Aile İçinde İzin İsteme Adabı

Müminlere Nidalar – M. Sadık Türkmen / 2024 Şubat / 135. Sayı

“Ey iman edenler! Sahip olduğunuz köleler ve sizden henüz ergenlik çağına ermemişler, günde üç defa; sabah namazından önce, öğleyin elbiselerinizi çıkardığınız zaman ve yatsı namazından sonra (yanınıza girmek için) sizden izin istesinler. Bunlar sizin mahrem yerlerinizin açıldığı üç vakittir. Bu vakitlerden sonra sizin için de onlar için de hiçbir günah yoktur. (Çünkü) onlar sizin çevrenizde çokça dolaşanlar, siz de birbirinizin içine çokça girip çıkanlarsınız. İşte Allah, ayetleri size böyle açıklar. Allah her şeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Çocuklarınız ergenlik çağına erince, kendilerinden öncekiler (büyükler) izin istediği gibi onlar da (yanınıza girmek için) izin istesinler. İşte Allah, ayetlerini size böyle açıklar. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”

İslam toplumunun en belirgin alametlerinden biri olarak karşımıza ilk çıkan emarelerin başında şüphesiz temiz sokak, temiz mahalle ve temiz şehir gelmektedir. Bu manzara; Müslüman olsun, gayri müslim olsun herkesin dikkatini çeker. Öyle ki bundan yüz yıl kadar önce tarih sahnesinden çekilen Osmanlı Devleti hâlâ özlemle anılmakta, onun terk ettiği coğrafyadaki insanlar onu hayırla yad etmektedir. Günümüzde ise tüm dünya modernizme ve her türlü imkana sahip olmasına rağmen git gide huzursuzluk girdabına sürüklenmekte, tek sistemin hakimiyetine rağmen her yerde kaos çıkmakta ve halklar geleceğinden endişe etmektedir.

İslam toplumunu diğer toplumlardan ayıran bu temel özellik kuşkusuz ilk olarak bu toplumun her şeyi bilen Allah’ın nizamına bağlı olmasıdır. Bu nizama bağlı olmak ve bununla idare edilmek kuşkusuz meyvelerini er ya da geç verecektir. İşte bu meyvelerin devşirilmesi bu toplumun fertlerine önemli sorumluluklar yüklemektedir. Bu sorumluluklar yerine getirilmeden güzel bir netice beklemek hayal olur.

Aile, İslam toplumunun temelidir. Sokak, mahalle ve şehir; ailenin ektiği bir ağacın meyvesidir. Aslında toplumun genel görüntüsü ailenin de nasıl bir vaziyette olduğunu gösteren bir manzara konumundadır. Hayatta kalmak isteyen her toplumun en fazla yatırım yapması gereken alan ailedir. Aile yapısı sağlam olmayan toplumların çöküşü ve yok oluşu mukadderdir. Bu yüzden modern cahiliye sistemi aileyi çökertmek ve aile bağlarını koparmak konusuna çok önem vermektedir.

Müslüman toplum Allah’ın emirleri çerçevesinde hareket eden, fıtratın sınırlarına riayet eden görüntüsüyle aile içi eğitimi de aşama aşama verir. Aile bireylerinin zorlanmayacakları, yaptıkları taktirde mükafata nail olacaklarını bildikleri bir eğitimdir bu. Bu eğitim alanlarından biri de ev içinde başkasının odasına girerken izin isteme adabıdır. Bu adap Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den günümüze kadar gelmiş, inancın geleneğe dönüştüğü bir şekil almıştır. Günümüzde her alanda görülen zayıflama bu alana da sirayet etmişse de her aile bunu kendi içinde canlandıracak kararlılığı göstermekle mükelleftir. Allah, ümmetimize yeniden bu adaplar ile kuşanmayı nasip etsin. (Âmin)

Alimlerin Ayet-i Kerime ile İlgili Görüşleri

İbn Kesir rahimehullah şöyle der: “Bu ayet-i kerimeler, akrabaların birbirlerinin yanına girerken nasıl izin isteyecekleri konusunu içermektedir. Sûrenin başında geçen ayetlerde ise yabancıların birbirine karşı izin isteme durumlarını içermektedir. Allahu Teâlâ müminlere, sahip oldukları hizmetçilerinin ve buluğa ermemiş çocuklarının üç durumda kendilerinin yanına girdikleri zaman izin almalarını tembihlemelerini emretmiştir. Bu üç durumdan birincisi, sabah namazından öncesidir. Çünkü bu vakitte insanlar yataklarında uyku halinde olurlar. İkincisi, öğlenleyin elbiselerinizi çıkardığınız zaman. Yani kaylule vaktinde. Çünkü insan bazen bu vakitte ailesiyle beraber elbisesini çıkarabilir. Üçüncüsü, yatsı namazından sonra. Çünkü bu uyku vaktidir. İnsanın ailesi ile beraber olabileceği veya başka işlerle meşgul olabileceği bu vakitlerde hizmetçilerin ve çocukların aile büyüklerinin yanına aniden girmemeleri emredilir.[1]

Şehit Seyyid Kutup rahimehullah şöyle der: “Bunlar avret yerlerinin ortaya çıkabildiği vakitler olarak nitelendirilmişlerdir. Bu üç vakitte hizmetçiler ve henüz buluğ çağına girmemiş çocuklar ev halkının avret yerlerini görmemeleri için evlere girerken izin istemelidirler. Birçokları, ev hayatlarında bu edep kurallarından habersizdirler. Bunun psikolojik, sinirsel ve ahlâkî etkilerini önemsemezler. Hizmetçilerin, efendilerinin avret yerlerine ilgi duymadıklarını, ergenlik çağından önce çocukların bu tür görüntülerin farkına varmadıklarını sanırlar. Oysa günümüzde psikoloji ilminin ilerleme kaydetmesinden sonra psikologlar, küçük yaşta çocukların gördüğü bazı sahnelerin onların tüm hayatlarını etkilediğini, tedavisi güç, psikolojik ve sinirsel hastalıklara yakalanmalarına sebep olduğunu söylemektedirler.

İşte, her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan yüce Allah, müminleri bu edep kuralları ile eğitirken; sinirleri sağlam, içi huzurlu, duyguları edepli, kalpleri arınmış, düşünceleri kötülüklerden uzak bir ümmet oluşturmak istiyor.[2]

Muhammed Ratıb en-Nablusi bu konuyla ilgili çok nefis tespitlerde bulunmuş olup meseleyi farklı açılardan ele almıştır. Şöyle der: Abdulmelik b. Mervan şöyle demiştir: “Çocuğunla yedi yıl oyna, onu yedi yıl edeplendir, yedi yıl da gözetle. Sonra onu kendi haline serbest bırak.’ İlk anından yedi yaşına kadar onunla oynaman gerekir. Çünkü çocuk senin ona merhamet etmene, ona yönelmene, ona iyilik yapmana ve ona sevgini hissettirmene muhtaçtır.” Sünen-i Tirmizi’de, Enes b. Malik’ten şöyle rivayet edilmiştir: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize de saygı göstermeyen bizden değildir.” Küçük çocuklarına karşı katı davranan Allah’ın koyduğu metottan uzak kimsedir. Yedi yaşından on dört yaşına kadar olan aşama gözetlemeye, edeplendirmeye ve ilgilenmeye ihtiyaç olunan merhaledir. Ona yalan söylemeye, başkasına ait olan bir şeyi almasına ve İslami ahlakın sınırlarını delmesine karşı edeplendirmen gerekir. On dört yaşından yirmi bir yaşına kadar onu gözetle. Ergenlik çağındaki kişiyi zapt etmek gerçekten zordur. Ona büyük muamelesi yaparsan zannını hüsrana uğratır. Küçük muamelesi yaparsan bunu kaldıramaz. Dolayısıyla bu dönem hikmetli bir yaklaşımı gerektirir. Bu aşamadan sonra onunla arkadaş gibi ol, bırak istediğini yapsın…

…Bu fıtrata uyumlu bir durumdur. İnsan fıtratı da bunu gerektirir. Hatta hayvanlardan domuz hariç hiçbiri insanların göreceği bir yerde erkeği, dişisiyle ilişkiye girmeyi sevmez. Öyleyse kâinat kendisine Allah tarafından hizmetçi kılınmış insanın durumu nasıl olmalıdır? Fıtratı uyanık olan ve şehvetten dolayı sönmemiş olan üstün mümin kişi kendisi ve ailesi hakkında örtünme kurallarından başka bir şeye razı olmaz. Kıskançlık müminin sıfatlarındandır. Kıskançlığını kaybeden deyyus, cennetin kokusunu dahi alamaz. Açılıp saçılan da böyledir. Kapısını kapatmaya önem vermeyen kişinin, imanla bir alakası yoktur. Bu konuyla alakalı olarak Buhari ve Müslim’de bir hadisi şerif mevcuttur. Ebu Hureyre radıyallahu anh’tan, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah kıskançtır. Allah’ın kıskançlığı, müminin, Allah’ın haram kıldığı şeyi yapmasıdır.”…

… Bu ayetten ters bir hüküm de çıkarılabilir: Senin oğlunun sen özel odanda uykuya hazırlanırken veya elbiseni çıkarırken ya da hafif şeyler giyerken yanına girmesi haram ise bu üç durum haricinde senin evlatlarınla olman gereken durum ne olmalıdır acaba? Örtünme ve tam bir şekilde giyinme evde ahlaki ve ictimai bir kayıt olmalıdır. Allah azze ve celle insanın çocuğunun önünde hafif şeyler giymesinden, elbisesini çıkarmasından veya uykuya hazırlanmasından razı olmaz. Dolayısıyla diğer vakitlerde avretini belli etmeyen kıyafetler giymesi daha evladır…”[3]

Ayeti Kerime ile İlgili Bazı Mülahazalar

1. Ebeveyn; evlatlarına, onlara tüm hayatları boyunca yararlı olacak ahlakı hem yaşayarak hem de nasihat yoluyla anlatmaya gayret etmelidir. Bu çok zarurî bir vazifedir. Çocuk hayatı boyunca geçirdiği çalkantılarda anne-babanın kendisine miras bıraktığı bu güzelliklerden mutlaka istifade edecektir. Hiçbir şey boşa gitmez.

2. İbadetler buluğ çağından itibaren insana farz olur. Ancak ebeveyn çocuklarına yedi yaşından itibaren bu ibadetleri tavsiye ederek onu geleceğe hazırlamalıdır. Bu konuda çocuğu sevdirme yoluna gidilmelidir. Öğleye kadar oruç tutturmak, sonra ikindiye kadar tutturmak, daha sonra tam gün tutturmak ve bunu belirli aralıklarla serpiştirmek olabilir. Namaz ve Kur’an eğitiminde de benzeri bir yol izlenebilir.

3. İzin isteme konusunda çocuklar üç vakitle sınırlandırılmışlardır. Buluğ çağını geçmiş bir kişi her zaman izin istemekle mükelleftir.

4. İnsanın anne-babasının yanına girerken dahi çok dikkatli olması gerekir. Onları her zaman o yüce konumlarında görmek istiyorlarsa buna dikkat etmelidirler. Sünen-i Beyhaki ve İmam Malik’in Muvatta’sından bu konuda uyarıcı bir rivayet vardır. Ata b. Yesar’dan rivayet edildi: Bir adam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e “Annemin yanına girerken izin istemeli miyim?” diye sordu. O da “Evet!” dedi. Adam; “Ben onunla aynı evde yaşıyorum.” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Ondan izin al.” dedi. Adam “Ona hizmet ediyorum ama.” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Ondan izin al. Onu çıplak görmek ister misin?” dedi. Adam “Hayır!” dedi. Bunun üzerine “O halde ondan izin al.” dedi.


[1]. İbn Kesir Tefsiri, aynı ayetlerin tefsirinden.

[2]. Fi zilal’il-Kur’an tefsiri, aynı ayetin tefsirinden, Tayf Yayınları

[3]. Nablusi Tefsiri, aynı ayetlerin tefsirinden