Hikmetli Kıssalar – Orhan Sağlam / 2022 Ekim / 119. Sayı
Tebe-i Tâbiîn neslinden Abdullah bin Mübarek hazretleri anlatıyor:
Hacca gidiyordum. Irak-Suriye topraklarından geçerken yalnız bir kadına rastladım. Selâm verdim; selâmımı “Söz olarak Rahîm bir Rabden selâm sözüdür onların duyacağı” (Yasin, 58) ayetiyle aldı.
“Buralarda ne yapıyorsun?” diye sordum. “Allah kimi yoldan çıkarmışsa, ona yol bulduracak yoktur” (A’râf, 186) ayetini okudu.
Anladım ki, yolunu kaybetmiş. Nereye gittiğini sorduğumda “Bir gece kulunu Mescid-i Haram’dan alıp Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ı tesbih ederim” (İsra, 1) ayetiyle karşılık verdi. Anladım ki Kudüs’e gidiyor.
“Ne zamandan beri böyle yolunu kaybettin?” dedim. “Tam üç gece” (Meryem, 10) dedi.
Yiyecek verme teklifinde bulundum. “Sonra orucunuzu gün batıncaya kadar tamamlayın” (Bakara, 187) ayetini okudu.
“İyi de Ramazan’da değiliz” dedim. “Kim Allah için nafile bir hayır yaparsa, Allah her hayrın karşılığını verendir, her şeyi hakkıyla bilendir” (Bakara, 158) ayetiyle cevap verdi.
“Yolculukta oruç açılabilir” dedim. “Ama orucu tutarsanız, bu hakkınızda daha hayırlıdır” (Bakara, 184) ayetini okudu.
Niye benim gibi konuşmadığını sordum. “Ağzından tek bir söz bile çıkmasın ki, yanında onu gözleyen ve o sözü kaydetmeye hazır bir gözcü bulunmuş olmasın.” (Kaf, 18) dedi.
“Kimlerdensin?” diye sordum. “Bu konuda bilgin yok (ailemi söylesem de tanımazsın). Sonra göz de kalp de (görmeden, kesin bilgiye dayalı olmadan verdiğin her hükümden) sorumludur.” (İsra, 36) ayetiyle cevap verdi.
“Hata ettim, hakkını helal et!” dedim. “Bugün size kınama yok. Allah, sizi bağışlasın.” (Yusuf, 92) dedi.
Deveme bindirip kafilesine ulaştırma teklifinde bulundum. “Hayır adına ne işlerseniz Allah onu bilir.” (Bakara, 215) ayetiyle mukabele etti.
Devemi yanına getirdim. Binecekken, “Mümin erkeklere söyle, bakışlarını sakınsınlar.” (Nur, 30) ayetini okudu.
Gözlerimi çevirdim; binecekken deve ürküp kaçtı, bu arada elbisesi az yırtıldı. “Başınıza musibet olarak ne gelirse, bu bizzat işleyip, onu hak etmeniz sebebiyledir” (Şûrâ, 30) ayetini mırıldandı.
“Sabret, deveyi bağlayayım!” dedim. “Bu hususta Süleyman’ı anlayışlı ve daha isabetli davranır kıldık” (Enbiya, 79) ayetini okuyarak, devemi yönlendirme konusunda benim daha başarılı olduğumu kast etti.
Deveye bindi ve “Bunu bize baş eğdiren Allah’ı tesbih ederim; yoksa bunu biz başaramazdık. Ve sonunda şüphesiz Rabbimize döneceğiz!” (Zuhruf, 13-14) ayetlerini okudu.
“Haydi!” diye deveyi hızlandırdım. “Yürüyüşünde (ve davranışlarında) vakur ol ve sesini yükseltme. Seslerin en çirkini, (bağıran) eşeğin sesidir!” (Lokman, 19) mukabelesinde bulundu.
Yürürken şiir okumaya başladım. “Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun!” (Müzzemmil, 20) dedi.
“Şiir okumak haram değil ki!” dedim. “Bu hususu ancak gerçek idrak ve basiret sahipleri düşünüp anlar!” (Bakara, 269) cevabını verdi.
Bir süre gittik; sonra evli olup olmadığını sordum. “Ey iman edenler! Cevabı verildiğinde sizi üzecek meselelerden sormayın!” (Mâide, 101) ayetini okudu.
Derken kafilesine ulaştık ve “Kafile içinde kimsen var mı?” dedim. “Mal ve evlât dünya hayatının süsüdür!” (Kehf, 46) dedi. Anladım ki, evlâdı var. İsimlerini sordum. “Allah İbrahim’i dost edindi; Allah Musa ile konuştu, Ey Yahya, Kitab’a kuvvetle tutun!” (Nisâ, 125, 164; Meryem, 12) ayetlerini okudu.
“Ey İbrahim, ey Musa, ey Yahya!” diye kafileye seslendim. Nur yüzlü üç genç “Buyur!” diye çıkageldi.
Oğullarına para verip, “Bununla içinizden birini şehre yollayın! Yemeklerin helâl ve temiz olanına baksın ve size bir yiyecek getirsin. Dikkatli davransın!” (Kehf, 19) dedi.
Yiyecek gelince bana, “Geçmiş günlerinizde yaptıklarınızın karşılığında şimdi afiyetle yiyip için!” (Hâkka, 24) dedi.
Çocuklara, “Annenizin bu durumunu bana söylemezseniz bu yemekten yemem!” dedim. “Annemiz” dediler, “Ağzından Cenab-ı Allah’ın razı olmayacağı yanlış bir söz çıkar endişesiyle 40 yıldır böyle sadece Kur’an ayetleriyle konuşur.”
Abdullah bin Mübarek, bu hadiseyi Kur’an’da her şeyin bulunduğuna delil olarak anlatırdı.
Kıssadan Çıkarılacak Dersler
1) İnsanların Allah katında iyi veya kötü oluşu, Kur’an’a olan bağlılıklarına göre değerlendirilir. Nitekim bu hususta Ömer b. Hattab’dan rivayet edilen bir hadiste, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah bu Kur’an’la bazı kavimleri yükseltir, bazılarını da alçaltır.” Bunun manası şöyledir: Kimi insanlar bu kitabı alıp okuyacaklar. Yüce Allah kimi toplulukları hem dünyada üstün kılacak hem de ahirette makamlarını yükseltecektir. Kimi toplulukları da hem dünya hem de ahirette alçaltacaktır. Kur’an’da verilen haberleri tasdik edip, emirlerini yerine getirerek, yasaklarından kaçınıp, hidayet yoluna tabi olarak ve ahlakı ile ahlaklanarak amel edenleri yüce Allah hem dünya hayatında hem de ahirette üstün kılar. Zira Kur’an ilmin aslı, temeli ve kaynağıdır.
Yüce Allah’ın alçaltacağı kimseler; Kur’an’da verilen haberleri tasdik etmeyen, kibirlenerek hükümleri ile gereğince amel etmeyen, geçmiş ümmetlere gönderilmiş peygamberlerin başından geçen kıssaları ve ahiret ile ilgili haberleri inkâr eden, bunlar hakkında şüphe içinde olup asla iman etmeyenler olacaktır. Kur’an okumalarına rağmen onu inkâr bile ederler. İşte durumu böyle olan kimseleri yüce Allah hem dünyada hem de ahirette alçaltır. Bu kıssamızda geçen kadının Kur’an’a bağlılığını ve üstünlüğü açık bir şekilde görmekteyiz. Rabbimiz bizleri de Kur’an nuruyla nurlandırıp, yükselttiği kullarından eylesin.
2) Allah, Kur’an’da kurtuluşa kesin olarak eren müminlerin vasıflarından bahsederken o vasıflarından bir tanesinin de “O müminler ki faydasız işten ve boş laftan yüz çevirirler.” olduğunu bildirmiştir. Bu kıssada geçen kadının da 40 senedir sadece Kur’an ile konuşması, bu vasıfta zirveye ulaştığını göstermektedir. Çünkü vermiş olduğu cevaplarda Kur’an ile konuşmasıyla beraber, uzatmadan ve en isabetli ayetlerle cevap verdiğinden anlaşılmaktadır. Aynı zamanda kadının sadece Kur’anla konuşmasının sebebi çocuklarına sorulduğunda “Annemiz ağzından Allah’ı gazaplandıracak bir şey çıkacak korkusundan dolayı 40 yıldır böyle Kur’anla konuşuyor” demeleri, kadının diline sahip çıkma hususunda ne kadar hassas olduğunu göstermektedir. Nitekim hadiste de “Kişi düşünmeden veya fazla önemsemeden Allah’ın sevmediği bir kelime söyler ve bununla cehenneme gider.” buyrulması, bu hassasiyeti açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Kadın da tam manasıyla bunun şuuruna varmış ve bu hususta da Allah onu muvaffak kılmıştır.
Kalbi katılaştıran şeylerin başında zikrin dışında konuşmayı çoğaltmak gelir. Bunun tersi olarak, kalbin mutmain olması ve yumuşamasının başında da Allah’ı zikir gelir. Kadın da bunu çok iyi bildiğinden dolayı dilini ve kalbini Allah’ın zikrine çevirerek kalbi mutmain olanlardan olmayı başarmıştır. Hakikat şudur ki; amellerin en zoru kişinin diline ve kalbine sahip çıkmasıdır. Zor olduğundan dolayı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz “Her kim diline sahip çıkacağına dair bana garanti verirse ben de ona cenneti garantilerim” buyurmuştur.
Yine birçok hadiste olduğu gibi Ebu Zer’in “Ey Allah’ın Rasûlü bana öyle bir amel göster ki beni cehennemden uzaklaştırıp cennete götürsün” dediğinde, Peygamber efendimiz Ebu Zer’e birçok ameller sıraladıktan sonra, “Son olarak bütün bunların yerini dolduracak bir şey söyleyeyim mi?” diyerek dilini tutmuş ve “Bu sana yeter. İnsanların çoğunun cehenneme gitmesinin sebebi ağızlarıyla konuştuklarından dolayı değil midir?” buyurmuştur. İşte bu da dilin muhafazasının ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
3) Kadının üstün özelliği, Kur’anla konuşmasıyla beraber, Kur’anla amel etmesidir. Nitekim bu, hacca gitmesi, yolcuyken nafile oruç tutması, konuşurken sessiz konuşması, yüzünü göstermemesi, çocuklarına helal rızık almaları hususunda uyarıda bulunması gibi hallerinden anlaşılmaktadır.
4) Kıssadan kendimize ders çıkarmaya dönecek olursak, bu hassasiyetten ne kadar uzak olduğumuzu maalesef itiraf etmek zorundayız. Böylece eksikliğimizin farkına varıp telafisini yapalım. Gerçekten Allah’ın zikri olan Kur’anla topluluk olarak ne kadar iç içeyiz? Çoğumuz Kur’an’ı tam olarak okumasını öğrenmeden önce dünyadan ayrılıyoruz. Muhakkak ki istisnalar vardır ama genel olarak durum bundan çok da farksız değildir. Müslümanların gücünü kıran en tehlikeli silah, kişinin Allah’ın zikrinden uzaklaşarak bunun aksi olan gıybet, dedikodu, laf taşıma, boş konuşma, zanda bulunma, haset vb. günahlara dalması değil midir? Her zaman olduğu gibi bugün Müslümanlar olarak Allah’ın zikrine dönmeye ne kadar da muhtacız. Ne zaman ki bizler gereğince Allah’ı zikir ile meşgul olursak işte o zaman üstün olanlardan oluruz. Rabbimiz bizi tam manasıyla zikrine dönen ve kalbi mutmain olanlardan eylesin.
5) Her halükârda biz yine de Rabbimizden ümit var olacağız. Ancak ümitle beraber ne olacağımız ve ne ile karşılaşacağımızı bilmediğimizden dolayı, elimizi, dilimizi, kendimizi muhafaza etmek zorundayız. Rabbimizden niyazımız bütün bedenimizi muhafaza etmesi, bizlere rızası doğrultusunda bir hayat sürdürmesi, zikriyle hemhal olan kullarından eylemesidir.
6) Kadına sorduğu her sorunun cevabını hatırlaması ve cevabın geçtiği ayetleri bildirmesi Abdullah bin Mübarek’in hafızasının kuvvetini ve en az bu kıssada anlatılan kadın kadar Kur’an’a vakıf olduğunu göstermektedir.
7) Tebei tabiinden, mücahit, muhaddis ve İslam komutanlarından olan Abdullah bin Mübarek kadına sorduğu her soruya cevap alınca, bu kıssayı Kur’an’da her şeyin bulunduğuna dair delil olarak getirmiştir.