Kapak Dosya – Ahmet İnal / 2022 Kasım / 120. sayı
Son yıllarda Batı’da yaşanan gelişmeler hafızalara yine aynı soruları getirdi: “Avrupa çöküşe doğru mu gidiyor, Avrupa yakın dönemde gerçekten çöker mi, Bu bir çöküş mü yoksa kontrollü revizyon mu?” Bu soruların zihinlerde yer tutması, gündemleri işgal etmesi bile Allah’ın izniyle hayır sebebidir. Yıkılmaz, güneşi batmaz denilen güçlerin de bir gün kaybolup gideceğini, baki olanın sadece âlemlerin Rabbi olduğunu zihinlere ve kalplere tekrar tekrar hatırlatmak üzerimizdeki ölü toprağının kalkmasına vesile olur inşallah. Ancak şu hakikat unutulmamalıdır ki; hayat sadece temennilerle değil altı doldurulmuş, sebebi işlenmiş dua ve taleplerle kaimdir. Bu bakımdan merceği kendimize çevirmeden, kendi gidişatımızı iyice tahlil etmeden ve gerekenler için ter dökmeden yüzümüzü batıdan gelecek bir yıkım haberine çevirmek, bu durumdan bir medet ummak ümmeti Muhammed’in izzetine yakışmayacak bir hareket olacaktır.
Avrupa’nın çöküşüne dönecek olursak; Avrupa da her medeniyet gibi işlevini tamamladıktan sonra elbet bir gün tarihteki yerini alacaktır. Geçmişte onlardan çok daha güçlü nice devletler, milletler geldi geçti. Şimdi isimlerinden başka bir şeyleri kalmadı. Bu durum onların kötü olmalarından ötürü değildi sadece. İyi de olsalar kötü de olsalar durum değişmeyecekti. Peygamberlerin kurduğu, yönettiği devletlerin bile esamelerinin kalmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Zira Allah azze ve celle zafer ve mağlubiyet günlerini insanlar arasında döndürüp durdurmaktadır. Fani olan bu dünyada elbet iktidarlar, hükümranlıklar da fani olacaktır. Ancak insanoğlu gücün etkisine kapılarak bu hakikati birçok zaman unutmaktadır. Bu durum imanlarına şahit olduğumuz sahabeler için bile böyle olmuş, onlar dahi bu hissiyat içine girmişlerdir.
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in devesi Adba, yarışta birinciliği başkasına vermezdi; yahut yarışı başkasına kolay kolay bırakmazdı. Bir gün binek devesine binmiş bir bedevi geldi ve yarışta onu geçti. Bu durum Müslümanlara pek ağır geldi. Bu hali fark eden Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Dünyada yükselen bir şeyi alçaltmak, Allah’ın değişmez kanunudur.”
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem sahabe-i kirama, onlar üzerinden de ümmetine çok önemli bir ders veriyordu. Söz konusu olan peygamber devesi de olsa peygamber devleti de olsa yükseldikten sonra zirveyi bırakmak bir kaderdir, Allah azze ve celle’nin bu kâinat için koyduğu değişmez bir kanundur. Çünkü hayat böyle işlemeli ki; insanlar gücü kuvveti başkalarından değil sadece Allah’tan bilsinler, başkalarının iktidarlarının önünde değil sadece Allah’ın hükümranlığı karşısında boyun büksünler!
Avrupa Neden Çökecek?
Evet, Avrupa çökmeye mahkûm. Ancak bu çöküş Rusya’nın doğalgazı kesmesi ile ya da Türkiye’nin güçlü bir faktör olarak yükselişiyle olmayacak. Bahsini ettiğimiz gibi bu çöküş her şeyden önce sünnetullahın bir gereği olarak cereyan edecek. Yükselen her şey alçalacak ve günler insanlar arasında sürekli dönüp duracaktır. Diğer yandan sebepler dairesinde Avrupa’nın çöküşünü gerektirecek siyasi, askerî ve ekonomik daha birçok faktör vardır. Ancak biz teker teker olaylar üzerinde değil onların sebep ve neticeleri olan olgular üzerinde duracağız.
Kibir
Avrupa, sahte medeniyetini inşa ederken her zaman kendisini diğer milletlerden üstün gördü, toplumları da bu yalana inandırdı. Siyah- beyaz diyerek insanları gelişmiş-gelişmemiş diyerek devletleri doğu batı diyerek de bölgeleri sınıflandırdı. Bu oyunda kendisini de her zaman kazanan taraf yaptı. Kazandıkça güçlendi, güçlendikçe kibirlendi, kibirlendikçe de diğer toplumları daha fazla hakir görmeye başladı. Günümüzde utanmadan insan hakları, eşitlik, özgürlük naraları atsalar da bu sloganlar içlerindeki ekabirliğin antipatisini kaybettirmeye çalıştıkları koca bir yalandır. Batı’nın gözünde insanlar, devletler, kültür ve medeniyetler hiçbir zaman eşit olmamıştır. Batı hep batıdır ve merkezdir. Bundan dolayıdır ki; ötekiler hep doğu, orta doğu, uzak doğu olmuştur.
Avrupa’nın kibri felaketi olacaktır. Tarih buna şahittir. Ad ve Semud kibirlendi, (haşa) Allah’ın dahi yıkamayacağı binalar, şehirler inşa etmeye çalıştı, helak oldu. Nemrut kibirlendi, ben de Allah gibi öldürür diriltirim dedi ve küçücük bir sinekle helak oldu. Firavun “Ben Sizin en yüce Rabbinizim” dedi, ilahlık tasladı, helak oldu. O zelil hali müzelerde halen insanlara ibret olmaya devam ediyor. İran kralı Kisra kibirlendi, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in mektubunu paramparça etti ve neticede kendi hükümranlığı paramparça oldu. Şimdi güçlü kuvvetli devletlerinden geriye enkazdan başka hiçbir şey kalmadı. Batı da aynı kibri göstermektedir. İşte bundan dolayı Batı medeniyeti(!) çökmeye mahkumdur. Batı medeniyetini Rusya’nın doğalgazı kesmesi, Türkiye’nin güçlenmesi değil tüm insanlığa ve alemlerin rabbi olan Allah’a karşı kibirlenmesi çökertecektir.
Zulüm ve Sömürge
Zulüm ve sömürge Batı medeniyetinin mayasıdır. Batı, Haçlı Seferleriyle birlikte bugünkü anlamda Batı olmuştur. Haçlı Seferleri de başlı başına bir zulüm abidesidir. Müslümanlara duyulan büyük bir kinin eseri olan bu seferler sadece Müslümanlarla sınırlı kalmayıp o dönemin Roma İmparatorluğu’nun ve Ortodoks Hristiyanlarının da başına bela olmuştur. İstanbul’u güzergâh olarak kullanan Haçlı ordusu buranın ihtişamına karşı kayıtsız kalamamış ve İstanbul’u uzun yıllar boyunca istila etmiştir. Romalıların bu yamyamları kovmaları ancak uzun uğraşlar sonunda gerçekleşmiştir. Yine bu zulüm ordusu, güzergahı üzerinde bulunan Balkan topraklarındaki dindaşlarına da musallat olmuş, sırf kendi mezheplerinden olmadıkları için olmadık işkenceleri reva görmüştür.
Haçlı Seferleri tam olarak amacına ulaşamasa da “Avrupa Birliği, Batı” gibi büyük ittifaklar oluşturmayı başarması, en azından bunların temellerini atması ve “Avrupalı, Batılı” gibi yeni bir kimlik üretmesi açısından önemlidir, tehlikelidir. Nitekim Haçlı ruhunun peyda ettiği bu kimlik ileride insanlığın başına bela olacak ve türlü zulümlerle yeniden sahne alacaktır.
Batı, mayasında bulunan bu zalimliği bir dönem sonra sömürge olarak yeniden hortlatmıştır. İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, İspanya, Portekiz ve daha niceleri…Asırlarca Ortadoğu’yu ve Afrika’yı sömürdüler, halen de sömürmeye devam etmekteler. İnsan hakları ve özgürlük için gittikleri toprakları altıyla üstüyle birlikte tepe tepe kullandılar. İşte bundan dolayı Batı medeniyeti(!) çökmeye mahkumdur. Batı medeniyetini Rusya’nın doğalgazı kesmesi, Türkiye’nin güçlenmesi değil hürriyetleri ellerinden alınan, toprakları istila edilen, kanları dökülen mazlumların ahları yıkacaktır.
İmansızlık- Ahlaksızlık
Batı dünyası uzun zamandır materyalist, inançsız bir durumdadır. Hristiyanlık onlar için artık sadece köhnemiş bir kültürdür. Din adamlarının baskılarından kurtulduklarından beri din ile aralarında ciddi bir mesafe söz konusudur. Rönesans ve Reform hareketleriyle birlikte kendilerini din bağlarından azade etmiş, hür(!) bırakmış, aydınlanmışlardır(!). Öte yandan Hristiyanlığı tamamen terk edip yüzüstü bırakmak da işlerine gelmediği için kilise, İncil tiyatrosunu oynamaya devam etmektedirler.
Dini bağlardan neredeyse bütünüyle arınmış(!) olan Avrupa bugün tüm ahlaksızlıkların merkezi haline gelmiştir. Alkol, uyuşturucu, cinsel sapkınlıklar, aile ve toplumsal yapıyı tamamen bertaraf edecek ve insanlık onurunu ayaklar altına alacak kadar yıkıcı tonlarca ahlaksızlıklar… İnançsız bir toplumdan beklenecek ne varsa, daha önce helak olmuş kavimler her ne yaptıysa Avrupa bunların tamamını haiz bir hale gelmiştir. Avrupa insanında din ile birlikte edep perdesi de kaybolmuştur. İşte bundan dolayı Batı medeniyeti(!) çökmeye mahkumdur. Batı medeniyetini Rusya’nın doğalgazı kesmesi, Türkiye’nin güçlenmesi değil; içlerinde kaynayan imansızlık ve dünyanın dört bir tarafına taşırdıkları ahlaksızlık çökertecek, onları tarihte eşi benzeri görülmemiş bir sefalete mahkûm edecektir.