Bir Konu Bir Ayet – Adem Söz Kesen / 2013 Ağustos / 9. Sayı
Tarih boyunca küfür ve şirk ehli olan cahiliye toplumları ve düzenleri her daim İslam erlerine ve özelliklede muvahhit davetçilere, onları yollarından engelleyebilmek için tuzaklar kurmuşlardır. Yer yer yumuşak üsluplarla kandırmaya ve akıllarını çelmeye çalışırken yer yerde baskı, şiddet ve işkence üsluplarını denemişlerdir. Cahiliye topluluklarının davet erlerine karşı toplum içinde davetleri ve tebliğleri maya tutmasın ve yayılmasın diye birçok sinsi tuzaklara başvurmuşlardır. Muvahhit davetçi ise bu tuzakları bilip bunlar karşısında mücadelesini sürdürmesi gerekir. Bu tuzakları sırasıyla şöyle anlatabiliriz:
1- Lekeleme ve Karalama Tuzağı
Cahiliye ve küfür düzenlerinin, İslam’ı seçmiş olan davetçi Müslüman’a ilk uygulayacağı tuzak “Lekeleme ve Karalama” tuzağıdır. Davetçi İslam erini, sefih, yalancı, yobaz, mecnun, sihirbaz, şair ve sapık gibi isimlerle halkın gözünde lekelemeye çalışırlar. Nitekim Peygamberleri ve kendilerine uyanları bu isimlerle isimlendirmişler ve lekelemeye çalışmışlardır.
Bu tip lekemleler, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ve sahabelerine de yapılmıştır. Onları topluma farklı tanıtıp davetlerini engellemeye çalışmışlardır. Özellikle bu hususta Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in öz amcası Ebu Leheb, Rasulullah’ı sallallahu aleyhi ve sellem her ortamda lekelemeye çalışmış, öyle ki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem davet için insanların ayaklarına kadar gider onları İslam’a davet eder, hac ve diğer maksatlarla Mekke’nin dışından gelmiş olanların çadırlarını tek tek dolaşır onlara İslam’ı anlatır ve aynı hızla Ebu Lehep’te Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in davet yaptığı yerlere gidip “bu biraz önce size gelip bir şeyler anlatan kişi var ya o benim yeğenim, o atalarının yolunu terk etti. O baba ile çocuğunu birbirinden ayırdı, o ne dediğini bilmeyen bir sihirbazdır, delidir, kahindir” gibi isimlerle lekelemeye çalışarak davetini engellemeye çalışırmış.
Ne yazık ki aynı uygulamanın günümüzde de İslam erlerine yapıldığını görmekteyiz. Onlarda kendi toplumlarının kendilerine taktıkları isimlerle lekelenmeye çalışılmaktadırlar. İslam’ı seçmiş her bir muvahhit bu tip bir olayla muhakkak surette karşılaşacaktır. Bunun için İslam davetçileri bu tip olaylara hazırlıklı olması gerekir. Kendisine toplum tarafından verilen isimin hiçbir önemi yoktur. Çünkü Müslüman bilir ki kendisi için en hayırlı olan Âlemlerin Rabbinin kendisini Mümin ve Müslüman diye isimlendirmesidir.
2- Uzlaşma ve Anlaşma Tuzağı
Cahiliye toplumu birinci tuzakta başarılı olamayınca bu sefer uzlaşma ve anlaşma yoluna gitme tuzağı ile yaklaşmaya çalışır. Davetçinin yolundaki sebatını ve istikrarını görünce kendisinden tavizler vererek davetçiden de ufak tefek tavizler bekler. Öyle ki kendisinden vereceği tavizleri yüzde doksan dokuza kadar çıkartıp davetçiden de yüzde bir taviz vermesini ister.
Mekke’li müşrikler Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ve sahabelerinin davalarına olan bağlılıklarını görünce mecburen ikinci tuzaklarına baş vurmak zorunda kaldılar. O da uzlaşma tuzağı idi. Rasulullah’a sallallahu aleyhi ve sellem uzlaşmak için bazı tekliflerde bulundular.
-Reislik, mal, mülk, makam ve kadın teklif ettiler.
-Bir sene biz senin Rabbine ibadet edelim bir sene sen bizim putlarımıza ibadet et, dediler.
-Sen bizim putlarımıza sövme bizde sana karışmayalım, dediler.
Bu ve benzeri teklifler sunarak anlaşma yapmak istediler. Ama Yüce Allah Rasulünü bu hususta uyardı ve şöyle dedi.
“Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.” Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır.” (Bakara, 120)
Bu din azıcık dahi olsa tavizleri kabul etmeyecek bir dindi. Ne Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ne de sahabeleri hiçbir şekilde taviz vermediler ve İslam’ın tüm dünyaya yayılmasına sebep oldular. Çünkü tavizler çok küçük olarak başlar. Bir taviz verirsen arkadan ikinci gelecektir, üçüncü, dördüncü derken, kişi kendisini tavizlerin içinde yüzüyor bulacaktır. Tavizler ise kişiyi “Allah korusun” helâka götürecektir. Tarih tavizleri sebebiyle helâk olanlar ve ayağı kayanlarla doludur.
Bizden de tavizler vermemiz istenilecektir. “Bu kadar sert ve katı olmayın” diyerek bizlerden dinimiz hususunda tavizler vermemizi isteyeceklerdir. Allah korusun “bundan bir şey olmaz” dediğimiz tavizler bizleri büyük tavizler vermeye götürebilir.
Günümüzde birçok insanın bu tavizlere kapıldıklarını görmekteyiz. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ve sahabeleri en şiddetli ve zor durumlarda dahi dinlerinden hiçbir taviz vermemişlerdir. Şiddetli işkencelere maruz kalmışlar, aç bırakılmışlar, zindanlara atılmışlar, sürgün edilmişler ama asla İslam adına hiçbir taviz vermemişler. Onlar bu şekilde davrandıkları için bu din bize pürüzsüz bir şekilde ulaşmıştır.
Ne yazık ki günümüzde birçok insan çok ufak gördüğü “Demokrasi” ve “Hürriyet” adı altında dininden tavizler vermiş ve bu şekilde İslam’a tabandan zıt olan “necis demokrasi”ye bulaşmışlar ve tavizlerin ardı arkası kesilmemiş hem kendileri sapmışlar hem de diğer insanları saptırmışlardır.
3- İşkence ve Zulüm Tuzağı
Küfür ve Cahiliye düzenleri ikinci tuzaktan da faya bulamayınca bu sefer göz korkutma ve bıktırma amaçlı, özellikle zayıflara ve mazlumlara olmak üzere eziyet, işkence, zulüm, toplumdan uzaklaştırma ve boykot gibi yaptırımlara başlar. Kendisi için adeta son koz olarak gördüğü bu tuzağı ise ne yazık ki zayıflara ve mazlumlara yapmaya çalışırlar.
Tarih boyunca dininden taviz vermeyen Müslümanlar ve Mustazaflar şiddetli işkencelere ve baskılara maruz kalmışlardır. Dünyanın neresinde olursa olsun, imandan ve Allah korkusundan yoksun olan tağutlar sürekli mazlum ve mustazaf Müslümanlara karşı, onları dinlerinden ve davetlerinden vazgeçirebilmek için bu taktiği uygulamışlardır. Ama ne yazık ki Müminler Rablerinden aldıkları imanın gücünü kullanarak onlara her daim galip gelmişlerdir.
4- Tankıyla, Topuyla, Tüfeğiyle her şeyi ile Müslümanları top yekûn silme tuzağı.
Cahiliye ve küfür toplulukları başvurduğu bu tuzaklardan her hangi bir karşılık alamayınca bu sefer İslam erlerini gözden çıkartarak onları toplu katliamlarla yok etmeye başvurur. Artık bu sabırlı ve istikrarlı İslam yiğitleri karşısında yapacak hiçbir şeyleri kalmamıştır. Onların çoğalmalarını engellemek, davetlerinin önünü kesmek ve top yekûn onlardan kurtulmak için başvuracağı tek yoldur.
Firavun’ların, Haman’ların, Nemrut’ların, Ebu Cehil’lerin, Muasır Firavun Bush’ların, Obama’ların tüm güçlerini kullanarak Mustazaf Müslümanları ve davet erlerini top yekûn ortadan kaldırmak için yaptığı katliamlar da işte bu yoldur. Bu zalim Tağutlar, Müslümanları ortadan kaldırmak için her şeylerini feda ederler. Milyonlarca dolar milyarlarca dolarlar harcarlar, tek gayeleri Müslümanları yeryüzünden silmektir. Bu hususta, tüm kâfir dostları ile yardımlaşırlar.
Tarih bu toplu katliamlarla doludur. Hangi birini söylesek? Ashabu-l Uhdudu mu? Hama’yı mı? Halepçe’yi mi? Bağdat’ı mı? Bosna’yı mı? Çeçenistan’ı mı? Doğu Türkistan’ı mı? Afganistan’ı mı? Arakan’ı mı? Humus’u mu? Hulay’ı mı? Banyas’ı mı? Kusayr’ı mı? Hangi birini söylesek?
Vallahi tüm bu katliamların tek amacı ve gayesi var oda İslam’ı ve erlerini yeryüzünden silmek. Küfür tek millet olmuş İslam’a saldırmakta. Ama üzülmeyin Allah bizimle beraber.
Onlar bu katliamları yaparken kendi batıl davalarını yüceltmek maksadı ile yapmaktalar. Ve bu uğurda inanılmaz fedakârlık sergilemekteler. Maddi tüm güçlerini ortaya koyarak çalışmaktalar. Müslümanları ortadan kaldırmak için milyarlarca dolar harcamaktalar. Kâfir kendi davasının bekası, İslam davasının ise silinmesi ve bitmesi için inanılmaz bir fedakârlık içindedir.
Ebu Leheb’in hanımı Ümmü Cemil, batıl davası uğruna en değerli gerdanlığını Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ve sahabelerinin ortadan kalmakları ve yok olmaları için feda etmiştir. Düşünün Ümmü Cemil batıl davası uğruna en değerli gerdanlığını (Mekke’nin en pahalı gerdanlığıymış) bu uğurda feda ederken, acaba biz hak davamız uğruna neleri feda etmemiz gerekir.
Kâfirler batıl davalarına bu kadar sahip çıkarken, biz İslam’ı ve Müslüman’ları korumak ve muhafaza etmek için neden bir şeyler feda edemiyoruz?
Bu gün Suriye’de ve Burma’da yüz binlerce İslam erlerinin kanları dökülürken, Müslümanlara akıl almaz eziyet ve işkenceler yapılırken, Müslüman’ların çocukları kör bıçaklarla kesilirken, Müslüman bacılarımıza tecavüz edilirken, İslam’ın şiarlarına hakaretler edilirken, mescitlerimiz yıkılırken, Kitabımız Kuran yakılırken, Rabbimize sövülürken neden Müslümanlar seyirci kalmayı tercih ediyorlar. Kâfirler batıl davaları için bunları yaparken neden Müslümanlar hayatlarına hiçbir şey yokmuş gibi devam etmekteler? Neden Müslümanlar hak davaları için fedakârlık yapmaktan kaçıyorlar? İslama düşmanlıkta küfrün ve kâfirlerin tek millet olduğu gibi neden Müslümanlar düşmanları kâfirlere karşı tek millet değiller?
Evet, İslam’ı ve Müslümanları ortadan kaldırmak için böyle bir tuzağa başvuran Cahiliye ve Küfür düzenlerinin sonu gelmiştir. Yapacak başka bir şeylerinin kalmadığını görüp böyle bir tuzağa başvurmaları, onların sonlarının geldiğinin en büyük göstergesidir. Nice zalimler ve tağutlar zalimliklerinin akabinde helâk olup gitmişlerdir.
“Çok açık bilinen bir gerçek var ki zulme, işkenceye, katliama ve soykırıma başlayan tüm zalimler, sonlarını kendi elleri ile hazırlamaktadırlar”.