Nebevi Aile – Halime Yılmaz / 2020 Eylül / 94. Sayı
“…Erkek, kız gibi değildir…”[1]
Dünyada kemale ermiş eşsiz kadınlardan biri olan Hz. Meryem’in annesi Hanne, onu doğurduğunda Rabbi onun ne doğurduğunu ondan daha iyi bildiği halde dilinden bu sözler dökülerek biricik kızını Allah’a adamıştı.
Bu kısa cümle, karnındayken erkek çocuğu doğuracağını zannederek onu, Rabbinin hizmetine bağışlayan Hanne’nin ağzından çıkan o güne has birkaç kelimeden ibaret değildi. Zira kıyamete kadar geçerli ve her dönem insanının ihtiyaçlarına cevap verebilecek kadar mükemmel donanıma sahip olan Allah’ın gönderdiği son kitapta, bu kısa ve oldukça manidar cümle, yerini alacaktı.
Ayrıca erkeklerin kadınlara, kadınların da erkeklere benzemesinin lanetlenmeye sebep olan büyük bir günah kılındığı bir dinde, bu cümlenin anlamı daha da değerini artırmaktaydı.
Tevhidin son durağı olan İslam’ da erkek ve kadının; fıtratları, sorumlulukları, güç alanları, bakış açıları, hatta beyinde kullandıkları lob farklılıkları, onları birbirinden ayırmak ve birbirine eş kılmak için birçok vesile ile dile getirilmektedir. Zira insan ancak, fıtratına uygun hareket ettiğinde ve fıtratına göre muamele gördüğünde doğru yolu bulabilir ve mutluluğu yakalayabilir. Erkek kız gibi, kız da erkek gibi değildir. Olmamalıdır da… Eğer cinsiyet ve görev rolleri değişmeye başlarsa, orada fıtrat fesada, âdemoğlu nesli de kesata uğrar. Tıpkı “cinsiyetsizliğin” müdafaa edilmeye başlandığı ve neslin helake doğru sürüklenmeye çalışıldığı günümüzde olduğu gibi. Diğer yandan aile içinde kadın ve erkeklerin, birbirinin rolüne bürünmeleri ve bununla övünmelerinin normalleştiği ve bunun sebep olduğu aile içi çatışmalar ortamında, eşlerin birbirini daha iyi tanımaları adına bu yazının bir farkındalık oluşturacağına inanıyor ve bunu arzu ediyorum.
“Hikâye bu ya timsahla fil birbirlerine âşık olup dillere destan bir şekilde evlenmişler. İki sevgili evlendikten sonra, birbirlerine kendileri için “en değerli” olanı verme yarışına girmişler. Timsah gölden en güzel balıkları çıkarıp sevgilisi file ikram etmiş. Fil de pek sevdiği yeşil yapraklarının en tazelerinden çırpıp sevgilisinin önüne koymuş. Fakat sonuç hüsran olmuş. Zira otçul olan fil için balıklar, etçil timsah için de tazecik yapraklar hiç de değerli değilmiş. Çift, sonunda anlamış ki herkesin kendisi için “en değerli” olanı vermesi iyi niyetli ancak yanlış bir davranışmış. Hem iyi niyetli hem de doğru davranış ise muhatabı için “en değerli” olanı vermekmiş. Sonuç olarak, fil timsaha hortumuyla tuttuğu ve zaten yemeyeceği balıkları, timsah da gölün dibinden kopardığı ve zaten sevmediği tazecik yosunları vermeye başlamış. İkisi de mutlu olmuş.”[2]
Yani senin için çok önemli olan, eşinin gözünde pek değerli olmayabilir. Eşine göre paha biçilemez olan, senin gözüne anlamsız görünebilir. Eşler arasında mutlu olmanın yollarından biri de budur. Senin için değerli olanı değil, eşin için değerli olanı arayıp bul ve sana ne kadar anlamsız gelse de o işe sadece eşin için gerçekten değer ver ve onu yap! Eşinin eski haliyle yeni hali arasındaki farkı göreceksin. Kesinlikle denemeye değer.
Erkek ve kadınlar özellikle Türk toplumunda karşı cins ile arasındaki farkları bilmemekte ve bu yüzden aralarında çıkan anlaşmazlıklar çözümsüzleşmektedir. Bu yazımızda erkek ve kadın arasındaki bazı fıtrat farklılıklarına değinecek ve eşlerin birbirini daha iyi anlaması adına bir farkındalık oluşturmaya çalışacağız. Rabbimiz bizi bu işimizde muvaffak kılsın.
Erkek ve kadın arasındaki bazı farklar:
-Kadın ilgi görmekten hoşlanır ve bu, onun en büyük ihtiyaçlarından biridir. Erkek ise fazla ilgiden bunalır.
-Kadınlar beynin daha çok sağ lobunu kullanırken, erkekler daha çok sol lobunu kullanırlar. Yani bakış açıları, olayları değerlendirme süreçleri, düşünceleri birbirinden farklıdır.
-Kadın beyni iletişim kurmaya, erkek beyni sistem kurmaya programlanmıştır.
-Kadınlar detaya, erkekler genele bakar.
-Kadın daha duygusal, erkek ise genellikle olaylara daha mantıksal yaklaşırlar.
Genel tabloya bakıldığında erkek ile kadın, birbirine zıt yazılımlarla donatılmışlar. Aslında bu bir rahmet eseridir. Her şeyin zıddıyla kaim olduğu dünyada, bu farklılıkların, yeryüzüne halife kılınan insanda zuhur etmesi kadar doğal bir durum olamaz.
Cinsler arası zıtlıklar doğal, doğal olmasına ama bunu insanın kabullenmemesi anormal sonuçlar doğurmaktadır. İnsanoğlu ne zaman doğallığı bozsa, bunun zararını en çok kendisi görmektedir. Bu sebeple erkek kadının doğasında duyduğu ihtiyaca, onun yazılımına münasip bir şekilde karşılık vermeli, kadın da aynı şekilde.
Mesela erkek, karısının kendisinden duymak istediği sevgi sözcükleri yerine “Sevdiğimi söylemeye ne gerek var, yanımda tutuyorsam seviyorumdur” dememelidir. Zira böyle bir söz, kadın fıtratını tanımayan bir erkeğin ağzında çıkacak sözlerdir. Ama böyle bir koca, sevildiğini hissedemeyen ve gittikçe içinde büyüttüğü boşluğu artırdığı karısında, yanlış intibalar bırakmaktadır. Eşi Aişe annemize yıllar geçse de kendisini nasıl sevdiğini soran karısına önderimiz olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Kördüğüm gibi” cevabını verebiliyorsa, yıllar içinde büyük dönüşümler yaşamış Müslümanlara, değişim kapıları görünüyor demektir.
Aynı şekilde kadın, hanımından destek ve saygı gördüğünde sevildiğini hisseden kocasına “Ne destek verecekmişim canım? O görevini yapıyor!” dememelidir. Bu sözler de erkek fıtratından bihaber bir kadının dilinden dökülecek sözlerdir. Erkek, hanımından saygı görmez ve yaptığı doğru işlerde desteğini hissetmezse, zamanla karısıyla ilişkisi zedelenebilir. Hz. Hatice annemizin Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e verdiği destek ve ona duyduğu saygı, hanımının ölümünden sonra bile onun yakınlarına vefa göstererek sevgisini devam ettirmesine vesile olmuştu. Hanımlar olarak da değişime çok ihtiyacımız var.
Karı-kocanın karşılıklı anlayışlı bir ilişki ağının zincirleme ve süratli bir şekilde Ümmeti Muhammed’ de yayıldığı günleri görebilmek duasıyla.
Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur…
[1]. Âl-i İmran, 36.
[2]. Mutlu Evlilik Okulu, Sema Maraşlı, s.55