Nebevi Damlalar – Yener Yılmaz / 2020 Ocak / 86. Sayı
Ebu Hureyre radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu söyledi:
“Ey insanlar! Allah temizdir ve ancak temizi kabul eder. Şüphesiz Allah müminlere, peygamberlere emrettiği şeyi emretmiştir. Allah “Ey Rasuller! Temiz olan şeylerden yiyin; güzel işler yapın. Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyla bilmekteyim” (Müminun, 51) buyurmaktadır.
Yüce Allah yine “Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin” (Bakara, 172) buyurmaktadır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem daha sonra bir insandan bahsetti: “Uzun yol yürümüş. Üstü başı dağınık halde elini göğe uzatır. Adam sürekli ‘Ya Rabbi Ya Rabbi’ der. Hâlbuki onun yediği haram, içtiği haram, elbisesi haramdır ve haramla beslenmiştir. Hal böyle iken duası nasıl kabul olunur.”[1]
Açıklama
Bu hadisi şerif içerisinde önemli kaideleri barındıran değerli bir hadistir. Genel olarak Allahu Teâlâ’nın temiz olan sadaka ve ibadetleri kabul edeceğini ve haram yollarla hayatını devam ettirenlerin dualarını kabul etmeyeceğini ifade eder.
“Allah temizdir”
Şanı yüce olan Allah her türlü eksiklikten münezzehtir, O’nun temiz oluşundan maksat; her türlü eksiklikten uzak oluşudur. Çünkü temizin anlamlarından biri de “mukaddes sayılan tüm kusurlardan beri olan”dır. Tüm kusurlardan beri olan Allah ancak temiz olan ibadet ve sadakaları kabul eder.
“Ancak temizi kabul eder”
Bu ifade bazı söz ve amellerin Allah tarafından kabul edilip bazılarının kabul edilmeyeceğini ifade eder.
Bir amelin kabul edilmemesi bazen “sorumluluğun kalkacağı ancak sevap alınamayacağı” anlamında kullanılır. Örneğin; “Mescide giderken üzerine koku süren bir kadın, eve dönüp gusül abdesti almadıkça kıldığı namaz kabul olmaz” [2]. Bu hadisi şerifte, kılınan namaz ile farz olan sorumluluğun kalktığı ancak bu şekilde namaz kılan bayanın sevap alamayacağı ifade ediliyor.
Kabul edilmeme ifadesi bazı durumlarda da “reddedilme ve amelin geçersiz olması” anlamında kullanılır. Örneğin; “Sizden herhangi biriniz abdestini bozacak olursa, abdest almadıkça Allah onun namazını kabul etmez”[3]. Bu hadisi şerife göre, abdestsiz namaz kılan kişi sevap alamadığı gibi farz olan sorumluluğundan da kurtulmuş olmaz.
Bu durumda temiz olmayan bir şey Allah azze ve celle için sadaka olarak verildiği takdirde Allahu Teâlâ o kişiye sevap vermeyecek ve yaptığı bu ameli övgü vesilesi saymayacaktır.
Haram olan bir mal sadaka olarak verilecek olduğu zaman, kesinlikle kabul edilmeyecek ve sevap vesilesi olmayacaktır.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Allah abdestsiz kılınan namazı ve ganimetten çalınan maldan verilen sadakayı kabul etmez”[4] buyurmaktadır.
Sahibi bilinmeyen haram mal ya da faizden elde edilen para nasıl sarf edilmeli?
-İmam Şafi haram malın sahibi tespit edilinceye kadar yetkililer tarafından koruma altına alınıp sadaka olarak dağıtılamayacağı görüşündedir.
-Bu meseleyi haram malın sarfı bahsinde anlatan İmam Gazali, iki görüşün var olduğunu ifade eder. Birisi o malın sadaka olarak verilebileceğini, diğer görüş ise temiz bir mal olmadığı gerekçesiyle fukaraya sadaka olarak verilemeyeceğidir.
İkinci görüşü benimseyen âlimlerden Fudayl bin İyad, eline geçen iki dirhem paranın helâl yoldan kazanılmış olmadığını fark edince, onu götürüp taşların arasına koymuş ve “Ben ancak helal ve temiz olan malı tasadduk ederim. Kendim için hoş görmediğimi başkası için de uygun görmem.” demiştir.
İmam Gazalî, Fudayl’ın bu hâlini anlattıktan ve bu görüşü bir derece kabul ettikten sonra, diğer görüşü destekleyen bir hadisi şerifi aktarır.
Rasûlü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bir cenaze defninden dönüşünde Kureyşli bir kadının verdiği ziyafete davet edilmiş, önüne konulan kızartılmış koyunun haram olduğu bildirilince “Bunu kaldırın ve esirlere yedirin”[5] buyurmuştur.
Her iki görüşle ilgili geniş açıklamalarda bulunan İmam Gazali özet olarak şunları söylemektedir:
“Zaruri olarak bilinir ki bu malı hayırlı bir yere sarf etmek, denize atmaktan daha hayırlıdır. Bunun ne atana ne de malın sahibine bir faydası vardır. Hâlbuki bir fakirin eline verildiği takdirde, o fakir faydalanacağı gibi mal sahibine de duacı olacaktır”. “Kendimiz haramı nasıl yemiyorsak, fakirlere de yedirmeyiz.” görüşünde olan âlimlere ise Gazali şu cevabı vermektedir: “Bu söz doğrudur. Fakat bu mal, ona ihtiyacımız olmadığı zaman bize haramdır, fakire ise helaldir.”[6]
Helal Kazanç ve Helal Lokma:
“Ey Rasuller! Temiz olan şeylerden yiyin; güzel işler yapın. Ben sizin yaptıklarınızı hakkıyla bilmekteyim” (Müminun,51)
“Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin” (Bakara, 172)
Bu ayeti kerimeler açıkça helal yemenin bir zorunluluk olduğunu haram lokmadan uzak durmanın gerekli olduğunu ifade ediyor.
Allah azze ve celle insanlara rahmetinin bir gereği olarak haram olanların sayısını belirlemiş bunu Kur’an ve sünnet vesilesiyle bizlere aktarmıştır, bunların dışında kalan nimetlerin ise helal oluşu, hayatı bizim için kolay hale getirmiştir.
Amellerin Kabul Olması İçin Gerekli Olan Şartlar
“Rabbine kavuşmayı arzulayan salih amel işlesin” (Kehf, 110)
Bir amelin makbul ve salih olabilmesi için gerekli olan birtakım şartlar vardır. Bunları kısaca ifade edecek olursak;
a) Amel sahibinin mümin olması gerekir.
Ayet-i kerimede Allahu Teâlâ mümin olmayanların yaptıkları hayırlı işlerin dahi katında makbul olmadığını, imanın makbul ve salih amel için şart olduğunu ifade eder.
– “Onların (iman etmeyenlerin) yapmış oldukları her salih ameli ele alırız, onu saçılmış zerreler haline getiririz (geçersiz kılarız).” (Furkan, 23)
– “Her kim erkek olsun, kadın olsun, mümin olarak salih amel işlerse, ona (dünyada malı az da olsa) mutlaka güzel bir hayat yaşatırız ve (ahirette de) onlara mükafatlarını, elbette (dünyada) yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz.” (Nahl, 97)
b) Yapılan amel sadece Allah rızası için ihlaslı bir şekilde yapılmalı, insanlar görsün ya da duysunlar niyetini taşımamalıdır.
Amel konusunda dikkat edilmesi en mühim unsurlardan biri şüphesiz ihlastır. İhlas varsa amel vardır, ihlas yoksa amel yoktur. İhlas, kişinin amellerinde sadece Allah azze ve celle’nin rızasını kast etmesidir. “(Ey Peygamber! İnsanlara) De ki: Bana, dini Allah’a hâlis kılarak yalnızca O’na ibadet etmem emrolundu.” (Zümer, 11)
c) Yapılan amel sünnete uygun olarak yapılmalıdır.
“Rasûl size neyi verdiyse (hüküm olarak neyi meşru kıldıysa) onu hemen alın. Neyi de (almaktan veya yapmaktan) yasakladıysa ondan hemen vazgeçin.” (Haşr, 7)
“Kim Rabbine ve ahiret gününe kavuşmayı umuyorsa salih amel yapsın ve Rabbine hiçbir şeyi ortak koşmasın.” (Kehf, 110)
Âlimler genel olarak bu ayeti şöyle anlamışlardır: “Salih amel yapsın”dan maksat sünnete uygun olsun manasıdır. “Rabbine hiçbir şeyi ortak koşmasın” dan kasıt ise ihlaslı olsun manasındadır. Sahabiler, Allah Rasûlü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’e en güzel şekilde tabi oluyorlar, hayatlarının her alanında onu kendilerine örnek ve önder olarak alıyorlardı.
“Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, sahabesiyle birlikte namaz kılarken Cibril, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e gelip ayağında necaset olduğunu haber veriyor. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem‘de bunun üzerine ayakkabısını çıkarıp kenara koyuyor, takiben sahabe de ayakkabılarını çıkarıp kenara koyuyor. Namazdan sonra Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sebebini sorunca: ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Senin çıkardığını görünce biz de çıkardık.’ diyorlar. Bunun üzerine Allah Rasûlü durumu onlara izah ediyor.”[7]
d) Yapılan amelin temiz olması gerekir. Çünkü Allah azze ve celle “Sadece temiz olanı kabul eder”.
Bu hadisi şerif sadaka olsun diğer ameller olsun ancak temiz olduğu zaman makbul olduğunu ifade eder. Sadaka ile alakalı bir diğer hadisi şerif şudur: “Her kim helal bir kazançtan, bir hurma kadar bir şeyi sadaka olarak verecek olursa -ki Allah helal ve temizden başkasını zaten kabul etmez- şüphe yok ki Allah onu sağı ile alıp kabul eder. Sonra onu sahibi için sizden herhangi birinin tayını büyütmesi gibi -bir dağ gibi oluncaya kadar- besleyip büyütür.”[8]
Sadakanın dışında kalan diğer amellerin de kabul olması manevi olarak temizliğine bağlıdır. “Güzel (ve temiz) söz yalnız O’na yükselir, onu da salih amel yükseklere çıkarır” (Fatır, 10)
Duanın Kabul Olması İçin Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar
Bu hadisi şerif, yapılan duanın neden kabul olmayacağına dair birtakım işaretleri içermektedir. Bu işaretlerden yola çıkarak duanın kabul olmasını sağlayacak bazı sebepler alimler tarafından açıklanmıştır. Bunlar kısaca;
Yolculuk yapmak:
Hadisin son bölümünde uzun yolculuktan gelmiş bir şahıstan bahsedilerek, yolculuğun aslında duanın kabul edilmesine vesile olan bir durum olduğu ifade edilmektedir. “Mazlumun, yolcunun ve babanın duasına şüphesiz icabet edilir” hadisi şerifi bu görüşü destekler. Yolculuk her ne kadar günümüzde kolaylaşmış olsa da içerisinde zorluk ve meşakkat sürekli vardır. Kişinin evinden ve yaşadığı yerden uzaklaşması ona bir sıkıntı doğuracak, bu durumda kişiyi Allah azze ve celle’yeyaklaştıran bir sebep olacaktır.
Saçın sakalın birbirine karışarak, toza bulanarak kılık kıyafetin olumsuz bir görünüş arz etmesi.[9]:
Bu da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Saçı sakalı birbirine karışmış toza bulanmış” ifadesinden anlaşılmaktadır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu buyruğu da buna tanıklık eder: “Saçı sakalı birbirine karışmış, kapılardan kovulan nice kişiler vardır ki, Allah adına yemin edecek olsa, Allah onun yeminini boşa çıkarmaz”[10]
Nitekim Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in istiska (yağmur duası) için pek iyi olmayan bir dış görünüşü ile alçakgönüllü bir şekilde ve yalvarıp yakaran bir halle çıkışı da buna tanıklık etmektedir.
Mutarrif b. Abdullah’ın kardeşinin oğlu hapsedilmişti. O da eski püskü elbiselerini giyindi, eline bir baston aldı. Kendisine: “Bu da ne oluyor?” denilince şöyle dedi: “Rabbime alçak gönüllülüğümü, boyun eğdiğimi arz ediyorum. Olur ki kardeşimin oğlu hakkındaki şefaatimi kabul eder.”[11]
Ellerini semaya doğru açmak:
“Ellerini kaldırıp ‘Ya Rabbi Ya Rabbi’ der” ifadesi dua ederken ellerin kaldırılmasına işaret eder. Bu konuda Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Şüphesiz Allah Hayy’dır, Kerim’dir. Bir kişi elini kaldırır ondan bir şeyler isterse onun ellerini bomboş çevirmekten haya eder.”[12]buyurmuştur.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Bedir Savaşı esnasında ve yağmur dualarında ellerini semaya doğru açmış ve o şekilde dua etmiştir. Dua esnasında sadece şehadet parmağını havaya kaldırdığı, ellerinin arkası kıbleye gelecek şekilde kaldırdığı ve yağmur duası esnasında ellerini kaldırıp arka tarafını semaya doğru çevirdiğini ifade eden rivayetler de mevcuttur.[13]
Duada ısrarcı olmak:
İnsanoğlu yapısı itibariyle bir şeyden çabucak sıkılıp onu terk edebilir fakat Allahu Teâlâ az da olsa sürekli olarak yapılan işleri sever. İstediğini alıncaya ya da Rabbinin rızasını kazanıncaya kadar kişi Allah azze ve celle’ye dua etmekten, O’ndan bir şeyleri istemekten uzaklaşmamalı, bu konuda mümkün mertebe ısrarcı davranmalıdır.
– İbn Mesud radıyallahu anh anlatıyor: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki:
“Allah Teâla Hazretlerinin fazlından isteyin. Zira Allah, kendisinden istenmesini sever. İbadetin en efdali de (dua edip) kurtuluşu beklemektir.”[14]
– “Acele etmediği müddetçe her birinizin duasına icâbet olunur.”[15]
Sabır ve istikrar kuldan beklenen en önemli görevlerdendir ancak kul yapısı itibariyle hem acele davranmayı hem de yaptığı hayırlı işi çabucak bırakmayı daha hoş karşılar.
Yiyecek, içecek ve giysilerin helal olması:
“Yediği, içtiği, giydiği haram, haram ile beslenmiş bunun duasına nasıl icabet edilsin” buyuran Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem helal lokmanın icabete vesile olduğunu öğretmektedir. Günümüzde haram kazancın kapısı olabildiğince açılmış, faiz, kumar vb. yollarla maalesef birçok Müslüman haram yemeyi alışkanlık haline getirmiştir. Artık insanlar kredi çekmeyenlere farklı bir gözle bakıyor ve onları akılsızlıkla itham ediyorlar. İmkanların bu kadar kolay olmasına rağmen “Rabbim evime haram lokma sokmasın” diyen yiğit insanların varlığı bir nebze olsun gönlümüze su serpiyor.
Haram kazancın yaygınlaştığı toplumlar huzurun ve maneviyatın çöküşünü gözleriyle görüyor, kaybettikleri bu değerleri artık göremedikleri için kimileri ah vah çekerken kimileri hayata küsüyor, evlerde huzur mumla aranırken, aile bireyleri arasında saygısızlık ayyuka çıkıyor.
Haram kazancın bize katkısı sadece huzuru yuvamızdan götürmesi olsaydı bile, ahirete bir şey kalmasaydı bile yine de terke değer bir belaydı fakat haramın başlangıcı tatlı olduğundan terki o kadar kolay olmuyor.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Ey Saad helal ye ki Allah duana icabet etsin” buyurarak aslında asıl dikkat etmemiz gereken durumu bize izah ediyordu. Evlatlarımızın, istediğimiz hâl ve tavırları sergilemiyor oluşu ya onlar hakkındaki dualarımızın kabul edilmeyişinden ya da onlara güzel örnek olamayışımızdan kaynaklanıyor olması uzak bir ihtimal değildir. Haram ile beslenen bedenlerin helal yollarda yürümesi zor olabilir. Allah azze ve celle helalinden kazanıp, helal yollara harcayabilmeyi nasip eylesin. Haram ile aramıza engeller halk eylesin… Hepimizin ezberleyerek sürekli tekrar etmesi gereken bir dua ile bitirelim:
ALLAHIM HELAL İLE YETİNİP HARAMDAN UZAK DURMAYI BANA NASİP EYLE. LÜTFÛN İLE BENİ BAŞKASINA MUHTAÇ EYLEME.[16]
[1]. Müslim, Zekât 65
[2]. Elbani sahihul cami
[3]. Buhari
[4]. Tirmizi ve Müslim
[5]. Tirmizî, Savm: 3
[6]. İhyâ, 2: 127-132
[7]. Ebu Davud
[8]. Buhari-Müslim
[9]. Bu açıklamaların birçoğu İbn Recep el-Hanbeli’ye aittir
[10]. Tirmizi, Menakib 55
[11]. Cami ulum vel hikem
[12]. Ahmed, Ebu Davud
[13]. Ana çizgileriyle islam, 40 Hadis şerhi
[14]. Tirmizi, Da’avât 126
[15]. Buhari Daavat 22
[16]. Tirmizî