İman Kardeşliği

Nebevi Damlalar – Yener Yılmaz / 2020 Nisan / 89. Sayı

Enes radıyallahu anhdan rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.”

(Buhârî, İman 7; Müslim, İman 71-72; Tirmizî, Kıyamet 59;  Nesaî, İman 19, 33; İbn Mace, Mukaddime 9)

Hadisi rivayet eden değerli sahabi Enes Bin Malik’in hayatı ile alakalı kısa bilgiler;

Medineli olan Enes daha on yaşında bir çocukken Rasûl-i Ekrem Efendimiz bu güzel şehre hicret etti. Annesi Ümmü Süleym, elinden tutarak Resûlullah Efendimize getirdi. Enes’in iyi bir çocuk olduğunu söyleyerek onu Efendimizin hizmetine verdi.

Enes radıyallahu anh akşama kadar Peygamber Efendimizin yanında bulunur, akşam olunca da Kuba’daki evlerine giderdi. Efendimizin yanında pek çok savaşa katıldı.

Peygamber Efendimiz çok zeki bir çocuk olan Enes’i pek severdi. Enes’in söylediğine göre kendisine “Oğulcuğum!” diye seslenir, onu hiç azarlamaz, dövmez, beğenmediği bir iş yapsa bile “Bunu niçin yaptın?” demezdi. Zaman zaman ona “iki kulaklı” anlamında “Zül uzuneyn” diye takılırdı.

Hz. Peygamber Enes’e uzun ömürlü, çok çocuklu ve varlıklı olması, Allah Teâlâ’nın onu cennetine koyması için dua etti. Efendimizin duası aynen gerçekleşti. Enes yüz yılı aşkın bir hayat sürdü. Pek çok çocuğu, torunu ve serveti oldu.

Rasûl-i Ekrem’den duyup öğrendiği, tekrarlarıyla birlikte 2286 rivayetle en çok hadis bilen yedi sahabenin üçüncüsü idi. Okuma yazması olduğu için duyduğu hadisleri yazardı. Bu rivayetleri Medine’de ve daha sonra yerleştiği Basra’da yüzlerce talebesine öğretti.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemi en iyi tanıyanlardan biri olduğu için, tıpkı Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gibi yaşar, onun gibi namaz kılardı. Rasûl-i Kibriya Efendimize ait bir çubuğu ve onun bir saç telini hep yanında taşırdı. Öldüğü zaman bu çubuk, vasiyeti üzerine, kabirde yanına, Efendimizin saç teli de dilinin altına kondu.

Enes’in annesi Ümmü Süleym ile üvey babası Ebu Talha, ileri gelen ashabı kiramdandı. Peygamber Efendimiz onların evine sık sık uğrar, orada nafile namaz kıldırır, Ümmü Süleym’in yemeğini yer, evlerinde öğle uykusuna yatar, onlara hayır dua ederdi.

Enes hicretin 93. yılında, 103 yaşında Basra’da vefat etti. Allah ondan razı olsun.[1]

Açıklama

İslam’ın esaslarından birini olan bu hadisi şerif, gerçek müminin en temel özelliklerinden birini ifade etmektedir. Bu özellik kişinin Müslüman kardeşini düşünmesi ve kendisi için istediği tüm güzellikleri onun için de talep etmesidir.

Müslümanların birbirlerini sevmeleri farzdır. “Birbirinizi sevmedikçe (gerçek anlamda) iman etmiş olmazsınız”[2] buyuran Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu farziyete işaret etmiştir.

Hadisi şerifte geçen “iman etmiş olmaz” ifadesi tam anlamıyla iman etmiş sayılmaz, kâmil mümin olmaz şeklinde açıklanmıştır.

Bir Müslüman kendi dünyası ve ahireti için talep ettiği her türlü hayrı ve güzelliği diğer Müslümanlar için de talep etmelidir fakat talep etmek ve istemek sadece “Allah onlara da versin” demekle olmaz. Evet, Müslüman ilk olarak bunu söylemeli ardından harekete geçmelidir. İmkân bulduğu halde muhtaç Müslümanlara yardımı esirgeyenlerin, “ben onlar için de hayrı ve güzelliği istiyorum” demesi elbette ki kendisini kandırmanın ötesine geçmez. Yemekten sonra “Allah olmayanlara da versin” diyen Müslüman elini cebine atmıyor, zekâtını, sadakasını vermiyor ve cimrilik yapıyorsa kendini kandırıyor demektir. Allah azze ve celle istese yeryüzünde tek bir gariban bırakmaz tek bir insan aç kalmaz fakat O bizi birbirimizle imtihan ediyor. Kim cömert kim cimri açığa çıkarıyor. İnfak eden kendi nefsi için yatırım yapmış olur, başkasının derdiyle dertlenen kendi derdini unutur. Yaptığımız her hayrın faydası ilk bize ulaşır fakat insanoğlu maalesef ki cimrilik yapmayı, kendi derdinden başka dertlerden uzak durmayı, kendi işine bakıp diğerlerini görmezden gelmeyi daha çok sever, bir şeyler isterken genelde gerçek fayda vereni değil, ücreti nakit olanı ister “Hayır! Doğrusu siz, çarçabuk geçeni (dünya hayatını ve nimetlerini) seviyor, (istiyor) ahireti bırakıyorsunuz” (Kıyamet, 20)

Bazen hayır yerine şerri talep eder “İnsan hayrı istediği kadar şerri de ister. İnsan pek acelecidir!” (İsra, 11). Bunun sebebi genelde sabırsızlıktan kaynaklanır. Bu sorunu aşabilmek için samimi bir şekilde Allah’a yalvarmalı ve gayret etmelidir “Kim sabretmek ister ve gayret ederse Allah ona sabır verir.”[3]

İşte bu ve benzeri özelliklere sahip olan insanoğlu uzun vadede de faydalı olmayacağını bildiği halde aç gözlülüğe devam eder…

İman ise kişiye nefsi terbiye etmenin yollarını öğretir, zengin olana zekâtı, varlık bulana sadakayı emreder, bencilliği yasaklar, ümmetin ilk nesli bizler için en güzel örnek olmuşlardır, Huzeyfe radıyallahu anh şöyle anlatıyor: “Yermuk harbinde, yaralılar arasında kalan amcamın oğlunu aramak üzere savaş alanında geziyordum. Yanımda biraz su vardı. Hava da çok sıcaktı. Amcamın oğlunu buldum. Su isteyip istemediğini sordum. Başıyla isterim dedi. Tam suyu içireceğim sırada öteden birisi “Ah, su!” diye inledi. Amcazadem gitmemi ve suyu ona içirmemi işaret etti. Gittim, baktım ki Asım’ın oğlu Hişam. Tam ona su vereceğim sırada başka birisi “Su!” diye inledi. Hişam da suyu içmedi ve beni ona gönderdi. Arayıp buldum fakat kendisine suyu ulaştırıncaya kadar o şehit olmuştu. Hemen Hişam’ın yanına koştum, o da şehit olmuştu. Bari suyu amcamın oğluna içireyim diye onun yanına gittim fakat o da şehit olmuştu. Nihayet su elimde kaldı. Allah hepsine rahmet etsin.”

İşte kendisi için istediğini kardeşi için isteyen ve bu isteklerini bilfiil gösteren eşsiz nesil…

– Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Ebu Zer radıyallahu anh’a “Ey Ebu Zer! Ben seni zayıf bir kimse olarak görüyorum ve kendim için istediğimi senin için de istiyorum. İki kişiye dahi emir(yönetici) olma, yetimin malının velayetini kabul etme”[4] demiştir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kendisi için ne istiyorsa ümmeti için de talep etmiştir. Hz. Ebu Zer’in zaafiyetini bildiği için onu sorumluluk almaktan uzaklaşmaya davet etmiştir.

Benzeri bir durum Hz. Ömer’in oğlu ile alakalı gerçekleşmiştir. Kendisinden sonra halife olarak oğlu Abdullah’ı tayin etmesi istenince Hz. Ömer “Bir aileden bir kurban yeter” diyerek oğlunu bu sorumluluktan korumuş ve kendisi için istediği afiyeti oğlu için de talep etmiştir. Günümüz yöneticilerinin bir türlü bırakmak istemedikleri koltuklara kendilerinden sonra eş dost akrabalarını yerleştirip onlara güzellikler yaptıklarını zannetmeleri gerçekten çok garip!

Muhammed bin Vasi pazarda eşeğini satmak ister. Müşteri “Bu eşeği bana uygun buluyor musun?” diye sorunca Bin Vasi “Şayet uygun bulmasaydım satmazdım” der. İşte bu sözüyle kendisi için razı olup uygun bulacağı şeylere kardeşi için razı olacağına işaret etmektedir.

Abdullah b. Abbas radıyallahu anh “Ben Allah’ın kitabından bir ayet okurum da dilerim ki bütün insanlar bu ayetle ilgili benim bildiklerimi bilsinler” demiştir.

Bu ve benzeri birçok örnek selefi salihinin hayatında mevcuttur. Bizim örnekleri çoğaltmaya ihtiyacımız yok. Okuyacağımız örnek çok, duyacağımız misallerin haddi hesabı yok fakat bu duyguları pratikte yaşayan insan bulmak gerçekten çok zor!

Peteği biraz fazla açtığı için kışın terleyen Müslüman! Çadırdaki kardeşin için bir tane battaniye göndermeyi düşündün mü? Yemekten sonra yiyeceği tatlıya karar vermekte zorlanan kardeşim, üç buçuk gündür sıcak yemek görmemiş kardeşin için de bir talebin oldu mu?  Allah azze ve celle kendimize talep ettiğimiz tüm güzellikleri tüm Müslüman kardeşlerimiz için isteyebilmeyi ve bu isteğimizi pratiğe döküp hayatımıza yansıtabilmeyi bizlere nasip eylesin!

Büyük İslam alimlerinden İmam Nevevi “Bu hadisi şerifi daha genel manada anlamak gerekir” demiştir. Hadiste geçen kardeş kelimesinin hem din kardeşi hem de biyolojik kardeş olarak anlamayı uygun görmüştür. Ona göre bir kişinin kâfir bir kardeşi olsa onun için de hayırlı istekleri olmalı. Nasıl ki kendisi cehenneme gitmek istemiyorsa Müslüman olmayan bu öz kardeşi için de aynı istekte bulunmalı, hidayeti için dua etmelidir. Dolayısıyla bir kâfirin hidayeti için dua etmek müstehap sayılmaktadır.

İman, Kirmani’ye göre kişinin kendisi adına istemediği ve hoşlanmadığı şeyleri kardeşleri için de istememesini gerektirir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hadisinde bunu zikretmemiştir. Çünkü bir şeyi sevmek onun zıttına buğzetmeyi gerektirir. Bu sebeple bununla yetinmiş, ayrıca buğzu söz konusu etmemiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.

Hadisi Şeriften Çıkarılan Bazı Hükümler

Kâmil mümin kendi nefsi için istediğini, diğer Müslüman kardeşleri için de talep eder.

Bir Müslüman kıskançlık, bencillik vb. duyguları ayaklarının altına almalı varsa böyle bir huyu değişmesi için dua etmelidir. Meşhur bir dua şu şekildedir “Allah’ım yaratılışımı güzelleştirdiğin gibi ahlâkımı da güzelleştir.”

Bu hadisle amel eden bir toplumun bireyleri arasında sevgi ve saygı yayılır. Bu sebeple toplum birbirine kenetlenir, bir vücut gibi olur. Düşmanın karşısında bileği bükülmez, artık Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadisinde bahsettiği o toplum ortaya çıkar: “Birbirlerini sevmeleri, birbirlerine merhamet duymaları bakımından müminlerin tek bir vücut gibi olduklarını görürsün. O vücudun herhangi bir organı rahatsızlanacak olsa, vücudun diğer bölümleri de uykusuz kalır ve ateşi yükselir.”[5] Bu şekilde olan bir toplum zillet yüzü görmez, baskı altına alınmaz ve sancağı yere düşmez.

Bu hadisi şerifte müminlerin imanının aynı seviyede olmadığı ve değişken bir yapıya sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bazı hallerde kişinin imanı kâmil olurken bazı durumlarda zayıflayabilir. Allah azze ve celle her insana hak ettiğini verir hatta bazen hak etmediği mükafatları da verir ancak kesinlikle zulmetmez ve alacağını eksiltmez. Kâmil iman herkese nasip olmaz, hak etmek gerekir. Gayret edenin çabası boşa çıkmaz. Gayret, kâmil imanı kâmil iman ise kalpte huzuru ortaya çıkarı. Allah imanımızı kâmil, amellerimizi salih, ömrümüzü bereketli eylesin! Şu imtihan dünyasından başarıyla ayrılabilmeyi hepimize nasip eylesin….


[1]Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir, Riyazus Salihin, Erkam Yayınları

[2]Müslim

[3]. Buhârî

[4]Müslim/İmara 17

[5]. Buhârî