Önderlerimiz – Cihan Malay / 2015 Mayıs / 30. Sayı
Gökler ve yer dolusu hamd, Yüce Allah’adır. Salat ve selam Allah’ın Resulusallallahu aleyhi vesellem‘e, eşlerine, sahabelerine (Allah hepsinden razı olsun) ve ümmetin yiğit, cefakar ve salih alimlerinin üzerine olsun.
Ya Rabbi! Bu ümmeti hiç bir zaman alimsiz bırakmadığından dolayı sana çokça hamdu senalar olsun.
Son iki asırdır insanları materyalist (her şeyin maddeden oluştuğunu ve bir nevi eşyaya kölellik) bir ruhla yetiştirmeye ve bu maddeci ruhu İslam ümmetine pazarlama konusunda çok yoğun bir gayret sarfedilmektedir. Allah’ın koruduğu bir kısım insan dışında insanların çoğunluğu bu oltaya düşüyor ve düşmeye devam etmektedir. Rabbimiz! Bizleri bu fitneden emin kıl!
İşte bu duruma hepimiz şahid durumda iken bu yazımızda bu hastalığa bir merhem olması için yazdığı kitaplarda Ruh Terbiyesi’neönem veren Said Havva’yı işleyeceğiz.
Kardeşlerim! Şunu unutmayın ki insan iki parça olarak düşünülürse bu parçalardan biri maddi yönü diğeri ise manevi yönüdür. Allah’ın bizlerden istediği maddi ve manevi yönden orta, hatta manevi yönü daha ağır basan bir kul olmamızı istemektedir.
Bu sözlerden sonra insanların akıllarına tasavvuf(1) meselesi gelmektedir. Bizler Kur’an ve Sünnet’e uygun olan her şeyi almakla yükümlüyüz. Eğer bir mesele Kur’an ve Sünnet’e ters ise zaten onun alınmaması gerekir. Bu konuda Said Havva şöyle diyor: “Herhangi bir sahabenin aklından geçmeyen ve söylemediği bir şeyi akaid konularında ortaya atmaktan daha büyük bir bid’at olur mu?… Gerçek tasavvuf, gerçek imanın zevkine ermektir. Bunu aşarsa tasavvuf zındıklık olur ve tasavvuf olmaktan çıkar.“ (2)
Sufilerin ilkleri kitap ve sünnet’in esas olduğunu söylerlerdi; “Şeyhlerinin sözlerinden bu sabit olmuştur. Fakat ilimden uzak kaldıkları için bazılarından hatalar sadır olmuştur. Eğer gerçekten onlardan bu yanlışlar sadır olmuşsa, bunların reddedilmesi gerekir.”
Sizleri, Allah’a şu dua ile emanet ediyorum: “Allah’ım! Kalplerimizi senin dinin üzere sabit kıl. Dillerimizi seni zikretmek ile ıslat ve sana ibadet etmekte bize yardım et. Bizi günahlarımızla başbaşa bırakma. Dillerimizi ve kalplerimizi senden mahrum bırakma. Biz sana muhtacız, sen hiç bir şeye muhtaç değilsin.”
Hayatı
27 Eylül 1935’te Suriye’nin Hama şehrinde doğdu. Küçük yaşta annesini kaybetti. Babası Muhammed Dîb’in bir kan davasına karıştığı için dört yılını şehir dışında geçirmesi, ardından hapiste kalması sebebiyle zor günler yaşadı.
İlk öğrenimini Hama’daki Dârü’l-ensâr gece okulunda tamamladı. İbn Rüşd Lisesi’nden mezun oldu. Lise öğretmenlerinden Şeyh Muhammed el-Hâmid vasıtasıyla Suriye Müslüman Kardeşler Teşkilâtı’nın üyeleriyle tanıştı ve 1952’de teşkilata katıldı.
1956’da Şam Üniversitesi’nde yeni açılan Külliyyetü’ş-şerîati’l-İslâmiyye’ye kaydoldu. Fakültenin kurucu dekanı ve Suriye Müslüman Kardeşler Teşkilâtı’nın lideri olan Mustafa es-Sibâî ile tanıştı. Derslerinin yanı sıra İhvân-ı Müslimîn içindeki faaliyetlerde görev aldı.
Üniversite dışında Şeyh Abdülkerîm er-Rifâî, Muhammed el-Hâşimî ve Abdülvehhâb Debûs gibi âlimlerden ders aldı. 1961’de mezun olduktan sonra Hama’da öğretmenliğe başladı. 1964’te askerliğini tamamlayıp Hama’ya döndü. Bu sırada İhvân-ı Müslimîn ile Baas rejimi arasında anlaşmazlık çıkmış, yine bir Hamalı olan Mervân Hadîd’in liderliğindeki hareket, şehirde rejime karşı bir ayaklanma başlatmıştı.
Saîd Havvâ, Hadîd’in tavrına mesafeli yaklaşmakla birlikte grevlerin düzenlemesinde rol aldı, silâhlı çatışmaların önlenmesi için şehrin ileri gelenleriyle yapılan toplantılara katıldı. Fakat ismi çatışmalara karışanların arasında zikredildiği için Irak’a kaçtı. Bu sırada Baas rejimi tarafından gıyabında idam cezasına mahkûm edildi. Kırk gün sonra genel af ilân edilmesi üzerine Suriye’ye döndü.
1964 hadiselerinden sonra yeni bir organizasyona giden Müslüman Kardeşler Teşkilâtı’nın Hama Şubesi’nin başına Mısır’dan yeni dönmüş bulunan Abdülkerîm Osman seçildi. Fakat ülkeyi terketmesi istenince yerini Saîd Havvâ’ya bıraktı. Bu arada hareketin programını hazırlama görevini Saîd Havvâ üstlendi.
Suriye’de Müslüman Kardeşler’e uygulanan baskı yüzünden 1966’da Suudi Arabistan’a giderek burada beş yıl öğretmenlik yaptı ve ilk eserlerini yayımlamaya başladı.
Hâfız Esed’in 1970’te yönetime el koymasının ardından İhvân-ı Müslimîn’in sürgündeki mensuplarına Suriye’ye dönme izni verilmesi üzerine Saîd Havvâ da 1971’de ükesine döndü. Fakat Hama’da çıkan olayların sorumluları arasında o da tutuklandı. Beş yıl süren hapis hayatı boyunca ilmî çalışmalarla meşgul oldu.
Beş yıl süren mahpus hayatı süresince ilmi çalışmalara ağırlık vererek hem El Esas Fi’’t-tefsir isimli 11 ciltlik bir tefsir telif etti, hem de mahkûmlara ders verdi.
Ocak 1978’de hapisten çıktıktan iki ay sonra Suriye’yi terketti ve Ürdün’e yerleşti.
Suriye’deki İhvân-ı Müslimîn Teşkilâtı ile ilgisini bundan sonra da sürdürdü. Çeşitli İslâm ülkelerine, Amerika Birleşik Devletleri’ne ve Avrupa’ya seyahatlerde bulundu. İran’da Humeynî ile, Pakistan’da Mevdûdî ile tanıştı.
1980’li yılların başlarında İslâmî örgütlerin birleşmesi için çalıştı. Uluslararası Müslüman Kardeşler Teşkilâtı’nın kuruluşunda ve yönetim kadrosunda yer aldı.
Adnân Sa‘deddin ve Muhammed Ebû Nasr el-Beyânûnî ile birlikte el-Cebhetü’l-İslâmiyye fî Sûriye’yi kurdu.
Hâfız Esed rejiminin İhvân-ı Müslimîn üzerindeki baskılarının iyice artması üzerine ilk defa silâhlı mücadeleye onay verdi.
Müslüman Kardeşler’in kalesi durumunda olan Hama şehri 1982’de bombalanıp yerle bir edildi.
Özellikle tasavvuf Saîd Havvâ’nın düşüncesinde önemli rol oynar. Bu konudaki görüşlerini Terbiyetüna’r-rûhiyye, Müzekkirât fî’menâzili’s-sıddîkîn ve’r-rabbâniyyîn ile el-Müstahlas fî tezkiyeti’l-enfüs adlı kitaplarında toplamıştır.
Hem babası hem kardeşi Baas Partisi tarafından şehid edildi.
Onu tanıyanlar günde 500 sayfa kitap okuduğunu söylemiştir.
Kitap Yazmadaki Amacı
“Bizim bu kitapları yayınlamaktan amacımız, gerçek anlamda Mü’min kişinin ortaya çıkmasını sağlamak, İslâm şahsiyetine bağlı kimseyi yetiştirmektir.”
Takva Nedir?
“Hakikatte takva, kalpteki bir melekedir. Bu meleke kalbe yerleştiği zaman, bundan da cesedin izleyeceği yol ortaya çıkar. İşte bu Allah’ın koyduğu programa göre devam eder. Melekenin kalpte yer etmesi temel bir unsurdur. Bizim Rabbimizden istediğimiz, bize doğru yolu ilham etmesidir. (3)
“Müslüman, hayatının tüm alanların da Allah’ın kitabına bağlı kalmadıkça takva sahibi olamaz…” (4)
“Allah kulunu hidayete karşılık takva ile mükafatlandırır. Bunun ise başlangıç noktası nefse karşı mücahededir. Şüphesiz ki, nefse karşı savaşa yardımcı olan hususlardan birisi Ku’an okumak, namaz kılmak ve zikirdir.” (5)
İslam Nedir?
el-İslâm adlı kitabında (s.15); ”İslâm inanç, ibadet ve en genel anlamda hayat tarzı ile müeyyidelerden oluşur. Klasik anlamda İslâm’ın ve imanın şartları kabul edilen esaslar İslâm’ın rükünlerini; İslâm’ın siyasî, iktisadî, askerî, pedagojik, ahlâkî ve sosyal konularda ortaya koyduğu hayat tarzı İslâm binasını; cihad, emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker, yargı ve cezalar yaptırımlarını oluşturmaktadır.
İslâm tasavvuruna uygun bir müslüman tasviri yaparak onu sürekli siyasî bir çerçevede düşünen Saîd Havvâ’ya göre bir müslümanın gerçekleştirmesi gereken en önemli hedefler İslâm devletinin kurulması, sünnetin ihyası, ümmetin birliğinin sağlanması ve Allah yolunda cihaddır.” (a.g.e, s. 273)
Hama Katliamı
Esad’ın İhvan liderlerini Suriye çapında tutuklamaya başlamasından sonra Teşkilat 16 Haziran 1979’da Halep’deki Topçu Okulu’na Operasyon düzenledi. Toplu haldeki Nusayri öğrenciler üzerine ateş açıldı, 60 öğrenci öldü. Operasyonlarda motosiklet kullanılması rejimin ülkede motosiklet kullanımını yasaklamasına sebeb oldu.
1980’de 6 ayda 100 kişilik bir Ulema tarafından M. Ebu Nasr el-Beyanuni’nin liderliğinde Suriye İslam Cephesi kuruldu. Ulema Mektuplarla yekvucut bir Hendek Cemaati oluşturmaya çağrılmıştı. Said Havva ve Adnan Sadettin, Cephenin oluşumuna gayret ettiler. İslam Cephesi Misakı yayınlandı. İran Uleması’nın oynadığı role dikkat çekildi.
Rıfat Esad emrindeki 12.000 kişilik ordu 2 Şubat’ta Hama’yı kuşattı. Bu 1980’den beri yapılan 3. kuşatmaydı.
Çarpışmaların başladığı ilk günlerde Hama’lı Müslümanlar şehri kontrollerine geçirmişlerdi.
Havadan helikopterler, Mig uçakları, tank, toplara kim dayanabilir. Tankların giremediği sokaklara menzilli toplarla ateş yağdırılıyordu.
Stadyum Mahallesi’nden kurtulanların sayısı birkaç kişiyi geçmiyordu. Kadınların namuslarına saldırdılar. Olaylardan etkilenen 21. ve 47. Tugay askerleri isyan ettiler.
Resmi kaynaklara göre 50 bin Müslüman şehid oldu.
Şeyhi Olmayanın Şeyhi Şeytan Mıdır?
Said Havva “Ruh Terbiyemiz” adlı eserinde şu açıklamayı yapar: ”Sofu geçinen bazı cahiller gördükleri herkese, Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır, tekerlemesini söyleyip duruyorlar(ki buna birkaç defa kendimde şahit oldum). Cahil sofular bunu söyleyerek, cahil olan şeyhlerinin propagandasını yapmaktadırlar. Cahil olan sözde sofi kimse âlim olan şeyhinin propagandasını yapmaktadır. Yine nerede ve ne zaman söyleyeceğini bilmeyen ve hata işleyen sofular da bunu tekrar etmektedirler. Eğer bu ifade doğru ise – ki asla değildir- bu takdirde bu şu manayı ifade eder: Kim kendisine şeriat ve din ilimlerini, akaidini öğreteceği bir din bilgini bulamaz, kısaca ne öğrenen ve ne de öğrenmeyi kabul eden kimse demektir. İşte ancak böylelerinin şeyhi şeytandır. Ancak ilmin ışığında hareket eden kimsenin şeyhi yani yol göstereni ilimdir, şeriattır ve doğru akidedir. “ (6)
Günümüzdeki Durum ve Hasan el Benna
O zamanki manzarayı Saîd Havvâ kendi kaleminden naklediyor: “Müslümanların oldukça güçsüz, parçalanmış ve ezilmiş oldukları bir sırada hicri on dördüncü yüzyıla (miladi yirminci yüzyıl) girildi. Öte yandan batı toplumu teknik ve maddi açıdan bir tırmanış içerisindeydi. İslam âlemi bir şeyler yapmak istiyordu ama çoğu iç ve bir kısmı dış sebeplerle genellikle kendini aciz buluyor, başarıya ulaşamıyordu. Birinci dünya savaşı sonrasında daha da kötü bir duruma düşüldü.
Batı emperyalizminin tehdidi altında bulanan bazı Müslüman ülkeler komünizm hareketiyle aldatılmış, kızıl emperyalizmin ağına düşmüşlerdi. İslam dünyasının haritasına şöyle bir kuşbakışı baktığımızda Avrupa’nın ortalarından ta Asya ve Afrika’nın hemen hemen tamamına yakınının çeşitli ideolojilerin sömürgesi küçük devletçikler haline dönüşmüş olduğunu görürüz. Buna “reaksiyon” olarak gerek önceleri gerekse sonraları birçok hareket ortaya çıktı.
Bütün bu hareketler arasında, İslamcı hareketin gerçek doğuşu ve İslam için “kapsamlı” bir “yenilik” hareketi, üstad Hasan el-Benna’nın başında bulunduğu harekettir. İslam’ı, “bütün” yönleriyle ihya etme hedefine sadece o sahiptir. Müslümanların problemleriyle içinde yaşadığımız dünyayı bilen ve çözüm yollarını en güzel şekilde takdim eden odur…”
Hasan el Benna ile Olan Sıkı Bağı
Bir bakıma Saîd Havvâ, Hasan el-Benna’nın çağdaş yorumcusudur.
İmam Hasan el-Benna: “Gayemiz Allah’tır” demiş, Saîd Havvâ bunu ‘İslam’da Allah İnancı’ adlı eseriyle şerh etmiştir.
Hasan el Benna: “Önderimiz Resulullah’tır” demiş, Saîd Havvâ bunu ‘Er Resul’ adlı eseriyle dile getirmiştir.
Hasan el Benna: “Anayasamız Kuran’dır” demiş, Saîd Havvâ bunu ‘İslam’ adlı eseriyle kalp ve beyinlere kazımıştır. Hasan el Benna: ‘Yolumuz cihaddır’ demiş, Saîd Havvâ bunu, ‘Cihad Yolunda Bir Adım Daha İleri’ adlı risalesiyle açıklamıştır.
Hasan el Benna: ‘En büyük emelimiz Allah yolunda şehid olmaktır’ demiş, Saîd Havvâ bunu, sayısız eserleriyle şekillendirmiştir.
Bu Alime Atılan İftira ve Gerçek
Eserlerinde sık sık Ehl-i Sünnet’e atıfta bulunan ve ehl-i bidat fırkalardan Şia’ya karşı net bir tavır alan Saîd Havvâ, bundan dolayı ülkemizde ve diğer Müslümanların yaşadığı ülkelerde bölgesel bir komplonun baş aktörlerinden biri, Saddam’ın uşağı, Amerikan emperyalizminin piyonu gibi asılsız yaftalama ve iftiralara maruz kalmıştır.
Bu hususta mülahazalarımızı kısaca arz etmek istiyoruz: “İran devriminden hemen sonra Saîd Havvâ ve Züheyr Salim Suriyeli mazlumlara yardım istemek üzere Tahran’a gitmişler ve Humeyni ile bir araya gelmişlerdir. Saîd Havvâ nafile bir biçimde bir saat dil dökmüş lakin muhatabını ikna edememiştir. Stratejik ve jeo-politik engeller(!) dolayısıyla Suriyeli Müslümanlara yardım etmeyen Tahran rejimi, 28 Şubat 1982 yılında Hafız Esed’e bağlı askeri birliklerin Hama’da 30 bin insanı öldürmelerine seyirci kalmış bilakis zalim Şam rejiminin yanında yer almıştır. “
Saîd Havvâ bu hadiseler üzerine ‘El-Humeyniyye:Şuzuz fil-akaid ve Şuzuz fil-mevakıf’ adlı kitabını yazmıştır.
Said Havva Humeyni risalesini yazma sebebini şöyle izah ediyor: Çağdaş İslam uyanışıyla birlikte İslam dünyası umuda ve müjdeye kapıldı. Geçmişteki şan ve yüceliklerine yeniden kavuşacaklarını sandılar. Bu uyanışı söndürmek için Mecus kahinleriyle Yahudi hahamları bir araya gelerek kafa kafaya verdiler ve İslam aleyhine tezgah ve komplo kurdular. Bu uyanışı yoldan saptırmak ve mecrasından uzaklaştırmak için eski oyunu yeniden sahneye sürdüler. Bu oyun İslami gösteriş olarak kuşanan bir topluluğu yeniden sahneye sürmekten ibarettir. Bu milletle birlikte prematüre bebeği öldürme imkanına kavuşuyorlar (El-Humeyni, s: 3).
Bu kitaptan bir bölümü nakledelim: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Ehli Beyti’ni sevmek her Müslüman’a farzdır. Kimler O’nun Ehli Beyti’dir ve sevginin doğru gösterileri nelerdir? Hiç şüphesiz Ehli Beyt, O’nun çağrısına katılan yakınlarıdır ve en yüksek sevgi gösterisi, kalpten sevmek ve zahiren onlara uymaktır. İslam Ümmeti, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Ehli Beyti’ne sevgi besleyerek Allah’a yakınlaşmaya devam etmektedir. Fakat Ehli Beyt sevgisi sloganları arasında tarih boyunca bozuk inançlarla, tehlikeli ve hain tavırlarla kendini gösteren aykırı Şiilik de bulunmaktadır…”
Bu risale iki bölümden ve sonsözden oluşmaktadır. Birinci bölümde Humeyni’nin benimsediği sapık inançlar anlatılmaktadır.
İkinci bölümde ise Humeyniciliğin aykırı (şâz) tavırları anlatılmaktadır.
Sonsöz de ise bu ümmetin evlatları Ehli Sünnet ve’l-Cemaat inancına sarılmaya davet edilmektedir. Çünkü Ehli Sünnet ve’l-Cemaat inancı hak ve adalettir. Ondan sapmak ise Allah’ın gazabına ve cehenneme götürür. Dualarımızın sonu Âlemlerin Rabbi Allah’a hamdetmektir. ”
Kardeşlik Nedir?
Said Havva (rh.a) diyor ki: ”Üstad Hasan el Benna bize kendisi ile kardeşliği tanıyacağımız bir alamet vermiştir;
”Asgari düzeyi kardeşlere karşı kalbini temizlemek, azami düzeyde de; makamdan, çıkar ve şöhrete kadar bütün dünyevi hususlarda kardeşlerini kendisine tercih etmektir. Her kardeşin diğerinin elindekileri hakkında (zühd) sahibi olması kadar, saftaki sevgiyi hiç bir şey gerçekleştiremez. Dünya hakkında zühd sahibi ol ki, Allah ta seni sevsin.
Allah’a itaat etmek ve ona isyan etmekten uzaklaşmak gibi kardeşliği devam ettiren bir şey yoktur. Takva üzerinde kurulan kardeşlik hem dünyada hem ahirette sürekliliği korur. İman ve Salih amel gibi kardeşliğin bozulmasına engel olan bir şey yoktur. Allah’a davet edenler arasındaki sevgi ve kardeşlik, Allah düşmanı iblisi çok öfkelendirir. Şeytan müminleri birbirine düşürmek için çalışır. Bu yüzden kardeşler konuştuklarında en güzel sözü söylemeli ve aralarındaki görüş ayrılıkları, aralarındaki sevgiyi bozmamalıdır.” (7)
“Rasûl’u Tanımayan, Allah’ı Tanıyamaz!”
Said Havva; ”İnsan, ancak Allah’ı gereği gibi tanıdığı zaman, O’nun emirlerine sarılır. Allah’ın önemli görev için seçip, yükümlü kıldığı Rasûl’unu tanımak suretiyle kulluk görevi hakkıyla gerçekleştirilebilir. Allah’ın yaratılıştaki hikmeti gereği, elçiler gönderilmiş, insanlara emirlerini tek tek değil, elçileri aracılığıyla duyurmuştur. Allah bu görev için kullarından dilediklerini seçmiş ve yükümlü kılmıştır” demiştir.
Peygamberlerin Davalarının Doğruluğuna Delil Nedir?
“ Peygamberlere dikkat edilecek olursa, insanı hayrette bırakacak şekilde Allah’a ibadete sarıldıklarını görürüz. Allah’ın kendilerine emrettiklerini tüm zorluk ve sıkıntılara katlanarak yerine getirirler. Hatta öyle bir teslimiyet ve hoşnutlukla yerine getirirler ki, bununla mutludurlar! İşte bu onların davalarında doğru olduklarının bir başka delilidir. ”
Vefatı
Saîd Havvâ 9 Mart 1989’da Ürdün’ün başkenti Amman’da henüz 54 yaşında iken Rahmet-i Rahman’a kavuştu.
Türkçe’ye Tercüme Edilen Eserleri
İslâm’da Allah İnancı
Er Resul
El İslâm (İmanın İlkeleri)
El Esas Fi’t Tefsir (16 Cilt)
El Esas Fi’s Sünne (10 Cilt)
Nasları Bilme ve Anlama Kaidelerinde Esas (10 cild)
Hadislerle İbadet Ansiklopedisi
Ruh Terbiyemiz (İslâm Tasavvufu)
İslâm’da Nefis Tezkiyesi
Allah Erinin Ahlak ve Kültürü
50. Yılda Müslüman Kardeşler Teşkilatı
Suriye Tarihi ve Suriye İhvân-ı Müslimîn Teşkilâtı
Eğitim Risalesi
Hadislerle Hz. Peygamber’in Hayatı (3 Cilt)
Hadislerle İslam Tarihi (7 Cilt)
Hadislerle İslam Akaidi Said Havva (5 Cilt)
İslam – Cezai Müeyyideler
İslam – Sosyal ve Ahlaki Hayat
Tartışmalar
Allah Erinin Stratejisi
Cihad Yolunda Bir Adım Daha İleri
İslam ‘da Emir ve Emirlik
İslami Çalışmalar Hakkında Dersler
İslam, İslam’ın Rükünleri
İslam’da Yönetim Ve Yönetici
Humeynicilik
Aile Hayatının Kuralları
————————-
1. “Halk arasında öyleleri vardır ki; tasavvuf ve Sofiyye isimlerini duymaya bile razı değillerdir. Böylelerine yavaş olun diyorum. Aramızda tarih hakem olsun. Asırlardan beri kimse tasavvuf ismini inkâr etmiş değildir. Çünkü Nahiv, Bedi, Meanî, Fıkıh ve başka ilim dallarında olduğu gibi bu bir ıstılahtır. Âlimlerin de ifade ettiği gibi ıstılahlarda sürtüşme olmaz.” Said Havva, Ruh Terbiyemiz,s.14
2. Ruh Terbiyemiz, Said Havva, s.77
3. Cundullah, Said Havva s.461
4. a.g.e, Said Havva s.467
5. El esas fi’t Tefsir,Said Havva, c.11, s.160
6. Ruh Terbiyemiz , Said Havva s.99
7. Eğitim Risalesi, Said havva, s.140
Kaynaklar
– İran-Suriye İlişkileri Ve Suriye’deki Halk Direnişi!.. Ali Kaçar, Genç Birikim
– Ruh Terbiyemiz – Salih Okur
– Vefâtının 23. Yılında Âlim-i Rabbâni Saîd Havvâ (Rh.a) Muhammed İmamoğlu, Genç Birikim Dergisi, Mart, 2012
– Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, Hilal Görgün Cilt 35, s.560