İzin İstemenin Zarureti Ve Adabı

Müminlere Nidalar – Muhammed Sadık Türkmen / 2024 Ocak / 134. Sayı

“Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, tanışıp izin almadan ve ev halkına selam vermeden girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır. Umulur ki düşünüp öğüt alırsınız. Eğer orada kimseyi bulamazsanız, size izin verilmedikçe içeriye girmeyin. Eğer size geri dönün denilirse geri dönün. Bu sizin için daha temizdir. Allah yaptıklarınızı çok iyi bilendir. Oturulmayan ve içinde size ait eşya bulunan evlere (izinsiz) girmenizde bir günah yoktur. Allah sizin açığa vurduğunuzu da gizlediğinizi de bilir.”

İslami eğitim; kökü toprağın derinliklerine inen, kılcal damarlarıyla toprağın altındaki suyu alıp gövdeye aktaran, gövdesiyle toprak üstünde sağlam bir şekilde boy gösteren, dalları geniş bir alana yayılan, gölgesi ve meyvesi bol olan bir ağaç gibidir. Bu eğitimin temeli Mekke döneminde tevhidin Müslümanların gönüllerine nakşedilmesi şeklinde olmuştur. Medine döneminde ise gövde yükselmiş ve Müslümanlar insanlık tarihinin en mükemmel numunelerini insanlığa miras bırakmışlardır. Bugün Medine sokaklarında dolaşan her Allah misafiri bu durumu hissetmekte ve ikrar etmektedir.

Orta yolu tutmak ve tüm insanlığa örnek olmakla vazifeli olan İslam ümmeti bu görevini yerine getirmek için her türlü imkana sahiptir. Öncelikle her zaman için geçerli olan ve bozulmamış bir kaynak onun önünde durmaktadır. İkinci olarak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in tatbikiyle ispatlanmış, yaşanması beşer takatinde olan geniş bir uygulama sahasının varlığını bilmektedir. Bu durumda yapılacak şey Müslümanın ilmini tahsil edip, bu tahsili temsil makamına ulaştırmaktır.

Şüphesiz, İslam’ın insanlara sözlü tebliği çok önemlidir. Tebliğe muhatap olmayan herkese İslam’ın ulaştırılması her Müslümanın görevidir. Bu herkesin ilmi çerçevesinde yerine getireceği bir husustur. Ancak Müslümanın tebliğ ve temsili sadece söze indirgemesi yeterli olmaz. Çok önemli bir görev olarak yaşantısıyla da davette bulunmak asla ihmal edilmeyecek bir durumdur.

İslam’ın, mensuplarına telkin ettiği, üzerinde ısrarla durduğu bu görevlerden biri de izin alma adabıdır. Bu konu bazı adapları içinde barındıran bir konu olmakla beraber İslam’ın ve cahiliyenin arasındaki farkı ortaya çıkaran çok önemli bir mihenk taşıdır. İslami eğitim ve cahiliyenin eğitim sisteminin birbirinden ayrılmasında ve bunların tezahüründe çok önemli bir göstergedir. Aynı zamanda İslam’ın insan fıtratına her dönemde hitap edebileceğine ve mensuplarına nasıl bir güven ortamı hazırladığına dair en kati ispattır.

Müfessirlerin Ayet-i Kerime ile İlgili Görüşleri

Şehid Seyyid Kutub rahimehullah şöyle der: “Kur’an hayat sistemidir. Bu yüzden sosyal hayatın ayrıntı sayılan bu yönünü de kapsar, özenle ele alır. Çünkü Kur’an, insan hayatını hem bütün hem de parça olarak düzenler. Bu düzenleme hayatın ayrıntıları ile yüce ve bütünsel düşünce arasında bir ahengin oluşması içindir. Evlere izin alarak girmek; bir mesken, bir barınak olarak evlerin dokunulmazlıklarını gerçekleştirir. Bu, ev halkı üzerinde ani baskına uğrama endişesini, sürpriz gelişlerin meydana getirdiği sıkıntıyı ve ayıp yerlerin ortaya çıkması ile yaşanacak korkuyu giderir. Hiç kuşkusuz avret (görünmesi istenmeyen ayıp şeyler) kavramı oldukça geniştir. Bununla, söylenir söylenmez zihinde uyanan olguların dışındaki şeyler de kastedilmiştir. Bununla sadece bedensel ayıp kastedilmiyor, bunun yanında ev halkının, hazırlanmadan, süslenmeden, etrafa çekidüzen vermeden insanların sürpriz gelişleri ile görmelerini istemedikleri yiyecek, giyecek ve eşyalara ilişkin ayıplar da kastediliyor. Ayrıca insanların, gizli kalmasını istedikleri psikolojik duygular ve durumlar da söz konusudur. Hangi biriniz, etkin bir duygulanmadan dolayı ağlayacak kadar zayıf bir durumdayken ya da tahrik edici bir nedenden dolayı son derece öfkeliyken ya da yabancılardan sakladığı bir dertten acı çekiyorken insanların kendisini görmesini ister?

İşte Kur’an’ın belirlediği hayat sistemi bu yüce davranış kuralını evlere izin isteyerek girme kuralını koyarken bütün bu incelikleri gözetmiştir. Bunun yanında elde olmayan sürpriz bakışların, ani karşılaşmaların gerçekleşme imkanını da en aza indirmiştir. Çünkü bu bakış ve karşılaşmalar gizli şehvet ve arzuları uyandırır. İlişkiler ve buluşmalar onlardan kaynaklanır. Hiç kuşkusuz bunları şeytan planlar ve koruyucu gözlerin ve uyanık kalplerin gaflet anında insanı, orada burada bu tür sapık ilişkilere yöneltir.”[1]

Muhammed Ratıb en-Nablusi şöyle der: “Bir yere giriş esnasında izin istemeyi terk etmek İslam’ın adabından değildir. Bir yere izinsiz girersen yanına girdiğin kişi belki hanımıyla beraber oturuyor ve hanımının üzerindeki bazı elbiseler vücudunun tamamını kapatmıyor olabilir. Seni karşılamaya hazır olmayan bir eve girmeye nasıl razı olabilirsin? Bazen “Bu evde gençler yaşıyor, burada kadın yoktur” diyerek izin istemeyi terk edersin. Bu davranış da doğru değildir. Belki bu gençlerin odaları düzenli olmayabilir. İnsan bazen karşılama salonunu düzenleyebilir ancak misafir odası her zaman hazır olmayabilir. Belki bu gençler ev işlerine girişmiş, biri evi sıvıyor, diğeri temizlik yapıyor, bir diğeri de senin görmeni istemediği bazı işler yapıyor olabilir. Belki yemek yiyor ancak senin onun ne yediğini görmeni istemiyor olabilir. Onun evde ne giydiğini de görmeni istemiyor olabilir. Belki de seni karşılayacak güzel bir kıyafeti olmadığı için seni karşılamak istemeyebilir. Bu durumlarda sen onun yanına izinsiz girersen o şahsı zor durumda bırakırsın.”[2]

İmam Kurtubi rahimehullah şöyle der: “Bu ayetin nüzul sebebi Taberi’nin ve başka alimlerin rivayetlerinde mevcuttur. Adiyy bin Sabit’ten rivayet edildiğine göre Ensar’dan bir kadın “Ya Rasûlullah! Ben evde ne babamın ne oğlumun ne de başka birilerinin beni görmesini istemediğim bazı durumlarda oluyorum. Derken babam gelip yanıma giriyor. Bazen ailemden bazı adamlar ben bu haldeyken yanıma giriyorlar. Ben ne yapayım?” diye sordu. Ardından bu ayet nazil oldu.”[3]

İzin istemede sünnet üç defa yapılması ve üzerine daha fazla ziyade edilmemesidir. İbn Vehb, İmam Malik’in şöyle söylediğini aktarır: “İzin isteme üç defa yapılır. Hiç kimsenin bunun üzerine artırmasını hoş görmem. Ancak sesi işitmediği bilinen bir durumda olursa, izin isteyen kişi de bunu yakinen bilirse üçten fazla izin isteyebilir.”[4]

Muhammed Ratib en-Nablusi, izin istemeden evlere girişin caiz olacağı bazı zaruri durumları izah ederek şöyle der: “Ancak bazı zorlayıcı istisnai durumlar bu şer’i hükmü ortadan kaldırmaktadır. Bu istisnalardan biri de evde ateş tutuştuğunu gördüğünde yangını söndürmek için o eve izinsiz girmendir. Yine bir evde ev sahibinin hırsıza karşı yardım istediğini işitirsen o ev ahalisini hırsızdan korumak için izin almadan girmende sıkıntı yoktur. Yine izin almadan eve girmekten daha tehlikeli bazı durumlar mevcuttur.[5]

Ayet-i Kerime ile İlgili Bazı Mülahazalar

İzin isteme ve onunla alakalı meseleler oldukça teferruat içermektedir. Bu durum İslam’ın meselelere ne kadar ince açılardan baktığını gösterdiği gibi Müslümanların toplumsal görüntüleri açısından oldukça büyük manalar taşımaktadır. Günümüzde bu ve benzeri adabın canlandırılması konusunda gayret edilmesi zaruridir. Çünkü yürürlükten kalkan her adap yerine başka davranışlar doldurulmakta ve İslami uygulamalar peyderpey toplum hayatından uzaklaşmaktadır.

İzin istemekten kastedilen ilk şey sahibinin gelen kişiyi tanımasıdır. Çünkü ev sahibi genel hazırlığını ona göre yapacak, kılık kıyafetini ona göre düzenleyecektir. Bu sebepten dolayı izin isteyen kişinin ev sahibine kendisini tam olarak tanıtması gerekir. Cabir radıyallahu anh ’tan şöyle rivayet edilmiştir: Babamın borcu vesilesiyle Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına geldim ve kapıyı çaldım. “Kim o?” dedi. “Benim!” dedim. Sanki sözümü olumsuz karşılayarak “Benim! Benim!” dedi.[6]

Müslümanın kendi ailesinin yanına girerken kendisini tanıtma şekillerinden biri de Allah’ı zikretmesidir. Bu vesileyle hem aile bireyleri gelen kişiyi sesinden tanırlar hem de Allah’ın zikredilmesinden telkin yoluyla istifade ederler. Ebu Eyyub el-Ensari şöyle der: “Ya Rasûlallah! Selamın nasıl olduğunu biliyoruz. Peki izin isteme nasıldır?” dedik. Buyurdular ki: “Kişi tesbih, tekbir ve hamd eder, boğazını hareketlendirir ve ev ahalisine haber verir.”[7]

İzin isteme en fazla üç defa yapılmalıdır. Çünkü üç defa yapılan bir şey artık karşıdaki insanın meseleyi duyduğuna ve anladığına delalet eder. Ebu Musa el-Eş’ari radıyallahu anh, Ömer radıyallahu anh ’ın yanına girmek için üç defa izin istedi. İzin verilmeyince geri döndü. Sonra Ömer “Bu Abdullah b. Kays’ın izin sesini duymadım mı yoksa, o nerede? Bana onu getirin.” dedi. Onu aradılar ancak gittiğini anladılar. Onu geri getirince Ömer ona “Niçin geri gittin?” diye sordu. O da “Ben senden üç defa izin istedim ancak girmem için izin verilmedi. Ben Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in “Sizden biri üç defa izin istediği halde ona izin verilmezse geri dönsün.” dediğini işitmiştim. Bunun üzerine Ömer “Ya bu sözünün doğruluğuna delil getirirsin ya da seni döverek canını yakarım.” dedi. Ensar’dan bir topluluğun yanına dönen Ebu Musa, Ömer’in kendisine söylediği şeyleri onlara anlattı. Onlar da “Sana bu konuda yaşı en küçük olanımız bile şahitlik eder.” dediler. Ebu Said el-Hudri onunla beraber kalktı ve Ömer’e durumu anlattı. Ömer “Çarşıda alışveriş yapmak beni epey meşgul etmiş.” dedi.[8]

Kapı açıldıktan sonra yüz, doğrudan kapıya bakmamalıdır. Çünkü izin istemenin asıl amacı evin içinde ev sahibinin hoşlanmayacağı manzaraları görmemektir. Kapının sağında veya solunda durulmalı, yüz, kapı harici bir yöne çevrilmelidir. Ebu Hureyre radıyallahu anh ’tan rivayetle, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular: “Kim izin vermediği halde bir kavmin evinin içine bakarsa, onların o adamın gözünü oymaları kendilerine helal olur.”[9]


[1]. Fî Zilâl’il-Kur’an, Aynı ayetlerin tefsirinden, Tayf Yayınları

[2]. Nablusi Tefsiri, Aynı ayetin tefsirinden

[3]. Taberi 17. cilt, s. 242-243

[4]. Kurtubi Tefsiri; Aynı ayetin tefsirinden

[5]. Nablusi Tefsiri, Aynı ayetin tefsirinden

[6]. Buhari, hn: 6250; Müslim, hn: 2155

[7]. İbn Mace, hn:3707

[8]. Buhari, hn: 6245; Müslim, hn: 2153

[9]. Müslim, hn: 2158