İslam Dünyasındaki Kaşifler – Cihan Malay / 2019 Ocak / 74. Sayı
Asıl ismi Halef bin Abbas ez-Zehrâvî, 930 yılında Kurtuba yakınlarındaki Endülüs Emevi Hükümdarı III. Abdurrahman’ın karısı Zehra için yaptırdığı Medinetü’z-Zehrâ’da dünyaya gelmiştir. Künyesi Ebu’l-Kâsım’dır. Doğduğu yere nispetle de “Zehrâvî” adıyla meşhur olmuştur. Batı dünyasında “Ebu’l-Kâsis, Bukasis ve Al-Zahravivs” adlarıyla “Cerrahinin Babası” olarak anılmıştır.
Bulunduğu dönemde Endülüs İslâm Medeniyeti’nin altın çağı yaşanmakta olup, Müslümanlar ilim ve bilimin çeşitli dallarında gözleri kamaştıracak bir ilerlemeye sahiptir. Evet, Avrupalılar’ın karanlıklar içerisine gömüldüğü ve ilim ve bilime kör ve sağır kaldığı bir dönemde Avrupa’da İslâm Medeniyet’nin güneşi her tarafı aydınlatıyordu.
Bilim tarihini bir disiplin halinde düzenleyen Belçikalı kimyager ve tarihçi George Sarton, bu durumu şu sözlerle ifade etmektedir: “Endülüs Emevi uygarlığı Avrupa’nın yaşadığı karanlık dönem (Orta Çağ)ın en önemli ilim ve kültür merkezidir. Museviler ve Hırıstıyanlar Müslümanlar’a bağımlıdır. Müslümanların yönetiminde hayat standartları-seviyeleri yükseldi.”
Victor Robinson, “The Story of Medicine” isimli eserinde “Avrupa güneşin batmasıyla karanlıklara gömülürken Kurtuba, sokak lambalarıyla aydınlatılıyordu. (Londra ve Paris’in geceleyin sokak lambalarıyla aydınlatılması ise ancak 700 yıl sonra mümkün olacaktı.) Avrupa’yı pislik götürürken, Kurtuba’da binden fazla hamam vardı. Avrupa bit ve pire istilasına uğramışken, Kurtubalılar her gün iç çamaşırı değiştiriyordu. Avrupa çamurda yüzerken, Kurtuba caddeleri taş döşeliydi. Avrupa saraylarının tavanları kir ve pastan görünmezken, Kurtuba saraylarının tavanları nakışlarla süslenmişti. Avrupalı soylular adlarını bile yazamazken, Kurtubalı çocuklar okula gidiyordu. Avrupalı keşişler vaftiz dualarını okuyamazken, Kurtubalı müderrisler İskenderiye Kütüphanesi boyutlarında özel kitaplıklar kuruyorlardı” ifadelerine yer vermiştir.[1]
Konuyla ilgili Müslümanlardaki bir eksiği de Türk bilim adamı Fuad Sezgin şöyle dile getirmiştir: “İşin ilginç tarafı, Müslümanların tarihte ne kadar büyük yerleri olduğuna önce Müslümanları inandıracaksınız. Bu da işimizin ne kadar zor olduğunu gösteriyor.”
İslâm Medeniyeti’nin parladığı dönemin ilim merkezlerinden olan Kurtuba’da dünyaya gelmesi, onun için büyük bir ilmi ve bilimsel mirasa yakın olmasını sağlamıştır.
Eğitimini bulunduğu bölgede bulunan Kurtuba Medreseleri’nde –aslında bir anlamda üniversite görevi gören yerlerde- almış, bu sayede ilmin çeşlitli dalları hakkında bilgi birikimine sahip olmuştur. Gayretli kişiliğiyle de ilmi birikimini kısa sürede ilerleterek, ilmin çeşitli dallarında kaynak eser olma özelliği taşıyan eserleri okumuştur.
Onun ilmi gayretlerini çeşitli dallarda sürdürmesine rağmen asıl ilgilendiği ve zamanının çoğunluğunu verdiği alan, tıp ilmi olmuştur. Bu durum doğal sonucu olarak da alanında uzman bir kişi olarak tarihte yerini almıştır.
İslâm dininin insana verdiği bir değer olarak onun sağlığını bozan durumlara karşı önlemler alınması ve sağlığının bozulması durumunda da onu eski sağlığına döndürme yolundaki teşvikleri, Müslümanları her zaman tıp ilmine yönlendiren etkenlerin başında gelir. Konuyla ilgili Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah derdi de çareyi de verdiği gibi, her dert için bir ilaç yaratmıştır. Bu sebeble tedaviye devam ediniz. Fakat haramla tedavi etmeyiniz.”[2]
İmam Şâfiî’nin (ö.820) (rahimehullah) “Şer’i ilimlerden sonra ilgilenilmesi gereken ilimlerin başında tıp ilminin” geldiğine dair sözü de bu alanda çalışılması gerektiğinin önemli bir boşluğu dolduracağını öğretmektedir.
Yaşadığı dönemde kendisine kıymet gösterilmiş ve dönemin Endülüs Emevi Hükümdarı III. Abdurrahman en-Nasır (912-961) tarafından saray hekimliğine getirilmiştir. Ardından gelen II. Hakem (961-976) devrinde de bu görevini sürdürmüştür.
Hayatının büyük çoğunluğunu doğduğu bölgede tıp ve eczacılık araştırmaları ile geçiren Zehrâvî, dini ilimler yanında diğer fenî ilimlerde de tahsil görmüştür.
Usame bin Munkız (ö.1188) “Kitab el-İ’tibar li Usame bin Munkız el Kinani (İbn Munkız Haçlılar’a Karşı)” adlı eserinde, İslâm tıbbının önemli gelişmelere imza attığı bu gelişmelere karşı Avrupa tıbbının içinde bulunduğu durumu gözler önüne seren şu olayı aktarır:
“Doğulu Hristiyan hekim, söze şöyle başlar: “Bana bacağında çıban bulunan bir savaşçı ve ateşi olan bir kadın getirdiler. Savaşçıya biraz yakı uyguladım, çıban açıldı ve iyileşmeye başladı. Kadına gelince, belli yiyecekleri yemesini yasakladım ve ateşini düşürdüm.
Bir Frank hekim geldiğinde oradaydım. Benim için onlara dedi ki: ‘Bu adam, onları nasıl tedavi edeceği konusunda hiçbir şey bilmiyor.’ Sonra, savaşçıya dönerek sordu: ‘Hangisini istersin, tek bir bacakla yaşamayı mı, yoksa iki bacakla ölmeyi mi?’ ‘Tek bir bacakla yaşamayı isterim’ diye yanıtladı savaşçı. Hekim, ‘O zaman bana, keskin bir baltayla güçlü bir asker getirin’ dedi. Hekim, hastanın bacağını bir kütüğün üzerine koydu ve askere, ‘Bacağı baltayla kes, tek bir vuruşta kopar!’ dedi. Gözümün önünde asker sert bir darbe indirdi, ama bacak kopmadı. Talihsiz adama ikinci bir darbe indirdi ve bunun üzerine kemikten ilik aktı ve hasta hemen öldü.
Kadına gelince, hekim onu muayene etti ve ‘Bu kadının kafasında şeytan var; saçını kazıyın!’ dedi. Tıraş ettiler; (hasta) yine soydaşları gibi sarmısak ve hardaldan oluşan perhiz yemeğini yemeyi sürdürdü. Ateşi daha da yükseldi. Hekim o zaman, ‘Şeytan, kafasının iç taraflarına gitti’ dedi. Usturayı kaparak kadının kafasını haç biçiminde yardı, yarığın ortasındaki deriyi çekerek kafatası kemiği görününceye dek soydu. Sonra kafasını tuzla ovdu. Kadın hemen öldü.”[3]
Tıp Alanında Önde Bir Kişiliğe Sahip Oluşu
Zehrâvî, öğrendiklerini uygulama yönüyle cerrahi alanında öne çıkmış bir kişiliktir. Cerrahinin gelişmesinde göz ardı edilmeyecek bir öncülüğe sahiptir. Alanında birçok ilke imza atmıştır. Cerrahlığın bağımsız bir ilim haline gelmesinde önemli bir yere sahiptir. Aynı zamanda Müslüman cerrahların da öncüsü sayılmıştır.
Bizzat ameliyatlar yapması, ameliyatlarda kullanılacak aletler geliştirmesi ve bunları maharetli bir şekilde kullanmasıyla ün salmıştır. Kullandığı 200 kadar cerrahi alet, günümüz modern tıpta da kullanılmaktadır.
Onun özellikle tıp alanında geliştirdiği yöntemlerin ve kullandığı aletlerin Avrupa’nın karanlıklardan kurtularak ilmin aydınlığa kavuşmasında büyük tesiri olmuştur. Yazdığı eser ve geliştirdiği yöntemlerden Avrupa’da asırlarca faydalanılmıştır. Günümüzde de bütün dünyada hala faydalanılmaya devam edilmektedir.
İbn Hazm (ö.1064) onun hakkında şöyle demiştir: “O, zamanın en verimli ve en ciddi şekilde tıpla uğraşan doktoruydu.”
Hadis ve biyografi âlimi Humeydî (ö.1095), Zehrâvî’nin ilim ve fazilet ehli olduğunu, tıp alanında yetiştiğini, bu konuda “et-Tasrîf” adıyla çok bilinen, büyük bir eser kaleme aldığını ve 1010 yılından sonra vefat ettiğini belirtir.
Ünlü tıp tarihçisi İbn Ebû Usaybia (ö.1269) ise Endülüslü bilgin Zehrâvî’den şöyle bahseder: “Zehrâvî basit ve mürekkep ilaçlar hususunda tecrübeli, doğru tedavi uygulayan iyi bir tabiptir.”
Ünlü ilim tarihçisi Aldo Mieli, “La Science Arabe” adlı eserinde, hakkında: “O, asrında Endülüs’ün en önde gelen tıp üstadı ve otoritesi idi. Hatta denilebilir ki o en büyük Müslüman tıp âlimidir. Özellikle cerrahi sahasında temayüz etmiştir…” ifadelerine yer vermiştir.
Meşhur fizyolojist Halen, “Onun eserleri 14. asırdan önce yaşamış bütün cerrahlar için yegâne kaynak” diyerek, onun cerrahi alandaki önderliğini ifade etmiştir.
Endülüslü tabip, her türlü cerrahi operasyonu gerçekleştirdiği gibi, o dönem için çok ağır bir ameliyat türü olan guatr ameliyatını da büyük bir başarıyla yapabiliyordu.
Çeşitli Hastalıklara Yönelik Geliştirdiği Tedavi Yöntemleri
Dönem şartlarında ameliyatlarda kullandığı aletleri bakterilerden temizlemek için özel yöntemlere başvurdu. Bu yöntem günümüzde de bakterileri temizlemede bilinen bir yöntemdir.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de çaresi bulunması zor bir hastalık olan kanser hastalığına yönelik tedavi yöntemleri üzerinde çalışan Zehrâvî’nin başvurduğu bu yöntemler, günümüzde kanser tedavilerinde uygulanmaya devam etmektedir.
Akciğer iltihaplanmaları üzerinde çalışmış ve ameliyatla göğsü yarıp dağlama yoluyla bunu tedavi etmeyi başarmıştır.
Böbrek taşlarını düşürme, ameliyatla çıkarmayı ilk defa gerçekleştiren de yine odur.
Göz, kulak, burun, boğaz ve diş cerrahisinde tedavi yöntemleri geliştirmiş ve ilk defa fıtık ameliyatını gerçekleştirmiştir.
Kadın hastalıkları dalında tedavi yöntemleri geliştirerek, doğum sırasında çocuğun ters doğumuna müdahaleyi ilk defa o tavsiye etmiştir. Ancak asırlar sonra Stuttgartlı jinekolog Walcher (1865-1935) onun bu yöntemini sahiplendi ve bu usul “Walcher Durumu” adıyla bilindi. Böylece Müslüman bir bilginin keşfettiği yöntem, bir Avrupalı doktora mal edildi.
Ameliyat dikişlerindeki karın çukuru altındaki cerrahi müdahalelerde ilk defa kalça boşluğunu yatakta yüksekte tutma yöntemini uygulamıştır. Ancak yirminci asrın başlarında Alman cerrahı Friedrich Trendelenburg (1844-1924), bu buluşu kendisine mal etmişti.
Büyük Müslüman tıp bilgini Zehrâvî’nin çalışmalarını kendilerine mal eden özellikle Avrupalı bilginlere 1100 yılında Endülüslü diğer bir bilgin İbn Abdın şöyle serzenişte bulunuyor: “Ne Yahudilere ne de Hristiyanlara, onların hukukunu ilgilendiren kitaplar dışında hiçbir eser satılmamalıdır. Çünkü bu kitaplar Müslümanlarca yazıldığı halde, kendi dillerine çevirirken mutlaka kendi uzmanları ve papazlarına atfediyorlar. Yazar adını değiştiriyorlar. Eseri kendileri yazmış gibi takdim ediyorlar. Bununla kaynak karartıyor ve bilim hırsızlığı yapıyorlar.”
Burun içindeki fazlalık et parçalarını temizleyip almak için ilk defa senanin denilen orijinal bir alet yapmıştır.
İlaçların mesaneye ulaşmasını sağlamak için madeni şırıngayı da ilk defa o yapıp kullanmıştır.
Çürük dişlerin kırılmadan çekilebilmesi için kurşunla doldurulup çekilmesi fikrini ortaya atan ilk kişi de kendisidir.
O zamana kadar tek bir hastalık olarak bilinen guatr ve tiroid bezi kanserini ayrı ayrı tarif eden ve teşhis koyan da Zehrâvî’dir.
Hemofili hastalığını ilk ayrıntılı olarak ilk tanımlayan kişidir.
Bunun yanında göğüs kanserinin ameliyatla nasıl tedavi edileceğini de ilk o göstermiştir.
Çıkan omuzu yerine koyma tekniğini de o bulmuştur ve günümüzde bu teknik hala söylediği şekilde uygulanmaktadır.
Hayvan bağırsaklarından yapılan ve vücut içi yaraları dikmede kullanılan kal-kütü (dikiş ipini) ilk kez o bulmuştur. Kal-küt, insan vücudunun tepki vermediği tek ipliktir.
Hastalarını anestezi için özel bir ottan faydalanmış, varis (damar genişlemesi) hastalığı üzerinde çalışmalarda bulunmuştur.
Alanında Kaynak Bir Cerrahi Kitabı: Et-Te’lif (Et-Tasrif)
Zehrâvî’nin tıp alanında büyük bir öneme sahip olan eseri. Eserin asıl adı “et-Tasrîf limen acize an’il Te’lif (Derleme İle Baş Edemeyenleri Muktedir Kılan Kitap)”dir. Bu eser, Avrupa’da cerrahi ilminin temeli olma özelliğine sahiptir.
Eserine bu ismi vermesiyle ilgili olarak mukaddimesinde şu ifadelere yer vermiştir: “Ben onu, bir doktorun devamlı bir şekilde ellerinde bulunduracağından ve ona her zaman çokça ihtiyaç duyacağından ve herhangi bir eser yazmasına gerek duymayacağı bütün bilgilere sahip bulunacağından dolayı bu biçimde adlandırdım.”[4]
Başta İstanbul kütüphanelerinde olmak üzere seksenden fazla yazma ve kopyası bulunan ve iki ciltten meydana gelen eser, dokuz yüz sayfadır. Eserin üç nüshası Süleymâniye Kütüphanesi’nde mevcuttur. Eserde hastalık sebepleri, iyileştirme yöntemleri ve iyileştirmede kullanılacak ilaçların yapımı hakkında bilgilere yer verilmiştir. Son bölümde ise cerrahlıkla ilgili bilgilere yer verilmiştir. Bu bölümde ayrıca resimli anlatım yolu ile 200 kadar resme yer verilmiştir.
Eserin son bölümü Fâtih Sultan Mehmet zamanında Amasya Hastanesi başhekimi Sabuncuzâde Şerefeddin tarafından bazı eklemelerle “Cerrahiye-i İlhâniye” adıyla Türkçe’ye tercüme edilmiştir.
Eserde doktorlar için temel olan şu hususların bilinmesi gerektiğini söylemiştir: “Bir tabip her şeyden önce anatomi ilmini ve organların fonksiyonlarını bilmelidir. Böylece onları anlayacak, şekillerini tanıyacak ve birbirleri ile olan münasebetlerini kavrayacaktır. Aynı zamanda, kemikleri, sinirleri ve adaleleri (kasları), damarları ve bunların nereden başlayıp nerede bittiğini bilmelidir. Bunlar anatomik ve fizyolojik bakımdan temel bilgiler olup önemlidir. Bunları tam kavrayamayan bir tabip yanlış tedavi ile hastasına zarar verir ve hatta öldürebilir.”
Kendi dönemine en yakın kişilerden meşhur fıkıh alimi İbn Hazm (ö.1064), Endülüs uleması ve bilim adamlarını tanıttığı eserlerinde bizzat gördüğü Zehrâvî’nin “et-Tasrîf” adlı eserini överek şu şekilde dile getirmiştir: “Tıp sahasında bundan daha kapsamlı, ifade ve uygulama bakımından bundan daha güzel bir eser yazılmamıştır desek doğru söylemiş oluruz.”
Eser Salerno, Montpelleier ve diğer Avrupa tıp fakültelerinde asırlarca ders kitabı olarak okutulmuştur.
1497’de Venedik’te, 1541’de Basel’de, 1778’de ise Oxford’da basılarak çoğaltılmıştır.
Eser, Zehrâvî’nin günümüze ulaşan tek eseridir.
Vefat
Geliştirdiği yöntem ve uygulamalarla cerrahi olanda önder bir kişi olan ve ömrünün büyük çoğunluğunu memleketi ez-Zehrâ’da geçiren Zehrâvî, memleketi ez-Zehrâ’nın yağmalanmasından iki yıl sonra takriben 1013 yılında ardında tüm insanlığa fayda verecek tıp bilgileriyle vefat etmiştir.
Ardında büyük bir ilmi mirası bırakan Zehrâvî, mütevaziliğini elden bırakmayan şu sözleri sarf etmiştir: “Bildiğim her şeyi eskilerin kitaplarını okumama, onları anlama arzuma ve bu bilimi kendime (öğrenme gayesiyle) mal etmeme borçluyum.”
Onun talebelerine olan şu önemli nasihatı ile bu değerli insanın hayatı hakkındaki sözlerimizi sonlandıralım: “Yüce Allah bizi görüyor, bundan dolayı menfaat için ameliyat yapmayın.”
NOT: Zehrâvî‘nin cerrahi alanda kullandığı aletleri ve Müslümanların bilime olan katkıları hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenler İstanbul’un, Fatih ilçesinin, Eminönü semtinde yer alan Gülhane Parkı’nın içinde bulunan İslâm Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi’ni ziyaret edebilirler.
————————–
Kaynaklar
1. Irmak, Seyyid. “İslâm Mütefekkirlerinin Avrupa Rönesansına Etkileri”, s.50-55.
2. Kahya, Esin. “Zehrâvî”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c.44, sayfa. 189-191.
3. Kahya, Esin. “et-Tasrif”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c.44, sayfa. 132-133.
4. Rehber Ansiklopedisi, “Zehrâvî” maddesi, c.20, s.?.
Ez-Zehrâvî’nin “Kitâbu’t-Tasrîf” Adlı Eserinin Fransız ve Alman Kütüphanelerindeki Nüshalarının Giriş Sayfaları
[1]. Ülüve Atasoy, “Var Her Bir Yükselişin Bir Sonu Endülüs”, Medeniyet Yolcuları, 24. Ünite, s.113-114.
[2]. Ebu Dâvud, “Tıb”, 11.
[3]. İslâm Tıbbı: İslâmiyette Tıbbın Tarihi, www.beybut.com
[4]. Abdulhalik Bakır, Orta çağ İslâm Dünyasının Olgunluk Çağında Tıp Kültürü ve Çalışmaları, Tarih İncelemeleri Dergisi, XXXI / 1, 2016, s.58.