Depresyonda Mısın

Kapak Dosya – Derya Fıçıcı / 2019 Kasım / 84. Sayı

Depresyonun bilimsel tanımını psikologlar şu şekilde açıklamıştır: 

“Depresyon; yaşamın getirdiği, stres oluşturan birçok duruma gösterilen tepkidir. Üzüntü ve keder depresyonda en çok göze çarpan duygusal belirtilerdir. Kişi çaresizlik ve mutsuzluk hisseder, sık sık ağlar hatta intihar etmeyi dahi düşünebilir. Yaşamdan zevk alma duygusunun kaybolması, daha önce yapmaktan hoşlandığı şeylerden haz almama ve olumsuz düşüncelerin oluşması ile psikolojide depresyon denilen süreç başlamış olur.” 

Hayata mümince bakabilen, kulluk bilincine sahip olan kimse, bu duygularla kolayca baş edebilir. Mümin dünyayı imtihan yeri olarak görür ve yaşadığı her şeyin, başına gelen her olayın ardında ayrı bir hikmet arar. Sıkıntılara sabretmenin ardında Rabbinin müjdesinin olduğunu bilir. 

“Andolsun ki, sizi bazen çetin korkularla, bazen açlık ve yoksullukla, bazen de servetinizi, sağlığınızı ve ürünlerinizi elinizden alarak imtihân edeceğim. Sabredenleri müjdele!” (Bakara, 155)

Allah azze ve celle bu ayeti kerimesinde Müslümanlara, başlarına gelecek olayları nasıl karşılamaları, olayların mahiyetini doğru olarak nasıl değerlendirmeleri gerektiği hakkında bilgi veriyor.

İnsanın hayat konforunun aynı derecede ilerlemeyeceğini, zaman zaman korkularla, açlıkla, nimetlerin eksiltilmesiyle çetin imtihanlara uğrayacağımızı bildiriyor.

Özellikle imtihan kelimesine dikkat etmemiz gerekiyor. Bütün bu korkuların, çekilen sıkıntıların sebepsiz olmadığını, bir denenme olduğunu ve sıkıntılara hakkıyla sabredenlerin de müjdeleneceğini öğreniyoruz. 

Bu ayet-i kerîmeyi anlayıp kavrayan kimse hayatın içinde karşılaştığı sıkıntılarla nasıl baş edeceğini anlamış olur. Öyle ki artık bu imtihanlara uğramak onun kalbinde elem yerine tatlı bir lezzet bırakır. Çünkü onun iman ettiği, güvendiği, sığındığı Allah azze ve celle buyuruyor ki: “… Sabredenleri müjdele.” 

Yani o artık bu meselenin sıkıntı ve acı kısmında değil, sabrın sonundaki müjde kısmını düşünür durumda.

Ancak bu ayetleri anlayamamış bir kimse, kulluk bilincine sahip olamamış bir kimse başına gelenler karşısında şaşkına döner. Hayat standartlarının bozulmasını hiç istemez, daima bu korkuyla yaşar. En ufak bir sıkıntıda bunalıma girer. Çünkü hayat onun için sorunsuz ilerlemelidir. Çünkü mutluluk yeri dünyadır. Burada bir şeyler ters gittiğinde morali bozulur, canı sıkılır. İşte bunlar mümince düşünceler değildir. 

Seyyid Kutup rahimehullah bu ayetin tefsirinde bizlere şöyle hitap ediyor: “Sözünü ettiğimiz musibetler bu inancın bağlılarının bel kemiklerinin sağlamlaşması ve dinamiklik derecelerinin artması için gereklidir. Sıkıntılar müminlerin potansiyel güçlerini, saklı enerjilerini harekete geçirir. Kalplerdeki perdeyi kaldırır, vicdanlardaki pası siler ve isabetli düşüncelerin gelişip serpilmesini sağlar.” 

Başa gelen musibetleri “Neden benim başıma geldi?” diyerek karşılamak yerine, sıkıntıları bir acziyet ve güçsüzlük olarak görmek yerine sağlamlaştıran, hikmet ve basiretimizi artıran, bizleri Allah azze ve celle’ye daha fazla yaklaştıran, değerimizi artıran, ruhumuzu incelten, kalbimizi yumuşatan, bizi insan yapan, vicdanımızı devreye koyan değerler olarak görmemizi sağlıyor. Kişi, “Neden benim derdim var? Neden bunlar benim başıma geliyor?” demek yerine derdini sevmeye başlıyor. İnsan derdini sevince zaten sıkıntı da ortadan kalkmış oluyor. Kim böyle bir kafa konforuna sahip olmak istemez ki?

Sıkıntı olarak gördüğün musibetler, imtihanlar, onlara sabrettiğin müddetçe seni hem dünyada güçlü kılıyor hem de ahirette ebedi mutluluğa, cennete taşıyan Rabbinin müjdesine sevk ediyor. 

Ve Allah azze ve celle sıkıntı halinde, bir musibete uğradığımızda ne yapmamız gerektiğini de bize ayetiyle bildiriyor. “Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: “Biz Allah’a aidiz ve sonunda O’na döneceğiz.” derler.” (Bakara, 156)

İşte sabredenlerin ağzından dökülen ayetler bunlardır. Onların ağzından ne bir isyan sözü ne de memnuniyetsizlik ifade eden bir söz duyabilirsin. Kalpleri huzur ve güven içinde “Biz Allah’a aitiz” derler, “Biz yalnızca O’nun için varız” derler. “O Allah ki bize ne dilerse yapar ve O’ndan gelen her şeye razıyız. Ve yine dönüşümüz O’nadır” derler. İşte sabredenler bunlardır. Allah’ın azze ve celle müjdelediği kimseler, o mutlu, bahtiyar insanlar bunlardır. 

Allah azze ve celle şöyle buyurmaktadır: “İşte Rabblerinden mağfiret (salavat) ve rahmet onların üzerinedir ve doğru yolu bulanlar da onlardır.” (Bakara, 157)

Seyyid Kutup rahimehullah Fizilal’il Kur’an adlı tefsirinde şöyle yazmaktadır: 

Rabblerinden onlara mağfiret (salavat) vardır.’ Yüce Allah azze ve celle bu ifade ile sabreden müminlere bizzat kendisinin ve meleklerinin salavat getirdiğini bildiriyor. Bu son derece onurlu bir makamdır. Allah azze ve celle’nin rahmeti de onların üzerinedir ve doğru yolu bulanlar da onlardır.”

Bu öyle bir ödül ki dünyalık hiçbir makam, hiçbir mevki bu ödülle ölçülemez. Öyle ise dünya üzerindeki bütün sıkıntılar dağılıp gitmiştir. 

Allah azze ve celle’nin ve meleklerinin selâmlamasıyla müjdelenen hangi kişide sıkıntı kalabilir ki? Hangi dert onu kedere, ümitsizliğe, bunalıma, depresyona sürükleyebilir ki? O mümin öyle bir hedefe kilitlenmiş ki Rabbinin ve meleklerinin selâmını işiteceği o güne. 

Öyle ise tüm dertlere tüm sıkıntılara cevabımız tıpkı İbrahim aleyhisselâm gibi; “Hasbunallahu ve ni’mel vekil / Allah bana yeter, O ne güzel vekildir.” 

Selâm ve Dua ile