Gündem Analiz – Muhammed Eyüp / 2024 Şubat / 135. Sayı
Bugün İslam aleminin neredeyse hiçbir beldesinde bağımsız ve İslami bir siyasal sistem mevcut değildir. Bilakis İslam aleminin tamamı, Batılı ve Doğulu işgalcilerin boyunduruğu altına girdikten sonra, Avrupa’da doğan siyasi anlayış paralelinde şekillendirilen sistemler empoze edilmiştir. Kanunlar Batı’dan ithal edilmiş, siyasi sistemler beşerin iradesini temel alan yaklaşımlarla kurulmuştur.
İslam aleminde bağımsız ve İslami sistemlerin olmadığı, aylardır Gazze Şeridi’nde yaşanan katliam ve ablukaya bakılarak da kolaylıkla anlaşılabilir. İsrail Gazze’deki 2,5 milyon Müslümanı neredeyse 20 yıldır kuşatmaktadır. Son 4 aydır Gazze’ye yiyecek, su, ilaç girmesine izin vermemektedir. Düzenlediği saldırılarda yaklaşık 30 bin Müslümanı katletmiştir. Buna karşın İslam aleminde ordularıyla, devletleriyle, bayraklarıyla ve sistemleriyle övünen hiçbir devlet, Gazze’ye İsrail’in izni olmadan bir şişe su dahi sokamamıştır. 1,5 milyarlık İslam alemini bu denli eli kolu bağlı hale getiren şey küresel küfür sisteminin kontrolü altındaki beşerî sistemlerin boyunduruğu altında olmamızdır. Beşerî küfür sistemleri İslam alemini uyuşturmuş, potansiyelinden mahrum bırakmıştır.
Günümüzde İslam dünyasının birkaç ülkesi haricinde hiçbir yerinde işleyen bir siyasi sistem bulunmamaktadır. Demokrasi kabul edilen ülkelerde de oylamalar yapılsa da küresel sistemin arzuladığı kimseler başa getirilmekte ve bu durum demokrasi olarak kabul edilmektedir. Örneğin Suriye ve Mısır gibi coğrafyalarda diktatörler sandıklardan yüzde 80, yüzde 90 gibi oranlarla muzaffer çıkmakta ve küresel sistem bunları meşru kabul etmektedir. Esasen, çok beğendikleri demokratik seçimlerin İslam beldelerinde uygulanması halinde demokratik sistemi yıkacak olan güçler iktidara geleceğinden bundan uzak durmaktalar. Nihayetinde ister demokrasi olsun ister diğer beşerî sistemler, bugün İslam aleminin yönetimi tamamıyla modern çağın siyasi algısı temelinde dış güçlerce şekillendirilmiştir. Bu güçler temel olarak ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin’dir.
İşgalci güçler İslam aleminden çekildikten sonra, çekildikleri ülkeleri hakimiyetleri altında tutabilmek için kukla rejimler kurgulamışlar ve buralara beşerî sistemler yerleştirmişlerdir. Sistemlerini de İslam toplumuna yabancı olan dış eğitimli seküler kimseler yahut azınlıklar üzerinden inşa etmişlerdir. Bunların büyük bir kısmı Batılı okullarda eğitilen asker ve subaylardır. Arap ve Türk ülkelerinin tamamına yakını böyledir. İslam beldelerinde azınlık diktatörlükleri inşa edilmiştir.
Fas’tan Suriye’ye, Suudi Arabistan’dan Özbekistan’a kadar durum böyledir. Halkına, inançlarına, değerlerine yabancı olan, tek derdi kendi hazları ve çıkarları olan bir grup insan, İslam beldelerine yönetici yapılmıştır. Bu liderler ve çevrelerindeki birkaç bin insan, tüm gücü elinde toplamıştır. Üretim vasıtaları, medya, fabrikalar, ticaret, limanlar, şehir merkezleri, ordu, silah ticareti, askeri üretim, tarım, hayvancılık, gümrükler vesair tüm imkanlar bunların elindedir. Toplumun yüzde 5’ini dahi oluşturmayan bu zümreler, yüzde 95’lik halk kitlesine zorla hükmetmektedir. Halk az da olsa kafasını kaldırmak ve haklarını almak istese silah zoruyla bastırılmaktadır. Siyasi sistemi gasp etmiş olan küresel çıkar odakları, İslam beldelerinde bekçilik yapmak için bu aşağılık yöneticileri seçmiştir ve bunları her türlü imkanlar desteklemektedir. Bu liderler meşru kabul edilmekte, Birleşmiş Milletler’de ve Batı başkentlerinde ağırlanmakta, kendilerine hürmet edilmektedir. Kendilerine servet ve müreffeh bir yaşam sağlanmakta, karşılığında onlar da efendilerine itaat ederek Müslüman kitleleri baskı altına almaktadır.
İşgalcilerin hâkim olduğu küresel sistem tarafından empoze edilen bu beşerî düzen ve azınlık diktatörlükleri, İslam alemine ne getirmiştir? Açlık, yoksulluk, sefalet, servetlerin ve doğal kaynakların yağmalanması, genç işsizliği, üretimde düşüklük, teknolojik geri kalmışlık, spor ve sanatta başarısızlık… Sömürülen, aç bırakılan, milli kaynaklarından mahrum edilen, her türlü imkânı harici güçlere peşkeş çekilen beldelerin evlatlarından başka ne beklenebilir? Tüm imkanları yüzde 5’lik bir azınlık diktatörlüğü zümresine hasredilen bir vatandan ne beklenebilir? Öyle ki spor müsabakalarında dahi diktatörün akrabalarını yenmek idam edilme gerekçesidir. Öyle ki yeraltı kaynakları sömürülmekte ve yüzlerce milyar dolar bu yüzde 5’in müreffeh hayatını finanse etmek için harcanmaktadır. Öyle ki gençlik, küresel sistemin razı olacağı bir vatandaş yetiştirmekten başka hiçbir şeyi umursamayan bir eğitim sistemine hapsedilmiştir. Öyle ki maddi kaynaklar yolsuzluğa ve diktatörlerin refahına aktığından hiçbir teknolojik yatırım yapılmamaktadır. İşte harici güçlerce empoze edilen beşerî sistemler İslam coğrafyalarını bu hale sokmuştur. Seçim sisteminin en gelişmiş olduğu ve halkın seçtiği partilerin iktidara geldiği iddia edilen Türkiye’de dahi durum böyle gelişmektedir. Halk hangi iktidarı seçerse seçsin başarısızlığa, yoksulluğa, sefalete mahkûm edilmektedir. Kendi değerlerinden uzaklaştırılmakta, sistemin sahiplerinin arzularına yem edilmektedir. Ortaya konan siyasi-ulusal semboller güç sahiplerince yaşatılmaktadır ki kendi meşruiyetlerine bir kalkan olsun. Bu siyasi-ulusal semboller ile ayakta duran beşerî sistem çökerse kendi refah ve servetleri de çökeceğinden, söz konusu sembollere sürekli kan pompalamaktadırlar.
Beşerî sistemler ve azınlık diktatörlükleri işte İslam alemine tam da bunu getirmiştir. Her ne kadar bazı kimseler bunu kazanım olarak ileri sürseler de aklını kullanan bir kimse için bunun bir kazanım olamayacağı gayet açıktır.