Merhum Şehîd Abdullah Azzam Rahimehullah

İslam Önderleri – Yusuf Mert / 2013 Şubat / 3. Sayı

Bazı insanlar vardır ki hayatlarını yazmaya kalemler, anlatmaya kelimeler yetmez… Hayatları söylenebilecek her şeyi anlatır… Onlar insanların teveccüh ettiği fani nimetlere değil, ebedi nimetlere talip olanlardır… Onlar sâbikûn/öncülerdir… Onlar hayatı ölüme giden bir yol değil, ölüm(süzlüğ)ü/şehadeti hayata giden bir yol edinenlerdir… Onlar hayatı ahiret karşılığında satanlardır… Onlar canlarını ve mallarını cennet karşılığında feda edenlerdir… Onlar…

Merhum Abdullah Azzam’da “O”nlardan birisidir. 1941 yılında Filistin’in Siletü’l-Hasiriyye kasabasında dünyaya gelmiştir. Burada ki ilk ve orta öğretiminden sonra 1966′da Şam Üniversitesi Şeriat fakültesini bitirdi. 1967 de Amman da öğretmenlik yaparken Batı Şeria ve Mescid-i Aksa’nın yahudilerin eline geçmesi üzerine Müslüman Kardeşler’in mücahid birliklerine katıldı. İlimsiz cihad olmayacağını düşünerek, başladığı doktorasını 1973’de Kahire’de Usul-u fıkıh dalında başarıyla bitirdi. 1973 – 80 arası Ürdün Şeriat Fakültesinde öğretim üyesi olarak bulundu. Ürdün’den askeri yargıtay kararıyla sürülünce 1981’de Cidde Kral Abdulaziz Üniversitesinde çalışmaya başladı. Burada istediği ortamı bulamayan Abdullah Azzam İslamabad’da ki Uluslararası İslam Üniversitesi’nde ders verirken aynı zamanda yeni başlayan Afgan Cihadı ile yakından ilgileniyordu. Bir müddet sonra Üniversitede ki görevini tamamen bırakarak Peşaver’e taşındı.

1970’lerin sonuna doğru dünya yeni bir sürece girmiş, dünyanın ikinci süper gücü olan Sovyetler Birliği Afganistan’a saldırmıştır. Bu saldırı İslam dünyasında halifelik kaldırıldığından beri hiç gerçekleşmeyen bir olayın ortaya çıkmasını sağlamıştır. Dünyanın dört bir yanından Müslümanlar, dilini ve kültürünü hiç bilmedikleri Afganistan’a gelerek kendi tanımlamalarıyla kardeşleri olarak gördükleri Afgan halkıyla aynı safta savaşmaya başlamışlardır.

Abdullah Azzam da, ülkeleri Ruslar tarafından işgal edilen ve Ruslara karşı cihâd bayrağı açan Afgan Müslümanlarına daha yakın olmak maksadıyla Pakistan’ın İslâmâbâd şehrindeki Uluslararası İslâm Üniversitesi’nde çalışma talebinde bulunmuş ve bu üniversitede çalışması kabul edilmiştir. 1984 yılında da bu üniversiteden kendi isteği ile ayrılarak, Afgan cihâdına eğitim müsteşarı olmuştur. Bütün çalışmasını bu işe hasretmiştir.

Abdullah Azzam, Afgan cihadının dünyaya tanıtılmasında ve İslami meşruiyet kazanmasında en etkin rolü oynamıştır. Afganistan’da Mektebu’l- Hadimat (Hizmet Bürosu) isimli bir kurum açarak dünyanın dört bir yanından ulusal sınırları aşarak gelen binlerce genci organize etmiştir.

Şehadetine kadar tüm ömrünü kâh cephede savaşarak, kâh Arap ülkelerinden gelen gençlerin eğitim kamplarında, kâh muhacirlerin kamplarında geçirdi. Beytü’l-Ensar adıyla (Sonra Hidemat ) açtığı büroda Arap ülkelerinden gelen gençleri ve yardımları organize ediyordu. Mücahidlere yardım, mücahid kervanlarının cephane taşımak için kiraladıkları hayvanların kirası, yol ve erzak almaları için maddi destek olma, Arap ülkelerinden gelen gençleri kamplarda hızlı bir eğitimden geçirdikten sonra fiili cihada yollama, mücahitlerin ve muhacirlerin İslami eğitimi gayret gösterme dergi ve kasetlerle Afgan cihadını tanıma yanında yazdığı eserlerle ümmete büyük hizmet etmiş bir alimdir.

Türkçeye çevrilmiş bazı eserleri şunlardır:

– Afgan Cihadından Rahman Ayetleri

– Tevbe suresinin gölgesinde cihad dersleri

– Kızıl Akrep

– Cihad ahkamı

– Cihad dünya gündeminde

– Cihad kervanı

– Müslüman halkın cihadı

– Cihadın fazileti

– İslam akidesinin özellikleri

– İslam topraklarını savunmak

– Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas

– İslam ve İnsanlığın geleceği

– Hurilerin aşıkları

– Kayıp Minare

Abdullah Azzam, 24 Kasım Cuma günü her zaman namaz kıldığı “Seb’u’l-Leyl Camii’ne gitmek üzere evinden çıktı. Amacı Cuma Hutbesini okumak ve Cuma namazını kıldırmaktı. İki oğlu Muhammed ve İbrahim ile birlikte arabasına doğru yaklaştı. Arabaya yaklaştıktan kısa bir süre sonra çok büyük bir patlama duyuldu. 20 kilo ağırlığındaki TNT’nin uzaktan kumandalı olarak patlatılmasıyla araba anında parçalandı. Abdullah Azzam, oğlu Muhammed ve İbrahim’le birlikte şehid oldu. Cenazeye coşkulu kalabalıklar katıldı. Ve cenaze namazını Sayyaf kıldırdı. Allah şehadetini kabul etsin.

Merhum Abdullah Azzam’a atılan iftiralar

Gilles Kepel, Khan Kagaya, Oliver Roy, Bernard Lewis, Kenneth Cragg ve J.L.Esposito gibi Dünyadaki İslami hareketleri inceleyen batılı ilim adamları; Eserlerinde(1) Abdullah Azzam’ı“Küresel Cihadın Babası, İslami Terörün Lideri” gibi sıfatlarla anmışlardır. Batılıların dediklerini papağan gibi tekrarlayan Türkiyeli bazı akademisyenler ve yazarlar da, batılılarla aynı dili kullanmaktadırlar. Bunlardan birinin sözlerini nakledelim:

“Günümüzde global güvenliği tehdit edici bir nitelik kazanan radikal İslami hareketler ve İslam’ın katı yorumlarından beslenen dini motifli terör örgütleri açısından Dr. Abdullah Azzam, önemli bir ideolog ve ruhani lider olmuştur… Günümüzde “El Kaide” denilince “Usame bin Laden” ismi bilinse ve ön plana çıksa da, El Kaide’nin ideolojik ve teorik lideri Abdullah Azzam olmuştur. Azzam’ın hayatta iken vermiş olduğu dersler ve kaleme aldığı konular halen radikal kesimler ve El-Kaide gibi dini motifli terör örgütleri açısından sorgulanamaz referans kaynaklarıdır”(2)

Batılıları ve onların yerli uşaklarını böyle konuşmaya sevk eden tabi ki Abdullah Azzam’ın fikirleridir. Bu konuda yazar Abdullah Yıldız’a kulak verelim: “İslâm’ı, hayatın bütün alanlarını düzenleyen hukuk sistemi, inanç ve ibadet esasları ile çağa alternatif bir hayat nizamı olarak sunma gayreti içinde olan İslâm âlimlerinin 11 Eylül sürecinde şer güçler tarafından hedef tahtasına oturtuldukları malumdur. Özellikle Londra patlamalarının ardından şeytani medya aracılığıyla zihinlere kazılmak istenen İslâm=terör denklemi bağlamında sözde ‘‘İslâmi terör”ün fikri kaynakları olarak, Filistin asıllı mücahid âlim Abdullah Azzam, Mısır-İhvan hareketinin fikir önderi Şehid Seyyid Kutub ile Pakistanlı âlim, hareket adamı Mevdudî, hatta Ortaçağda Moğol istilasına karşı eşsiz bir direniş ve diriliş hareketi başlatan İbn Teymiye gibi âlimlerin zikredilmesi, son derece anlamlıdır. Zira bu tür gerçek âlimlerin, İslâm’ı bütüncül bir yaşam modeli olarak sistematize edip insanlığa takdim etmeleri, sadece Müslüman dünyayı yeniden ayağa kaldırmakla kalmamış, küresel sistemi de ciddi biçimde korku ve endişeye sevk etmiştir.” (3)

Hz. Peygambere mecnun/deli, kahin, şair” diyen zihniyet tabi ki Rabbani âlimleri de kınamaktan, kötü lakaplar takmaktan geri durmayacaklardır. Müslümanlara yakışan bu âlimleri bizzat kendi eserlerinden tanıyıp açtıkları nurlu yolda yürümektir.

Rabbim emsallerini artırsın, bizleri de yollarından ayırmasın.

Abdullah Azzam’ın 1989 yılında uğradığı saldırıda şehid edilmesinden önce hazırlamış olduğu vasiyetinden bir bölümünü fikirlerini toplu ve özlü bir biçimde ifade etmesi açısından burada aktarmak istiyoruz:

Yüce Allah’ın rahmetine muhtaç Allah’ın kulu Abdullah Yusuf Azzam’ın vasiyetidir.
Kahraman Komutan Celaleddin Hakkani’nin evinde ve 12 Şaban 1406 (20 Nisan 1986) Pazartesi günü ikindi vaktinde şu sözleri yazıyorum: Hamd yalnız Allah’ındır. O’na hamd eder, O’ndan yardım diler, mağfiretini isteriz. Nefislerimizin şerlerinden Allah’a sığınırız. O, her kime hidayet verirse onu saptıracak yoktur. Her kimi saptırırsa, ona da hidayet verecek yoktur. Şehadet ederim ki, Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O, bir ve tektir. O’nun ortağı yoktur. Ve şehadet ederim ki, Muhammed (sav) Allah’ın kulu ve Rasulü’dür.

Allah’ım! Senin kolay kıldığından başka kolay yoktur ve Sen dileyecek olursan zoru da kolaylaştırırsın.

Cihad için gerekli hazırlıkları yapmaksızın, geleceğe dair umutları gerekçe göstermek, zirvelere ulaşmayı ve oralara yükselmeyi arzulayan küçük nefislerin yapacağı işlerdendir.
“Nefisler büyük olduğu taktirde cesetler o muradı gerçekleştirmek için yorulur.”

Hudey İbn İyaz’a su beyitleri yazıp gönderen Abdullah İbn el-Mübarek’e Allah rahmet eylesin;

Ey Haremeyn’de ibadet eden kişi, bizleri görsen keşke!

O zaman ibadetle oynadığını kendin görürsün.

Akıttığı yaşlarla, ey yanaklarını süsleyen kişi!

Bizim boyunlarımızı kanlarımız süslüyor.

Fakih ve muhaddis Abdullah İbn Mübarek’in söylediklerini gördünüz. Müslümanların kutsal ve saygı gösterilmesi gereken değerlerinin ayaklar altına alındığı, namusların payimal edildiği, Allah’ın dininin kökünden yeryüzünden silinmek işlendiği bir zamanda böyle bir ibadeti o, Allah’ın dinini oyuncak edinmek olarak görmektedir…

Şehevî arzular uğruna harcanan, heva ve lüks uğrunda dökülen mal ve servet sahiplerini nasıl bir hesap ve ceza beklemektedir? Artık ey Müslümanlar! Sizin hayatınız cihaddır. Hedefiniz cihaddır. Var oluşunuz, akıbetiniz cihad ile alâkalıdır. Ey davetliler! Sizler silahlarınızı omuzlamadıkça, tağutların mülkünü, kâfir ve zalimlerin mülkünü darmadağın etmedikçe sizin hiçbir değeriniz yoktur. Cihadsız, savaşsız, kansız, sakalsız, Allah’ın dininin muzaffer olacağını zanneden kimseler Allah’ın dininin tabiatını idrak edemeyen kimselerdir. Onlar vehme kapılmışlardır.

Ey İslâm davetçileri! Ölüm tutkunu olunuz ki size hayal bağışlansın. Sakın emeller sizleri aldatmasın, aldatıcılar Allah ile sizleri aldatmasın. Okuduğunuz kitaplar, devam ettiğiniz nafileler, sakın sizi aldatmasın, büyük işlerden yana sizleri rahatlatan basit işlerle uğraşmaya kalkışmayın…

Ey İslâm âlimleri! Şu Rabbine dönen nesle komutan olmak için öne geçiniz. Bundan geri dönmeyiniz, dünyaya meyletmeyiniz. Tağutların sofralarından uzak durunuz. Çünkü bu sofralar kalpleri karartır. Kalpleri öldürür. Sizleri bu hayırlı nesilden uzak tutar. Onların kalpleriyle aranızda engel teşkil eder. Ey Müslümanlar! Uykunuz çok uzun sürdü. Bağiler, azgınlar sizin topraklarınızın her tarafına üşüştüler. Şairin şu beyitleri ne anlamlıdır:

Zillet içinde uzundur uyuduğumuz

Nerede arslanca haykırışlar

Azgınlar çetesi kartal kesildi

Bizse, zincirlere vurulmuş köleyiz

Kölenin zincire boyun bükmesidir, hor, hakir

Yoksa demirin ona vurulması değildir.

Ne zaman bu zincirlere kıyam edeceğiz?

Ne zaman kıyam edeceğiz bu zincirlere?

Müslüman kadınlar sakin rahat ve lüks düşkünü olmayınız. Çünkü rahat ve lüks cihadın düşmanıdır. Çünkü rahat ve lüks beşerin ruhunu telef eder. Temel ihtiyaçlarınızdan fazla şeylerden uzak durunuz. Zaruri şeylerle yetininiz. Çocuklarınızı ağır şartlara, yiğitliğe, kahramanlığa ve cihada alıştırınız. Bu esaslar üzere eğitiniz. Evleriniz arslan inlerini andırsın. Tağutlar tarafından boğazlansın diye, yeyip semiren tavukların kümesi olmasın. Çocukların kalbine cihad sevgisini, cihad tohumlarını ekiniz. Yiğitlerin meydanlarında at koşturmak, savaş alanlarında at koşturmak arzularını, aşkını yerleştiriniz.

Müslümanların problemlerini yaşayınız. Haftada en az bir gün mücahidlerin, muhacirlerin hayatlarına benzeyen bir gününüz olsun. O gün kuru bir ekmek ve buna bir kaç damlayı geçmeyen azıcık çayı katık yapın.

Ey İslâm yavruları! Bombaların nağmeleri, topların gürültüleri, uçakların uğultuları, tank sesleri, eğitiminizin nağmeleri olsun. Dünyanın rahat ve huzuru içerisinde yaşayan, lüks hayat süren ve mideleri şişkin kimselerin nağmeleri ve yatakları sizin büyüyüp gelişeceğiniz yerler olmamalıdır.

Ve sen ey Müslüman hanım! Sana anlatmak istediklerim çok, pek çoktur. Muhammed’in annesi! Allah sana, bana ve Müslümanlara yaptığın hizmetlerin karşılığını en güzel şekilde versin. Uzun süre benim sıkıntılarıma benimle birlikle katlandın. Acı tatlı hayat şerbetini benimle birlikle yudumladın. Bu mübarek yolculuğa koyulmakla benim en büyük yardımcım oldun. Cihad alanındaki faaliyetlerimde senin yardımın çok büyüktür. 1969 yılında iki küçük kızımız ve bir oğlumuzun olduğu sırada evin bütün yükünü omuzlarına bıraktım. Ve sen mutfağı ve buna benzer yan hizmetleri bulunmayan çamurdan tek bir oda içerisinde yaşadın. Yük ağırlaştığı, aile sayımız çoğaldığı, çocuklar büyüdüğü, tanıdıklarımızın artıp misafirlerimizin çoğaldığı bir sırada da evi omuzlarına terk ettim. Ve sen önce Allah için, sonra benim için aza da çoğa da katlandın.

Bana yaptığın bu hizmetlerin karşılığını benim yerime Allah sana en güzel şekilde versin. Allah ve sonra da senin evden uzun süren ayrılığıma katlanman olmasaydı, ben tek başıma bu ağır yükü taşıyamazdım. Senin dünya hayatına rağbet etmediğini gördüm. Seni öyle tanıdım. Senin gözünde ve hayatında maddenin en ufak bir ağırlığı olmadı. Sıkıntı çektiğimiz zamanlarda el darlığından şikâyet etmedin. Allah’ın nispeten bize dünyalık verdiği zamanlarda da azmadın. Kendini lükse kaptırmadın. Dünya senin kalbinde yer etmedi. Çoğu zaman dünya senin elinin altındaydı.

Cihad hayatı en lezzetli hayattır. Sıkıntılara, darlığa sabır ve tahammül, nimet ve lüks içerisinde kalmaktan daha güzeldir. Zühdden ayrılma Allah seni sevecektir. İnsanların elinde bulunana rağbet etme, insanlar da seni sevecektir. Kur’ân ömrün zevki, hayatın en güzel arkadaşıdır. Namaz kılmak ve nafile oruç tutmak, seher vakitlerinde istiğfar etmek kalbe bir incelik verir, ibadete lezzet katar. Hoş, hanım arkadaşlarınla oturup kalkıp dünya imkânlarından çokça yararlanmayıp dünya ehlinden ve dünya gösterişinden uzak durmak kalplere rahat ve huzur verir. Allah’tan dilerim ki, dünya hayalında bizi bir arada bulundurduğu gibi Firdevs’le de bizi bir araya gelirsin.

Size gelince oğullarım, sizler ancak az bir süre benimle birlikte olabildiniz. Sizin terbiyenizle ancak çok az bir süre ilgilenebildim. Evet, sizinle ilgilenemedim. Ancak, ne yapabilirim ki, Müslümanların başına gelen bu musibetler, süt emziren anneye yavrusunu unutturdu. İslâm ümmetinin karşı karşıya kaldığı dehşetli haller, küçücük çocukların bile perçemlerini ağartacak durumdadır. Allah’a yemin ederim tavuğun civcivleriyle yaşadığı gibi kafesimin içerisinde sizinle yaşamaya tahammül edemedim.

Hizmet ve sıkıntı ateşi, Müslümanların kalplerini yakarken ben serinkanlılıkla hayat süremezdim. Müslümanların başına gelen haller herkesin kalbini veya azıcık aklı bulunan herkesi ıstıraptan paramparça ederken uzun süre sizinle kalamazdım. Türlü nimetler içerisinde sizin aranızda önüme bir kap konulup bir başka kabın kaldırılır vaziyette etlerin ve çeşitli tatlıların doldurduğu tabaklara el uzatarak yaşayamazdım. Bu insafa sığmazdı. Allah’a yemin ederim, hayatım boyunca elbise, yiyecek veya mesken olsun, her şeyin lüksünden nefret ettim. Elimden geldiğince sizleri zahidlerin makamına yükseltmeye ve refah içerisinde yaşayan kimselerin bataklıklarından daha yukarıya çıkarmaya gayret etlim…

Allah’ım! Seni bütün eksikliklerinden tenzih ederim. Sana hamd ederim. Senden başka hiçbir ilâh olmadığına şahitlik ederim. Senden mağfiret ister ve Sana tevbe ederim.

————————————————————

1) Gilles Kepel, Cihat, Çev.: H. Bayrı, Doğan Kitap, İstanbul-2001,Bernard Lewis,İslam’ın Siyasal Dili, Rey Yay.,İstanbul, 1992, J.L.Esposito, İslam Tehdidi Efsanesi, Ufuk Kitapları, İstanbul, 2002;J.L. Esposito, Kutsal Olmayan Savaş, Oğlak Bilimsel Kitapları, İstanbul, 2003

2) Özgür Öztürk, El Kaide’nin Düşünsel Artyöresi ve Öznenin Radikal Söylemİçinde Sabitlenme Süreci, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 113–114, Ankara,2008

3) Abdullah Yıldız, Vakit Gazetesi, 30 Kasım 2001