İman Edenlerin Birleşeceği Ortak Payda Nedir?

Kapak Dosya – Yusuf Yılmaz / 2019 Ağustos / 81. Sayı

Allah Rasûlü aleyhisselâm, Kâbe’nin gölgesinde kendisine ait bir hırkayı yastık yapıp uzanmış iken Habbab b. Eret radiyallahu anhyanına gelir. Peygamber Efendimize “Bizim için zafer istemeyecek ve bizim için dua etmeyecek misin?” diye seslendi. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem yattığı yerden doğrulup oturdu ve yüzü kıpkırmızı olmuştu. 

Rahmet ve şefkat peygamberi Efendimiz kısa ve özlü şu nasihatte bulundu: “Sizden önceki ümmetler içinde öyle kimseler vardı ki, demir tarakla derileri, etleri soyulup kazınırdı, testere ile tepesinden ikiye bölünürdü de yine bu işkenceler onları dininden geri çeviremezdi. Allah Teâlâ elbette bu işi, İslâmiyet’i tamamlayacaktır. Öyle ki, hayvanına binip, San’a’dan Hadramut’a kadar tek başına giden bir kimse, Allah’tan başkasından korkmayacak, koyunları hakkında da kurt saldırmasından başka bir endişe duymayacaktır. FAKAT SİZ ACELE EDİYORSUNUZ.”[1]

Başta Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem olmak üzere, iman eden erkek ve kadınların her türlü sıkıntıya maruz kaldığı, müşriklerin Müslümanlara eziyet etmede yarıştığı, İslâm Dinini doğmadan öldürmek isteyen kafirlerin bulunduğu bir zaman diliminde Peygamber Efendimiz, değerli kardeşi Habbab b. Eret’i yarınların güveni ile müjdelemektedir. 

Korkuların gırtlaklara ulaştığı, her bir Müslümanın kapıp uçuracak bir fırtınanın içerisinde kendisini hissettiği, yalnızlık dehlizlerinde boğulacaklarını zannettikleri bir ortam da Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem onları teselli ediyor ve sabredip Allah’ın dinine hizmet ettikleri takdirde zafer kapılarının açılacağından bahsediyor. Bu ne kadar büyük bir iman ve ne kadar güçlü bir teslimiyet… 

Allah Rasûlü aleyhisselâm tıpkı Musa aleyhisselâm gibi “Derken (Firavun ve adamları) gün doğumunda onların ardına düştüler. İki topluluk birbirini görünce, Musa’nın adamları: İşte yakalandık! dediler. Musa: Asla! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir.” tevekkülünü kuşanıp kardeşlerine yol gösterip İslâm dinine yardım bilinçlerini kamçılar iken sahabenin her ferdide güneşin varlığına yakinen inandıkları gibi Rasûlullah’ın müjdesine iman ettiler. Onun sözlerini sorgulamayı akıllarından geçirmedikleri gibi ona bu yolda yardım etme konusunda çok şerefli hatıralar bıraktılar sonraki nesillere…

Müşriklerin tüm engellemelerine rağmen, İslâm davası efendimizin ve ashabının omuzlarında yükseliyor, davet Mekke’nin sokaklarında yankılanıp yayılıyor… Tüm olumsuzluklar içinde efendimiz ve dostları en önemli payede buluşuyorlar “Allah’a iman ve kulları bu imana davet etmede gayret…” 

Bu minvalde hareket eden Müslümanlara açılan ilk kapı, nefes alacakları ilk hicret yurdu Habeşistan oluyor. Nusretin ilk belirtisi, müjdenin ilk alameti… İman erleri yola, kurtulmak için değil Allah’ın Dinine hizmette güç bulmak için adımlıyorlardı. Hemen arkasından Allah azze ve celle Müslümanlara yardımının ikinci kapısını açıyor ve müjdenin ikinci alametini Medine’ye hicretle gösteriyor. 

Şartlar, mekanlar, şahıslar değişse de iki şey Müslümanlar için var olmaya devam ediyor: “Allah yolunda eziyet görmek ve bu şartlarda Allah’ın Dinine hizmet etmek…”

Bir taraftan Kureyş dışarıdan saldırıyor, bir taraftan Yahudiler ve münafıklar içeriden hamleler yaparak Müslümanları etkisiz bırakmaya çalışıyorlardı. Ümmete oynanan oyun devam ediyor ama bunun karşısında ümmet ilk günkü imani coşkunun içerisinde sabra kuşanmış İslâm Davasına sahiplik yapıyorlardı. Tüm zorluklar içerisinde Peygamberin şu müjdesini tıpkı Mescid-i Haram’da ki tevekkül ile karşılıyorlardı;

Yer, Medine… 

Olay, Hendek Savaşı…

Düşman dev bir dalga olup Medine’nin üzerine doğru gelirken, Allah Rasûlü hendeğin içerisine girip elinde bulunan kazma ile kırılmayan kayaya sert bir darbe vurup

“Allahuekber. Bana Şam’ın anahtarları verildi. Vallahi şu bulunduğum yerden oranın kızıl köşklerini görüyorum” der. Sonra Bismillah deyip ikinci darbeyi indirir ve;

“Allahuekber. Bana Fars’ın anahtarları verildi. Vallahi şu bulunduğum yerden Medâin’i ve onun beyaz köşkünü görüyorum”dedi. Sonra tekrar Bismillah deyip üçüncü darbeyi indirir ve;

“Allahu ekber. Bana Yemen’in anahtarları verildi. Vallahi şu bulunduğum yerden San’a’nın kapılarını görüyorum” der.[2]

Ashabın kalbindeki iman bir kuş gibi havalanıyordu. Bu olaydan büyük dersler çıkarıp sabra kuşanırken bir taraftan da münafıkların kötü zan ve laflarına katlanıyorlardı. Muattib b. Kuşeyr “Muhammed bize Fars ve Rum diyarının fethedileceğini vaat ediyor. Halbuki biz şurada düşmanlar tarafından kuşatılmışız. Hiçbirimiz abdest bozmaya korkudan dışarı çıkamıyor” sözlerini kusarak, başta Rasûlullah olmak üzere Müslümanların şevklerine darbe vuruyordu. Ancak ne Allah Rasûlünün ne de iman erlerinin kalplerinde bu sözler bir yer bulamadı. 

Müslümanlar, peygamberleri ile birlikte Allah’ın Dinine yardım etme konusunda yürekleri titretecek icraatlarda bulunuyorlardı.

Nitekim Efendimizin müjdeleri bir bir gerçekleşiyor, Müslümanların şevkleri artıyordu. Bu durumlara şahit olan Ebu Hureyre radiyallahu anh Müslümanlara şöyle dedi:
“Bu fetihler sizin için bir başlangıçtır. Vallahi, Allah azze ve celle, fethedeceğiniz veya Kıyâmete kadar fetholunacak şehirlerin hepsinin anahtarlarını önceden Muhammed aleyhisselâm’a vermiştir.”

Ey Müslüman kardeşim!

İslâm alemi son 100 yıl içerisinde gözlerdeki yaşların kuruduğu, yüreklerin kan ağlamasına neden olan çok büyük zorlukları kucaklamaktadır.

Dünyayı yönetmek isteyen azınlık firavuni bir gurup, uşaklarını arkasına alıp İslâm coğrafyalarını dört bir taraftan talan etmektedir.

Müslümanlar hem maddi alanda hem de manevi anlamda büyük bir erozyona uğramış, fısk-ı fücur bir ağ gibi beldelerimizi ve bedenlerimizi sarmıştır.

Dost ve düşman belli iken, Müslümanlar birbirlerine düşmüş, güven ortadan kalkmış, yutulmaya hazır hale gelmiştir.

Müslümanları idare eden yöneticiler, Batının uşağı haline gelmiş; ümmet için daralan yolları açmaları gerekirken Müslümanların buhranlarını arttırmaktadırlar.

Sayamayacağımız birçok şey beldelerimizde yaşanırken, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem tıpkı Kabe’nin avlusunda ve hendeğin içerisinde ashabını müjdelediği gibi bizleri de müjdelemektedir. Aynen ard arda vereceğim hadislerde olduğu gibi…

İmam Ahmed b. Hanbel, Mikdat b. Esved radiyallahu anh’den rivayet ettiğine göre Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır;

“Gerek çamurdan gerekse kıldan yeryüzünde hiçbir ev kalmaksızın, Yüce Allah hepsinin içine İslâm’ı sokar. İslâm ya izzeti ile bir eve girerek o ev halkına izzet kazandırır yahut ta gücü ile girerek o insanları hakimiyeti altına alır ve onlarda İslâm’ın gücüne boyun eğerler.”

Muhaddisler bu hadisin kıyamet kopmadan önce, Hz. İsa’nın nüzulü ve Deccal’in öldürülmesinden önce gerçekleşeceğini beyan etmişlerdir. Bu zaman içerisinde ise şu olayda zuhur edecektir.

Darimi, Abdullah b. Amr b. As radiyallahu anhuma’dan rivayetle;

Allah Rasûlünün yanında yazı yazmakta iken bir ara “acaba şu iki şehirden hangisi daha önce fethedilir: ‘Konstantiniye mi yoksa Roma mı?’ diye sordum.” Allah Rasûlü aleyhisselâm “önce Konstantiniye” cevabını verdi.

Tarih bu beldenin fethedilmesine şahit oldu. Ama Hristiyanlık aleminin kalbi konumundaki Roma böyle bir fethi daha yaşamadı. Müslümanların kalplerinin dumura uğrayıp bu ümmetten adam olmaz diyenlerin aksine gerçekleşmesi mümkün olacak bir şey Roma’nın fethi. Dünyanın zulüm ateşi ile çalkalandığı bir sırada Allah azze ve celle nusretini Mehdi aleyhisselâm’ın eli ile gönderecektir.

Nesai, İbni Abbas radiyallahu anhuma’dan rivayet ettiğine göre Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır;

“Başında benim, sonunda İsa b. Meryem’in, ortasında Mehdi’nin bulunacağı bir ümmet helak olmaz.”

Efendimiz aleyhisselâm bir hadislerinde Mehdi’yi tarif ederken diğer taraftan geleceği dönemden de haber vermektedir.

“Alnı açık ve burun kemiği yüksektir. Dünya zulüm ile dolmuş olduğu halde o, orayı adaletle dolduracak ve yedi sene hüküm sürecektir.”

İmam Ahmed’ten gelen başka bir rivayette Rasûlullah aleyhisselâm şöyle buyurmaktadır;

“İnsanların ihtilaf ettikleri, adeta deprem yaşadıkları bir sırada Mehdi’nin gelişi ile sizi müjdeliyorum. Yeryüzü zulüm ile dolu iken orayı hakkaniyet ile dolduracaktır. Hem gök ehli hem de yer ehli ondan razı olup kimse kimseye muhtaç ta olmayacaktır.”

Ey Müslüman kardeşim! 

Şimdi ne olur bir hayal et… Rasûlullah aleyhisselâm ile ya Kabe’nin gölgesinde ya da hendeğin içerisindesin. O sallallahu aleyhi ve sellem, ümmetini son hadisler ile müjdeliyor. O gün iman edeceğini düşünüyor isen bugün de aynı şekilde iman et. Tıpkı selefi salihin gibi tüm sıkıntılar içinde sabrı kuşanıp Allah’ın Dinine hizmet için kendini yor…

Selâm ve dua ile 


[1]Buhârî, “İkrâh”, 1, “Menâkıbü’l-Ensâr”, 29.

[2]İmam Ahmed b. Hanbel.