Dijital Kuşağın Kaleminden (Klavyesinden) Dökülenler

Serbest Köşe – Derya Fıçıcı / 2024 Aralık / 145. Sayı

Her dönemin yazılanları, kalemi, hikayesi, romanı bize o dönemin duygularını, hislerini taşır. Kalemlerden coşup taşan duygular, hisler, düşünceler; kendisinden çok ötelere taşır o hisleri, o coşkuyu, heyecanı, bazen iman ateşini… Her dönemin kalemi o zamanın sokağıdır, caddeleridir, insanıdır, kalbidir, sabrı, sabırsızlığı, merhameti, merhametsizliğidir… Suskunluğu, çığlığı, nefesi ve nabzıdır. Kalemler yaşadığı zamanın ruhuyla hareket eder; kaliteli zamanlar, kaliteli yazılar çıkarır, eserler bırakır ileriye.

Bugünün kalemleri ne yazıyor diye bir göz attığımızda günümüz gençliğinin internet üzerinde kitap okuma ve yazma amacıyla popüler olarak kullandığı bir platformda yazılanların içerikleri, daha çok antisosyal davranışlar sergileyen, silah, bıçak yahut sopa gibi şiddet amaçlı nesneler taşıyan, yeri geldiğinde bunları kullanan, hırsızlık yapan mafya çete gibi gruplarda bulunan, anne ve babasından ayrı yaşayan ve oldukça rahat, sınırsız bir cinsel hayata sahip olan ana karakterlerden oluşan kitaplar hikayeler yazıp çiziyor neslimiz. Üstelik bunları değerli bir eser gibi ticari amaçlı yayın evlerinin kitap olarak bastığını ve okuyucularının da ciddi rakamlar ödeyerek satış rekorları kırdığını duyuyor, görüyoruz. Bazı ailelerden çocuklarının bu ve benzeri kitap masraflarına yetişemedikleri şikayetlerine veya evladımız çok okuyor diye övündüklerine dahi şahit oluyoruz.

Bazı dönemler, hidayetlere vesile olacak eserler çıkarmıştır. Bir roman, bir hikâye belki de yüzlerce, binlerce insanın hidayetine vesile olmuştur. Aynı eseri defalarca okuyup ondan feyiz almışızdır. Ancak ne yeni eserler çıkarabildik ne de yeni neslin güzel eserler çıkarması için zemin hazırlayabildik. Kapkara satırlarla, simsiyah günlere uyanamayan bir nesil kaldı elimizde. Bağrındaki urları, hastalıkları, kalbindeki irinleri kaleminden akıtan bu nesli eserleri ile baş başa mı bırakacağız? Ellerindeki kirleri mi bırakacaklar geriye yoksa biz tükenmiş bir nesli mi konu edeceğiz eserlerimizde?

Hayır tabii ki, İslam’ın bağrından koparılmaya çalışılan bu gençleri sanal, suni ve kirli olan bu dünyanın içinden çekip almak için mücadele edeceğiz. Bizi dirilten eserleri yeniden okuyacağız, davet ve dava bilincimizi yeniden dirilterek gençlerimizi aramıza katarak, onların ruhlarına dokunarak, İslam’ın hayat bahşeden, ölüleri dirilten ruhunu onların kalplerine işleyerek hidayet öyküleri çıkaracağız içlerinden. Bakanları imrendiren, okuyanları şahlandıran, göz aydınlığı olacak hidayet öyküleri çıkaracağız onların hayatlarından. Klavye başında ölmüş, odalarına hapsedilmiş, kör kuyulara atılmış bu bedenlerden canlı, dinamik, Bedir’den Uhud’a koşan yiğitler çıkaracağız. Her dönemin bir çöplüğü olmadı mı? Orada güller yetişmedi mi? Yeter ki güllerimizi terk etmeyelim. Günümüz batı kültürünün bir benzeri olan cahiliye döneminde gül gibi, pırıl pırıl bir nesil çıkmamış mıydı ortaya? İslam davası, bu mübarek dava bu omuzlarda taşınmamış mıydı? Mürebbiler, eğitimciler, davetçiler olarak mahir bir usta gibi işlemeliyiz ellerimizle gençlerimizi. Gençlerde görülen bu eksikliklerin, kusurların sorumlularının sadece gençler olmadığını, boş bıraktığımız alanları görüp fehim ederek yeniden inşa etmeliyiz neslimizi.

Selam ve dua ile…