Bidat Hakkında Birkaç Mülahaza

Serbest Köşe –  Muhammed Emin Aksoy / 2019 Ocak / 74. Sayı

Merhamet sahibi rabbimiz biz aciz kullarını sevmesini peygamber efendimizin temiz sünnetine tabi olmaya ve onun gösterdiği yolda yürümeye bağlamıştır.

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ise ümmetini net bir şekilde bidatlerden kaçınmaya; bidatlerin delalet, yanlışlık olduğunu ve akıbetinin de ateş olduğunu çeşitli vesileler ile bildirmiştir.

Bu hakikat ilim ehli, kalbi selim ve Allah’ın kendilerine hayır murat ettiği bütün alimler tarafından kabul edilen bir gerçektir.

Ancak bu genel kabulden sonra İslam alimleri bidatin tarifi, kısımları, asli veya izafi oluşu; ameli, itikadi, örfi ve benzeri hususları tespitinde ihtilaf etmişlerdir. Muteber bir kısım İslam aliminin çerçevesini belirlediği bidat tarifine başka bir kısım muteber alim gurubu katılmamıştır.

İslam’ın otoritesi altındaki dönemde yaşayan alimler bidat hakkında konuşmuş, yazmış hatta aralarında hararetli tartışmaların olduğu zamanlar dahi olmuştur. Ama bu münazaraları bir edep dairesinde ve ilmi bir birikimle ele alındığını ve meseleye etraflıca vakıf olan alimlerimizin bir karara bağladığını veya her alimin deliller ışığında kendi görüşünde sabit kaldığını görmekteyiz.

Fakat durum günümüzde çok farklı bir hal aldı. Bidat kavramı yeterince araştırılmadan konu hakkında ehli sünnet alimlerin kitapları iyi tahkik edilmeden bidatin tarifi, kısımları, lafzi, izafi oluşu   vesaire hakkında derinlemesine bir inceleme yapılmadan işin ehli olmayan, kanları delice akan birçok meseleye toptancı ve sathi   yaklaşan müçtehitler(!) türedi. Meseleyi etraflıca araştırma zahmetine girişmeden Allah ve Rasûlü adına konuşmanın ciddi sorumluluk ve ehliyet gerektirdiğini umursamadan keskin kılıçlarını kuşandılar ve kendi yakınlarından başlayarak bidat ve bidatçi avına çıktılar.

Tırpanlama işi yapan bu güruh bidat hakkında acaba ne kadar kitap okudu ne kadar araştırma yaptı veya rabbani alimlerden kaç tanesinin kitabını inceledi de kendisine ciddi ehliyet gerektiren bu mesleği seçti heyhat.

Kesinlikle bidate veya bidat ehline karşı İslam’ın emrettiği şekilde tavır takınmalı, bu hususta tolerans gösterilmemeli, yapılanlar hoş görülmemelidir. Ancak bu ve benzeri meseleler hakkında konuşacak, ahkam kesecek veya Müslümanlara bidatçi damgasını vuracak kişi gerçekten meseleyi etraflıca bilen, alanında ehliyet sahibi, Allah ve Rasûlü adına konuşmanın sorumluluğu altında titreyen bir vicdana sahip olup olmadığını gözden geçirmelidir.

Kendisini hakkın temsilcisi, ehlisünnet çizgisinin dışına çıkmadığı sürece karşısındakini de batılın tam kendisi olarak yansıtmamalı. Bu kıt ve dar anlayışla hareket edip büyük alimlerin dahi görüş belirlemede ihtiyatlı davrandığı meselelerde cesurca davranıp Müslümanları kendi anlayışına göre kısımlara ayırmamalıdır. 

Evet, altın, dağlardan ilk çıkarıldığı zaman değersiz bir taş parçasından farklı değildir. Ehliyet sahibi sarraflar o taşı alır bir gramına bile zarar gelmemesi için hassas bir şekilde işler ve sonunda kaya parçasından çok daha farklı ve değerli bir maden olarak vitrindeki yerini alır. Acaba bizim acemi sarraflar anlamadıkları ve erbabı olmadıkları için ne kadar altını taş parçası ile karıştırıp bir kenara itmişlerdir.

Az önce de zikredildiği gibi bidat ve benzeri meseleler hakkında yeteri kadar ehliyet sahibi olmadan konu hakkında ayrıntılar iyi tahkik edilmeden yapılan bir kısım işler hakkında son noktayı koyup bu bidattir demek veya yapanları bidatçi olarak isimlendirmek İslami ilimlerle biraz meşgul olmuş insaf ehli kişilerin yapacağı bir iş değildir.

Örneğin, kat’i bir şekilde riba/faizin haram olduğunu söyleyen alimler neyin faiz olduğunda veya faizin illetinin ne olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Gerçekten de ikisi birbirinden çok farklıdır.

Ana meselede yani faizin haram olduğu hususunda ittifak eden muteber mezhep alimleri ve onların binlerce talebesi ayrıntılarda, neyin faiz kapsamına gireceği veya girmeyeceği hususunda hiç de azımsanmayacak kadar farklı fikir beyan etmişlerdir. Hanefi mezhebinde kesin faiz olan bir mesele maliki mezhebinde kesin faiz kapsamına girmiyor. Ama bu değerli alimler birbirini faizi helal kılmakla suçlamamış, içtihatlarının farklı olduğunu belirtmişlerdir.

Allah Rasûlünün yapmadığı veya emretmediği birtakım şeyleri yapmak bidattir; yapanda bidatçidir demek ilmi bir dayanağı olmayan gerçekten kof ve bayağı bir anlayış olup aşağıda açıklanacak birçok hakikate de ters düşmektedir.

*Hz. Ömer radıyallahu anhın, topluca teravih namazı kılanlar için bu ne güzel bidattır demesi.

*Hubeyb bin Adiy radıyallahu anh’ın şehit edilmeden önce iki rekât namaz kılması. Sahih rivayetlere göre Hubeyb, idam esnasında iki rekât namaz kılma adetini ilk defa başlatan kimsedir.

*Peygamber efendimizin dizinin dibinde büyümüş ve hayır duasına mazhar olmuş Abdullah bin Abbas’ın yağmurlu bir günde müezzine ezan okurken ezanın arasına “namaz bineklerde kılınacak” sözünü ekle demesi.

*Sahabeler seferde iken bir aşiret liderini akrep sokması haberinin onlara ulaşması ve belirli bir ücret karşılığında o grupta bulunan sahabilerden birisinin şifa niyetine o kişiye Fatiha’yı şerifi okuması.

*Allah Rasûlünün müezzini Bilal Habeşi’nin efendimize sormadan sabah ezanına “namaz uykudan hayırlıdır” lafzını eklemesi.

*Bir kadın sahabi annemizin evine ziyarete giden ve orada bir süre uyuyup uyandıktan sonra mübarek sakalından dökülen birkaç tel sakalını alıp bereket umarak bu birkaç tel sakalı saklayan mübarek kadının tutumu.

*Allah Rasûlü aleyhisselam’ın ve dört halifenin yapmadığı Cuma namazında minberde Nahl sûresindeki ayeti bütün camilerde okunmasını emreden Ömer bin Abdulaziz’in içtihadı.

*Kuran’ı Kerim’e hareke ve nokta konulması işlemi Abdülmelik döneminde ihdas edilmiştir. İmam Nevevi, Kuran’a sonraki dönemlerde hareke ve noktalama işleminin konmasını müstehab olduğunu belirtmiştir. Şimdi bizim mutlak müçtehitlere asrı saadet döneminde okunan harekesiz ve noktasız mushaftan bir sayfa oku denilse nasıl okurlar acaba. Ve daha buna benzer yüzlerce meseleyi Allah Rasûlünün bizzat emretmediği veya kendisinin yapmadığı uygulamaları muteber İslam alimleri, bunlardan hiç birisini Allah Rasûlünün tehdit ettiği bidat kapsamında değerlendirmemiş, yapana da bidatçi damgasını vurmamışlardır.

İslam dininin gayesini, ruhunu ve inceliklerini çok iyi bilen, yanlış yaparız da hakkımızda ayet nazil olur korkusuyla titreyen sahabeler sevap beklemek gayesiyle yaptıkları bu uygulamaların Allah Rasûlünün genel öğretilerine ters düşmediğini çok iyi biliyorlardı ki yaptıkları işi daha sonra Allah Rasûlüne haber vermişler, efendimizde bu uygulamalarına bir yasak getirmemiş ve onları bidatçılar olarak nitelememiştir.

Az okuyup çok çabuk hüküm verme, tek taraflı ve yüzeysel bakma hastalığı o kadar ileri bir hal aldı ki Allah Rasûlünün yaptığı duaları ve zikirleri vaktinin dışında yapmak dahi bidat sayıldı.

Mesela bir Müslümanın saat onda bir köşeye çekilip sünnetten varid olan duaları okuması, zikir veya istiğfarda bulunması bu büyük müçtehitler(!) nezdinde bidat sayıldı. Çünkü Allah Rasûlü bu saatte zikir ve dua yapmamış sizde yapamazsınız diyorlar.

Ehli sünnet alimlerinin genelinin, bidat ve dalalet olarak isimlendirdikleri fırkaları veya fiilleri dikkatlice incelendiğinde görülüyor ki onlar Hz. Osman, Hz. Ali ve birçok sahabeye kafir diyen ve bu sahabelerin kanını akıtanlara bidat ve delalet ehli diyor.

Allah cennette görülmeyecek, kul kendi amelini kendisi yaratır, Allah şerri yaratmaz, Kur’an mahlûktur ve benzeri sözleri söyleyen ve inanan mutezileye bidatçi ve delalet ehli diyor.

Yine mü’minlerin sıddıka annelerinden olan Ayşe radıyallahu anha’ya haşa o kötü işi yapmıştır diyen, bizim öyle imamlarımız vardır ki ne bir Rasûl ne de bir melek onların seviyesine ulaşamaz diyen ve birçok sahabeye kem gözle bakan ve daha birçok sapıklığı bulunan bedbahtlara bidatçi ve delalet ehli diyor.

Müşebbihe, mürciye, kaderiye ve daha birçok ameli ve itikadi sapkınlığı olan mezheplere delalet ehli ve bidat ehli demişlerdir.

Bir program sonunda gönüllere şifa olsun diye fatihayı okuyanları, taziye yerinde meyyitin ruhu için Kur’an tilavet edenleri, tesbih ile topluca otuz üç defa subhanallah, elhamdülillah, Allahuekber diyenleri, efendimizin doğumu münasebetiyle bir araya gelip onun siretini anlatanları veya dinleyenleri, Cuma namazından önce insanlara dini anlatanları, yemeğe başlarken bismillah değil de bismillahirrahmanirrahim diyenlerle Hz. Hüseyin şehit edildi diye sözde ehli beyt sevgisini gösterme adına vücutlarını kamçılayarak kan akıtan sapıkları, namaz dua etmektir bende biraz ayakta dua ederim namaz kılmış sayılırım diyen eblehleri, yanmayan kefen satarak din tacirliği yapan budalaları, Hz. Adem’in babası olup olmadığını konuşacak kadar çirkinleşen ahmakları aynı kefeye koyup her iki gurubunda yaptığı bidattir; her bidat sapıklıktır, her sapıklıkta ateştedir deyip hızlı bir karar vermeden önce bir defa daha iyice araştırılmadan, etraflıca okunmadan  verilecek bir fetvanın doğru dahi olsa ehil olmayan kişilerin söylemesi sonucu yanlış olacağını Allah için bir defa daha düşünmemiz gerekir.

Bu meseleler hakkında gerektiğinde alimlerden nakiller yapma, onların değerli görüşlerini objektif bir şekilde aktarma yerine mütevazi bir Arapça bilgisi, okuduğunda kendisinin bile tam anlayamadığı azıcık usul birikimiyle kendini İmam Ebu Hanife, İbni Teymiyye, İmam Nevevi konumunda görüp olur olmaz her yerde  gürleyen, ayet ve hadislerden fakih edasıyla hüküm çıkarmaya yeltenen ve Müslümanları dizayn etmeye çalışan bu mutlak müçtehitler(!) garip kalmış, dışarıdan da yeterince darbe almış yaralı ceylan mesafesinde olan dini mübine içeriden de kendilerinin bir darbe vurduklarını unutmamalıdırlar.

“Allah, ilmi kullarından soymakla çekip almaz. Ancak ilmi, alimleri almak suretiyle ortadan kaldırır.  Allah hiçbir alim bırakmayınca da insanlar birtakım cahil başlar edinirler ve onlara sorular sorarlar, onlarda ilimsiz fetva verirler. Bu yüzdende hem kendileri saparlar hem de başkalarını saptırırlar.” [1]                                                                             

Bizler, devamlı bu ve benzeri hadisleri okuyor ancak başkalarını bu hadislerin kapsamına koyuyoruz… Bizlerinde bu hadislerle muhatap olduğumuzu unutmayalım.


[1]. Buhari-Müslim