Müminlere Nidalar – Muhammed Sadık Türkmen /2022 Nisan / 114. Sayı
“Ey iman edenler! Şüphesiz ki Allah sizi elinizin ve oklarınızın ulaşacağı bir kısım avlar ile imtihan eder ki Allah, kimin görmediği halde kendisinden korktuğunu ortaya çıkarsın. Kim bundan sonra haddi aşarsa onun için can yakıcı bir azab vardır.”
(Maide, 94)
İslam akaidinde yüce Allah’ın her şeyi yarattığı onların akıbetlerinin ne olacağı, mükellef tuttuğu mahlukatının neler yapacağı sabittir. Mülk O’na aittir. O, mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. O’nun vereceği hiçbir hükme mâni olunamayacağı gibi, o hükmü bozmaya da kimsenin gücü yetmez. Şu anda kâinatta cereyan eden yaratılış kanunlarını kim değiştirebilir ki?
Yüce Allah kullarını bir sivri sinek ile deneyebileceği gibi, onları canlarını kendi yolunda feda etmek ile de deneyebilir. Önemli olan imtihanın Allah tarafından olduğunu anlamak ve bu doğrultuda hareket etmektir. Çünkü nice zelleler büyük işlere giderken meydana gelir. Bu sebepten dolayı hiçbir imtihanı küçük görmemek gerekir.
Kur’an-ı Kerim bu konuda bize çok enfes bir örnek vermektedir. Bu İsrailoğullarının Hz. Musa aleyhisselam’dan sonra yaşamış oldukları zorluklardan, memleketlerinden sürgün edilip evlatları ve yakınları esir alındıktan sonra zamanın peygamberlerinden kendilerine Allah yolunda savaşmalarına önderlik edecek bir kumandan talep etmeleriyle ortaya çıkmıştır. Peygamberlerinin tüm uyarılarına rağmen onlar bu üstün ameli yapacaklarını söylediler. Ancak önce talep ettikleri komutanın kendisini beğenmediler, ardından komutan ile yaptıkları cihad yolculuğunda tökezlediler: Yüce Allah onların itaatlerini öğrenmek ve ortaya çıkarmak için çok basit bir yol göstermiştir. Ayeti kerimede şöyle geçmektedir: “Talut ordusuyla ayrıldıktan sonra dedi ki: şüphesiz Allah sizi bir nehir ile imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir avuç alan hariç, kimde ondan tatmazsa şüphesiz ki o bendendir. Onların pek azı hariç nehirden içtiler…” (Bakara, 249)
Allahu Teâlâ’nın küçük veya büyük denemelerle imtihana tabi tutması şüphesiz kendisinin daha önceden bildiği halde takva sahiplerini ortaya çıkarması gayesine binaendir. Böylece kıyamet gününde hiç kimsenin itiraz etme hakkı kalmayacaktır. Çünkü herkes birbirine yakın şeylerle imtihan edilmiş kimi imtihanını güzel bir şekilde vermiş, kimi de kaybedenlerden olarak hüsrana uğramıştır.
Bu ümmet de çeşitli imtihanlara tabi tutulmuştur. Peygamberlerine tam teslimiyet göstererek onun sözleri çerçevesinde hareket ederek “vasat ümmet” olma niteliğini elde etmiştir. Rabbimizin emirlerini daha önce geçen ümmetlerden bazılarının “işittik ve isyan ettik” şeklindeki cevabıyla mukabele etmemiş, emirlere itaat ortaya koymuşlardır. İşte bu imtihanlardan biri de av hayvanlarında kendisini göstermiştir. Özellikle çöl ortamı gibi tarımın ve ticaretin yaygın olmadığı yerlerde avcılık insanların belli başlı geçim kaynaklarından idi. Bu konuda imtihana maruz kalmak belki basit gibi görünse de adetlerine avlanma yerleşmiş bir topluluk için bu yasak oldukça ağır olabilirdi. Böylesi nazik durumlarda imtihanın başarılması oldukça zordur. Ancak insan Rabbini hatırlar, O’nun vaad ve tehditlerini göz önüne alırsa başaramayacağı hiçbir şey olmaz. Zira insanı engelleyen en büyük engel kalbinin üzerine diktiği bekçisidir. Müslümanlar bu imanları vesilesiyle diğer ümmetlerden temayuz etmiş ve Allahu Teâlâ’nın: “Şüphesiz ki görmedikleri halde Rabblerinden korkanlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükafat vardır.” (Mülk, 12) ayetinin övgüsüne mazhar olmuşlardır.
Oysa daha önceleri Allahu Teâlâ İsrailoğullarını da av hayvanlarıyla denemiş fakat onlar fıtratlarının gereğini yerine getirerek hile yoluna başvurmuş, avlanmanın haram kılındığı cumartesi günü yasağını delmişlerdi. Onların bu imtihanı Kur’an-ı Kerimde şöyle tasvir edilmektedir: “(Ey Muhammed!) Onlara deniz kenarındaki şehir halkından sor. Hani onlar (tatil günleri olan) cumartesi günü haddi aşıyorlardı. Tatil yaptıkları cumartesi günü balıklar akın akın kendilerine geliyordu tatil yapmadıkları diğer günler ise onlara gelmiyorlardı. İşte biz, onları yoldan çıkmaları sebebiyle, böylece imtihan ediyorduk.” (Araf, 163) Bu örneklerden sonra Allah’ın kimi hangi sebeplerle yükselttiği, kimden de hilafet makamını aldığı daha iyi anlaşılmaktadır. Çünkü hükümleri bilerek tahrif eden ve muhalefet eden toplulukların iflahı mümkün değildir.
Müfessirlerin Ayet ile İlgili Görüşleri
Şehid Seyyid Kutub rahimehullah şöyle der: Bu ümmet Yahudilerin kaybettiği pek çok yerde başarıya ulaşmıştır. Bu nedenle Allah yeryüzündeki hilafet görevini Yahudilerin elinden almış ve onu bu ümmete emanet etmiştir. Yeryüzünde daha önceki hiçbir ümmete tanımadığı imkanları ona vermiştir. Çünkü Allah’ın nizamı, hayatın tamamına hükmeden realiteye dayalı bir sistem olarak, Müslüman ümmetin hilafetinde temsil edildiği gibi hiçbir ümmet tarafından temsil edilmemiştir. Elbette bu görevi ancak, gerçek Müslüman olduğu günlerde, İslam’ı Allah’ın dini ve yasası olarak beşer hayatını hâkim kıldığı günlerde, bu büyük emaneti yüklendiğinin bilincinde olduğu devirlerde, Allah’ın nizamını insanlara tatbik etmek ve Allah’ın emaneti ile onları idare etmek ile yükümlü olduğunun bilincinde olduğu sıralarda yerine getirmiştir.
İhramlı olduğu sırada rahat avlanabilecek hayvanların avlanma yasağı, bu ümmetin başarıyla geçtiği sınavlardan biriydi. Yüce Allah’ın bu ümmeti bu tür sınavlarda eğitmesi, O’nun bu ümmeti diğer ümmetlerin arasından seçtiğinin ve onu koruduğunun görüntüsüydü.[1]
İmam Kurtubi rahimehullah der ki: “…Avlanma eski Araplardan beri süregelen bir Arap geleneği idi. Aynı zamanda herkes için yaygın olan ve uygulanan bir geçim kaynağı idi. Allah onları ihramlı iken ve harem bölgesinde bulundukları esnada imtihan etti. Allah daha önce de İsrailoğullarını cumartesi yasağında haddi aşmaları konusunda denemiştir.
Başka bir görüşte şöyle denilmiştir: Bu ayet Hudeybiye’nin olduğu yıl nazil oldu. Bazı kişiler Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ile ihrama girmiş bazıları ise girmemişlerdi. Bu esnada kendilerine bir av belirince onların ahvali ve davranışları farklılaşıyordu. Av ahkamı kendilerine karışık geldiği için Allah bu ayeti onların ahvali ve davranışlarını beyan etmek ve umrelerinin maruzatını belirtmek için nazil etti…
…Allahu Teâlâ özellikle elleri zikretmiştir. Çünkü avlanmada kullanılan en büyük şey ellerdir. Diğer azalar, ipler elle yapılan kapanlar ve ağlarda ellere dahildir. Özellikle mızrakların zikredilmesi ise avları vurmada kullanılan en büyük alet olması sebebiyledir. Ok ve benzeri şeylerde yine bu guruba girerler.[2]
Zemahşeri rahimehullah Keşşaf’ta şöyle der: Şayet: “bir kısım avlar” ifadesiyle az gösterme ve küçük göstermenin manası nedir diye soracak olursan şöyle derim: Az ve küçük göstermenin sebebi bunun ayakları sarsan mahiyette olan canları ve malları feda edecek kadar büyük bir imtihan olmadığını belirtmek içindir. Bu durum tıpkı Allah’ın Eyle ahalisini denemesindeki gibi küçük bir imtihana benzer. Onlar bu tür küçük imtihanlarda sebat edemezlerse daha büyüklerinde halleri nice olur acaba?[3]
Muhammed Ratıb en-Nablusi tefsirinde der ki: Önünde haramlarla çevrili olmayan bir cennetin varlığı düşünülemez. Şayet bir kişi çocukluk duygularıyla Allah azze ve celle’nin bize zinayı, haram malı, fuhşiyatı, hırsızlığı, domuz etini, şarabı haram kılmasaydı rahatlar ve hepimiz Allah azze ve celle’nin itaatinde kalarak cennete girerdik diye düşünecek olursa ona: O zaman cennet diye bir şey olmazdı. Çünkü kıymeti olmayan şeye ücret ödenmez.” denir. O zaman hepimizin bazı şeylerin haram kılınmasının zaruretine inanmamız gereklidir. Faiz haramdır ancak sanki insana tüm maslahatı faizde imiş gibi görünür. Zina haramdır ancak sanki insan bütün lezzetlerinin zina ile gerçekleşip yerine geleceğini zanneder. Hırsızlıkta haramdır. Ancak sanki insan hırsızlık vesilesiyle çalışmadan çok mal sahibi olacağını düşünür. Müminin dinlerde haram kavramının olduğunu içine iyice yerleştirmesi gerekir. Çünkü haramlardan kaçınmak cennetin ücretidir.
Avlanmayı terk etmenin hikmeti: İnsanın hacda Allah’a tam bir şekilde boyun eğmesi, nefsini temizlemesi ve kendini üstün görme duygusundan uzaklaşmasıdır. İnsan, yaratılmışlar arasında en üstün olandır. Ondan aşağıda hayvan sınıfı vardır. Hac’da kesin surette hayvan öldürmekten men edilmiştir. Aynı şekilde kara hayvanlarının da hac esnasında avlanması haramdır. Bitkiler hayvan sınıfının altında bulunmaktadır. Hac’da bitkilere de eziyet edilmesi yasaklanmıştır. Bitkilerin altında cansızlar vardır. Sana hac esnasında bir taşı öpmek, Allah’ın yönlendirmesiyle bunu yapmak yine Allah’ın yönlendirmesiyle taş atmak, bitkileri kökünden sökmek ve ona eziyet etmek, hac günlerinde ve harem bölgesinde hayvan katletmek yasaklanmıştır. O halde Allah azze ve celle seni kendisine tam bir kul yapmış, her emrine amade kılmıştır. Artık sen onun emriyle hareket eder, yasakladığından kaçarsın.”[4]
[1]. Seyyid Kutub, Fi Zilal-i Kur’an, Tayf yayınevi
[2]. El-Camiu Li Ahkamil-Kur’an, aynı ayetin tefsirinden
[3]. Aynı ayetin tefsirinden
[4]. Nablusi Tefsiri, aynı ayetin tefsirinden