Serbest Köşe – Derya Fıçıcı / 2024 Ocak / 134. Sayı
Modernizm ya da çağdaşlık; 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında batı (küfür) toplumunun sanayileşme, kentleşme ve teknolojik ilerlemesinin getirdiği hızlı değişime yanıt olarak ortaya çıkan kültürel hareketin adına verilen isim. Peki bu kültürel esinti bizim hayatımızın nerelerine isabet etti, İslam toplumlarında neleri değiştirdi?
Zihnimizde tarihsel olarak biraz geriye doğru gidelim, doksanlı yılları bir anımsayalım: Hepimizin ilk aklına gelen şey 28 Şubat süreci ve tesettür yasağı sürecinde yaşanan olaylar. “Ah o yıllar” diye iç çektiğinizi duyar gibi oluyorum. Zulüm ve onunla gelen direniş, dik duruş… Peki ya sonra ne oldu? Yürekleri ayağa kaldıran tesettür, modernizmin ve çağdaşlığın getirdiği kültürel esintiden nasibini aldı.
90’lı yıllarda kız kardeşlerimizin üzerinde geniş pardösüler, omuzlarından aşağı, her yanını örten kocaman başörtüler vardı. İffetli ve izzetli bacılarımız tesettürü vakarla üzerlerinde taşırlardı. Tepeden tırnağa haya ve edep timsali olan kız kardeşlerimiz. Ardından tesettür defileleriyle birlikte bedenlere oturan modelde pardösüler, mendil büyüklüğünde başörtüler piyasaya sürüldü. Tesettür defilesinde namaz arası verenler, mankenlere tesettür giydirdik diye övünenler, iffetli ve izzetli bacılarımıza kurulan ilk tuzaklardı. Ve modern tesettür sahnede…
Sonra ne mi oldu? Tesettürlü değil, başörtülü kızlar ortaya çıktı. Kızlı erkekli düzenlenen konserlere katılarak “ağlama karanfil” ezgisini söylediler hep birlikte. Mücadele sanatsal ve kültürel faaliyete dönüştü. Önceleri sıcak yuvalarda bir araya gelen bacılar sohbet halkaları oluşturur; ilmi, medreseye çevirdikleri evlerinde tahsil ederlerdi. Mahalle çalışmaları vardı, sıcak ve samimi sofralarda toplanır kardeşliği tesis ederlerdi. Hergün yeni bir tohum düşerdi toprağa, filizlenip büyümek için. Sonra dava ve davet çalışmaları sivil toplum kuruluşlarına taşındı. Müminlerin toplandığı yerler dernek ve vakıflar oldu. Davet çalışmalarının adı sosyal faaliyet, aktivite oldu. Yıl 2023; artık sivil toplum kuruluşlarında toplanmak, dernek ve vakıf ortamlarında yapılan aktiviteler yeterince modern bulunmuyor. Hele ki haftanın sohbeti başlığı altında yapılan çalışmalar banel görülüyor ve gençler tarafından teveccüh görmüyor. Öyle ki “sohbet” kelimesi yerine daha modern bir isim bulmalıyız. Bulmalıyız ki ortama gelenler sosyal medyalarında “etiket”leyebilsin. Ne diyelim; “kitap tahlili” buluşmaları, “falan şey atölyesi” gibi buna benzer paylaşımlarla insanları çağırırsanız katılım daha fazla oluyor. Rahlelerden halka oluşturup yapılan ilim meclislerinin yerine; soğuk bir amfiyi andıran, kürsü ve sıralarla üniversite ortamını anımsatan, hoca ve talebenin arasına uzun mesafeler konulup, bilginin sadece ezberlendiği eğitim kurumlarına dönüştük. Samimiyet, sıcaklık ve içselleştirmekten uzak, sosyal medya paylaşımında etiketimiz olacak ortamlar… Öyle ki artık tesettürlü hanımların ve sakallı erkeklerin gidip, kitap tahlili yapabileceği “kitap kafeler” de açtık. Okuduğu kitabı ve içtiği kahvesini yan yana koyarak fotoğrafını sosyal medyasında paylaşıp, beğeni toplayabileceği ortamlar oluşturduk.
Ve dava, gençlerin kalplerini titreten, ürperten, hayatlarını yeşerten bir tohum değil artık. Dava elektronik ortamda bir slogan, çantaya takılan rozette yazılı bir söz, sosyal medyada birkaç etkileşim…
Peki ne mi yapmalıyız? Eve dönmenin tam zamanı şimdi. Hangi eve döneceğiz? Modernizm ve çağdaşlık illetinden temizlediğimiz evlerimize… Mescitleri andıran, ruhu dinlendiren, bize dünyayı değil; ahireti hatırlatan evlerimize. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yüzünde hasır izi bırakan ama sahabenin kalbinde kardeşlik izi oluşturan o samimi, sıcak evlere geri dönme zamanı. Efendimizin “Ey Ömer! Bırak dünya onların, ahiret bizim olsun.” dediği eve. Hepimiz özlemedik mi o evi? Buram buram tütmüyor mu burnumuzda? Hani o evlerde kalpler vardı, yetimi, yoksulu bağrına basan. Hani o evlerde günahkarlara uzanan eller vardı, tövbeyi hatırlatan diller, ağlanacak omuzlar vardı, kalpleri titreten o söz vardı, ümitler yeşerten müjdeler vardı…
Selam ve dua ile…