Ülkemizde ve Dünyada Medya Gücü ile Müslümanların Karalanması

Kapak Dosya – Ümit Şit / 2025 Mayıs / 150. Sayı

Medya, hakkın taraftarlarının eline geçerse benlikler yıkılır. Biz olunur. Batılın eline geçerse iyilik öldürülür, kötülük iyilik maskesi ile yaşatılır. Sağ kalan iyilikler ise küçümsenerek dalga geçilir. Mizah konusu edilir. Amaç, hakkın içini mizahla boşaltma isteğidir. Bu istek ise hakkın imajını zihinlerde ciddi bir mesele olmaktan kalıcı olarak çıkarmak içindir.

Tarihte ve günümüz dünyasında hakkın önü, batılın köpekleri tarafından her zaman medya ile kesilmek istenmiştir. Çünkü medya, toplumların algılarını yönlendiren büyük bir silahtır. Bu silah kimin eline geçerse büyük bir güce sahip olur ve zihinleri iyiye ya da kötüye yönlendirmede Allah’ın izni ile büyük bir avantaj sağlamış olur. Ama genelde medya batıl tarafından kontrol edilegelmiştir.

Nuh aleyhisselam zamanında medya insanların bir arada hep birden aynı şeyleri yüksek sesle dillendirmek suretiyle olmuştur. Krallar zamanında medya, parşömenlere yazılıp meydanlara asılarak oluşturulmuştur. Musa aleyhisselam zamanında medya sihirbazlar eli ile insanları görsel yönden etkileyerek oluşmuştur. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem zamanında medya şiir vasıtasıyla olmuştur. Son 200 yıla kadar sürede ise meddahlar, gazeteler aracılığıyla medya insanları etkilemiştir.

20 yy. başlarından ortalarına kadar radyo büyük bir propaganda aracı olmuş. Özellikle Hitler’in ve diğer zalim diktatörlerin propaganda konuşmaları radyo ile halka empoze edilmiştir. 20 yy. sonlarında ise TV ile hem görsel hem de işitsel olarak zihinler batıl fikirlere yönlendirilmiştir. Amaç batıl sistemlerini muhafaza eden insanları aptallaştırmaktır.

Ülkemizde özellikle Yeşilçam film endüstrisi genelde ecnebi kökenlilerin ellerinde olduğundan İslam’ı büyük tehdit görmektedirler. Osmanlı İslam Devletinin yıkılması onlara yetmemiş, zihinlerdeki İslam ve İslam şiarlarının da silinmesi adına büyük bir çaba içerisine girmişlerdir. Bazen direkt İslam’ın şiarları ile alay edilmiş bazen ise batı kültürü örnek bir yaşam tarzı olarak sunularak zihinlerdeki İslam’ın hakimiyetinin izleri silinmek istenmiştir. Büyük ölçüde de başarılı olmuşlardır. Böylelikle Yeşilçam endüstrisi, Müslüman ecdadına küfreden, düşmanlarına ise âşık olan nesiller üretmiştir. Yeşilçam filmlerinde genellikle sakallı kişiler salt kötüdür. Ortası yoktur. Şeyhler ve imamlar kendi menfaatini düşünen rüşvetçi ve dünyaperest şahsiyetler olarak kurgulanmıştır. Kapalı kadınlar cahil, hayatı bilmeyen ve sadece temizlikçi ya da uşak olan insanlar olarak lanse edilmiştir. Yeşilçam filmlerinde namaz kılma sahneleri yoktur. Filmlerde Müslümanlar ile Hristiyanlar arasında fark yoktur. Ne kadar batılı bir zihne sahipsen o kadar aydın ve dürüstsün mantığı işlenir. Hakkın tarafında olmak için sadece temiz bir kalbe sahip olman yeter. İstersen alkolik ol istersen fuhuş peşinde koşan bir delikanlı ol fark etmez. Hatta hırsız bile olsan eğer kalbin temiz ve filmin sonunda yağlı bir söz söylersen hakkın yanında olmuşsun demektir. Ama sakallı, namaz kılan, insanlara Allah’ın dinini nasihat eden bir kişi isen Yeşilçam filmlerinde en çirkin suratlı bir kişi tarafından canlandırılırsın ve filmin sonunda hain olarak damgalanırsın. Filmlerin sonunda kazanan ise gönyede duramayan ama kalbi temiz olanlar olur. Evet Yeşilçam endüstrisi nesillerin zihinlerinin üzerinden bir silindir gibi geçerek Hristiyan yaşam tarzını insanlara empoze etti. Müslümanlar ise anne babasından duyduğu kadar ve laik düzenin izin verdiği ölçüde mahalle imamlarının dillerinden öğrendikleri kadar dinlerini öğrenebildiler. Bunun sonucunda şu portrelerde Müslüman profilleri çıkarılmış oldu;  namaz dinin direği olmasına rağmen beş vakit namazı kılmayan ama cumayı kaçırmayan, dilediği kadar zina eden ama guslü tam alan, ticaretinde yalanın yuva yaptığı, kul hakkından korktuğu kadar Allah’ın hakkından korkmayan, namazı camide kılmayı kaçırmayan ama kalpleri çok rahatça kırabilen, Allah adına para ve mesai harcamayı zül ve boş gören, Kur’an’ı hafızalara alırken hayatına alamamış olan Müslümanların ortaya çıkmasına neden olmuşlardır. Yeşilçam ile Müslümanların yolları sapmış, amaçları değişmiştir. Aslında gerçek karakter olmayan kurgu senaryolar ile insanlar aldatılmış, gerçek alimlerin asılması, sürülmesi ve hapsedilmesi ile Müslümanlar cahil bırakılmışlardır. Cahil kalan Müslümanları yeniden dizayn etmek için ise sinema medya aracı olarak kullanılmıştır.

20 yy. sonlarına doğru Müslümanlar uyanışa geçmiş kitaplarını okuyarak hakkın savunuculuğunu tekrardan üstlenirken medya boş durmamış gerici, yobaz, irticacı etiketleri ile yaftalamışlardır. Ama aslında bu niteliklerin hepsi devlet gücü ile Müslümanların üzerlerine kusanlara aittir. Namaz kılan Müslüman öğrencileri sanki gayri meşru bir şey yapıyorlarmış gibi gösteren yobaz gazetecilerin büyük haberlerini de gördük. Başını kapatan küçük kızların zorla kapatıldığı, ama mini etek giyen küçük kızların kendi isteği olduğu yansıtıldı medyada. Çıplaklığın medeniyet, kapalılığın çağdışı olduğunu söyleyen medya alkışlandı ağzından salya akan erkekler tarafından. Kur’an’ı küçük yaşta öğrenmenin, okumanın dayatıldığını ama bale ve operanın 6 yaşındaki çocukların hayali olarak kabul gördüğü ve asla dayatılmadığını izledik hep beraber. Peki neden? Çünkü hak ağızların tadını kaçırır. Gönlünce gününü gün edemezsin. Kulağında hep ölümün sesi, ensende ölüm meleğinin soğuk nefesini hissedersin. Bu son ile karşılaşacağını bilerek güzel ve dikkatli yaşarsın hayatı ve bu yüzden sorumluluk hissedersin. Ama kâfirler sorumluluk ile değil gamsız yaşamak ister hayatı. O yüzden hakkı, hak bildiği halde inkâr ederler. Müslümanlar, batı dünyasının bile kabul ettiği ama işlerine gelmediği için söylemedikleri Büyük İslam medeniyetinin üyeleri iken, sormak isteriz. Müslümanları ve İslam’ı karalamaya çalışanlar hangi medeniyetin üyesidirler.?   

21. yy. geldiğimizde tıpkı tarihte olduğu gibi Müslümanlar büyük medya güçleri tarafından terörist ve gerici olarak adlandırılmaya devam etmektedirler. İslam coğrafyaları, diktatörler eli ile kana bulandığı zamanlarda, bu duruma itiraz ettikleri için Müslümanlar, terörist oldular. Batı güçleri tarafından yurtları işgal edildi. Eşlerine tecavüz edilirken, çocukları parçalanırken sessiz olmadıkları için medya tarafından terörist ilan edildiler. Filistin toprakları yüzyıl önce İngilizler tarafından lanetlenmiş Yahudilere peşkeş çekildiğinden beri her gün ve sürekli azar azar katliama uğramışlardır Müslümanlar. O esnada batı medyası kör, sağır ve dilsiz… ama zulme karşı Müslümanlar karşılık verdiklerinde batı medyası hemen efendilerine secde ederek Müslümanları Yahudi düşmanı terörist olarak gösterme yarışına girişmişlerdir. Yahudiler Müslüman çocuklarını bombalar ile yakarken, medyada kötü olan Müslümanlardır. Yahudiler sivilleri, gazetecileri, hastaneleri bombalarken kötü olan Müslümanlardır. Çünkü ölürken sessiz olamadılar. Büyük medeniyet olarak görülen batı medeniyeti ve hain Arap devleti yöneticileri Gazze’de çocukların aç ve susuzluktan ölmesini seyretmektedirler. İşte Batı’nın adaleti. İşte çok özendiğiniz sözüm ona insan merkezli batı ülkelerinin tutum ve davranışları. Kim daha insancıl onlar mı? Yoksa fethettiği her yerde kalpleri de fetheden Müslümanlar mı?

Günümüzde, büyük ölçüde her zaman olduğu gibi büyük medya ajanslarının kontrolü zalimlerin elindedir. Müslümanlar kendi gündemlerini oluşturamadıkları ve duyuramadıkları için bu cephede kaybetmektedirler. Ancak sosyal medya ile Filistin cihadının seyri değişmiş mücahidler yaptıkları video kesitleri ile seslerini dünyaya duyurmuşlardır. Artık eski dünya yok. Medya, ana akım ile kitlelerini kandırıyorlardı. Sosyal medyanın da gençleri aptallaştırdığı ve içi boş kütüklere dönüştürdüğü malumdur. Ancak taklitten çok tahkik eden gençlerin çoğunluğu da azımsanmayacak sayıdadır. Sosyal medyanın genişliği, akıllı telefonların şahsiliği ve dünyanın birbiri ile iletişiminin bir köy mesafesine dönüşmesi ile dünya artık gerçek adalete, insanlar gerçek insanlığa, doğrular ise hakka gebedir. Allah’ın izni …