Müminlere Nidalar – Muhammed Sadık Türkmen / 2019 Eylül / 82. Sayı
Hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selâm Rasûlullah’a, o’nun ailesine ve ashabına olsun.
“Ey iman edenler! Kendisinde alışverişin olmadığı, dostluğun bulunmadığı, şefaatin de olmayacağı bir gün gelmeden evvel size rızık olarak verdiğimiz şeylerden harcayın. Kafirler ise zalimlerin ta kendileridir.”
(Bakara, 254)
Mü’min ile kafiri ayıran en önemli etkenlerin başında infak gelmektedir. Mü’min sahip olduğu her şeyin Allah tarafından kendisine verilen bir emanet olduğunu bilir ve bu emanete riayet etmeye gayret eder. Bedir savaşından sonra ele geçirilen esirlere ashabı kiramın ellerindeki yiyecekleri verip kendilerine bir şey ayırmamaları buna güzel bir örnek teşkil etmektedir. Verilen bu örnek sadece Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem’in dönemine ait değildir. Çünkü İslâm ilk insandan kıyamete kadar uzanan bir sağlam ip gibidir. Güzel örneğin kaynağı onun yapısında her daim hayatını sürdürmüştür.
Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Adaklarını yerine getirirler ve kötülüğü yaygın olan bir günden korkarlar. Yoksula, yetime ve esire seve seve yemek yedirirler. Sizi sadece Allah için yediriyoruz, sizden ne bir karşılık isteriz ne de bir teşekkür.”[1]
Mü’min hak yolunda harcadığı her malın bir sadaka olduğunu bilir. Bu hak yolu bazen kendi nefsinin arzuladığı helal şeyler, bazen ailesini ve akrabasının menfaati, bazen de Allah yolunda savaşmak şeklinde ortaya çıkar. Dinarın ve dirhemin kulu olmaktan kendisini korur ve rabbinin huzuruna varıncaya kadar bu tavrında sebat etmeye çalışır. Geçmiş dönemlerde yaşayan bazı kişilerin Allah’tan zenginlik istemeleri kendilerine zenginlik verilince Allah’ı unutmaları Müslümanın her zaman elinde ki ile yetinmenin ve kanaat ehli olması gerektiği kendisine hatırlatır.
Kafir ise kârun misalinde olduğu gibi “ben bunu bende olan bir ilim vesilesi ile elde ettim” düşüncesi ile hareket eder. Zahiren infak ediyor gibi göründüğü noktalarda ise mutlaka isminin anılması veya bir barış ödülü verilmesi kabilinden reklam edilmesini amaçlar. Yüce kitabımızın zikrettiği üzere “Ve onlara: ‘Size Allah’ın rızık olarak verdiklerinden infak edin’ denildiği zaman, o inkâr edenler iman edenlere dediler ki: ‘Allah’ın, eğer dilemiş olsaydı yedireceği kimseyi biz mi yedirecek mişiz?’ Gerçekten siz, apaçık bir şaşkınlık içindesiniz.” [2] ayetinde zikredilen karaktere sahip olan bir insan aslında dünya hayatını kendisine biricik gaye edinmiştir.
Şurası bir gerçektir ki âdem oğlundan iki insanı birbirini bu kadar büyük bir şekilde ayrıştıran etken ahiret inancıdır. Bu fark imanın temel prensiplerinden başlar zamanla hayatın her zerresine sirayet eder. Bu sebepten dolayı ahiret yolculuğunda en önemli dönüm noktası olan dünya hayatı, kendisinden ibaret sayılmaksınız her yönü ile ele alınmalıdır. Zira her nimetin zevali olduğu gibi, dünya hayatını nihayete erdirecek ölüm her faninin uğrayacağı bir duraktır.
Alimlerin Bu Ayetle İlgili Görüşleri
İmam Fahrettin er-Razi rahimehullah bu ayetin tefsirinde şöyle demiştir: Bu ayeti kerimenin “infak edin” sözü zekât gibi farz olan infaklardan mı ya da farz veya mendup olan her türlü infakı kapsayıp kapsamadığı konusunda alimler ihtilaf etti. Hasan el-Basri “bu emir zekâta hastır” dedi. Ona göre “…kendisinde alışverişin olmadığı, dostluğun bulunmadığı… bir günden önce…” kısmı cenneti vadeden, cehennemden uyaran, ancak farziyete işaret bir şekilde gelmiştir. Alimlerin çoğu ise şöyle dediler: Burada ki emir vacibi de mendubu da kapsamakta olup ayette tehdit havası yoktur. Ayette sanki şöyle denmiştir: “Dünyada olduğunuz zaman zarfında ahiret menfaatlerini elde ediniz. Çünkü siz dünyadan çıktıktan sonra ahirette bu menfaatleri tahsil edip kazanmasına imkânı yoktur.” Bu konudaki üçüncü görüş şöyledir: Buradan cihad için infak kastedilmiştir. Buna delil ise bu ayetin cihad emrinden sonra gelmesidir. Bundan maksat cihatla infakta bulunmaktır.
İmam Taberi şöyle dedi: İsmi yüce olan Allah bu ayette şunu kastetmiştir: “Ey iman edenler! Size vermiş olduğumuz rızıkları Allah yolunda infak edin, ondan sadaka verin ve size yüklediğimiz görevlerden farz olanları yerine getiririn.”[3]
Bu ayetin tefsiri ile ilgili olarak Fahrettin er-Razi rahimehullah dağınık tefsirlerdeki genel malumatları çok dakik bir şekilde derlemiş olduğu için onları aktarmaya özen göstereceğiz. Umulur ki sadra şifa olur. Şöyle diyor:
“Bu ayetten kastedilen insanın ahirette tek başına geleceğidir. Dünyada elde ettiği hiçbir şey onunla beraber olmayacaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) ‘teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)’ bize geldiniz ve size lütfettiklerimizi arkanızda bıraktınız. İçinizden, gerçekten ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi şimdi yanınızda görmüyoruz. Andolsun, aranızdaki (bağlar) parçalanıp-koparılmıştır ve haklarında zanlar besledikleriniz sizlerden uzaklaşmıştır.” [4] Başka bir ayette şöyle buyurdu: “O söylediği şeylerin hepsini elinden alacağız da o bize tek başına gelecek.” [5]
Allah Teâlâ ’nın “…alışverişin olmadığı…” sözünde iki görüş vardır. Birincisi, buradaki alışveriş fidye anlamındadır. Buna işaret ederek Allah şöyle buyurdu: “Bugün sizden fidye alınmayacaktır.” [6] Başka bir ayette şöyle demiştir: “O gün kimseden fidye kabul edilmeyecektir.” [7] Bir diğer ayette ise şöyle buyurdu: “Her türlü fidyeyi denkleşirip verse kabul edilmez.” [8] Sanki Allah şöyle dedi: Sizi azaptan kurtaracak fidyeyi kazanacağınız bir ticaretin olmadığı bir günden önce (infak edin).”
İkinci görüş şu manadadır: Kendisinden hiçbir malın kazanılmayacağı, hiçbir alışverişin olmadığı, ticaretin yapılmadığı bir günden önce mülkünüzde olan malı kendi nefisleriniz için takdim edin.
Allah Teâlâ ’nın ” …dostluğun bulunmadığı…” ayetinden maksat sevginin bulunmadığıdır. Buna benzer bazı ayetlerde Allah Teâlâ şöyle dedi: “Allah’tan korkanlar hariç, o gün dostlar hep birbirine düşman kesilirler.” [9] “Aralarındaki bütün bağlar lime lime kopacaktır.” [10] “Ama daha sonra kıyamet gününde bazınız bazınıza küfredecek ve bazınız bazınızı lanetleyecektir.” [11] Allah Teâlâ kafirlerin bu hallerini şöyle anlatıyor: “Bak, imdi bizim için ne şefaatçiler var ne de yakın bir dost”[12] Bir başka ayette şöyle buyuruyor: “Zalimler için yardımcı yoktur.” [13]
Allah Teâlâ ’nın “…şefaatin olmayacağı…” her türlü şefaatin olmayacağını gerektirmektedir.
Bilinsin ki Allah Teâlâ ’nın “…dostluğun bulunmadığı, şefaatin olmayacağı…” her türlü dostluk ve şefaati kapsar. Ancak diğer deliller mü’minler arasında sevgi ve muhabbetin baki olduğuna, şefaatin mü’minler için sabit olduğuna işaret eder.[14]
Ebu Said el-Hudri radiyallahu anh’dan rivayetle Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem dedi ki: “Nebiler, melekler ve mü’minler şefaat edeceklerdir.”[15]
Ebu Hureyre radiyallahu anh dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem söyle buyurdu: “Her peygamberin bir duası vardır. Bende Allah dilerse duamı kıyamet gününde ümmetim için şefaat olarak saklamak istiyorum.”[16]
Ebu Zerr radiyallahu anh dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurdu: “Rabbim azze ve celle‘den ümmetim için şefaatte bulunmama izin verilmesini istedim. O’da izin verdi. Şefaatim Allah azze ve celle’ye şirk koşmayanlara inşallah nail olacaktır.”[17]
Burada dikkatlerden kaçmaması gereken ince bir nokta vardır. Kafirler küfürleri gereği zalim sıfatını taşımaya hak kazanmışlardır. Bu sıfatı almalarının pek çok sebebini saymak mümkün olsa da sadece Allah’ın son göndermiş olduğu peygamberi kabul etmemeleri dahi zalim olmaları için yeterlidir. Ancak buna bakarak her zalimi kafirlik vasfı ile bilmek doğru olmaz. Çünkü mü’min olduğu halde kendisine ve çevresine zulmeden nice insanlar vardır. İsmet sıfatı beşer için sadece peygamberlere mahsustur.
Ayetten Çıkarılacak İbretler
1. Dünya hayatını ahiretin tarlası olarak görmek gerekir. Kurtuluşa ermek için meşru olan tüm vesilelere sarılmak hususunda dikkat etmek önemlidir. Allah için yapılan hiçbir şey küçük değildir. Rasûlullah sallallahu aleyhi vessellem şöyle buyurdu: “Sizden kim yarım hurma ile dahi olsa yüzünü ateşten korumaya güç yetirirse bunu yapsın.”[18]
2. İnsanın dünyada elde ettiği geçici nimetlere aldanmaması gerekir. Çünkü bu nimetler ahirette insanı kurtaracak şeylerden değildir. Ahirette kurtuluşa vesile olacak gerçek değer en azından Müslüman olarak ölmektir. Bu insanı ebedi cehennemden kurtaracaktır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah Tebâreke ve Teâlâ, cehennemliklerden azapça en hafif olan kimseye:
– Dünya ve içindekiler senin olsa bu azaptan kurtulmak için onları verir miydin?” buyurur, o da: «Evet» diye cevap verir. Allah Teâlâ:
– “Sen Âdem’in sulbünde iken ben senden bundan daha hafif bir şey istemiştim: Şirk koşmayacaktın, ben de seni cehenneme koymayacaktım. Lâkin sen şirk koşmakta direttin” buyurur.”[19]
3. İnsanlar hakkında hüküm verirken acele etmemek gerekir. Özellikle Müslüman olduğunu iddia eden birini tekfir etme hususunda dikkat etmek gerekir. Allah Teâlâ “Kafirler zalimlerin ta kendileridir” buyurarak bize bir adap ve yöntem öğretmiştir. Kafirler, küfrü işlemeleriyle dinden çıkarak zalim olma vasfını taşımışlardır ancak zalimlerin hepsi için kafir hükmü vermek konusunda dikkat edilmelidir.
[1]. İnsan, 6-8.
[2]. Yasin, 47.
[3]. Taberi Tefsiri
[4]. Enam, 94.
[5]. Meryem, 80.
[6]. Hadid, 15.
[7]. Bakara, 123.
[8]. Enam, 70.
[9]. Zuhruf, 67.
[10]. Bakara, 166.
[11]. Ankebut, 25
[12]. Şuara, 100-101.
[13]. Maide, 72.
[14]. Mefatihul-Ğayb
[15]. Buhari, Tevhid Babı 24, Müslim İman hn183.
[16]. Buhari, Tevhid Babı 31, Müslim İman hn198.
[17]. Ahmed b. Hanbel Müsned c: 5 s: 149.
[18]. Tirmizi, Sıfatul Kıyame, hn: 2423.
[19]. Müslim, Münâfıkîn, 51.