Hikmetli Kıssalar – Orhan Sağlam
Hafız bin Asakir’in bir adamın biyografisinde zikrettiğine göre ed-Dukki es-Sufi diye bilinen, Ebu Bekir Muhammed b. Davut ed-Dineveri denilen zat o adamdan şunu nakletti:
Ben Dimeş’ten Zeba’daniye giden yol üzerinde katırın üzerinde ücretle yolcu taşıyordum. Bir sefer benimle bir adam bindi. Yolun bir yerinden geçerken izlenmeyen bir yolu bana göstererek; “Bu yoldan git” dedi. “Çünkü orası daha yakındır” dedi. Ben; “Ben bu yolu bilmiyorum” dedim. O, “Hayır burası daha yakındır” dedi. Biz de o yoldan gittik. Derin bir vadide oldukça sarp bir yere vardık. Orada öldürülmüş çok sayıda kimse de vardı. Bana inmem için “Katırın başını tut” dedi. Sonra indi kollarını sıvadı elbiselerini topladı ve beraberindeki bir bıçağı çekerek üzerime geldi. Önünden kaçtım Allah adına ona ad vererek “Katırı üzerindekilerle al git” dedim. O, “Katır ve üzerindeki zaten benimdir” dedi. Ayrıca “Ben seni de öldürmek istiyorum” dedi. Allah’tan korkmasını, bunun cezasının olduğunu söyleyerek korkuttuysam da kabul etmedi. Çaresiz önünde teslim oldum ve ona “Eğer izin verirsen bırak iki rekât namaz kılayım” dedim. O’da “Çabuk kıl” dedi. Namaz kılmak üzere kalktım fakat Kur’an’dan tek bir harf dahi hatırlayamadım. Şaşkın bir şekilde kalakaldım. O ise “Hadi çabuk bitir namazını” deyip duruyordu. Derken “Allah bunalmış olana, kendisine dua ettiğinde duasını kabul edip kötülüğü giderendir” buyruğunu okuyuverdim. Ansızın vadinin ağzından elinde harbe bulunan bir atlının geldiğini gördüm. Elindeki harbeyi adama attı ve tam kalbine isabet ettirdi, yere ölü olarak düştü. Ben, o atlıya yapışıverdim ve “Allah adına söyle sen kimsin?” dedim. O, “Ben bunalmış olan, kendisine dua ettiğinde duasını kabul edip de kötülüğü açıp giderenin elçisiyim” dedi. O adam dedi ki; “Ben de katırı ve yükümü alıp selametle geri döndüm.”[1]
Kıssadan Çıkarılacak Dersler
Duanın Önemi ve Fazileti
– Dua etmek, insanda doğuştan var olan bir özelliktir. Bu sebeple bütün dinlerde dua mevcuttur. Üstün bir varlığa inanan her insan, hayatının herhangi bir anında dua ihtiyacını hisseder. Çünkü her insan, zaman zaman üstesinden gelemeyeceği birçok olay, üzüntü ve sıkıntı ile karşılaşır. Böyle anlarda insan, Allah’a sığınma ve O’ndan yardım isteme ihtiyacı hisseder ve dua eder. Normal zamanlarda dua etmeyen veya Allah’a inanmayan insanlar bile üstesinden gelemedikleri olaylar karşısında, darda kaldıkları ve sıkıntıya düştükleri zamanlarda dua ihtiyacı hissederler. Bu da insanın duaya muhtaç olduğunun delilidir. Yüce Allah, bu durumu Yunus suresinin 12. ayetinde şöyle açıklar: “İnsana bir zarar dokunduğu zaman, yan yatarken, otururken ya da ayaktayken bize dua eder; zararını kaldırdığımız zaman ise, sanki kendisine dokunan zarardan dolayı bize hiç dua etmemiş gibi davranır. İşte aşırı gidenlere yaptıkları şeyler böyle süslü gösterilmiştir.” Aynı şekilde, Lokman suresinin 32. ayetinde; “(Denizde) onları kara gölgeler gibi dalgalar sarıverdiği zaman, dini yalnızca O’na halis kılan gönülden bağlılar olarak Allah’a yalvarırlar. Fakat O, onları kurtarıp karaya çıkarınca, içlerinden bir kısmı orta yolu tutar. Zaten bizim ayetlerimizi nankör gaddarlardan başkası inkâr etmez” buyurulmaktadır. Bu iki ayetten anlaşılacağı gibi, dua etmek, insanın fıtrî bir özelliğidir. Yine bu ayetlerde Yüce Allah bize, duanın sadece sıkıntılı zamanlarda değil, her zaman yapılması gerektiğini de hatırlatmaktadır. Dua yaptıktan sonra insan, gönlünde bir ferahlık ve rahatlık hisseder, isteğinin yerine getirileceği hususunda ümitvar olur. Bu yönü ile dua, ruhî bunalımlara karşı koruyucu sağlık tedbiri konumundadır.
– Dua, ilahi bir emirdir. Dua etmek, ayet ve hadislerde övülmüş ve teşvik edilmiştir. “Rabbinize yalvararak ve gizlice dua edin.” (A’râf, 55; En’âm, 63) “Korkarak ve umarak O’na dua edin.” (A’râf, 56) “(Ey Peygamberim!) De ki; duanız / ibadetiniz / imanınız olmasa Rabbim size ne diye değer versin?” (Furkan, 77) Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem; “Ey Allah’ın kulları! Size dua etmenizi tavsiye ederim.”[2], “Biriniz dua ettiği zaman istediğini çok ve büyük istesin. Çünkü Allah’a hiçbir şey büyük ve çok gelmez.”[3] buyurmuştur. Dua eden kimse, Allah ve Peygamberin emrine uymuş, ibadet etmiş, Allah’ı anmış ve sevgisini kazanmış olur. Nitekim Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah’ın fazlından isteyin, çünkü Allah kendisinden bir şey istenmesini sever. En faziletli ibadet (dua edip) bir sıkıntının kalkmasını beklemektir.”[4]
– Dua, bir ibadettir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem; “Dua, ibadetin özüdür.”[5], “En faziletli ibadet, Allah’tan sıkıntıyı kaldırmasını beklemektir.”[6] (Rabbimiz Müminûn süresinin 60. ayetinde şöyle buyurmuştur: “Bana dua edin, duanızı kabul edeyim. Bana kulluk etmeye tenezzül etmeyenler, aşağılık olarak cehenneme gireceklerdir” Sahabeden İbni Abbas radıyallahu anh “En faziletli ibadet, duadır” demiş ve yukarıdaki ayeti okumuştur.[7]
– Dua, rahmet kapılarını açan bir anahtardır. “Dua, rahmet (kapılarını açan) bir anahtardır”[8] anlamındaki hadis, dua eden kimsenin Allah’ın merhametine mazhar olacağını ifade etmektedir. İnsan, içinden gelerek “Rabbim! Allah’ım! Nimetlerini ihsan eyle, affeyle, yardım eyle, musibetlerden koru” ve benzeri dilek ve isteklerini Allah’a arz ettiği zaman, Allah, rahmet kapılarını kuluna açar, ona yardım eder.
– Dua, Müminin manevi silahıdır. “Dua, müminin silahıdır, dinin direğidir, göklerin ve yerin nurudur.”[9] anlamındaki hadis, duanın mümini birtakım sıkıntı, kaza ve belalardan koruyacağını ifade etmektedir. Buradaki “silah” mecazi anlamdadır. İnsan “silah” ile düşman saldırılarına karşı kendini korur. Hadiste dua da silaha benzetilmiştir. Çünkü insan Allah’a dua ederek, kendisini görünür görünmez kazalardan, belalardan ve afetlerden korumasını ister. Eğer şartlarına uygun ve ihlâs ile dua edebilirse, Allah onu korur. Böylece dua, müminin manevî silahı olur. Dua etmemizi emreden yüce Rabbimizin, Kur’an’ın ilk suresinde bize nasıl dua edeceğimizi bildirmesi, duanın önemini ortaya koymaktadır: “Bizi sırat-ı müstakime / doğru yola ilet.” (Fatiha, 6) İnsanın hayatındaki en değerli an, Yüce Allah’a yöneldiği ve O’nunla baş başa kaldığı zaman dilimidir. Allah ile baş başa kalmanın en güzel vasıtası ise duadır. Dua eden insan, bütün varlığı ile Allah’a yönelir ve O’ndan istek ve dilekte bulunur. Ayet ve hadislerde her konu ile ilgili onlarca dua örneklerinin bulunması, duanın dindeki yerini ve önemini ifade eder.
Duanın Adabı ve Kabulünün Şartları
– Allah için ihlaslı olmak
– Allah’a hamd ve sena, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e salat ile başlamak ve bitirmek
– Duada sebat etmek ve kabul edileceğine tam iman etmek
– Sabırlı olup, acele kabul edilmesini istememek
– Huzur-u kalb ile yalvarmak
– Sıkıntılı veya sıkıntısız olsun her anda dua etmek
– Tek olan Allah azze ve celle’den başkasına asla dua etmemek
– Nefsi, ailesi, evladı ve malı aleyhine dua etmemek
– Sesi ne çok yüksek ne de çok alçak tutmak
– Allah’ın nimetlerine şükretmek, günahlarını itiraf ederek istiğfarda bulunmak
– Duada edebiyatlı, veciz sözler söylememeye çalışmak
– Boyun eğmek, huşu içinde olmak, korku ile ümit arasında bulunmak
– Tevbe ile birlikte günahlara son vermek
– Duayı üçer defa yapmak
– Dua ederken kıbleye yönelmek
– Dua ederken ellerini kaldırmak
– Duadan önce mümkünse abdest almak
– Duada haddi aşmamak
– Önce kendi nefsinden başlamak, sonra başkaları için dua etmek. (Nebi (s.a.v)’den sabit olmuştur ki; O, duaya kendi nefsinden başlardı. Yine sabittir ki; O, Enes, İbn, Abbas, Ümmü İsmail radıyallahu anhuma ve diğerlerine yaptığı dualarında nefsiyle başlamamıştır.)[10]
– Allah’a güzel isimleri ile, yüce sıfatları ile; dua edenin nefsini düzeltmiş olan salih bir amel ile, salih bir insanın kendisi için yaptığı dua ile tevessülde bulunmak.
– Dua anında yiyeceğin, içeceğin, giyeceğin, helal olması
– Herhangi bir günah veya sıla-i rahmi kesmek gibi sözlerle dua etmemek
– İyiliği emir, kötülüğü nehyetmek
– Bütün kötülüklerden uzaklaşmak
Duanın Kabul Edileceği Zamanlar – Mekânlar – Durumlar
– Kadir gecesi
– Gecenin son kısmı ve farz namazların bitiminden sonrası
– Ezan ile kamet arası
– Gecenin herhangi bir saati
– Ezan okunduğu zaman
– Yağmur yağdığı zaman
– Safların Allah yolunda düşman üzerine yürüdüğü zaman
– Cuma gününün herhangi bir saati
(En kuvvetli görüşe göre; Cuma günü ikindi vaktinin son saatidir) Hutbenin okunduğu, cuma namazının kılındığı saat de olabilir
– Zemzem suyunun sadaka niyeti ile içildiği zaman
– Secde anında
– Geceleyin uykudan uyanıp da, bu konuda sünnette bildirildiği gibi dua edildiği zaman
– Abdestli olarak uyuyup, gece uyanınca dua edildiği zaman
– Bir ölüm olayının arkasından insanlara dua edildiği zaman
– Son teşehüdde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e salat getirdikten ve Allah’a hamd-ü sena ettikten sonra dua edildiği zaman
– Allah’a ism-i âzamı ile dua edildiği zaman (Allah’a ism-i âzam ile dua edildiğinde kabul olunur. O, ism-i âzam ile istendiğinde verilir.) (51, 52, 53 No’lu hadislere bakınız).
– Müslümanın Müslüman kardeşine gıyabında dua ettiği zaman
– Arafat’ta arefe günü dua edildiği zaman
– Ramazan ayında dua edildiği zaman
– Müslümanlar zikir meclislerinde toplandıkları zaman
– Kalbin Allah (c.c)’a yöneldiği ve ihlasın kuvvetlendiği durumda dua edildiği zaman
– Mazlum, kendine zulmedene beddua ettiği zaman
– Babanın çocuğuna dua ettiği veya beddua ettiği zaman
– Yolcu dua ettiği zaman
– Oruçlu olanın, iftar edinceye kadar yapacağı dua
– Oruçlu kişinin iftar anında yaptığı dua
– Çaresiz kimsenin duası
– Adil imamın duası
– Hayırlı evladın ebeveyni için yaptığı dua
– Abdest aldıktan sonra, konuyla ilgili olarak sünnette belirlenmiş şekli ile dua edildiği zaman
– Küçük cemreyi taşladıktan sonra yapılan dua
– Orta cemreyi taşladıktan sonra yapılan dua
– Kabe’nin içinde yapılan dua (Hicr’in içinde yapılan dua da böyledir. Çünkü Hicr, Beyt’in bir parçasıdır)
– Safa tepesinde yapılan dua
– Merve tepesinde yapılan dua
– Meş’ar-ı Haram’da yapılan dua
Mümin, Rabbine nerede olursa olsun dua etmelidir. Çünkü Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur: “(Kullarım sana Benden sorarlarsa, Ben şüphesiz (onlara) yakınım, Bana yalvardığı zaman, dua edenin duasını kabul ederim).” Ancak yukarıda açıklanan zamanlar, yardımın artacağı özel vakitler kılınmıştır.
[1]. İbn Kesir, Neml Suresi 62. ayet tefsiri
[2]. Hâkim, De’avât, I, 493; Tirmizî, De’avât, 10 Ed’ıye, No: 889
[3]. İbn Hıbbân, Ed’ıye, No: 896
[4]. Tirmizî, De’avât, 116
[5]. Tirmizî, De’avât, 1
[6]. Heysemî, Ed’ıye, 7, No: 17202)
[7]. Hâkim, De’avât, I, 491
[8]. Suyûtî, I, 486
[9]. Hâkim, De’avât, No: 1812; Heysemî, Mecma’uz-zevaid, No: 17198
[10]. Tafsilatı için İmam Nevevi’nin Sahih-i Müslim’e yaptığı şerhe bakınız: 15/144; Tuhfetu’l-Ahvezi, Şerh-i Sünen-i Tirmizi: 9/ 328; Buhari, Meal, Feth: 1/218)