Osmalı Sonrası İslam Dünyası – Muhammed Eyüp / 2020 Ocak / 86. Sayı
Mısır İslam aleminde geçmişten günümüze dek gerek ilmi gerek siyasi gerekse fikri açıdan önem arz eden bir coğrafya olmuştur.
Osmanlı hilafetinin dağılması ve emperyalist Haçlı devletlerin İslam coğrafyalarını bir bir işgal etmesiyle Mısır’da da derin krizler yaşanmıştır.
Ülke halen bu kapsamlı işgalin getirdiği sorunları aşabilmiş ve bağımsız İslami bir hüviyete kavuşabilmiş değildir.
Siyasi açıdan halen işgalci Batı’nın zihniyeti ile yönetilen Mısır, sosyal açıdan İslami şuurdan günden güne uzaklaşmaktadır. Dini otoriteler ise siyasi güce bağlı bir kukla görünümünden ibaret kalmıştır. İslami hareketlere tüm dünyada uygulanan baskı Mısır’da oldukça şiddetlidir. Bu baskının şiddeti, Mısır’da bir asırdır kurulan fesat düzenine karşı Müslüman toplumun elini kolunu bağlamış vaziyettedir. Bu doğrultuda Mısır toplumu, içtimai sahayı tamamen kuşatan batıl girdabından kurtulamamaktadır.
Modern Dönemde Mısır
Osmanlı Devleti’nin 11’inci padişahı Yavuz Sultan Selim döneminde 1517 yılında Memlüklerden alınarak Osmanlı topraklarına katılan Mısır, bu tarihin ardından, 3 asır sonrasına kadar genel anlamda dış etkilerden uzak ve İslami bir anlayışın egemenliğinde kalmıştır.
19. yüzyıla gelindiğinde Mısır’da yeni bir dönem başlamıştır. Osmanlı Devleti’nin gücünün azalmaya yüz tuttuğu ve devletin egemenliğindeki toprakları koruyamadığı 1800’lü yıllarda, Mısır hem içeriden hem de dışarıdan siyasi ve askeri olarak Osmanlı’dan kopuş sürecine girmiştir.
Osmanlı merkezi otoritesi, yerel güçler ve Memlükler arasında bir güç dağılımının olduğu toprakların 1798 yılında Napolyon Bonapart liderliğindeki Fransız ordularınca işgali, Mısır’da günümüze dek gelen süreci başlatmıştır.
Kıta Avrupası’nda gücünü artıran ve yeni sömürge toprakları arayan Fransa’nın, Mısır gibi önemli bir coğrafyayı işgali, Osmanlı’nın gücünün bu tarihte ne denli azaldığının da bir göstergesidir. Siyasi, askeri ve coğrafi açıdan önem arz eden Mısır’ın Fransa tarafından işgaline Osmanlı tek başına engel olamamış, Napolyon kumandasındaki Fransız orduları ancak İngiliz güçlerinin doğrudan desteğiyle mağlup edilebilmiştir. İngilizlerin Mısır’da Osmanlı lehine oynadığı rol, onlara ülke üzerinde asırlarca sürecek büyük bir otorite imkânı da tanımıştır.
Fransız orduları Mısır’dan çekilmek durumunda kaldıktan sonra bu topraklar üzerinde ciddi bir güç boşluğu meydana gelmiştir. Osmanlı’nın zayıflayan askeri, iktisadi ve siyasi gücünün paralelinde azalan merkezi otoritesi Mısır meselesini şiddetli hale getirmiştir. Mısır’da Osmanlı’nın yöneticisi konumundaki Kavalalı Mehmed Ali Paşa, bu güç mücadelesinde otoriteyi ele alan taraf olmuştur.
Arnavut asıllı Mehmet Ali Paşa, 1805 yılında, Fransızların ülkeden çıkmasıyla yönetimi ele almış, zamanla Osmanlı’dan bağımsız bir hüviyet kazanan Mısır’ın hakimi olmuştur. Mehmet Ali Paşa zamanında, etkileri bugüne dek uzanan Batılılaşma hareketlerinin başladığı göze çarpar.
Kavalalı, Mısır’da yeni bir otorite inşa ederken, Batılıların da desteğiyle Sudan, Suriye, Arabistan üzerinde egemenlik kurmuş hatta Anadolu’ya dek ilerlemiştir. Osmanlı’ya karşı alenen isyan eden Mehmet Ali Paşa, Kütahya önlerine kadar gelmiştir. Osmanlı’nın, kendilerine bağlı eski bir vali karşısındaki yenilgisi uzun süre devam etmiştir. Avrupalı güçlerin ve özellikle Rusya’nın Osmanlı’nın tamamen yenilmesini istememesi ve Kavalalı’nın ilerleyişine karşı Osmanlı’ya destek olmaları ile savaş sona ermiş. Mehmet Ali Paşa birçok imtiyaz alarak ve Mısır çevresindeki gücünü pekiştirerek geri çekilmiştir.
Bu tarihlerin ardından Mısır içerisinde Kavalalı reformları başlamıştır. Ülkede bir yandan askerîleşme, yerel sanayi, tarım gelişirken diğer yandan da Mısır hızla Batılı zihniyete açık bir pazar halini almıştır. Kavalalı zamanında fiilen özerk bir hal alan ülke, onun 1848 yılındaki ölümünden sonra, 1867’de hidivlik[1] ilan edilmiş ve halen bağlı olsa da büyük ölçüde Osmanlı’dan uzaklaşmıştır.
Birçok tarihçi Kavalalı’yı ‘modern Mısır’ın mimarı’ olarak anmaktadır. Gerçekten de Kavalalı Mehmet Ali Paşa zihniyet olarak Mısır’ı Batılı-seküler bir sosyal toplum haline getirmenin temellerini atan isim olmuştur.
1867 yılının ardından Osmanlı’nın ismi dışında ciddi bir varlığının kalmadığı Mısır, hızla borca batarken aynı zamanda İngiliz etki dairesine girmiştir. Süveyş Kanalı’nın tamamlanmasıyla Mısır’da İngiliz ve Fransız etkisi doruğa çıkmış, bu doğrultuda ülke çapında yabancı etkisinden kurtulmayı amaçlayan İslami ve milli hareketler doğmuştur.
Mısır’ın İşgali
1882 yılında İngiltere Mısır’ı resmen işgal etmiştir. Askeri yönden elindeki toprakları savunacak gücü olmayan ve Mısır’ın uzak konumu nedeniyle işgale karşı çıkamayan Osmanlı, dış politikada İngiltere’nin Osmanlı’ya destek olması koşuluyla işgale ses çıkarmamıştır. Mısır, bu tarihten 1914 yılına kadar yine de Osmanlı’ya bağlı olarak görülmüş, 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla, ülkede resmi olarak İngiliz mandası ilan edilmiştir. Böylece Mısır, yaklaşık 12 asırlık İslam egemenliğinden tamamen çıkmıştır.
Bağımsızlık Dönemi
Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından Mısır’da artan bağımsızlık hareketleri sonrası, İngiltere 1922 yılında Mısır’a bağımsızlık vermiştir. Ancak yine de ülkede İngiliz etkisi son bulmamış, 1954 yılına kadar İngiltere ülkede asker bulundurmuş ve uzun bir süre Süveyş Kanalı’nı kontrol etmiştir.
İngiliz etkisindeki Mısır’da meşruti monarşi, 1952 yılında General Necip ve Albay Cemal Abdunnasır öncülüğündeki Hür Subaylar Hareketi’nin yaptığı askeri darbeyle son bulmuş, 1953 yılında cumhuriyet ilan edilmiştir.
1956 yılında ülkenin başına geçen Cemal Abdunnasır döneminde Mısır’da Arap milliyetçiliği doruğa çıkmış, ülke Batı bloğuna karşı Sovyetler Birliği’ne yakınlaşmıştır. Aynı yıl Süveyş Kanalı millileştirilmiştir.
1958-1961 arasında Mısır ile Suriye “Birleşik Arap Cumhuriyeti” adıyla birleşmiş ancak birlik kısa sürede dağılmıştır.
Abdunnasır’ın Mısır’ı 1967’de katıldığı Arap-İsrail Savaşı’nda yenilmiş, bunun ardından Abdunnasır’ın Arap dünyasındaki popülaritesi azalmıştır. 1970 yılında öldükten sonra yerine Enver Sedat geçmiş, Sedat döneminde Mısır ABD’ye yaklaşmıştır. 1973 yılındaki savaşta İsrail’e karşı elde edilen kazanımlar ve ülkenin Batı’ya açılması, Mısır’da sekülerleşmeyi doruğa taşımıştır. Abdunnasır döneminde Arap milliyetçiliği ve sol düşüncelerin etkisiyle dinden uzaklaşan Mısır toplumu, Enver Sedat’ın ardından da sekülerizme iyiden iyiye yakınlaşmıştır. Enver Sedat’ın bu politikası, 1977 yılındaki Israil ziyaretiyle doruğa ulaşmış, Mısır ile Israil arasında ABD öncülüğündeki Camp David Anlaşması ile de kendisini pekiştirmiştir.
Camp David Barışı ile Mısır, Arap dünyasında İsrail ile normalleşme akımını başlatmıştır. Bu tarihten itibaren Filistin’deki Siyonist işgale yönelik genel politikalar değişmiştir ve İsrail bölgede günden güne meşru bir aktör olarak görülmeye başlanmıştır. Bununla birlikte Arap dünyasında yöneticiler ve halklar arasındaki uçurum da belirginleşmiş ve halkların talepleri yönetim bazında karşılık görmemeye başlamıştır.
Sedat ise 1981 yılında Halid el-İslambuli’nin öncülüğündeki Müslümanlar tarafından düzenlenen suikastla öldürülmüştür. Sedat’ın ardından, tek aday olarak girdiği referandumla Hüsnü Mübarek Mısır’ın başına geçmiştir. Mübarek döneminde Mısır, İsrail ve ABD ile yakın, içe dönük ve daha baskıcı bir devlet görünümü kazanmıştır. 30 yıllık dönemde Mübarek, selefleri gibi Mısır’ı demir yumrukla yönetmiştir.
2011 yılında başlayan Arap Baharı Mısır’da da kendisini hissettirmiştir. Mübarek, gösteriler şiddetlenirken istifa etmiş, ülkede ilk kez seçim gerçekleştirilerek, Muhammed Mursi ilk seçilmiş cumhurbaşkanı olmuştur. Müslüman Kardeşler teşkilatı süreçten güçlenerek çıksa da, Mısır’da 2013 yılında Batı ve İsrail destekli Abdulfettah es-Sisi öncülüğünde gerçekleştirilen ve binlerce sivilin öldüğü askeri darbe ülkeyi geçmişe götürmüştür.
2013 yılındaki darbenin ardından ülkede işkencehaneler tekrar kurulmuş, yüzbinlerce Müslüman hapse atılmış, Müslümanlara sistemli olarak işkence ve tecavüzde bulunulmuş, yüzlerce Müslüman zindanda yahut idam edilerek şehit edilmiştir. Binlerce Müslüman kadın, Müslüman Kardeşler üyesi olma gerekçesiyle terörist ilan edilmiş, zindanlarda tecavüze uğramıştır. Mısır’da halen 100 bini aşkın Müslüman tutsağın olduğu bilinmektedir. Allah onların esaret bağlarını çözsün.
Darbeyle başa gelen Sisi bir süre sonra cumhurbaşkanı olmuştur. Sisi halen ülkeyi zulüm ve fesatla yönetmekte ve Müslümanlara zulmetmektedir.[2]
MISIR’DA İSLAMI HAREKET
Osmanlı’nın yıkılmaya yüz tutması ve 1924 yılında hilafetin resmen ilga edilmesiyle İslam aleminde birçok hareket ortaya çıkmıştır.
İlmi, fikri ve siyasi yönden İslam coğrafyasında öne çıkan bir bölge olan Mısır da bu hareketlerin merkezlerinden biri olmuştur.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in vefatından itibaren kesintisiz olarak devam eden hilafet müessesesi, birçok anlamda Müslümanlar için bir kalkan olmuştur. En güçsüz vakitlerinde dahi İslam coğrafyası için bir umut arz eden hilafet kurumunun ortadan kalkmasıyla Müslümanlar derin bir krize girmiştir. Bu krizi aşabilmeyi, dağılan İslam toplumunu bir araya toplayabilmeyi ve nihai olarak hilafet kurumunu yeniden tesis edebilmeyi amaçlayan İslami hareketlerin, hilafetin ilgasının ardından en aktif olduğu ülkelerden birisidir Mısır.
İslami ve gayri İslami birçok farklı ideolojiye merkezlik eden Mısır, 20. yüzyılın başlarında, içerisine girdiği sosyal krize karşı farklı fikirlere şahitlik etmiştir. Bu bağlamda Arap milliyetçiliği, Sosyalizm, sekülerizm, demokrasi gibi farklı ideolojilerin yanında, İslami fikirler de Mısır için güçlü bir kanat teşkil etmiştir.
Mısır’da İslami hareketin temelini, merhum Hasan el Benna’nın 1928 yılında kurduğu ve kısa süre içerisinde büyüyen, zamanla tüm İslam aleminde alan bulan Müslüman Kardeşler (İhvanı Müslimin) oluşturmuştur. Müslüman Kardeşler teşkilatı gerek iç yapılanması gerek kullandığı yöntemler gerekse İslami cemaatleşme mantığına verdiği önem nedeniyle teveccüh görmüştür.
Özellikle Mısır’daki İngiliz etkinliğine karşı da faaliyetlerde bulunan İhvan ve Hasan el Benna, Mısır toplumunun takdirini kazanarak büyümüştür.
Mısır’da yakın zamana kadar doğrudan siyasete girmeyen ancak siyasi arenada da farklı ittifaklara giden hareket, Mısır’da İslami çalışmalara temel teşkil etmiştir. İhvan içerisinden ayrılanlar ve harekete yakın gruplar, Mısır’da İslami hareket adına dikkat çeken yapıları tesis etmişlerdir. Kurulduğu 1928 yılından itibaren İhvan hareketinin yolu sürekli olarak zindanlardan geçmiştir. 1906 yılında doğan Hasan el Benna, 1949 yılında şehit edildiğinde, arkasında gerek İhvan içerisinde gerekse Mısır genelinde önemli bir miras bırakmıştır. Benna’nın ardından İslami hareket büyümeye devam etmiştir.
Seyyid Kutub ve Sonrası
Mısır’ın İslami hareket tarihi süresince en önemli köşe taşlarından biri de şüphesiz şehit Seyyid Kutub’tur. Kutub gerek miras bıraktığı pratik anlayış gerekse Mısır’daki İslami hareketlere kattığı ufuk sayesinde Mısır Müslümanlarının yolunda önemli bir şahıstır.
İhvan teşkilatının lideri olmamakla birlikte, Hasan el Benna sonrası öne çıkan en önemli isimlerden olan Kutub, 1953 senesinde resmen üye olduğu harekete önemli fikri ve pratik katkılarda bulunmuştur. Mısır’da İslami hareket, Kutub’un ardından daha pratik ve daha kararlı bir hal almıştır. Kutub’un kattığı ufuk, Mısır’da İslami hareketin içerisinden çok sayıda yeni filizler yeşermesine vesile olmuştur.
Özellikle yazıları, kitapları ve fikirleriyle Mısır’ın İslami toplumunu ayağa kaldıran Kutub, birçok kez zindana atıldıktan sonra, 1966 yılında idama mahkûm edilmiştir. Rabbimiz şehadetini kabul etsin. Bu dönemde ülkenin başındaki Cemal Abdunnasır, İhvan başta olmak üzere ülkedeki İslami harekete karşı kapsamlı bir sindirme furyası başlatmıştır. Ancak gerek Seyyid Kutub ve etrafındaki isimlerin fikri faaliyetleri, gerekse 1967 yılının ardından Abdunnasır’ın popülaritesini yitirmesi ile bu furya zayıflamıştır.
Arap aleminde solun ve Arap milliyetçiliğinin sembolü olan Abdunnasır’ın 1967 yılında İsrail’e yenilmesiyle, Mısır’da Arap milliyetçiliği ve sol zayıflama sürecine girmiştir. Kutub ve binlerce Müslüman gencin kanlarının bereketiyle bu tarihin ardından Mısır’da İslami hareketin etkinlik alanı artmıştır.
Enver Sedat Suikastı
Kutub’un ardından İslami harekete karşı baskıların da artmasıyla Mısır’da cihadî hareketler genelleşmiştir. Daha önce Abdunnasır’a karşı planlanan suikast girişimleri, onun ölümünden sonra Sedat’a karşı da organize edilmiştir.
1970’li yılların ardından Mısır’da bu paralelde Şeyh Ömer Abdurrahman, Salih Seriyye, Eymen Zevahiri, Muhammed Abdusselam Farac gibi isimler öne çıkmıştır. 1979’da Sovyetler Birliği’ne karşı başlayan Afgan cihadında Arap mücahidlerin önemli bir bölümünü de Mısır’dan gidenler oluşturmuştur. Dünya çapında artan cihadî şuur Mısır özelinde de kendini hissettirmiştir.
İslami kesime yönelik şiddeti, ABD ile ittifakı ve İsrail ile barışması gibi sebeplerle halktan ciddi tepki toplayan Enver Sedat, böyle bir atmosferde 1981 yılında öldürülmüştür. Suikastin arkasında olan Mısır İslami Cihad grubudur. Suikastın faillerinden, yıllar geçse de akıllarda yerini koruyan Halid el-İslambuli 1982 yılında, 27 yaşındayken idam edilmiştir.
Hüsnü Mübarek’ten 2011’e
Hüsnü Mübarek’in başa geçmesi ve ABD’nin ülkedeki etkinliği, Mısır’da İslami hareketlere yönelik baskıyı günden güne artırmıştır. Mısır’da artan baskı ve ülke dışında faaliyet gösterme imkânı artarken, Mısır’daki İslami hareketlerin bir bölümü ülke dışındaki savaş sahalarına iştirak etmiş, bir diğer kısmı ise ülkedeki faaliyetlerine devam etmiştir.
1980 ve 1990’lı yıllar ülke içinde rejimin üst düzey siyasilerine karşı suikast girişimleri, Mısırlı grupların ülke dışındaki faaliyetleri ve Mübarek’in baskıları içerisinde geçmiştir. Mübarek’in kendisi de 1995 yılında bir suikast girişiminden son anda kurtulmuştur.
1990’ların sonu, 2000’li yıllar ve sonrasında ise dünyanın geri kalanındaki diğer İslami yapılar gibi Mısır merkezli grupları bir tercih beklemektedir. Bu süreçte Mısır’daki gruplardan silahlı olanlar ülke dışına ve genellikle Afganistan’a gitmiş, siyasi hareketi benimseyen İhvan’a yakın oluşumlar ise ülkedeki faaliyetlerine devam etmişlerdir.
Mısır’ın doğusundaki Sina Yarımadası’nda da silahlı gruplar varlık göstermektedir. Bu varlık 2000’li yılların ardından artış göstermiştir.
İhvan, bu yıllarda Mübarek rejimi tarafından zaman zaman kapsamlı tutuklamalara maruz bırakılmış, hareket bazen ise siyasi arenada boy göstermiştir.
2011 yılındaki Arap Baharı ve başlayan gösterilere sonradan katılan İhvan, gösterilerde önemli bir konumda bulunmuş, Mübarek’in istifasının ardından yapılan seçimlerde ise ülkenin seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi de İhvan içerisinden çıkmıştır.
Devam eden yıllarda Mısır, Mursi döneminde Genelkurmay Başkanı olan Abdulfettah es-Sisi’nin 2013 yazında yaptığı darbe ile gündeme gelmiştir. Darbenin ardından yapılan gösterilerde binlerce silahsız sivil Müslüman meydanlarda şehit edilmiş, İhvan liderleri ve üyeleri tutuklanmış, işkence görmüş ve tecavüze uğramıştır. Halen Mısır zindanlarında yüz binlerce Müslüman bulunmaktadır. İhvan’ın önde gelen bazı liderlerine ve İslami harekete bağlı diğer gruplardan Müslümanlara idam cezaları verilmiştir. Çok sayıda Müslüman da idam edilmiştir.
Muhammed Mursi de 2019 yılında, 6 yıllık zindan, işkence ve kötü muamele sürecinin ardından, çıkarıldığı mahkemede mazlum bir şekilde şehit olmuştur. İnşallah.
Mısır’da İslami Hareketlerin Bugünü
Mısır merkezli İslami hareketler bugün genel olarak üç ana kısma ayrılmıştır. Bunlardan ilki İhvan’a yakın olan ve siyasi yöntemi benimseyen gruplardır. İkinci kısım ülke dışında varlık gösteren silahlı yapılanmalar, üçüncü kısım ise Mısır’da faal bulunan silahlı gruplardır.
Mısır içerisinde ise Müslümanlara yönelik baskı ve sindirme politikası hızla devam etmektedir. Halen ülkede zindanlar Müslüman kadın ve erkeklerle doludur. Allah onları esaretten kurtarsın.
Sonuç olarak, Osmanlı’dan kopması ve emperyalist Haçlı devletler tarafından işgal edilmesiyle Mısır’da İslam egemenliği sona erdikten sonra, ülke bir daha istikrara kavuşamamıştır.
Mısır merkezli İslami hareketler, hilafetin yokluğunda Mısır toplumunun yönünü Batı’dan kıbleye döndürmek için büyük uğraşlar vermiş ve ağır bedeller ödemiştir.
Gerek ülke içinde gerekse dünyada İslami çalışmalarda önce çıkan Mısırlı İslami hareketler, halen bu yolda gayret sarf etmektedir. Her ne kadar 2013 yılındaki kanlı darbe İslami hareketlerin çalışmalarını sekteye uğratmış ve Mısır zindanları yeniden Müslümanlarla dolmuş olsa da Mısır’da Müslümanlar nihai gayeleri için bedel ödeyerek çalışmaya devam etmektedir.
[1]. 1867 yılından itibaren Mısır valilerine verilen unvan. Bu unvanla beraber Mısır’da valilik, babadan oğula geçer hale gelmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz: TDV İslam Ansiklopedisi, İsmâil Paşa, Hidiv
[2]. Kitap tavsiyeleri yap