Nebevi Aile – Halime Yılmaz / 2023 Kasım / 132. Sayı
Hamd, bizleri Müslümanlardan kılan Allah’a mahsustur. Salat ve selam, İslam davasının büyük önderi Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e, onun ailesine, ashabına olsun. Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi ve hidayeti, İslam’ı yük görmeyen; bilakis onu yüklenen özel kulların üzerine olsun.
Dünyanın çivisinin çıktığı, safların netleşmeye başladığı, Siyonist Yahudilerin zulümlerinin zirvelere ulaştığı günlerden geçiyoruz.
1967’ de olan “Altı gün” savaşlarından sonra Siyonist İsrail tarafından işgal edilen Filistin toprakları, o günden beridir zulüm ve ambargolar altında inlemektedir. Kendileri dışındakileri insan görmeyen lanetli Siyonist İsrailliler, on yıllardır bu topraklardaki Filistin halkına her türlü zulmü reva görüyorlar. Bu topraklar içinde, yeryüzündeki tüm Müslümanlar için çok önemli olan ve ilk kıblemiz kabul ettiğimiz Kudüs yer alıyor.
Siyonistler, bizim kutsallarımızdan biri olan Kudüs’ü yıkarak onun yerine Süleyman mabedini yapmak istiyorlar. Bu hayallerini gerçekleştirmek için uzun zamandır “arkeolojik çalışmalar” adı altında, Kudüs’ün temeline zarar veriyorlar. Müslümanlara karşı Siyonistlerin bunca kinini anlayabilmemiz için önce “Arz-ı Mev’ûd” kavramını anlamamız gerekir.
Arz-ı Mev’ûd Nedir?
Vadedilmiş topraklar demektir. Her ne kadar farklı haritalar da gösterilse de aşağı yukarı Suriye, Irak, Filistin, Lübnan ve İran, Suudi Arabistan, Mısır ve Türkiye’ nin güneydoğusunun bir kısmını içine alan topraklardan bahsediyoruz. Bu kavram, bu toprakların sadece İsrailoğullarına ait olduğunu iddia eder. Peki,
1. Allah tarafından iddia edilen bu topraklara böyle bir vaat verildi mi?
2. Hükmü hala geçerli mi?
3. Arz-ı Mev’ûd için İsrail, ne tür politikalar izliyor? Hepsini cevaplamaya çalışalım:
1. Allah tarafından iddia edilen bu topraklara böyle bir vaat verildi mi?
Musa aleyhi’s-selam döneminden itibaren İsrailoğullarından bahsetmeye başlamak yerinde olacaktır. Musa öncülüğündeki İsrailoğulları, uzun süre Tih Vadisi’ nde yaşadı. Sonra Allah onlara, yaşasınlar diye Kudüs’ ün (Kenan diyarı) verildiğini buyurdu. O’na şirk koşmadan ibadet etmelerini, insanlara tebliğde bulunmalarını emretti ve onları bu diyara gönderdi. Ama onlar buraya girmek istemediler ve korkarak şöyle dediler:
“İsrailoğulları, ‘Ey Mûsâ! Onlar orada bulundukları sürece biz oraya asla girmeyeceğiz. Sen ve rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız!’ dediler.”[1]
Bu isyanları sebebiyle 40 yıl bu diyara girmeyi Allah onlara haram kıldı:
“Allah buyurdu ki: ‘Öyleyse onlar, oradan (kutsal topraklar) kırk yıl mahrum bırakılmışlardır.”[2]
Kırk yıl şehre tamamen hâkim olamadılar. Süleyman aleyhisselam dönemi, onlar için en rahat dönemdi. İşte Kudüs’ün Yahudiler için vazgeçilmez olması işte bu dönemde başladı. Allah onlara vadettiği bu bölgeye girerlerken secde ederek ve tevazu ile girmelerini emretti. Onlar ise alay ederek şehre girdiler. Vadedilen toprakların sınırı, Kuranda bildirilmemiştir. Alimler, farklı görüşler beyan etmiştir.
2. Vadedilen toprakların hükmü hala geçerli mi?
Hayır. Çünkü Yahudiler, sorumluluklarını yerine getirmediler. İsyan ettiler. Peygamberleri inkâr ettiler. Allah’ın emirlerine karşı “İşittik, itaat ettik” demeleri gerekirken, “İşittik, isyan ettik” dediler. Bu yüzden lanetlendiler.
Yahudiler, bir Peygamberin geleceğini biliyorlardı. Ama o Peygamberin, İsmail oğullarından değil İshak oğullarından geleceğini düşünüyorlardı. O Peygamber, Arapların yani İsmail oğullarının soyundan gelince Yahudiler, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’ i inkâr ettiler. Bu sebeple de tekrar lanete uğradılar.
3. Arz-ı Mev’ûd için İsrail, ne tür politikalar izliyor?
Asırlardır hedefleri, dünyanın dört bir yanındaki Yahudileri toplayıp “Büyük İsrail” i kurmak, ardından da dünya hakimiyeti idealini gerçekleştirmektir. Filistin topraklarını işgal eden Siyonist İsrail’ i ilk tanıyan devletler SSCB, ABD, İngiltere, Fransa oldu. Maalesef ilk tanıyan halkı Müslüman devlet, 1949’ da Türkiye olmuştur. O günden sonra İsrail hiç durmadı. Saldırganlaştıkça saldırganlaştı. Orta doğudaki savaşlarla, topraklarını genişletiyordu. 1980’ de Kudüs’ü başkent ilan etti. Elbette ki muvaffak olamayacaklardır. Ama bunun için biz Müslümanların bazı sebeplere sarılması gerekir. Nedir onlar?
Siyonizm’i iyi tanımak,
Yahudilerin Müslümanlarla dost olmayacağını bilmek,
Bu büyük mücadelenin sonunda Yahudilerin mağlup olup Müslümanların galip geleceğine yakinen inanmak.
Siyonizm Nedir?
Kudüs’ ün eski adı olan “Sion” dan gelir. 19. Yüzyılın sonlarında çeşitli ülkelerdeki Yahudilerce bir ideoloji olarak ortaya atılan ve Filistin’ de bir Yahudi devleti kurmayı amaçlayan akımdır. Modern Siyonist hareketin kurucusu Theodor Herzl’ dir.
Şimdi gelelim Filistin davasına. Filistin davası sadece Filistinlilerin davası değildir. Tüm Müslüman ümmetin davasıdır. Çünkü içinde Kudüs vardır. İçinde, zulüm gören masum Müslüman kardeşlerimiz yaşamaktadır. Bugüne kadar zelil olmamızın birçok sebebi var. Bu yüzden artık izzet istiyorsak şu maddelere çok dikkat etmemiz gerekmektedir:
1- Dünya sevgisinden uzak durmalıyız. Çünkü dünya sevgisi bize asıl gayemizi unutturdu. Bizi, düşmanın karşısında zelil hale getirdi. Bu, olmazsa olmaz ilk şarttır. Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ümmetini bu konuda uyarmıştır:
Sevbân radıyallahu anh’ dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Yakında milletler, yemek yiyenlerin (başkalarını) çanaklarına (sofralarına) davet ettikleri gibi, size karşı (savaşmak için) birbirlerini davet edecekler.”
Birisi: “Bu o gün bizim azlığımızdan dolayı mı olacak?” dedi.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Hayır, aksine siz o gün kalabalık, fakat selin önündeki çer çöp gibi zayıf olacaksınız. Allah düşmanlarınızın gönlünden sizden korkma hissini soyup alacak, sizin gönlünüze de vehn atacak.” buyurdu.
Yine bir adam: “Vehn nedir ya Rasûlallah?” diye sorunca:
“Vehn, dünyayı (fazlaca) sevmek ve ölümü kötü görmektir.” buyurdu.[3]
2- Ölümü kerih görmekten uzaklaşmalıyız. Elbette ölümü temenni edemeyiz. Ama dünyaya bağlılıktan dolayı da ölümden korkmak, bizi dünyaya bağlar. Yukarıdaki hadiste de buna dikkat çekilmiştir. Halbuki bu dünya, müminin zindanıdır. Onu Allah’a kavuşturacak olan vesileden nasıl nefret eder?
3- Salih amelleri artırmalıyız. Düşmanın karşısındaki en büyük azık budur. Ayrıca İslam’ın zaferine yakinen inanmalıyız. Zira bu, vadedilmiştir:
“Müslümanlarla Yahudiler harp etmedikçe kıyamet kopmayacaktır. O harpte Müslümanlar (galip gelerek) Yahudileri öldürecekler. Öyle ki, Yahudi, taşın ve ağacın arkasına saklanacak, taş veya ağaç; ‘Ey Müslüman, Ey Allah’ın kulu, şu arkamdaki Yahudi’dir, hemen gel de öldür onu!’ diye haber verecektir. Sadece Garkad ağacı müstesna, çünkü o, Yahudilerin ağaçlarındandır.”[4]
4- Bu süreçte Müslümanlara dua edip, sabır ve namazla Allah’tan yardım dileyeceğiz. Bununla birlikte gitmeye, yardım etmeye, canını vermeye gücü yeten Müslümanlar, gereken neyse yapacaklar, aileleri de buna sabredecek.
5- Bunun, büyük bir mücadele olduğunu aklımızdan çıkarmayacağız. Dünya, büyük olaylara gebedir. Bu yaşananlar, bunun alametlerindendir. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı günler bizi bekliyor. Bu durumun iki boyutu vardır. Müslümanlar, bu iki boyutun dışında olamazlar. Olanların sonu hayır olmaz. Allahu alem.
a. Ya bu yolda malıyla ve canıyla cihat eden bir mücahit olacaksın.
b. Ya da onlara dua eden, elinden gelen her türlü desteği sağlayan olacaksın. Bunun üçüncü bir şıkkı yok.
6- Bu yolda, bugüne kadar yapmadığımız kadar büyük fedakarlıklara hazır olacağız. Eşleri cihat etme imkânı bulan kadınlar sabredecek. Cihat için yol bulan erkekler de sonuna kadar mücadele etmeye hazır olacaktır.
“Kolay da olsa zor da olsa sefere çıkın ve mallarınızla canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Bilirseniz, bu sizin kendi iyiliğinizedir.”[5]
7- Mücahitler cihat meydanlarında mücahede ederken, davetçiler de davet sahalarını boş bırakmayacak.
8- Sosyal medya ve TV programlarındaki Müslümanların aleyhine yapılan karalama propagandalarına pabuç bırakmayacağız. İnanmayacağız. “Eğer dikkat etmezseniz medya, mazlumlardan nefret etmenize ve zalimleri sevmenize sebep olur.”[6]
9- Bu savaşın en önemli ayağı boykottur. İsrail ürünlerini, boykot edeceğiz. Düşmanı besleyen en önemli sac ayağı ekonomisidir. Öyleyse onu, zayıf yönünden vurmak hepimizin boynunun borcudur. Ama bunu sadece duygusal olduğumuz şu günlerde yapmanın, hiçbir kıymeti yoktur. Bu konuda “Düşmanı, ömür boyu boykot et, ömür boyu zelil et” düsturunu edinmeliyiz. İnanın bununla büyük şeyler başaracağız. Ama devamlılık çok önemlidir. Aksi takdirde kardeşlikten bahsetmeyelim, orada yaşanan zulümlere üzüldüğümüzü söylemeyelim. Hiç samimi gelmiyor.
[1]. Maide, 24
[2]. Maide, 26
[3]. Ebu Davud, Melahim, 5
[4]. Müslim, Fiten, 82
[5]. Tevbe, 41
[6]. Malcom X