Nebevi Damlalar – Yener Yılmaz / 2022 Temmuz / 116. Sayı
Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki:
“Allahu Teâlâ Hazretleri şöyle buyurdu:
– Kim benim veli kuluma düşmanlık ederse ben de ona harp ilan ederim. Kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında en çok hoşuma gideni, ona farz kıldığım ibadetleri eda etmesidir. Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder, sonunda ben onu severim. Onu bir sevdim mi artık ben onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, tuttuğu eli, yürüdüğü ayağı olurum. Benden bir şey isteyince onu veririm, benden sığınma talep etti mi onu himayeme alır, korurum.”
(Buhârî, Rikak 38)
Açıklama
Bu hadisi Şerif Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Rabbinden rivayet etmiş olduğu kudsi hadislerden biridir.
Evliya Kimdir?
Hadiste geçen “Allah’ın veli kulu” ifadesiyle; “Allah’ı bilen ibadetlerini tastamam olarak yapmaya çalışan, düzenli ve ihlaslı bir şekilde ibadetlere devam eden insanlar” kast edilir.
Kur’an-ı Kerim’de Allahu Teâlâ şöyle buyurur; “Dikkat edin Allah’ın veli kulları için bir korku yoktur, onlar üzülmeyecekler de. Onlar iman eden ve takva sahibi olan kişilerdir. Dünya hayatında da ahirette de onlar için müjde vardır. Allah’ın kelimelerin de herhangi bir değişim olmaz, işte bu büyük bir kazançtır.” (Yunus, 62- 64)
Bu ayeti kerimeye göre bir insanın veli olabilmesi için iki özelliğe sahip olması gerekir;
– İlk olarak; Allah’a iman etmek.
– İkinci olarak; takva sahibi olmak.
Bu iki özelliğe sahip olan kişi Allah’ın velisidir. Dolayısıyla etrafta kendisine herhangi bir saygı gösterilmeyen, takdir edilmeyen, beğenilmeyen birçok kişi belki Allah’ın veli bir kuludur. Allah’a yakın bir insandır. Bu iki özelliğe sahip olan Allah’ın velayetini elde eder. Allah’ın velisi ve evliyası olur. Basit bir işte çalışan işçi ya da koltuğunda oturan bir patron bu özelliğe sahip olduğunda velayet makamına erişmiş demektir, o artık bir evliyadır. Dolayısıyla kişinin evliya olabilmesi için cübbeli-sarıklı uzun sakallı-kısa paçalı, takkeli ve şalvarlı olması bir şart olarak görülmüyorken iman ve takva şartı olmazsa olmazdır. Bu ifadelerden, sayılan sünnetlerin değersiz olduğu anlaşılmamalı. Buradaki amacımız yanlış anlaşılan bir konuya izahat getirmektir. Ölçüleri ve şartları doğru anlamak lazım.
Önce farzları sonra da nafileleri işlemeye devam eden Müslüman, sürekli mücahede içinde olan insan demektir. Bu ısrar ve devamlılık neticede, Allahu Teâlâ’nın rıza ve sevgisini kazandırır. Allahu Teâlâ bir kulunu sevince de artık o kul, en büyük ve yegâne desteği elde eder. Onun her işi düzgün olur. Tüm organları, görevlerini isabetle yerine getirir. Allah’ın yardımı ve hidayeti her işinde görülür. İstekleri yerine getirilir. Korunmayı dilerse, tehlikenin boyutu ne olursa olsun, Allahu Teâlâ onu korur. Çünkü seven, sevdiğini yardımsız bırakmaz.
Evliyaya Düşmanlık Nedir?
Allah’ın veli kuluna düşmanlık etmek; gariban bir mümine eziyet etmek, malını, canını, ırzını tehlikeye sokmak, onunla alakalı iftiralarda bulunmak, dünyada onu üzecek işlerin peşinden koşmak, onu öldürmeye, yaralamaya, iftira ile derde düşürmeye çalışmaktır.
Bu şekilde düşmanlık ederek evliyaullaha zulmedenler Allah azze ve celle’ye karşı savaş ilan etmiş olurlar. Bu konuda rivayet edilen bir hadisi şerif şu şekildedir; “Benim veli kuluma eziyet eden, benimle savaşmayı helal görmüştür.”
Allahu Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de sadece faiz yiyenlere harp ilan edeceğini bildirmiştir. Bu hadis-i kudsîde de dostlarından herhangi birine düşmanlık edenlere karşı harp açacağını duyurmaktadır. Bu, her iki fiilin son derece büyük bir günah olduğunu göstermektedir. Faiz yemekle, Allah dostlarına düşman olmak dışında, işleyene Allahu Teâlâ’nın harp ilan ettiği başkaca bir günah yoktur. O halde her iki konuda da çok dikkatli olmak gerekmektedir. Zira Allah ile harbe kalkışanın asla iflah olmayacağı bellidir.
Yeryüzünde hak-batıl savaşı kıyamete kadar var olmaya devam edecektir. Kıyamete kadar Allah’ın dostlarıyla şeytanın dostları arasında mücadele bitmeyecektir. Allah’ın dostları bazen yeryüzünde mağdur, mazlum durumda olurken bazen de izzet ile düşmanlarını ezip geçecektir. Bugün her ne kadar yeryüzünün tamamında Allah dostlarının mağduriyetini, mazlumiyetini görmekte olsak da belki yakın bir zamanda Allah dostlarının şeytanın dostlarına karşı galip geldiğini ve onları yerle bir ettiğini göreceğiz inşallah…
Allah’a Yaklaşmak İçin Gerekenler
İbni Hübeyre şöyle der; “Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşmaya devam eder” sözünden nafilenin farzın önüne geçmeyeceği hükmü çıkar, zira nafile, farzlara ziyade olarak yapılan amellere verilen bir isimdir. Öyleyse farz eda edilmedikçe nafile gerçekleşmiş sayılmaz. Kim farzını eda eder, üzerine nafile ibadetleri ekler ve buna devam ederse işte bundan dolayı Allah’a yaklaşması söz konusu olur.
Dolayısıyla nafilelerle Allah’a yaklaşmaktan maksat, öncelikle farzları mükemmel olarak yapmaktır. Farzları ihlal ve ihmal etmek değildir. Nitekim söylenildiğine göre “Kim farzla meşgul olduğu için nafileden mahrum olursa mazurdur. Kim de farzı terk edip nafile ile meşgul olursa mağrurdur (yani şeytan tarafından aldatılmıştır).”
Allahu Teâlâ’nın Kulun Gözü-Kulağı Olması Ne Demektir?
– Hadiste geçen ifadelerde Allahu Teâlâ’nın kulun kulağı, gözü, eli, ayağı vs. olması meselesine gelince bu meseleye dair farklı açıklamalar söz konusudur;
A) Bu bir temsildir ve zahir ifadeler kast edilmiş değildir. Manası şöyledir; “Benim emrimi tercih etme konusunda ben onun gözü ve kulağı olurum. O bana ibadet etmeyi sever, bana hizmet etmeyi tercih eder, tıpkı bu organlarını sevdiği gibi.
B) Manası şudur; o kulum her durumda benimle meşgul olur, beni razı etmeyecek şeye kulak vermez, gözüyle de sadece emrettiğime bakar.
C) “Ben ona gözüyle ve kulağıyla ulaşabileceği hedefler belirlerim”
D) “Ben ona düşmanına karşı yardım da tıpkı gözü, kulağı, eli ve ayağı gibi olurum”
E) Fakihani der ki; “Manası ‘Ben işiten kulağının koruyucusu olurum, böylece helal olmayan herhangi bir şeyi dinlemez, gözünü ve diğer organlarını da bu şekilde korurum.”
F) Yine Fakihâni ve İbnul Hubeyre’ ye göre; “O benim zikrimden başka bir şey işitmez. Kitabımı okumaktan başka bir şeyden lezzet almaz. Bana münacat etmekten başka bir şeyle ünsiyet bulmaz. Benim yarattıklarımı tefekkür etmekten başka bir şey düşünmez. Ellerini ancak benim razı olduğum şeylere uzatır, ayakları da ancak razı olduğum yerlere gider”
Veli Olduğumuz Takdirde Her İsteğimiz Gerçekleşir Mi?
Hadiste geçen “Kulum benden bir şey isteyince onu veririm” ifadesi bazıları tarafından müşkil bir ifade kabul edilmiştir, nitekim birçok kişi Allah’a dua etmiş hatta duasında ısrar etmiş fakat istekleri yerine gelmemiştir. Bu sebeple manayı anlamakta zorluk çekmişlerdir.
Bu konuyla alakalı yapılacak açıklama şöyledir: Allah’ın duaya icabet şekilleri farklı farklıdır;
A) Bazen kulun isteğini tam istediği gibi beklediği zamanda gerçekleştirebilir.
B) Bazen bir hikmete binaen kulun talebini geciktirir, daha sonra gerçekleştirir.
C) Bazen de istenilen şeyin dışında farklı bir şey gerçekleşebilir. Allah kulun isteğini vermezde farklı bir nimet bahşedebilir. Sebebi hikmeti ise şu olabilir; Kulun talebinde herhangi bir maslahat yoktur, onda kul için bir fayda yoktur, fakat Allah’ın ona verdiğinde bir maslahat ve fayda vardır. Yani kişi hızla kendine zarar verecek bir şeyi talep edebilir fakat Allah rahmeti ile onun isteğini değil daha hayırlısını ona vermiş olabilir.
Hadisten Çıkarılacak Dersler
1. Dünyada kulluğun hakkını vermeye çalışmak taat ve ibadetle gerçekleşir. Bunu başaran, Allah Teâlâ’nın dostluğunu kazanır.
2. Allah dostlarına, verdikleri mücadeleden dolayı düşman olmak, Allah ile harbe girmek manasında bir cür’etkârlıktır.
3. Hukukî konularda mahkemeye müracaat etmek, veliye düşmanlık sayılmaz.
4. Farzları yapan Müslüman Allah Teâlâ’ya yakınlık sağlar.
5. Farzlara ilaveten yapılan nafileler, Allah katındaki yakınlığın artmasına vesiledir.
6. Allahu Teâlâ, razı olduğu kuluna her işinde yardım eder.
7. Allah dostlarının duası makbuldür.
Allahu Teâlâ bizi veli kullarından eylesin, günahlarımız setreylesin, onları af ve mağfiret eylesin, kalbimizi ve ayaklarımızı sıratı müstakim üzere sabit eylesin…