Kalp Hastalıkları

Kapak Dosya – Mustafa Tatlı / 2014 Mayıs / 18. Sayı

İnsan bedeni ve ruhu olan bir varlıktır. Bedeninin hayattaki işlevi kadar ruhun da azımsanamayacak kadar önemi vardır. Ruhun en önemli merkezi kalptir. Kur’an’da ve hadislerde kalbin birçok işlevinden bahsedilmiştir. Kuran’da geçen kalp terimi, insanı diğer varlıklardan ayıran, insanı insan yapan bilme yetisiyle ifade edilir. Kalbin anlamasından, akletmesinden bahsedilmektedir. Kalbin bir özelliği de değişken olmasıdır. “Ey kalpleri değiştiren, evirip çeviren Allah’ım! Kalbimi dinin üzerine sabit kıl”(1) şeklinde Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem’in dilinden dökülen dua bunu göstermektedir. Kalp duygu, düşünce ve inanç bakımından çok çeşitli şekiller almaya ve renklere girmeye elverişlidir. İmanın, takvanın, samimiyetin yeri kalp olabileceği gibi, kalplerin mühürlenmesi ve kör olması da mümkündür.

 Vücudun hasta olması, sağlıklı ve iyi olmasının zıttıdır. Hastalık kişinin normal hareketlerini bozar. Böylece vücut ağrı ve acıyla günlük işlerini yapamaz hale gelebilir. Ne var ki, insan bedeni rahatsızlandığında bir doktora ya da bir anlayana danışır. Hastalığının şifası için bir arayışa girişir. Sonuç olarak belli bir tedavi uygulayarak süreci tamamlar. Beden kadar önemli olan kalp de hastalanır, acı çeker. Fakat bedendeki gibi dışa yansımayan kalbî hastalıklar kişinin önemsememesiyle birlikte karanlıkta kalabilir. Karanlıklarda kalan kalp her geçen gün kendini kaybedebilir. Ve bir de bakılır ki kalp, şeytanın ve nefsin elinde bir oyuncak olur.

Kalplerin hastalandığının en büyük delillerinden biri : “Onların kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elîm bir azap vardır.”(2) ayetidir. Kalbin hastalanması bedenin hastalanmasından daha vahimdir. Bu nedenle kalp hastalıklarının bilinmesi gerekmektedir. Kalp hastalığı nasıl bir duygudur? Hangi ameller kalbimizi kötü etkilemektedir? Hangi kalp amellerinden sakınmalıyız? Maddeler halinde bunlardan bahsetmemiz yerinde olacaktır.

İlk olarak belirtmeliyiz ki, imanın yeri kalptir. Ameller kalpteki imanı sağlamlaştırır. Kalpte meydana gelebilecek en büyük hastalık hiç şüphesiz şirktir. Şirk koşan bir kalp ne kadar amel işlese de fayda sağlamayacaktır. Kalbinde iman olduğu halde insan kalp hastalıklarına maruz kalabilir. Bizim belirtmek istediğimiz konu da tam olarak budur. Kalbimizde iman olduğunu bildiğimiz halde kalbimiz bazen rahatsızlanır, acı çeker. İşte bu acı, imanın gereğidir. Hissedilen acı alışıldık olmaya başlamış, başlangıçtaki önemini yitirmiş ve sıradanlaşmaya başlamışsa dikkat etmemiz gereken bir noktaya gelinmiş demektir. Bu durumda gerekli tedbirler alınmalıdır. Bu tedbirlerin en etkilisi nasuh bir tevbedir.

Kalbin hastalığı, saldıran düşmana karşı öfke duymak gibi kalpte meydana gelen bir ağrıdır. İşte bu durum kalbe eziyet verir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın; onları rezil etsin; sizi onlara galip kılsın ve mümin toplumun kalplerini ferahlatsın. Ve onların (müminlerin) kalplerinden öfkeyi gidersin. Allah dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah bilendir, hikmet sahibidir.”(3) Ayette ‘müminlerin gönüllerini ferahlandırsın ve kalplerindeki öfkeyi gidersin’ ifadesi içlerindeki öfkenin giderilmesine bağlanmıştır. Öfke, kalbe acı verir. İlacı ise öfkenin giderilmesidir. Eğer öfke, hak olan bir davranışla giderilirse, kalp şifa bulur ve hastalıktan kurtulur. Eğer haksızlıkla veya batıl bir davranışla giderilirse bu, kalbin hastalığını daha da arttırır. Tıpkı âşığın, mâşuku ile meşru olarak değil; gizli yoldan ilişkiye girmesi gibidir. Böyle bir ilişki, hastalığını iyileştirecek yerde daha da ağırlaştırır ve aşk hastalığından daha zor hastalıklara yol açar.

Gam, keder ve hüzün de kalp hastalıklarındandır. Bunların tedavisi ise, sevinç, mutluluk ve neşeyle yapılır. Eğer bu sevinç ve mutluluklar Allah’ın meşru kıldığı çerçevede olursa, kalp şifa bulur ve hastalıktan kurtulur. Eğer meşru olmayan çerçevede olursa, bu durumda hastalık gizlenir ve daha da derinleşir. Ardından daha zor ve tehlikeli hastalıklara neden olur.(4)

Kalbimizi rahatsız eden kalp hastalıklarından bir diğeri cehalet ve şüphedir. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmaktadır: “Bilmiyorlarsa, sormaları gerekmez miydi? Sormak, aciz olanın şifasıdır.”(5) Bir şeyden şüphelenen kişinin kalbi ızdırap çeker ve hakkında kesin bir bilgiye sahip oluncaya kadar bu ızdırap sürer. Kalpteki bu rahatsızlığın tek ilacı bilen birine sorup öğrenmektir. Bilmediğimiz şey hakkındaki şüphemiz arttıkça kalbimiz giderek bulanacaktır. Hem kendimize hem çevremizdekilere zarar vermeden şüphelerden kalbimizi uzak tutmalıyız.

Hastalık, ölümden alt bir durumdur. Kalp, mutlak cehaletle ölür ama biraz cehaletle hastalanır. Kalbin hastalanması, ölmesi, yaşaması, şifa bulması gibi durumları vardır. Yaşaması, hastalanması, ölümü ve şifa bulması vücudun yaşamasından ve iyileşmesinden daha büyüktür. Onun için kalbin hastalığına bir şüphe veya şehvet eklenirse, hastalığını arttırır ama bir bilgi ve öğüt gelirse, iyileşmesinin ve salah bulmasının sebeplerinden olur. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “(Allah, şeytanın böyle yapmasına müsaade eder ki) kalplerinde hastalık olanlar ve kalpleri katılaşanlar için, şeytanın kattığı şeyi bir deneme (vesilesi) yapsın. Zalimler, gerçekten (haktan) oldukça uzak bir ayrılık içindedirler.”(6) Çünkü bu, onlarda şüphe meydana getirmiştir. Kalpleri katılaşmış olanlar, bu hastalıktan dolayı kuruduğu için kalpleri zayıf ve hastadır. Onun için şeytanın verdiği vesvese onlar için fitne olur. Bunların kalpleri imana karşı katılaşmış ve vesvese onlar için fitne olmuştur.

Allah azze ve celle şöyle buyuruyor: “Andolsun, ikiyüzlüler, kalplerinde hastalık bulunanlar (fuhuş düşüncesi taşıyanlar), şehirde kötü haber yayanlar (bu hallerinden) vazgeçmezlerse, seni onlara musallat ederiz (onlarla savaşmanı ve onları şehirden sürüp çıkarmanı sana emrederiz); sonra orada, senin yanında ancak az bir zaman kalabilirler.”(7) Bunların kalpleri kâfir ve münafıkların kalpleri gibi ölmemiştir ama müminlerin kalpleri gibi sağlam değildir. Belki içinde şüpheler ve şehvetler hastalığı vardır. Sağlam olan kalp yabancı bir kadını görse dönüp bakmaz. Ama şehvet hastalığına yakalanmış olan, hastalığın ve zayıflığın derecesine göre karşısına çıkan yabancı kadına döner ve bakar. Kadın işveli veya cilveli konuşacak olursa bu sefer kötü şeyler ummaya başlar.(8)

Sonuç olarak belirtmek gerekir ki kalp hastalıklarının hepsini bu kısa bölümde ifade etmek gerçekten zordur. Haset, kıskançlık, cimrilik, heva kalp hastalıklarından bazılarıdır. Kalp, manen canlı ya da ölü olabilir. Hastalanıp iyileşebilir. Kalp hastalıkları, beden hastalıklarından daha büyük ve daha etkilidir. Bu hastalıklardan kurtulmak, ancak Allah’ın başarılı kılmasıyla mümkündür. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.”(9)

——————————————————

1. Müslim, İman, 1.

2. Bakara, 10.

3. Tevbe 14-15.

4. Ahmed b. Abdulhalim el-Harrani, Kalp Hastalıkları ve Tedavisi

5. Ebu Davud, 1/240.

6. Hac, 53.

7. Ahzap, 60.

8. İbn Teymiyye, Kalp Amelleri (ter. Ahmet İhsan Dündar), s. 145.

9. Yunus, 57.