Karantinadan İ’tikafa Kısa Bir Yolculuk

Kapak Dosya – Ahmet İnal / 2020 Nisan / 89. Sayı

Şüphesiz 2020 yılı kolay kolay unutulmayan bir yıl olacak. Savaşlardan askeri operasyonlara, yangınlardan depremlere, çekirgelerden koronaya derken geçiyor günler bir bir… Resmi bir istatistik var mıdır bilmiyorum ama son günlerde en çok kullanılan, Google’da araması en çok yapılan kelimelerden birisi “kıyamet”tir diye düşünüyorum. Ya da temenni ediyorum. Zira insanlardaki kolonya ve maske arama çabası kıyamet bahislerini açık ara geride bırakmış gibi gözüküyor. Ama yine de her şeye rağmen “Kıyamet mi yaklaştı? Nasıl bir döneme giriyoruz?” endişesini taşıyan insanlara rastlamak çok zor değil elhamdulillah.

İşin aslına bakarsak kıyamet bize her zaman yakın. Kesin zamanını Rabbimizden başkası bilmese de şurası muhakkak ki doksan dakikayı tamamlamış, uzatmaların da bir kısmını geride bırakmış bulunmaktayız. Zira kıyametin en büyük habercisi, en bariz alameti ahir zaman nebisi olan Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in gelmesidir. Bunun üzerinden ise yaklaşık olarak bin beş yüz yıl geçmiştir. Daha ne kadar devam eder bu serüven bilinmez. Kim bilir belki bir gün belki bir ay belki bir belki de onlarca asır. Ama biz Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in de buyurduğu gibi burasıyla ilgilenmiyoruz. Asıl odaklanmamız gereken şey, o muazzam güne ne hazırlık yaptığımız, heybemizi ne ile doldurduğumuzdur.

Bugünlerde hasbihal ettiğim birçok kardeşimde, eş dostumda hissedilen bazen de kendi şahsımda hissettiğim birtakım durumlar hatırıma şu ayet-i kerimeyi getiriyor:

“Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirmekte olduğu çocuğundan geçer ve her hamile kadın da karnındaki çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş görürsün hâlbuki onlar sarhoş değillerdir. Ne var ki Allah’ın azabı çok şiddetlidir.” (Hac, 2)

Allah azze ve celle bu ayet-i kerimede kıyamete şahit olan insanların yaşadığı dehşetli anlardan bahsediyor. Korku dolu anlar ve ne yaptığını ne yapacağını bilmeyen insanlar… Sarhoş değiller… Ama sarhoştan farklı da değiller. Herkes bir tarafa dağılmış durumda. Tıpkı “her biri bir tarafa uçuşan küçük kelebekler gibi”.

Gelmek istediğim nokta tam olarak burası. Bugün hâkim olan duygu da neredeyse aynı. Herkes bir şeylerle meşgul, herkesin bir telaşesi koşturmacası var. Herkes ayrı bir tarafta, bir şeylerin peşinde. Ama birçok kişi nereye gittiğini, hangi amaçla hareket ettiğini dahi idrak etmekten uzak. Biyolojik olarak bir sarhoşluk durumu yok. Ama ruhen çoklarımızda bir şaşkınlık, tedirginlik hali mevcut. Yaşanılan zorlu olayların da etkisiyle sel üzerindeki çer çöp gibi bir oraya bir buraya savrulup duruyoruz. Tutunacağımız sağlam kulplar tabi ki var. Ama bizde ona yapışacak mecal kalmamış sanki. Kollarımız kalkmıyor, hayata sımsıkı sarılmak isteyen bir kişi gibi sarılmıyoruz onlara. Kim ne derse desin, yaşayan ölüler gibiyiz. Bedenlerimiz hareket ediyor ama ruhumuz eşlik etmiyor. Hızlıca yürüyoruz bazen de delice koşuyoruz, nereye gittiğimizi bilmeksizin. Netice… Fırtına şöyle dursun cılız rüzgarlar bile bizi yıkıyor, pusulamızı şaşırtıyor.

O zaman “Nereye bu gidiş!” (Tekvir, 26) diye sormanın tam vakti. 

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bu soruya cevap bulmak için önceleri sık sık Hira’ya gidip gelirmiş. Orada tefekkür eder yanlış gidişata bir çözüm ararmış. Nitekim aradığı cevapları da bulmuş. Yolları en iyi bilen rehberin insanlar için seçtiği en iyi rehberi olmuş. Yolunu kaybeden nice yolsuzlara yol göstermiş yoldaş olmuş. Nice yolları aydınlatmış. Oturanları kaldırmış, yürüyenleri koşturmuş, yanlış yöne koşanların istikametini doğrultmuş. Gün gelmiş, bir zamanlar şerre yol gösterenler hayra yol olmuş, kandil olmuştur. 

Gönül ister ki şu zorlu günlerimizde Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem yanımızda olsaydı da yolumuzu aydınlatsaydı, küllenmeye yüz tutmuş imanlarımızı güçlü meşalelere dönüştürseydi.          

Ne yazık ki bu büyük nimetten mahrumuz. Ama nimetlerin hepsinden değil. Çünkü Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem oturup bir düşünelim, nereden geldik nereye gidiyoruz şöyle bir kendimizi hesaba çekelim, bir köşeye geçip ibadetle hemhal olalım diye gerisinde bizler için çok güzel bir sünnet bırakmış. 

“İtikaf” ibadetinden bahsettiğim anlaşıldı sanırım. 

Ramazan ayına ziyadesiyle yaklaştığımız şu günlerde korona virüsü nedeniyle karantina muhabbetleri de dillerde dolaşmakta. Kim bilir belki de şartlardan dolayı bu sene itikaf ibadetini eda etmek nasip olmayacak. Cemaatle namazların geçici olarak kaldırıldığı, cuma namazının da zarureten askıya alındığı şu dönemde bu uzak bir ihtimal olmasa gerek. Böyle bir durum meydana gelecek olursa erkekler için muhtemelen bir çözüm yolu olmayacaktır. Ancak Hanefi Mezhebinde bayanların evlerinde itikafa girmeleri caiz olduğundan dolayı onlar için bir engel durumu mevcut değildir. Dileyen bayanlar kocalarının rızasını almak şartıyla bu ibadeti gönül rahatlığıyla yerine getirebilirler.   

Ayrıca itikaf ibadeti sadece Ramazan ayına münhasır olmayıp diğer zamanlarda da yapılabileceği için bayanların içinde bulunduğumuz günlerde evlerinde itikafa niyet edip ibadetle meşgul olmaları da onlar için ayrı bir rahmet ve bereket kaynağı olacaktır.

Ne dersiniz, mecburi ya da ihtiyari karantina durumunda olduğumuz şu günlerde iyi gelmez mi? Sürekli evde bulunacağım hissiyle daralan gönülleri(!) şenlendirmeye yetmez mi? Virüsten daha hızlı yayılan korku ortamına “Hop, bi dur bakalım!” demez mi? 

İnşallah hepsine çare olur. Hem demiyor muyduk “Şu evin işi gücü bitse çocuklara birisi baksa da kendimizi güzelce ibadete versek” diye. İşte size büyük bir fırsat. Hem istirahat edeceksiniz hem de ibadet. Hem bedeniniz dinlenecek hem de ruhunuz. Virüsten kaçarken kendisinden kaçılan bir eş, tahammül edilemez bir anne, dünyayı dar eden bir evlat olmamak için tüm bayanlara itikafa girmelerini erkeklere de eşlerine bu konuda yardımcı olmalarını tavsiye ediyoruz. 

Şimdi “itikaf nedir, nasıl girilir, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin bu ibadette yerine getirdiği sünnetler nelerdir?” vs. sorulara cevap verme zamanı geldi galiba.

İtikaf Nedir?

Sözlükte “hapsetmek, alıkoymak; bir yere yerleşmek, oraya bağlanıp kalmak” anlamlarındaki ‘akf’ kökünden türeyen itikaf, bu manaları yanında kişinin kendisini sıradan davranışlardan uzak tutmasını, fıkıh terimi olarak da ibadet amacıyla ve belirli bir şekilde camide kalmasını ifade eder. İtikâfa giren kimseye mu‘tekif veya akif denir.[1]

İtikaf, Kur’an ve sünnetle sabittir. Kur’an’da Ramazan ayının gecelerinden söz edilirken “…Mescitlerde itikafta iken de hanımlarınıza yaklaşmayın…” (Bakara, 187) buyurulur. 

Başka bir ayet-i kerimede ise bu ibadetin diğer peygamberlerin ümmetlerinde de var olduğuna işaret vardır.

“İbrahim ve İsmail’e: Evimi onu ziyaret edenler, ibadet için orada kalanlar (akifin), rükû ve secde edenler için tertemiz tutun diye ahid -emir- verdik” (Bakara, 125)

Peygamber efendimiz Medine’de hicretin ikinci yılında ramazan orucunun farz kılınmasından itibaren ömrünün sonuna kadar her ramazan ayının son on gününde itikafa girmiştir. Nitekim Aişe radıyallahu anha validemiz Peygamber Efendimizin itikafa girmesiyle ilgili şöyle demiştir: “Peygamber vefat edinceye kadar itikafa girer ve derdi ki: ‘Kadir gecesini ramazanın son on gününde arayın.’ Peygamberden sonra zevceleri de itikafa girdi.[2]

Übey b. Ka’b ise Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin itikafları ile ilgili şöyle demiştir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemramazanın son on gününde itikafa girerdi. Fakat bir sene (seferde olduğu için) itikafa giremedi. Ertesi sene 20 gün itikafa girdi.”[3]

İtikafa Ne Zaman Girilir?

İtikafa Ramazan ayında ve haricindeki her vakitte girmek caizdir. 

Hanefi mezhebine göre Ramazan ayının son 10 gününde itikafa girmek sünnet-i müekkede, Ramazan dışındaki vakitlerde girmek ise “müstehab”dır. Adak olarak adanan itikaf ise “vacip” hükmündedir. Vacip olan itikafta oruçlu olma şartı vardır. 

İtikafın Süresi En Az Ne Kadar Olabilir?

Hanefi mezhebine göre; itikafın minimum sınırı tam olarak belirlenmese de çok az bir zaman dilimine tekabül etmektedir. İtikafa niyet etmek şartıyla mescide girip orada ibadet ile azıcık bir vakit geçirmek bile bu ibadet için yeterlidir. Durum Şafi ve Hanbeli mezhebinde de aynıdır. 

İtikafa Nerelerde Girilebilir?

Hanefi mezhebine göre erkekler için cemaatle namaz kılınan yerdir. Mescid dışındaki yerlerde sahih olmayacağı ittifakla sabittir. Kadınlar için ise evlerinde mescid edindikleri köşe ve odalardır. Diğer mezhepler evin bölümlerini asli mescid saymadıkları için kadının evdeki itikafını sahih kabul etmezler. 

İtikafın Şartları Nelerdir?

Her ibadetin şartı olduğu gibi itikaf ibadetinde de yerine getirilmesi gereken şartlar vardır. Kısaca bunlar;

Müslüman olmak: Kafirin itikafı geçersizdir. Aynı durum itikaf içinde mürted olan kişi hakkında da geçerlidir. 

Akıllı ya da temyiz çağında olmak: Temyiz yaşına girmemiş çocukların itikafı sahih değildir. Ancak alıştırılmaları vs. sebepler için mescidlere gelmelerinde hiçbir sakınca yoktur.

Niyet: Niyet olmadan itikaf olmaz. 

Mescid: Yukarıda belirtildiği üzere erkeğin itikafı cemaatle namaz kılınan, imamı ve müezzini bulunan mescidde olmalıdır. İtikafın en faziletlisi Mescid-i Haram’da, sonra Mescid-i Nebevi’de ve sonra da Mescid-i Aksa’da olandır. 

Oruç: Daha önce de belirttiğimiz gibi vacip olan itikaf için oruç şarttır. Sünnet itikaf Ramazan ayında olduğu için zaten oruçlu bulunma şart vardır. Müstehab olan itikaf için ise oruç şartı bulunmamaktadır.

Temizlik: Kadınların hayız ve nifastan temiz olmaları gerekir. Cünüplük oruca mâni olmadığı gibi itikafı da bozmaz. İtikafa giren cami içinde iken ihtilâm olursa, dışarı çıkarak gusül abdesti alır ve yeniden itikafa devam eder. 

Kocanın rızası: Kadınlar için kocalarının rızalarını almaları şarttır. 

İtikafı Bozan Durumlar Nelerdir?

Cinsi ilişkide bulunmak: Kur’an-ı Kerimde; “Mescidlerde itikafa çekildiğinizde kadınlarınıza yaklaşmayın ” (Bakara Suresi,187) buyurulur. Öpmek ve kucaklamak gibi şeylerden dolayı inzal vaki olur yani meni gelirse yine itikaf bozulur. Şafilere göre; unutarak olursa itikaf bozulmaz.

Herhangi bir ihtiyaç yokken mescidden dışarı çıkmak: Bulunulan mescidde cuma namazı kılınmıyorsa cuma için çıkmak, caminin avlusunda tuvalet yoksa hacet için çıkmak ya da mescidin yıkılma riskine karşı çıkmak vs. asli ihtiyaçlardandır. Cihat, borç, hapsedilme, hasta ziyareti ve cenazeye iştirak etme gibi durumlar için mezheplerimizin farklı içtihatları vardır. 

Bayılmak: Günlerce baygın kalan kişi ibadete ehil olmadığından dolayı itikafı bozulur.

Hanefi mezhebine göre bozulan itikaf vacip ise kazası gerekir. Nafile ise gün tamamlanmadan bozulması durumunda herhangi bir kaza gerekmez. 

İtikafın Adapları Nelerdir?

Gücü yettiğince namaz kılması, Kur’an okuması ve Allah’ı zikretmesidir.

Beraberinde başka kimseler varsa onlarla ilmi muhabbetler yapmasıdır.

Gereksiz söz ve işlerden sakınmasıdır. Zira bulunduğu yer ve taşıdığı niyeti ancak güzel bir kulluk ve taati gerektirir. 

Bulunduğu yerdeki diğer insanlarla münakaşaya girmemesi ve onları rahatsız edecek hususlardan kaçınmasıdır. 

Tamamen susma halinden uzak durmasıdır. Çünkü bu dinimizde yeri olmayan bir davranıştır. Ehli kitabın şeriatında olsa da bizim şeriatımızda neshedilmiştir.


[1]DİA, İtikaf maddesi

[2]Buhârî, İ’tikâf, 1-18; Ezân, 12, 135; Hayz 10; Müslim, İ’tikâf, 1-6

[3]. Ebû Dâvûd, Savm, 77; Tirmizî, Savm, 79