Kapak Dosya – Hakan Sarıküçük / 2019 Nisan / 77. Sayı
Hamd, dilediğini erkek suretinde dilediğini de kadın suretinde yaratan ve “Ey insanlar, gerçekten biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık” buyurarak her birinin Allah katında üstünlük alâmetini takva esasına bağlayan Allah’a,
Salât ve Selâm, gerek erkek olsun gerekse de kadın her birinin şer’i sorumluluklarının neler olduğunu tebliğ ederek fıtrata muhalif hareket etmeyi nehyeden Rasûlullah aleyhisselâm’a
Allah’ın rahmeti ve bereketi de yaratılışına uygun bir şekilde hareket eden, şer’i vazifelerinin neler olduğunu öğrenip buna uygun yaşayan mümin ve müminatın üzerine olsun.
Yüce Rabbimiz bizleri hikmetini bilemediğimiz bir şekilde erkekler ve kadınlar olarak yaratmıştır. Hiçbirimize daha doğmadan önce cinsiyetimizi seçme hakkı tanınmamıştır. Bu şekilde yaratılmış olmamızın da elbette ki ilahi bir hikmeti vardır. Bizler bu ilahi hikmeti bilemeyebiliriz ve bunu öğrenmekle de mükellef değiliz. Ancak müslümanlar olarak bunu kabul etmekten ve ilahi iradenin bizler için takdir ettiği şeye razı olmaktan başka bir yolumuz yoktur. Bunu canı gönülden kabul etmek ve teslimiyet göstermek imanımızın bekası için de önemli bir husustur. Çünkü bu, yüce Rabbimizin bizler için bir takdiridir ki bizler buna rıza gösteririz. Her hususta olduğu gibi bu hususta da teslimiyet gösteririz. Çünkü din teslimiyetten ibarettir. Kurtuluşun anahtarı teslimiyettir. Nitekim Peygamber aleyhisselâm “İslâm ol/ teslim ol kurtulasın”buyurmuştur. Yüce Rabbimizin yarattığı varlıklarını en güzel bir şekilde yarattığı hususunda asla bir şüpheye düşmemeliyiz. Yaratılış fıtratımıza uygun hareket etmeli ve bunu değiştirmeye çalışmamalıyız.
İnsanlar hayatlarında devamlı bir değişiklik ararlar. Tatmin olamama duygusu insanları başka şeyleri denemeye ve onlarla huzur bulma arayışına sevk eder. Daima bir arayış içerisinde olurlar. Farklılık ve farklı olmak hedeftir. Ancak bilinmelidir ki bunun verdiği fayda da sınırlı ve geçicidir. Bir zaman sonra bu da fayda vermez. Yeni bir arayışa insanı sürükler. Bir türlü huzura kavuşamayan nefis, kendisini mutmain kılacak son nokta olan vahyi ilahiye teslim olmak yerine ondan kaçarak gayri İslâmi ve vahye ters olan hususları dener durur. Fakat nafile… “Bilin ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.”[1]ilahi fermanının asıl reçete olduğunu anlamadıkça ve bu reçeteyi tatbik etmedikçe insan hiçbir zaman huzura ve mutluluğa kavuşamayacaktır.
Bazı kimseleri görürüz, daima bir heyecan arar dururlar. Farklı şeyler denerler. Değişiklikten ve farklılıktan hoşlanırlar. Yüksek bir yerden kendilerini ayaklarından ip bağlamak suretiyle (Bungee jumping) aşağıya atarak kendilerince adrenalin tutkularını tatmin etmeye çalışırlar. Su altında farklı deneyimler ararlar. Unutulmayacak maceralara atılırlar, ölümcül olsa dahi farklı şeyleri denemek suretiyle arzularını tatmine çalışırlar. Maalesef her zaman işler istenildiği gibi gitmez. Bazen bu deneyimlerin arkasından çok üzücü durumlar ortaya çıkabilir ve daha huzura kavuşmadan huzuru ilahiye doğru giden yolun ilk durağında kendilerini bulurlar. Bütün bu ve benzeri davranışlar çoğu zaman iç huzursuzluktan kaynaklanır. Bazen de kısa süreli mutluluklar uğruna hayat farklı arayışlarla geçer gider. Ancak neticede boş ve fayda getirmeyen şeyler uğruna koca bir hiç ve bu yolda heba olan nefisler… Allah hepimizi böyle durumlara düşmekten muhafaza eylesin.
Bu farklı arayışlardan bir tanesi de kendi fıtratlarına uygun karakteri elde edemeyen ve toplumca kabul göremeyen kimselerin farklı bir karaktere bürünerek hissedilmeye ve kabul görmeye çalışmaları duygusudur. Kişi, bir erkek olarak zayıf bir karaktere veya zayıf bir bedene sahipse farklılık arayarak karşı cinse özenebilir. Fıtratına uygun bir yaşayıştan uzak kalan kişi, karşı cinsin fıtratını taklid ile umduğunu bulmaya çalışır. Kadınlarla birlikte oturmaktan zevk alan bir erkek zamanla erkeklerle oturmaktan alamadığı zevkleri o ortamda almaya başlayınca önce konuşmalarına, zamanla da karakterine, eylemlerine ve giyinişine etki eden bir değişikliğe uğrayabilir. Kadın gibi düşünüp kadın gibi konuşabilir. Kadın muhabbetlerine ilgi duyarak erkeklerin konuştukları konulardan sıkılabilir. Kadınlarla birlikte olmak arzusu kadınlara duyduğu ilgiden değil de onlar gibi olma ve onlara benzeme arzusundan kaynaklanabilir. Kadını ve kadınlığı önceleyebilir. Bunu bir tutku haline getirebilir Yaşam gayesini buna bağlayabilir.
Bunun tersi bir durum kadınlar içinde geçerlidir. Zayıflığının kendisine verdiği zararı bertaraf etme duygusuyla daima güçlü bir karaktere bürünmek isteyen bir kadın erkeklere kafa tutabilecek bir gücü elde etmek duygusuyla hareket edip bunun için her türlü gayreti gösterebilir. Erkeklerle birlikte bulunarak konuşmalarından ve yaptıklarından etkilenebilir. Onlar gibi giyinerek, onların zevk aldıkları şeyleri yaparak fıtratına muhalif işlerle meşgul olabilir. Bu söylediklerimiz bazen bir hastalık neticesinde bazen de isteyerek ve içselleştirilerek gerçekleşebilir. Zaten bu da neticede bir hastalık emaresidir.
Bu söylediklerimiz çoğunlukla müslüman olmayan kimselerde çok fazla görülen bir durumdur. Nitekim müslüman olan kişi vahye teslimiyetinden dolayı Rabbinin kendisini mükerrem ve mübarek bir şekilde eşrefi mahlûkat olarak yarattığına inanır. Rasûlünün getirdiklerine teslim olur ve söylediklerine harfiyen tabi olur. Nitekim İbni Abbas radıyallahu anhümâ şöyle demiştir:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kadınlaşan erkeklere ve erkekleşen kadınlara lânet etti.”
Buhârî’nin bir başka rivayetinde de[2] “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, kadınlara benzemeye çalışan erkeklere ve erkeklere benzemeye çalışan kadınlara lânet etti” denilmektedir.[3]
Ebû Hüreyre radıyallahu anh de şöyle dedi:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kadın gibi giyinen erkeğe, erkek gibi giyinen kadına lânet etti.”[4] Bu hadislerde giyim-kuşamda, hal-hareket ve benzeri konularda
erkeklerin kadınlara, kadınların erkeklere benzemesinin haram olduğu bildirilmekte ve Rasûlullah aleyhisselâm’ın bunların terk edilmesi için bunları yapan kişilere ağır bir tehdit olan lanet kelimesini kullandığını görmekteyiz. Bu lanet kelimesi bu terki istenen fiilin çok kötü bir şey olduğunu ve asla bir müslümana yakışmayacağını bildirmektedir.
Rahmet Peygamberi olan Muhammed aleyhisselâm efendimizin karşı cinsin giyim-kuşamını tercih edenlere lânet etmesi, herşeyden önce kılık-kıyâfetin öyle sanıldığı kadar basit bir şekilden ibaret olmadığını, sonrasında da cinsler arasındaki duygusal yapı bozukluğunun giyim-kuşam taklidi ile başladığını ya da açığa çıktığını göstermektedir. Ne kadar acıdır ki, zamanımızda bu cinsler arası benzeşmeyi daha ileri götürmek ve yaygınlaştırmak maksadıyla çok özel ve ciddî gayretler sarfedilmekte, yatırımlar yapılmakta ve güya ekonomik kolaylık sağlamak için hem erkeğin hem de kadının giyebileceği (üniseks) giysiler üretilip pazarlanmaktadır. Kadınlar gibi takıp takıştıran erkekler, erkekler gibi giyinen kadınlar çağın modern çirkinleri ve lânetlileri olarak ortalıkta dolaşmaktadırlar.
Hadislerde söz konusu edilen muhannes, kadın gibi konuşan, kadın gibi kırıtarak yürüyen, işve ve naz yapan erkek demektir. Buhârî şârihi Aynî, “muhannes, zamanımızda kendisine livâta yapılan (homoseksüel) kişidir”, demektedir.
Erkekleşen kadınlar ise, konuşmasında, tavır ve hareketlerinde erkekler gibi olmaya çalışan, öyle davrananlardır. Dinimize göre her iki insan cinsinin kendi yaratılışlarını korumaları, kadının kadın olarak erkeğin de erkek olarak kalması ve yaşaması esas olduğu için, bunun tersine hareket eden erkek ve kadınlara Rasûl-i Ekrem Efendimiz tarafından lânet edilmiştir. Bu sebeple Müslüman toplumların konuya son derece duyarlı davranmaları gerekmektedir. [5]
Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “…Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez. Allah bir topluma kötülük diledi mi, artık onun için geri çevrilme diye bir şey yoktur. Onların Allah’tan başka yardımcıları da yoktur.”[6]
Bu ayeti kerimeden bizlere çıkacak ibretlerden bir tanesi de şudur: Allahu Teâlâ bir millete başkalarına nazaran bazı üstünlükler ve bazı nimetler verdiğinde o millet, şımarır ve ahlâkını bozar da o nimete liyakatini kaybederse, Allah nimeti onların elinden alır. Millet kendi üstün meziyetlerini bozmadığı müddetçe Allah verdiği nimeti onların elinden almaz.
İşte bu sebeple Allah’ın kendilerine üstünlük verdiği hem bu dünyada hem de ahirette tercih edip seçtiği bu ümmet ahlâkını bozacak olursa, nimete nankörlük ederek üstün meziyetlerinden uzaklaşarak erkeğin erkekle birlikte olması şeklindeki Lut aleyhisselâm’ın kavminin yaptıklarını yapmaya doğru giden bir yola girecek olursa veya kadının kadınla birlikteliğinden zevk alma derekesine(aşağı derece) düşecek olursa Allah muhafaza buyursun bu ümmet de yok olacak, yerin dibine batırılacak, korkunç bir sarsıntıyla yerin altı üstüne getirilecek, gökten sağanak sağanak işaretlenmiş ve hedeflerine kilitlenmiş kızgın taşlar yağdırılmak suretiyle cezalandırılacaktır. Çünkü böyle kimseler hakkındaki Allahu Teâlâ’nın sünneti budur. Her ne kadar Rasûlullah aleyhisselâm’ın yüce Rabbimizden duası sebebiyle toplu helak olmayacaksa da bu ümmetin sadece küçük bir kısmını teşkil eden bir devlet veya millet için geçerli olabileceği asla unutulmamalıdır.
Selâm ve Dua ile…
[1]. Ra’d, 28.
[2]. Libâs, 61.
[3]. Buhârî, Libâs 62. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Libâs 28; Tirmizî, Edeb 24; İbni Mâce, Nikâh 22
[4]. Ebû Dâvûd, Libas 28. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, II, 325
[5]. Riyazus-Salihin 1636. hadis şerhi.
[6]. Ra’d, 11.