İran Devriminin Devrilişi

Gündem – nedim bal / 2015 ağustos / 33. Sayı

Birleşmiş milletler daimi üyeleri ve Almanya (P5+1 ülkeleri) ile İran arasında yürütülen nükleer müzakerelerinde nihai bir anlaşmaya varıldı. İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerini sınırlandıran bu anlaşmayla birlikte süper güçler denilen emperyalist ülkeler İran’ın nükleer silah üretebilme kapasitesini de kontrol altında tutabilecekler. Buna karşılık, rejim üzerindeki ambargolar kalkacak ve yurt dışındaki bankalarda bloke edilen milyar dolarlar aşamalı olarak İran’ın hesabına aktarılacak.

Bugün Fransa, Çin, İngiltere, Rusya, ABD, İsrail, Kuzey Kore, Hindistan ve Pakistan’ın nükleer silahları var. Dünya için en büyük tehlikenin nükleer silah olduğu söyleniyor(!) Fakat Amerika’nın Hiroşima ve Nagazaki’de kullandığı atom bombasında katledilen insanlardan çok daha fazlası; bugün Avrupa, Amerika ve İsrail eliyle katlediliyor. Hem de atom bombası kullanılmadan(!!!)  Değişen ne? Atom bombası kullanarak alçakça katletmek büyük bir vahşet de, uçaklarla, tanklarla, silahlarla öldürmek, katletmek, işkence ve tecavüzlerde bulunmak çok mu masumca?

İran, şuan İslam coğrafyasında dökülen kanın büyük bir kısmından sorumlu. Amerika’nın Afganistan’ı işgali sırasında üstlendiği rol ve Irak, Suriye, Yemen’deki savaşları hem askeri hem de finansman olarak desteklediği bilinen bir gerçek. Bugün Suriye’ye savaşmak için  İran, Irak, Lübnan, Afganistan ve Pakistan’dan gelen Şii milisleri örgütleyen, askeri eğitim vererek  finansman edenin İran İslam(!!) Cumhuriyeti olduğu gerçeğini unutmayalım.

 İşte,  tam da böyle bir dönemde batı dünyası ile aleni olarak yaşanan bu aşk ve nikâhın ne anlama geldiği ortadadır. İran, Suriye rejimini ayakta tutabilmek için yılda takriben 6 milyar dolar harcıyor. Bu rakam, BM Suriye temsilcisi Mistura’nın açıkladığı rakam. 2013 yılında da Şam ve Tahran arasında imzalanan 3.4 milyar dolarlık kredi anlaşması ve mayıs ayı sonunda imzalanan 1 milyar dolarlık yeni kredi anlaşması, İran’ın Suriye’ye köküne kadar girdiğinin ispatıdır. İran isyan cumhuriyeti bir taraftan bu kalleşlikleri yaparken öte yandan; Suriye direnişine katılan tüm Müslümanları “EMPERYALİZMİN VE SİYONİZMİN” hesabına çalışan işbirlikçiler ilan etmesi,  tarih boyunca en iyi yaptığı yalan söyleme (takiyye) sanatında ne kadar maharetli olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. “Tavşana kaç, tazıya tut” ikiyüzlülüğü artık İran’ın dini olmuş durumda.

İran rejimi; emperyalistler olarak nitelendirdiği ülkelerle yaptığı anlaşma neticesinde maddi olarak rahatlayacaktır. Bu durum İran’ın Orta Doğu da sürdürdüğü kanlı, mezhepçi ve işgalci konumunu daha da kuvvetlendirecektir. Batıya “hayır” demek için gerçekleştiği iddia edilen devrim; 35 yıl sonra Batıya “evet” demiştir. Hem de sokaklarda halk gösterileriyle.

İran; tarihin hiçbir döneminde ulus devlet anlayışından, Hristiyan ve Yahudi dünyasını Sünni dünyaya tercih etme gafletinden kurtulamamıştır. Tarih maalesef bir kez daha gözlerimizin önünde tekerrür etmektedir. Emperyalist Batı ve Siyonist Yahudi dünyasından aldığı zımni destekle İran’ın önü açılmakta ve büyük bir mezhep savaşının ayak sesleri duyulmaktadır.

Onların bir hesabı varsa Şanı Yüce Allah’ın da bir hesabı vardır…

Oynanan Büyük Oyun

İslam tarihi boyunca, harici/tekfirci zihniyete mensup olanların “SAMİMİYETLERİ” konusu tartışılmış bir konu değil. Hiç kimse harici/tekfirci zihniyet mensuplarının geneli anlamında münafıklıklarından, kaypaklıklarından, ikiyüzlülüklerinden bahsetmemiş. Hatta harici/tekfirci zihniyet tarafından şehid edilen Hz. Ali efendimiz bile… Hariciler hakkında ona nispet edilen şu söz meşhurdur; “hayatta iki zümreden çok çektim. Bunlar; fasık âlimler ve cahil abid’lerdir. Nitekim Hz. Ali (ra)’ı şehit eden haricinin, Hz. Ali’nin ölüm haberini aldığında şükür secdesine kapanması “CAHİL ABİDLER”in ümmete çektireceği sıkıntıların da habercisi değil midir?

Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem de; harici/tekfirci zihniyetin alametlerinden bahsederken, onların çokça oruç tuttuklarından, çokça namaz kıldıklarından, çokça Kur’an okuyup zikir yaptıklarından bahsediyor. Kalplerinin katı oluşları da ayrı bir özellik. Ümmetin kanını helal görerek dökeceklerini,  onlar Müminleri sevmezken, bizlerin onları seveceklerini de Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem haber veriyor.

Harici/ tekfirci zihniyetin İslam tarihi boyunca yaptığı tek şey; Müslümanlarla savaşmaktır. Öyle ki onların nezdinde Yahudi ve Hristiyanlar dahi ehli kitap kategorisine girip iyi muameleyi hak ederken, inançlarına ve kendilerine biat etmeyen tüm müminleri mürtet (kâfir) kategorisine sokup mallarını, canlarını, ırzlarını kendilerine helal görebiliyorlar.

Uluslararası işgal güçleri; dünyayı ifsat etmek için bundan daha iyi, bundan daha mümbit bir damar bulunabilir miydi?