Serbest Köşe – Derya Fıçıcı / 2025 Nisan / 149. Sayı
Seyyid Kutub rahimehullah “Yahudi ile Savaşımız” adlı kitabında Mısır Millî Savunma Bakanlığı’nın yayınladığı kitap, dergi, broşür ve günlük gazetelerde Filistin’de akan kandan arkada bırakılan boynu bükük çocuklardan kimsesiz dul kadınlardan gözü yaşlı annelerden haber veren tek bir satır dahi bulamadığını anlatıyor. İslam için İslam’ın mukaddes toprakları için canlarını seve seve feda eden bu kahramanlardan hiç kimse söz etmiyor ve devamında diyor ki: “Mısır’da onların anısına tek bir işarete bile rastlamadım.”
Ve diyor ki: Bu neyi işaret eder biliyor musunuz? Mısır ordusunu İngiliz ordusunun genel müfettişi General Sibengs’in idare ettiğini bu sebeple Mısır ordusunun doğru yol ve haktan saptığını Mısır hükümetinin siyasi dolabını çevirenin İngilizler olduğunu kesin olarak işaret ettiğini ifade ediyor. Beyaz İngilizlerin Mısır’ı terk etmek zorunda kaldıkları gün yerlerini boş bırakmayıp her hususta onlara vekalet edecek esmer yerli İngilizlerin ihlas ve samimiyetle beyaz İngilizlerin şarkısını söylediklerine vurgu yapıyor.
Tıpkı diğer İslam ülkelerinde yaptıkları gibi küffâr kovulduğu her beldeden kaçıp giderken arkalarında sadece onların hizmetkârı olan hainleri bıraktılar. Onlar bulundukları ülkelerde onların şarkısını çalgısını çalıp, onların yokluğunu asla hissettirmiyorlar. Müslümanların yaşadığı ülkelerde ‘kahrolsun şeriat’ diye slogan atıp laiklik çığırtkanlığı yapıyorlar. Bu ülkelerde yapmak istedikleri halkın iman cephesini yıkarak bu tohumları taze genç dimağlara ektiler. İlk olarak batının her türlü leş kokuşmuş kültürünü janjanlı paketlerle sundular nesillere. Kendilerini aşağılayıcı batıyı göklere çıkaran söylemlerle moral bozup maneviyatı çökertmek istediler. Demokratik söylemlerle hak arama, davalarını bu şekilde savunabileceklerini söyleyerek cihad ruhunu öldürdüler. Çünkü bu ruhun canlanmasını asla istemezler, bilirler ki Müslümanların cihat ruhu canlanırsa kendilerinin sonu gelecek. Bütün gayret ve paralarını bu ruhu öldürmek için harcarlar. Medyası, eğitim sistemi ve ordusu ile sadece bu uğurda çalışırlar.
Osmanlı’nın yıkılması ile beraber ellerinde türlü çeşit silgilerle İslam topraklarında tek tek gezerek son 100 yıldır Müslüman neslin kalbindeki imanı silmek gayreti ile uğraşıp durdular. Her şey onlara hizmet ediyordu bu beldelerde. Eğitim sistemi, müfredatı, sanatı, medyası, spor dalları… Akla hayale gelebilecek her türlü afyon onlarda olmasına rağmen 7/24 bu gaye için çalışmalarına rağmen unuttukları bir şey vardı; Allah azze ve celle, dinini Müminlerin kalplerindeki iman ile koruyacak ve yeniden canlandıracaktır. Nitekim Mısır topraklarında bu gerçekleşti bir gencin (Hasan El-Benna rahimehullah) imanı tüm ülkeyi alevlendirdi. O âtıl olan imanlar yeniden canlandı, dirildi, meydanlara döküldü. Öncelikle kendi karakterlerinde bir eminlik ortaya koydular. Bu sebeple de gittikleri kapılardan geri çevrilmediler, kabul gördüler. Yeniden Kur’an ve Sünnet ruhu onların hayatlarında canlandı. Bu uyanış ile dirilişin karşısında küfrün bütün düğümleri tek tek çözüldü, mücahitlerin ayakları altında toz toprak oldu.
Bugün İslam ümmeti olarak kendi beldelerimizde dedelerimizin İslam uğruna kanlarıyla boyadıkları şu topraklarda yerli İngiliz, yerli Amerikalı, yerli Yahudilerin oyunlarını bozmak tuzaklarını başlarına geçirmek için uyanmak, uyanık olmak. Bütün çaba ve gayretimizi, onların harcadığının misliyle harekete geçerek, öldürmek istedikleri cihat ruhumuzu yeniden canlandırarak ve bu mukaddes dava uğruna her şeyimizi feda etmeye hazır olduğumuzu önce kendimize sonra da onlara hatırlatmalıyız. Filistin’in, Mescid-i Aksa’nın, Mekke-i Mükerreme’nin, Medine-i Münevvere’nin de kurtuluşu buradan geçmektedir. Ardından birlik olup küffârın tüm izlerini yeryüzünden silip atma görevini Allah azze ve celle bu ümmete nasip edecektir.
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.” (Bakara,155)
“İşte Rableri katından rahmet ve merhamet onlaradır. Doğru yola ulaştırılmış olanlar da işte bunlardır.” (Bakara,157)
Selam ve dua ile…