Serbest Köşe – Derya Fıçıcı / 2017 Temmuz / 56. Sayı
Ben senin bedeninde dünyaya açılan yuvarlak, bir çift pencereyim. Parıl parıl parıldayan, derinlerime bakıldığında anlamlar taşıyan… Sevgi, muhabbet, heyecan, hüzün…
Dünyaya geldiğimde ilk annenin gözlerine değdi bakışlarım. Ah o gözler, içinde Rahman’ın merhameti vardı.
Bana itafen zeytin gözlü yavrum diye severdi seni. Bedeninin bir yeri ağrısa ben akıtırdım incilerimi, hemen anlardı annen. Yani bebekken ben senin hem gözün hem de dilindim.
Önce hareketleri takip ettik birlikte, sonra renkleri… Derken, büyüdün, çocukluk çağın ne güzeldi, en güzel şeylere bakardın benimle. Baharda uçan kelebekleri takip ederdik. Renkli balonlara bakardım. Uçurtmanı salardın gökyüzüne, maviliklere dalardık. Bazen uçan bir kuşun kanadına konardık.
Bir şeye üzülsen, ben mahsun olurdum, sevdiklerin hemen anlardı.
Sevindiğinde ben parlardım, gözlerinin içi gülüyor derlerdi. Biraz daha büyüdün. Güzel günler geride kaldı sanki. Bir ekran vardı dört köşe, adına televizyon denilen, içinde hikâyeler oynardı. Onu takip ederdin benimle, içinde bin türlü haram. Rabbim bir çift perde yapmıştı… Haramlarla karşılaşınca kolayca aşağı inen göz kapakların vardı. Minicik bir toz gelse yüzüne, kapardın onları, koca koca haramları gözüne gözüne soktularda kapamadın. Sen her harama baktığında ben ağladım. Siyah inciler akıttım içime içime.
Kitabımı aradım raflarda, tozlanmış unuttuğun kitabımı, Kur’an’ımı. Sayfalarında gezmek istiyordum. Her bir harfine değdirerek bakışlarımı… Numurumu kaybediyorum her geçen gün. Rahman demişti ki yalnızca helaline bak. İlk bakış kendiliğinden, ikincisi şeytandan demişti peygamberin.
İnsanların gizlilerini araştırma demişti. Hanelerin kapı ve pencerelerin, açık olsa bile, bakma demişti, haram! Sana hayâlı olmanın en güzel örneklerini göstermişti dinin.
Ben sana tertemiz olarak verildim. Sabrım, şükrüm, hamdımla güzelliğim bundandı. Nefsin büyüdü, hakkına razı olmadın. Miğden doydu, ama nefsin doymadı. En ağır sözler işittim. Açgözlü dediler sana utancımdan, donuklaştım, parlaklığımı yitirdim.
İnsanlardan değil Rabbimden utandım. Seyahatlere çıktın. Kumsalları dolaştın. Pis bedenlerin ücralarına baktın. Benim şahit olduğum her sahne kalbini kararttı. Oysa Rahman sana öyle bir sahne hazırlamıştı ki, dünyada seyahatin Beytullaha olsaydı, baktıkça arınacaktın. Ah benim kara sevdam, seninle dünyada buluşamadım. Haram nöbetleri tuttun sabahlara kadar elindeki ekrandan, Allah için bir gece nöbette kalsaydın cehennem ateşi haram kılınacaktı.
Malını kaybettin ağladın, mevkine ağladın, hırsından ağladın, Allah korkusundan bir damla akıtmadın. İşte bunlar benim içime akıttığım siyah inciler. Rahmana sunuyorum onları.
Ben her şeye tanık olan iki gözün
Yok artık söyleyecek tek bir sözün
Sen sus gözler konuşsun dedi Rahman
Tek sözüm DAVACIYIM.