Seçimler Geliyooor Seçimleeerr…

Gündem – Nedim Bal / 2014 Mart / 16. Sayı

Bismillahirrahmanirrahim

Bazen hikâyeler, anlatılmak isteneni daha güzel anlatır. Bizlerde sizin için ilkokul öğrencisi ile öğretmeni arasında geçen bir hikâye yazdık. Bakalım beğenecek misiniz?

-Öğretmenim!

-Söyle canım.

-Babamla annem evde tartışıyorlardı. Memokrasi, seçim, oy deyip durdular! Bir şey anlamadım… Öğretmenim bu Memokrasi, seçim, oy kim oluyor? Niçin annem babam daha önce hiç tanımadığım bu yabancı kimseler için kavga ediyorlar?

-Anlatayım Canım! “Demokrasi; halkın kendi kendini yönetmesi rejimidir.” Yani; İnsanlar nasıl yönetilmek istiyorlarsa onları öylece yönetmektir.

-Öğretmenim bu nasıl olacak?

-Seçim yoluyla canım! Bak şimdi bir tane kutsal sandık var. Bu sandık dört beş yılda bir milletin huzuruna çıkarılır. Sen o kutsal sandığın başına gidiyorsun ve seni yönetecek insanı seçiyorsun…

-Peki, Öğretmenim, ben o insanı tanımıyor muyum? Mesela beni; annem veya babam yahut amcam yönetsin diyebilir miyim?

-Bunu da nereden çıkardın yavrum! Öyle önüne gelen herkes seçilir mi? Bizi yönetecek insanları Parti genel merkezleri seçiyor ve bizim önümüze koyuyorlar. Biz, önümüze koyulanların içinden birini seçmek zorundayız…

– O nasıl iş öğretmenim! Ben tanımadığım, bilmediğim, güvenmediğim, istemediğim bir insanı, sırf onun adı birileri tarafından öne çıkarılıp, önüme koyulduğu için seçmek zorunda mıyım? Bu gerçekten seçim olur mu? Hani ben istediğimi seçecektim?

– Hişşt. Çocuk! İleriye gitme! Devlet büyüklerimiz bizi kimin yöneteceğini bizden daha iyi bilirler. Onlar bizim adımıza en iyi kararları verirler. Onlar, bizi yönetecek olanları seçer ve bizde, bizim adımıza bize seçilen adamı seçeriz. Bu kadar basit(!) niye anlamıyorsun ki?..

– Öğretmenim kusura bakmayın ama bu seçim işi benim kafama pek yatmadı. Yani; ben, benim seçmem için gönderilen adayları mecburen seçmek zorundayım… Hımm… Tuhaf şey. Demek bu özgür(!) seçim oluyor.

– Öğretmenim… Demin Memokrasi demiştiniz. Hani; “insanlar nasıl yönetilmek istiyorlarsa onları öylece yönetmek”değil mi?

– Evet canım. Çok iyi anlamışsın. Demokrasi çağdaş ve insancıl bir sistemdir.

– Peki, bu insanlar, hangi kanun, hangi felsefe, hangi din ile yönetilmek isterlerse öyle yönetilecekler değil mi?

– Hayır yavrum. Yine yanlış anladın! Bugün tuhaf tuhaf sorular soruyorsun. Hasta falan mı oldun sen? Tabi ki insanların neyle nasıl yönetileceğini “Derin Devlet Büyüklerimiz” belirlemiş. Biz atamızın yolundayız. Bu ülke, Laik ve Kemalist bir rejimle yönetilecek. Bunun dışında olmaz… Bu kabul edilemez. Hatta teklifi dahi düşünülemez… Bizler, bu Laik ve Kemalist rejimi yaşatacak ve ülkeyi bu inanca göre yönetecek en iyi Parti ve milletvekillerini seçiyoruz… Başka düşünce ve inanca asla müsaade edilemez…

– Ama öğretmenim demin Memokrasi için “İnsanlar, nasıl ve neyle yönetilmek istiyorlarsa onları öylece yönetme rejimidir” demiştiniz. Bu nasıl iş…? Mesela; büyük çoğunluğu Müslüman olan bu halk, kendilerinin Kur’an’ı Kerim kanunlarıyla, İslam inancıyla yönetilmesini isterlerse, onlara izin verilmeyecek mi?

– Aslaa asla aslaaa…  Yine fabrika ayarları bozuldu bu çocuğun! Yavrum sen 10. Yıl marşını iyi ezberlemedin anlaşılan! Bu ülkeyi Şeriat’çılara, Kur’an’cılara, Peygamber’cilere, Ümmet’çilere, Namaz’lılara, Oruç’lulara, Sakal’lılara, Başörtü’lülere teslim etmeyiiizzz. Biz atamızın kemiklerini sızlatmayızzz. Ne diyordu sevgili atamızzz; “Gökten indiği zannedilen kitaplarla ülke yönetilmez. Biz ilhamımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan alıyoruz”…(1KASIM 1937 TBMM TUTANAK dergisi cilt 20 syf 3)

Neymiş o vahiy mahiy! Allah, devlet yönetimine karışamazzz.

– Tamam, tamam öğretmenim! Lütfen kızmayın ve elinizdeki copu şey, sopayı bana doğru sallamayın. Çok korkuyorum. Bir daha böyle saçma sapan sorular sorup sizi kızdırmayacağım. Fakat son bir sorum var. Cevabını çook merak ediyorum da!

– Tamam, son olsun ama. Çabuk sor sorunu bakalım!!

– Öğretmenim! Şuan ülkeyi yönetenlerin içinde namazlı, Kur’an’lı, Oruçlu, Sakallı, Başörtülü insanlar var. Hani onlara asla müsaade edilmeyecekti. Hani onlar bizi yönetemezlerdi. Bal gibi yönetiyorlar işte…

– Doğru canım doğru. Fakat onlar bu ülkeyi, İslam’a, Kur’an’a, Peygambere göre yönetmiyorlar ki…

Ayrıca artık gericilerle uğraşmaktan bizde yorulduk, usandık. Hem okyanusun öteki tarafındaki büyük dostumuz SAM amca bir müddet iyi geçinin dedi. Şimdi; kardeşlik zamanı …

Biraz bizim yüce ve kutsal değerlerimizden, biraz da onların yüce ve kutsal değerlerinden karıştırıp gidiyoruz..Şimdilik ortayı bulduk… Ilımlı ılımlı, tatlı tatlı gidiyoruz.

Hem onlar Müslümanların Peygamberinin başaramadığını daha doğrusu beceremediğini becererek tarihe geçtiler…

– Öğretmenim son demiştim ama beni acayip merakta bıraktınız şimdi… Neymiş o Peygamberimizin bile beceremeyip bunların becerdiği şey???

– Ya çocuk sende her şeyi biliyorsun, işitiyorsun da şu olayı bilmiyor musun? Hani Mekkeli müşrikler Müslümanlardan bıkmışlardı ve bir gün mağlup olacaklarını, Müslümanların zafere ulaşacaklarını anlayınca da “Ey Muhammed! Gel bir yıl, sen bizim yüce ve kutsal değerlerimize itaat et,biz seni yönetelim. Bir yıl da biz senin yüce ve kutsal değerlerine itaat edelim, sen bizi yönet”demişlerdi.

– Eee öğretmenim Peygamberimiz ne demiş bu teklif karşısında..?

– Bunu da mı duymadın? Kur’an’da bile geçiyormuş diyorlar;

لَـكُمْ د۪ينُكُمْ وَلِيَ د۪ينِ

“Sizin kutsallarınız, değerleriniz, dininiz sizin olsun, Benim Kutsalım, değerlerim ve dinim benim olsun” diyerek reddetmiş kardeşlik zamanını…

…Evet! Türkiye yine bir seçim atmosferine olağanüstü olaylar eşliğinde girdi. Herkeste bir heyecan!

Milliyetçisi, solcusu, dindarı, dinsizi, liberali, kapitalisti, kemalisti, ulusalcısı herkes, halkı yüce (!) demokrasiye ve onun hayat damarı olan seçimlere davet ediyor.

Bizler milliyetçi, solcu, dinsiz, liberal, Kemalist kesimlerin;” demokrasiye iman edin, seçimle de Salih amel (!) yapın” çağrılarını anlayabiliyoruz. Onların inancı ve sireti buna gayet müsait.

Fakat bizlerin anlamadığı ve izah edemediği şey; Allah’a, İslam’a, Peygamber’e ve ahiret gününe iman ettiğini söyleyen ve kendilerini İslamcı geleneğe nispet eden lider ve kadrolarının da aynı şekilde diğerleri gibi insanları demokrasiye ve seçimlere davet etmeleridir.

Allah’ın bizler için seçtiği ve uymamızı emrettiği İslam nizamı dururken, beşeri ideolojilerden bir ideoloji olan demokrasiye niçin insanlar davet edilir?

Peygamberi yöntem bu mudur? Allah’ın razı olduğu yol bu mudur? Müslümanlar, yaşadıkları coğrafyalar da –zulüm altında olsalar bile- insanları batıl sistemlerin inanç ve kanunlarına mı yoksa Allah’ın nizamı olan; İslam’a, Tevhid’e ve onun hükümlerine mi davet etmekle sorumludurlar?

Hangi Peygamber zulüm ve sıkıntı yaşamamıştır? Hangi Peygamber ölüm tehditlerine, hakaret ve küfürlere maruz kalmamıştır? Hangi Peygamber doğduğu topraklardan sürülme, sürgüne gönderilme baskısı ile karşı karşıya kalmamıştır?

Peki, yaşanan tüm bu zulümler, Peygamberler ve onlara inanan Müslümanlar için bir mazeret olmuş mudur? Onlar, iliklerine kadar hissettikleri zulüm ve işkencelerin içinde iken dahi, insanları Allah’a, Tevhid’e, İslam’a ve onun hükümlerine itaat etmeye davet etmekten vaz mı geçmişlerdir?

Hangi Peygamber belli bir zamana kadar güç toplamak maksadı ile içinde yaşadıkları topraklarda egemen olan güçlerin batıl ve şirk olan inançlarına, onların yüce ve ulu kabul ettikleri şahıs ve değerlere halkı davet etmiştir? Onlar; “Sizin; iman edip yaşadığınız bu düzenlerin, bu rejimlerin, bu kanunların, bu yasaların hepsi batıldır. Allah’tan gelmemiştir. Dönün Allah’a.. Gelin Allah’ın hükümlerine teslim olun. Çürümüş kemikler size fayda vermeyecektir. Gelin atalarınızın yolu olan bu batıl ve şirk düzenleri terk edin” demekten vaz mı geçmişlerdir???

O halde, niçin kendini İslamcı gören bazı zevatlar, bu toplumun önüne çıkarak, Allah’ın razı olmadığı ve emretmediği, Peygamberlerin göstermediği bir yola (demokrasi-seçim-particilik vb.) insanları davet ediyorlar? Üstelik bunu din adına, dine hizmet için yapıyorlar..

Beşeri dinlerden bir din olan demokrasiyi, onun en önemli işletim aracı kabul edilen particiliği ve onun ameli konumunda olan seçimleri niçin allayıp pullayıp Müslümanların inancı haline getirmeye çalışıyorlar? Niçin, demokrasinin İslam’a zıt bir şey olmadığını, tam tersine İslam’ın böyle bir rejimi emrettiğine insanları inandırmaya çalışıyorlar???.

Bu ülkenin saf, temiz ve necip Müslüman evlatlarına diyoruz ki: Emperyalizmin, Siyonizmin, küresel sermayenin, derin devletin hesabına çalışan ve dindar gözüken sahte dincilerin, sahte diplomalı profesörlerin, köşe yazarlarının, suni yemlerle büyütülmüş hormonlu cemaat ve şeyhlerinin, ağabeylerinin anlattığı ve öğrettiği DİN, Kur’an-ı Kerim’in anlattığı ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in öğrettiği DİN değildir.

Yüce İslam dini; yeryüzüne adaletle hükmetmek, hayatı tümüyle yeniden inşââ etmek, tüm batıl inanç, hurafe ve kötülükleri kökünden söküp atmak için Allah tarafından gönderilmiştir. Şanı yüce olan Allah; kendisine, kendi gönderdiği düzenine ve kendi koyduğu kanunlarına eşdeğer ortaklar edinmeyi yasaklamıştır.

İnsanların neye nasıl inanacaklarını, soysal ve ticari hayatlarını nasıl düzenleyeceklerini, nerede nasıl giyineceklerini, neleri yiyip neleri içeceklerini kanunlarla belirleyen tüm beşeri rejim/ ideoloji/felsefe ve düzenler; Allah’ın insanlar arasında uyulması ve uygulanması için gönderdiği İSLAM DÜZENİNE ve KANUNLARINA karşı koyulmuş alternatif düzenlerdir.

Bir bedende iki ruh, iki kalp olmaz. Bir insan ya Allah’ın bildirdiği ve kurallarını koyduğu İslami yaşam tarzını kabul eder ve Müslüman ismini alır yahut insanların belirlediği ve kurallarını kendilerinin koyduğu beşeri yaşam tarzlarını kabul eder ve müşrik veya kâfir ismini alır.

Bu anlamda İslam dininde bir zorlama yoktur. Dileyen iman eder İslam’ın yaşam tarzına razı olur, dileyen reddeder ve başka yaşam tarzlarına razı olur.

Bu hakikat ortada iken; insanların kendi düşünce, inanç ve zevklerine göre uydurdukları ve toplumda yaşayan diğer insanlarında uymalarını istedikleri Demokrasi, Laiklik, Komünizm, Irkçılık, Kapitalizm, Sosyalizm gibi düzenleri ve onların kokuşmuş kanunlarını, yüce Allah’ın insanlar arasında uyulması ve uygulanması için gönderdiği şerefli İSLAM DÜZENİ ve KANUNLARIYLA aynı tutmak, eşit görmek veya uzlaştırmaya çalışmak yahut bu batıl düzenlerin İslam’a uygun olduğu fetvalarını (!) koparmaya çalışmak, Allah’a karşı haddi aşmaktır. İslami literatürde bunun karşılığı şirk ve tuğyandır. Bu düşünce, insanı iman dairesinden dışarıya çıkarmaya yetecek amellerdendir.

Hâkimiyeti yani; insanlar üzerinde kanun ve yasalar koyarak onları yönetme yetkisini YARATICI olan Allah’tan alıp, YARATILAN insana vermek; Allah’a şirk / ortak / eş koşmanın en ağır ve çirkin çeşitlerindendir.

İşte bu yüzden, ister Demokrasi, ister Laiklik, ister Sosyalizm, ister Irkçılık, ister Kapitalizm olsun, insanın ürettiği ve yine insanları yönetmeye talip olan tüm rejim ve düzenler İslam’ın dışındadır. Bunlar Allah’ın düzenine karşı alternatif olarak üretilmiş şirk düzenleridir.

Tam da seçim atmosferine girmişken dile getirmeye çalıştığımız bu hakikatlerden hoşlanmayanlar elbette olacaktır.

Fakat bizler, imanımızın ve kardeşlik hukukumuzun bir gereği olarak; tevhid ehli Müslüman kardeşlerimizin imanlarına zulüm karıştırmamaları ve Demokrasi düzeninin önemli bir parçası olan seçim / oy ameline bulaşmamaları temennisi ile bu nasihatlerimizi yapmaya çalıştık. Dileyen kabul eder, dileyen reddeder.

(Ey Muhammed!)“Artık Allah’ın indirdiği ile aralarında hükmet ve sana gelen haktan ayrılıp ta onların arzularına uyma”… (Maide 48)

“Aralarında, Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma ve Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından (Kur’an’ın bazı hükümlerinden) seni şaşırtmalarından sakın. Eğer yüz çevirirlerse, bil ki şüphesiz Allah, bazı günahları sebebiyle onları bir musibete çarptırmak istiyor. İnsanlardan birçoğu muhakkak ki yoldan çıkmışlardır.”(Maide 49)

“Onlar hâlâ cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Kesin olarak inanacak bir toplum için, kimin hükmü Allah’ınkinden daha güzeldir?” (Maide 50)

“Sonra seni de bu işte bir şeriat üzere kıldık. Ona uy ve bilmeyenlerin arzularına uyma.” (Casiye 18)

“İbrahim’de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, “Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir” demişlerdi.” (Mümtehine 4)

…“Sana gelen bu ilimden sonra eğer sen onların heva ve heveslerine uyarsan, Allah tarafından senin için ne bir dost vardır, ne de bir koruyucu.” (Rad 37)

Biz tebliğ ettik, sen şahit ol Ya Rabb…

Es Selamu Aleykûm