Serbest Köşe – Mustafa Tatlı / 2013 Haziran / 7. Sayı
aşizm (fascism/faschismus) kavramının kökenleri Latince “Fasces”, İtalyanca “fascio” kelimeleri oluşturmaktadır. Bu kelimeler, antik Roma döneminde büyük yetki ve güce sahip olan üst bürokratların sembolü olan “balta ve değnek demeti” anlamına gelmektedir. “Değnek Demeti” faşist İtalya döneminde 1926’dan sonra resmi devlet arması olarak kabul edilmiştir.(1)
Faşizmin genel tanımlamasını zorlaştıran bir hususa sözün başında değinmemiz gerekir. Bu da Marksizm, sosyalizm, liberalizm gibi ideoloji ve sistemlerden biraz farklı olarak, faşizmin belirli bir kaynağının, belirli bir ideologunun bulunmayışıdır. Sosyalizm, komünizm ve libelarizm akımlarını düşünürken, ister istemez, Eflatun, Proudhon, Marx gibi isimler akla gelmektedir. Faşizm için aynı şeyi söylemek biraz zordur. Her ne kadar, faşizmin gelişmesi ve ortaya çıkmasında, Hitler ve Mussolini’nin, düşük bir fikri düzeyde ortaya attıkları bazı felsefe kırpıntıları ve düşünceleri rol oynadıysa başlı başına fikri bir akım olması için yeterli olmamıştır.
Faşizm kavramını dar ve geniş manada ele alarak tarihi sürecinden ve genel özelliklerinde yola çıkarak bir sonuca varmaya çalışacağız. Bununla beraber çok sık kullanılmasına rağmen kolay tarif edilebilen bir kavram değildir. Dar manada faşizm, İtalya’da BenitoMussolini’nin siyasi hareketi sonucunda 1922 yılından sonra ortaya çıkan ve yaygınlaşmış hali ile 1945 yılına kadar devam etmiş totaliter otoritedir.
Mussolini okul çağlarında öğretmenleri tarafından sevilmeyen kavgacı, hırçın, yola gelmez bir öğrencidir. Okul yıllarından sonra bir süre öğretmenlik yapmıştır. O denemde tutkulu bir komünist olan Mussolini bu hayattan kısa sürede sıkılır ve sendikal hayata yönelir. 1914’e gelindiğinde İtalya’nın savaşa girmesini destekler. İçinde bulunduğu sosyalist parti tarafından dışlanınca, aradaki bağ kopar. Savaştan sonra savaşın birlikleri örgütünü kurar ve sosyalist eylemlere karşı faşist milis savaşımı başlatır. 1921 yılında Ulusal Faşist Partisini kurar ve ertesi yıl 35 milletvekiliyle meclise girer. Faşistlerin Roma’ya yürüyüşü sonucu iktidarı ele geçirir. İktidar yıllarında dış politikada saldırgan bir tutum benimseyen Mussolini, İkinci Dünya Savaşına Almanya’nın yanında girer. Savaşın gidişinin iç açıcı olmadığı belirince Faşist konsey Mussolini’yi görevden alır. Almanların yardımıyla Kuzey İtalya’ya kaçan Mussolini, Cumhuriyetçi Faşist Hükümeti kurup bir buçuk yıl yaşatır. Ancak 1945 yılında Komünist partizanlara yakalanan Mussolini kurşuna dizilir.(2)
Faşizm’in başka bir ülkede değil de İtalya, Almanya ve Japonya gibi ülkelerde çıkması o dönemdeki siyasi gelişmeleri incelemeyi gerektirmektedir. Bu dönemde İtalya’da sıkıntılar çok fazla, ancak çözüm öneri yok denecek kadar azdı. Özellikle bu dönemdeki iki sıkıntı, faşizmin güç kazanmasına doğrudan etkide bulunmuştur. Bu sıkıntılardan ilki Avrupa’nın, özellikle de İtalya’nın sosyal, ekonomik ve politik yapısı itibariyle bir bunalım döneminde olmasıdır. Ekonomik anlamda savaştan yeni çıkmış olan İtalya ağır ekonomik sıkıntılar içine girmiş, para her geçen gün değer kaybına uğramış, işsizlik çok fazla artmış, sonuç itibariyle bunlar, işçilerle kapitalistler arasında var olan gerginliği iyice tırmandırmaya başlamıştır. Politik anlamda ise liberal demokrat hareketler, bu ülkelerde bekleneni verememiş, bu başarısızlıklar, sosyalistlerin muhalefetini güçlendirmiş ve istikrarsız bir ortam doğmuştu. Bu sıkıntılardan ikincisi, savaşın İtalya’ya bir getirisinin olmamasıydı. Nitekim kendilerine Alman sömürgelerinden pay vaat edildiği halde sömürgelerin dağıtımında İtalya’ya hiçbir şey verilmemişti. İtalyan hükümetinin bu basiretsizliği, kapitalist ekonominin ülkede yaşanılan ekonomik sıkıntılara çözüm bulmayışı, sosyalistlerin kuvvetlenmesine neden oluyordu. Sosyalistlerin bu anlamda güçlenmesi, sosyalist devrimin olacağı korkusuyla büyük kapital sahiplerini, liberaller ve hükümeti, faşizmi besleme ve finanse etmeye yönlendiriyordu. Orta sınıftan da destek alan faşizmin yapmış olduğu eylemlere egemen gücün göz yumması, hatta gizli bir şekilde faşist-sosyalist çarpışmalarda hükümetin ve yetkili organların faşistleri desteklemesi bu hareketin kısa süre içerisinde sonuca varmasını sağlamıştır.(3)
Avrupa devletlerinin özellikle Fransa ve İngiltere’nin sanayi devrimi ve işçi sınıfının ayaklanmasıyla gerçekleştirdiği ekonomik ve siyasal ilerleme İtalya ve Almanya gibi devletlerin dikkatini çeker. Aynı süreci ve siyasi gelişmeleri yaşamamaları hasebiyle bu devletler kısa sürede ekonomilerini geliştirip ilerlemek isteseler de vakıa böyle olmaz. Kurulu düzenin patronları liberal ortamın kaybolup sosyalist düzenin gelmesindense kanla beslenen, kendisi dışındakileri ötekileştiren faşizmin doğmasına izin vermişlerdir. Bu da Mussolini’ye hükümeti teslim etmeye kadar devam etmiştir.
1925 yılına gelindiğinde Mussolini, fiilen gerçekleşmiş olan diktatörlüğünü yasalarla da hukuken gerçekleştirmiş oldu. Saldırganlık, diktatör rejimlerin temel politikası olduğu için Mussolini, bu saldırgan tutumu dış politikaya da kısa sürede yansıttı. Gün geçtikçe faşizm artık gerçek arzularını ortaya koyuyor ve faşist devletin ne olduğuna yönelik Mussolini’nin tanımları da netlik kazanıyordu. Faşist devlet demek, korporatif bir devlet demektir. Korporatif devlet demekse antidemokratik, totaliter ve otoriter devlet demektir. Böyle bir yapılanmada bireyler tek tip olmaktadır. Büyük Faşist Meclisi 1926 yılında toplanarak faşizme muhalif bütün partileri kapatmış ve rejimin tek partiye dayanması gerektiği kararını almıştır. İkinci dünya savaşındaki başarısızlığına kadar Mussolini hâkimiyetini sürdürür.
İtalya üzerinden tarihi süreci aktarmaya çalışarak arka planını vermeye çalıştığımız Faşizmin terim anlamını ve özelliklerini vererek genel bir sonuca varmaya çalışacağız. Geniş anlamda faşizm aşırı milliyetçi, anti demokratik ve anti komünist ideolojiye sahip olan, kapitalist ekonomik rejime ve diktatörlüğe yatkın sistemin adıdır. Bu genel tanım yapılmakla beraber faşizmin mutlak rengini vermek zordur. Faşizmin ne olduğu ve hangi şartlar dâhilinde doğup büyüdüğü konusunda farklı yaklaşımlar vardır. Marksizm’e göre faşizmi açıklama gayreti, temeline kapitalizmin mantığını almalıdır. Zira faşizm, tekelci kapitalizmin gelişmesinin belirli bir aşamadaki aracıdır. Bu sav, İngiltere gibi endüstrileşmiş bir ülke için yapılmış olsa doğru olabilir fakat İtalya için geçerli gözükmemektedir. Faşizmi açıklama çabalarından ikincisini, psikolojik açıklama tarzı oluşturmaktadır. Psikolojik anlayışa göre faşizmin, belirli kişilik türleri ve hastalıklarına göre açıklanması gereklidir. Bazı psikologlar, Freudcu bir bakış açısıyla; faşizmi, ergenlik döneminde cinselliğin bastırılmasının bir sonucu olarak görmüşlerdir. Bu sava birçok eleştiri getirilmiştir haklı olarak. Faşizmi açıklama çabalarında bir diğeri faşizmi, batı uygarlığındaki ahlaki ve dini bunalımın bir boyutu olarak değerlendirir. Bu algılama tarzına göre, faşizm, ahlaki düzeyi düşük olan toplumlarda ortaya çıkmaktadır. Bu yaklaşımların birbirinden ayrı düşünülemeyeceği açıktır. Kaldı ki, herhangi bir olay, bir teori veya bir düşünceyi, tek nedene indirgeyerek açıklama çabası, doğru bir yöntem değildir.
Faşizm hakkında yapılan birçok tanım ve yaklaşımın yanında Mussolini’nin de faşizmi anlattığı kitaptan kısa bir bölüm aktarmak yerinde olacaktır: “Bu spritüalist akım XIX. yüzyılın güçsüz materyalist pozitivizme karşı gösterilen genel tepkinin sonucudur. Anti pozitivist ama pozitif; hayatın merkezini, kendi özgür iradesi ile evrenini yaratabilen ve yaratmaya zorunlu insanın dışına koyan bütün negatif doktrinler gibi epetik, agnostik kötümser ya da pasif iyimser değildir. Faşizm, sürekli olarak çalışma gücüyle eylemci ve üzerine iş almış çalışkan insan ister. Bunun yanı sıra ortadaki güçlükleri erkekçe bilen ve onlara karşı koymaya hazır insanı ister. Kendisine gerçekten değer olanı fethetmenin, insanın görevi olduğunu düşünerek onun yapısını ortaya çıkarabilmek için de kendi kendine fizik, törel ve aydın araç ve gereçlerini oluşturarak hayatı savaşma biçiminde anlar. Bu her birey için, ulus için, insanlık için böyledir.
Faşizm bir dinsel anlayıştır; bu dinsel anlayışta, insan, bireyi aşıran ve onu içsel bir toplumun elemanı durumuna yükselten bir büyük kanunla, bir objektif irade ile kendi içindeki ilişkisiyle incelenmiştir. Faşist yönetimin dinsel politikasında, yalın ‘irade-i maslahat’ sanmalarında duraklayan kişi, Faşizmin bir hükümet sistemi olmasından başka, her şeyden önce bir fikir sistemi de olduğunu anlamıştır. Sonuç olarak faşizm yalnız yasa yapıcı ve müessese kurucu bir devler sistemi değildir. Aynı zamanda içsel hayatın eğiticisi ve harekete getiricisidir. İnsan hayatını biçimde değil ruhta, kişilikte ve imanda yoğurmak amacını gütmektedir. Bu amaca varmak için de disiplinli, ruha egemen ve karşı durma tanımayan bir otorite kurmak ister. Arması, bu nedenle birlik, kuvvet ve adalet simgesi olan Littoriofaşyosudur.”(4)
Yanlı yansız birçok görüşe yer vererek Faşizmin köklerini ve ideolojisini aktarmaya gayret ettik. Bizim bu yazıdaki amacımız Faşizmi bütün yönleriyle inceleyip kapsamlı bir değerlendirme yapmak değil, faşizm hakkında kısa bir bilgi vermektir. Bu sebeple verilen bilgiler hakkında yorum yapmadık. Kaldı ki, kısa bir değerlendirme amacımıza hizmet etmeyecektir. Verilen bilgiler incelenirken bu durumun göz önünde bulundurulması gerekir.
Faşizmim doğuşu konusunda sadece ekonomik ve politik sıkıntıları merkeze alan bir açıklama yapmak çok da doyurucu değildir. İki dünya savaşı arasında yaşanılan sıkıntılar, faşizmin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Lakin bu teorinin düşünsel alt yapısını sosyal darwinizme bağlayanlar da vardır. Sonuç olarak Faşizm, dünya görüşü ve uygulamaları açısından kendi içinde ahenkli bir ideoloji değildir. Dolayısıyla tanımlaması da güçtür. Ancak faşist uygulamalarda birçok ortak unsur bulmak mümkündür:
Katı, hiyerarşik bir siyasi organizasyon içerisinde güçlü ve karizmatik bir lider veya milli şefin varlığı (Mussolini, Hitler)
Kendi milli tarihini ve değerlerini, çarpıtarak yüceltmek ve kutsal hale getirmek
Tek parti çatısı altında halk devletini ve sınıfsız bir sosyal-milli birlik oluşturmak
Demokratik esasların yerine hukuk devleti anlayışından uzak baskıcı, totoliter rejim ihdas etmek
Irkçı ve despotçu bir yaklaşım sergilemek suretiyle etnik azınlıkları, diğer dinlere ve siyasi görüşlere mensup olan cemaatleri ve grupları baskı altında tutmak yada onları bertaraf etmek
Özel askeri birlikler ve militanlar yetiştirmek suretiyle, devlet terörü uygulamak ve muhalifleri sindirmek.(5)
Müslümanlara faşist yaftası takanlar kendi çıkmazlarında boğulmaktadırlar. Ne kapitalizm ve liberalizm, ne marksizim ve sosyalizm İslam’ın güneşini asla ve asla söndüremezler. İnsanlar farklı dönemlerde birçok beşeri sistemi denemiştir. Kendilerini manen ve madden mutlu edecek hiçbir sistem bulamamışlardır. Uyguladıkları her beşeri düzen güçlü eller altında şekillenmiş, birinden sıkılınca bir başkasını uygulamışlardır. Geriye bıraktıkları tek şey milyonlarca insanın hüsranı ve ölümü olmuştur.
—————————————
1. Doç. Dr. Ali Seyyar, Sosyal Siyaset Terimleri, s. 173.
2. M. Hanifi Macit, Faşizm/Nazizm, s. 18.
3. M. Hanifi Macit, Faşizm/Nazizm, s.22.
4. Mussolini, Faşizm, s. 173
5. Doç. Dr. Ali Seyyar, Sosyal Siyaset Terimleri, s. 174.