İslam’da Kadının Hakları Ve Daveti

Nebevi Aile – Halime Yılmaz / 2019 Ocak / 74. Sayı

Kadın hakları, İslam düşmanlarının bizzat İslam ile savaşmak için kullandıkları en başarılı yol olmuştur. Müslümanları İslam’ dan uzaklaştıramayacaklarını anlayınca “kadını boz-ümmeti parçala” projesiyle bu isteklerine kavuşacaklarını fark ettiler. Maalesef başardılar. Kadını evinden çıkarıp özgürleştirecekleri iddiasını ileri sürerek aileleri paramparça ettiler. Kocasına itaat etmekten imtina eden kadın, kocası dışındaki erkeklerin kölesi olduğunun farkına varmadı. Halbuki İslam, kadına yönelik koyduğu tüm kanunlarda kadını korumak istemiştir.

İslam, kadına her alanda değer vermiş ve pek çok alanda da kadınla erkeği eşit kılmıştır. Kadınla erkeğin eşit olduğu alanların en önemlisi de “insanlıkta” eşit olmalarıdır. Burada değinmekte fayda vardır: Fıtrat olarak kadın ve erkek birbirinden farklıdır. Fıtrat ve insanlık ayrı şeylerdir.

“Allah katında en değerliniz, O’ ndan en çok korkanlarınızdır…” [1]

Yine iyilik ve kötülükten hangisini yaparsa mükafat ve ceza konusunda eşittir.

Aslında bazı İslam düşmanlarının iddia ettikleri gibi İslam kadını aşağılamaz. Bilakis, İslam’ın kadına verdiği değer ve hakları başka hiçbir sistem vermemiştir ve veremeyecektir. Hatta İslam’ da kadına “pozitif ayrımcılık” yapılmıştır diyebiliriz. Hangi yönlerden diye sorulacak olursa şöyle denilebilir:

İslam kadına hem “kız çocuğu” hem “eş” hem de “anne” olarak ayrı ayrı değer biçmiş ve onu saygıdeğer kılmıştır. Kızı olan onu güzel yetiştirir ise bu, o anne babanın cehennem ile aralarında bir perde olacağı vurgulanmış, eş olarak kadını çok özel bir yere koymuş ve bu konuda ona birçok hak tanımış, diğer yandan anneliğe çok özel bir konum belirleyerek hakkının asla ödenmeyeceği gerçeğini her fırsatta dile getirerek başka hiçbir sistemin vermeyeceği değer ve özeni İslam kadına vermiştir.

İslam’ın kadına verdiği değeri anlamak istiyorsak geçmiş medeniyetlerde kadına nasıl bakıldığına bir göz atmamız yeterli olacaktır. Yunan Medeniyetinde kadın değersiz bir varlıktı. Köle gibi görülür, kocası ölen kadın kocasının malına mirasçı olamazdı. Hint Medeniyetinde 17. yüzyıla kadar kadının kocası ölünce kadın diri diri yakılırdı. Yahudilerde kadın lanetli kabul edilirdi. Hıristiyanlar ise kadını uğursuz, suçlu ve şeytanın oyuncağı olarak görürdü. Fransızlar ise kadının insan olup olmadığını tartışmışlar ve sonunda “erkeğe hizmet için yaratılmış bir insan!” olduğuna karar vermişlerdir. Halbuki İslam’ a göre kadın kocasına hizmet ederken bile Allah’ın emrini yerine getirmek için bu işi gerçekleştirir. Bunu da sevap umarak yapar ve erkeğin veya başka kimsenin kölesi değildir kadın.  İngiliz kanunlarında 1805’ e kadar erkeğe karısını satma yetkisi veriliyordu. Cahili Araplarında kız çocukları diri diri toprağa gömülür, kocası ölen kadın bir eşya gibi mirasçılar arasında paylaşılırdı. Ne zamanki İslam geldi kadını aile ve toplumdaki değeri yükseldi. Namusu korundu ve saygınlığı arttı.[2]

Kadının İslam’daki değerini anlamak için şöyle bir İslam’ın kaynaklarına göz ucuyla bakmamız bile yetecektir. Bakış açınızı genişletmek için birkaç tanesini sıralayacağım:

Kuran’ da kadınlar anlamına gelen adı “Nisa” olan müstakil bir sûre olduğu gibi, sadece kadına ve onun eş olarak ilişkilerine has hükümlerin bulunduğu birçok ayet inmiştir. Erkekler adına has bir sûre olduğunu duydunuz mu? Bu, kadına yapılan bir “pozitif ayrımcılık” değil de nedir? Üstelik bu sûre Kuran’ın en uzun sûrelerinden ve Kuran’ın baş kısmında yer alan bir sûredir. Bu, kadına verilen değeri göstermeye yeter.

Aişe radıyallahu anha’ dan rivayetle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem,

“Kadınlar, erkeklerin öz kardeşleridir.”[3]  buyurarak kulluk konusunda takva hariç birbirine üstünlüklerinin olmadığını ifade etmiştir.

Karı-koca olarak birbirine iyiliği emredip kötülükten alıkoyma görevinde de eşittirler.

Kadın hayız günlerinde namaz kılmaz, oruç tutmaz. Bu, kadına verilen bir değerdir. “Sana ay başı halinden sorarlar. Deki o, bir eziyettir…”[4] Düşünsene! Kadının en özel günü, kutsal kitabımızda gündem ediliyor. Öyle ki kadının bu dönemde yaşadığı psikolojik ve biyolojik sıkıntıları da dile getirilerek adeta Allah tarafından erkeğe bu günlerde sabırlı olması mesajı veriliyor. Ne büyük bir değere sahip olduğumuzun farkına varmalıyız. Hangi patron, çalıştırdığı kadın işçisinin özel günlerini gözetip, o günlerde çalışmamasına izin verir? Üstelik çalışma kurallarının yazılı olduğu vesikalara bunu not düşerek diğer çalışanlarda farkındalık uyandırmaya çalışır. Kimse böyle bir şey yapmaz. Ama Rabbimiz yapmış. Kadın kullarının haklarını bizzat savunmuştur.

Kadınların imanı, erkeklerin imanı gibidir. “Erkek olsun kadın olsun kimsenin yaptığını boşa çıkarmayacağım.”[5]

İfade özgürlüğü sadece erkeğe has değildir. Kadına, kendini ifade etme hakkı verilmiştir.

“Mü’min erkek ve Mü’min kadınlar birbirinin velisidir. İyiliği emreder kötülükten men ederler.”[6]

İslam’ın rehberliğinde kadınlar erkekler gibi eğitim faaliyetlerine iştirak etmişlerdir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ in hadislerini nakleden ravi, şair, edebiyatçı hanımlar ve çeşitli ilim dallarında eser veren kadın müellifler çıkmıştır. İslam özellikle çocuk yetiştireceği için kadının eğitimine önem vermiştir. Haramlarla dolu erkeklerle karışık alınan eğitim ortamlarında olmamak şartıyla elbette.

Kadın, bilinçli ve idrak sahibi olduğu müddetçe mülk edinme hakkına sahiptir. Temel görevleri olan eşlik ve annelik görevlerini aksatmadığı ve haramlara bulaşmadığı sürece bunu yapabilir. Kadın, sahip olduğu şahsi malını yönetme yetkisine sahiptir. Ancak Avrupa’da koca, kadının şahsi malında ortak ve sorumlu kabul edilir. Dolayısıyla kadın, kocasının izni olmadan kendi malında tasarruf sahibi olamaz. Nerede savundukları kadın hakları? Hikâye anlatıyor ve kendilerine kanmaya hazır olanları aldatıyorlar sadece.

İslam’da kadının mirastan hakkı vardır.

Kadın, evleneceği erkeği seçme hakkına sahiptir. Bu konuda herhangi bir baskı ve zorlama yapılamaz. Ayrıca nikah kıyılmadan önce evlilikten vazgeçme hakkı vardır.

Evlendikten sonra kendi soyadını koruma ve kullanma hakkına sahiptir. Bugünkü sistemlerde ise evlilikten sonra artık sadece kocasının soyadıyla anılmaya başlar.

İçinde yaşadığı toplumun adetlerine uygun olarak mihir isteme ve bunu nikah anında veya sonraki zamanda alma hakkı vardır. Eşiyle anlaşırsa mihrini hibe de edebilir.

Kadın evinin işini görür, kocasının namusunu ve malını korur. Koca da onun nafakasını sağlaması gerekir. Muaviye el-Kureyşi’den rivayetle o Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ e sordu: “Kadınlarımızın bizim üzerimizdeki hakkı nedir?” Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle cevap verdi:

“Kendi yediğinden yedirmen, giydiğinden giydirmen, yüzüne asla vurmaman, onu takbih etmemen (çirkin görmemen), ona hakaret etmemen, onu lanetlememen ve ev içi hariç onu terk etmemendir.”[7]

Kocanın karısına güzel muamele etmesi gerekir.

Kadınlar eğitim işini daha iyi bildikleri için çocuğun bakımı onlara verilmelidir. Ebu Eyyub el-Ensari’den rivayetle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kim bu dünyadayken anne ile çocuğunu birbirinden ayırırsa ahirette Allah onunla sevdiklerinin arasını ayırır.”[8]

Ortamda fitne söz konusu değilse ve fazla abartmadıkça camiye, ilim meclislerine gitme hakkı vardır.

Kadınların haksız yere dövülmeleri yasaklanmıştır. İbn Ebi Zuab’dan rivayetle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah’ın kadın kullarını dövmeyiniz.”[9]

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kadınların kaburga kemiğinden yaratıldığını bildirerek, onlardan olduğu gibi faydalanmayı emretmiş ne tamamen bırakmaya ne de fazla sıkmaya izin vermemiştir.

Kadının Daveti

Kadının dinini yaşayacağı kadar ilim öğrenmesi gereklidir. Ayşe annemiz radıyallahu anha Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’ den en çok hadis nakleden kişilerdendi. Ama kadınların erkekler gibi sokaklarda fazla dolaşması, davet için sürekli dışarıda bulunması zordur. Çünkü kadın dışarı çıktığında şeytan, erkekleri fitneye düşürmeye çalışır. Bunu önlemek için İslam, tesettürü kadına farz kılmıştır. Tesettür için ortaya konulan şartlara riayet ettikten sonra kadın, İslam’ın belirlediği sınırları aşmadan davete atılabilir. Ama şu gerçek akıldan çıkarılmamalıdır; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kadınların akıl ve dinlerinin yarım olduğunu bildirmiştir. Öyleyse kadının daveti de erkeğin desteği ve yardımı olmadıkça yarım olacaktır. Kadının dini yarımdır. Çünkü ayın yarısı adet görür ve namaz ve oruç gibi farz ibadetlerden uzak durmak zorundadır. Kadının aklının yarım olmasından kasıt onun geri zekalı olması değildir. Bilakis duygusallığıdır. Kadın duygusallığı genelde ön planda kullandığından olayları değerlendirme ve hüküm vermede yarım kalmaktadır. Yoksa peygamber sallallahu aleyhi ve sellem burada kadını aşağılayacak bir şey kast etmemiştir.  Bugün yapılan araştırmalarda kadının gebelik, doğum gibi sebeplerden dolayı çokça unutkan olduğu ispatlanmıştır. Ayrıca buradaki hüküm kadınların çoğu içindir. İstisnalar da elbette olabilir.

Kadınlar davet konusunda tamamen elini eteğini çekmemelidir. Ama “gizli kahraman” olup arkadan kocasını, evladını bu dava için teşvik etmeli ve helal çerçevede davet çalışmalarında bulunmalıdır. Ama bu konudaki eksikliğinin şuurunda hareket etmelidir.

Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.


[1]. Hucurat, 13.

[2]. İslam’a Göre Kadın Hakları, Kevser Muhammed el- Minavî

[3]. Tirmizi, 1-190

[4]. Bakara, 222

[5]. Âl’i İmran, 195

[6]. Tevbe, 71

[7]. Ebu Davud, Nikah, 42

[8]. Ahmed

[9]. Ebu Davud, 2146