaldığı bu çağda, Müslümanların hafızalarının güçsüzleşmesi, dünyaya dair bakışlarını da ciddi derecede etkileyecektir.

Maalesef günümüzde Müslümanların hafızaları üzerinde o kadar oynanmış durumda ki biz sadece birkaç sene önce yaşanmış olan ve bizzat şahit olduğumuz meseleleri dahi unutacak bir noktaya gelmiş vaziyetteyiz.

İşte hafızamızın bize oyun oynadığı ve unuttuğumuz coğrafyalardan biri: Mısır!

Çağdaş Firavunların beldesi

Kur’an-ı Kerim’de zulmün, tuğyanın ve tağutluğun sembollerinden biri de şüphesiz Firavunlardır. İlahlık taslayan ve halklarını ceberrut bir şekilde yöneterek Allah’ın dininden uzaklaştıran bu liderler kültürümüzde de zulmün sembolü olarak anılagelmiştir.

Öyle ki dilimizde kibirli, suratsız ve kötü yürekli kimselere “firavun” sıfatı yakıştırılır.

Geçmişte olduğu gibi modern dönemde de Mısır bir firavunlar beldesi olmuştur. Zindanlarını yine Yusufların doldurduğu bu beldede Cemal Abdunnasır, Enver Sedat, Hüsnü Mübarek, Abdulfettah Sisi gibi çağdaş firavunlar baş göstermiştir. Bu firavunların isimleri, cisimleriyle ciddi bir tezat teşkil etmektedir. Nasır’ın, Fettah’ın kulu değil şeytanın kulu oldukları, mübarek olmaktan gayet uzak oldukları, Sedat (doğruluk, hatasızlık) sıfatıyla alakalarının olmadığı gayet açıktır.

Bu firavunlar yaklaşık 70 senedir Müslüman Mısır halkına her türlü zulmü yapmakta, İsrail ve Amerika’nın güvenliğinden sorumlu bir jandarma gücü olarak varlıklarını sürdürmektedir.

Mısır’ın en son firavunu ise ellerinde binlerce Müslümanın kanı bulunan Sisi’dir.

Mısır’da Ne Oldu?

Bugünlerde Mısır gündemimize Türkiye ile normalleşme girişimi sebebiyle tekrar girmiş vaziyette.

2013 yılında binlerce kişinin Sisi cuntası tarafından katledildiği darbeden bu yana iki ülke arasındaki ilişkiler gerilimliydi. Ancak yakın zamanda birtakım “ihtiyaçlar” doğrultusunda ilişkilerin yeniden tesisi gerekli görülmüş olmalı.

Bu vesileyle yeniden, Mısır’da nelerin olup bittiğine dair hafızalarımızı tazelemek gerekiyor.

Aslında Mısır’da 2013 yılında yaşananlar, İslam coğrafyasını yakından takip eden kişiler için pek de alışılmışın dışında değildi. 1992 yılında Cezayir’de, 1997 yılında Türkiye’de, 2005 yılında Filistin’de yaşananların bir benzeri yaşandı Mısır’da. Olan her şey tüm dünyanın gözleri önünde oldu. Gün gün, saat saat canlı yayında izledi tüm dünya katliamları.

Demokrat, seküler, hümanist geçinen kesimler, “helvadan put” edindikleri sözde demokrasiyi bir kez daha yemekte beis görmediler. Oyunu sözde “demokrasinin” kurallarına göre oynamış olsa da Mısır’daki Müslüman Kardeşler hareketi, “demokratların” şiddetinden kurtulmayı başaramadı.

2013 yılında Sisi liderliğinde gerçekleştirilen darbe sırasında binlerce silahsız Müslüman meydanlarda katledildi. Binlercesi yaralandı. Aralarında kadınlar, çocuklar ve yaşlılar da bulunuyordu. Önce ağır silahlarla öldürülen, sonra cesetleri ateşe verilen onlarca Müslüman, canlı yayında, kameralar önünde iş makineleriyle meydanlardan kaldırıldı. Biz, çok değil birkaç sene evvel yaşanan bu hadiseleri tüm dünya gibi izledik.

Hafızaları Tazelemek

Esasen Mısır’da yaşananlar tarihte kalmış ve sona ermiş bir süreçten ibaret değil. Bilakis, Mısır’da Müslümanlara yönelik saldırılar halen ağır biçimde devam ediyor.

Birkaç sene önce yaşananların unutulması “hafıza eksikliği” ile açıklanabilir belki. Ancak bugün devam eden bu zulmün görülmemesini açıklamak için başka kelimeler gerekecektir.

Halen on binlerce Müslüman, Mısır’ın işkenceleriyle meşhur zindanlarını doldurmuş vaziyette. On binlerce Müslüman kadın işkence, tecavüz ve insanlık dışı koşulların olduğu bu zindanlarda yıllardır tutuluyor. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in “Müslümanlar bir vücudun azaları gibidir.” hadisini bilmeyen yoktur. Ancak biz, Rasûlullah’ın vasfettiği o halden oldukça uzağız. On binlerce bacısı tecavüze uğrarken, Müslümanlar gayet uykulu, gayet ateşsiz.

Devletlerin politikaları, gündelik siyasetler ve çıkarlar, Müslümanların vicdanlarına gem vurmuş halde.

Elbette devirler geçer, zamanlar değişir. Rabbim bugün zindanda olanları yarın saraylara koymaya muktedirdir. Ancak mesele, zaferin ne zaman geleceği değil, bugün nerede durduğumuzdur.

Biz bugün zindanlardaki on binlerce Müslümana “dengeler” uğruna göz yumuyorsak, yarın zaferin gelmesi bizim bugünkü zilletimize izzet namına hiçbir şey katmayacaktır, vesselam.