Kuranın Gölgesinde – Hasan Karakaya / 2014 Aralık / 13. Sayı
Kur’an, Allahu Teâlâ tarafından Cebrail aracılığı ile Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e Arap diliyle indirilen;
Mushaflarda yazılı olarak tevatür yoluyla bizlere ulaşan;
Ancak kendisinin okunması ile namaz sahih olan;
Sadece okunması dahi ibadet kabul edilen;
Bir bölümünü bile inkâr eden kâfir sayılan;
Ve İslâm şeriatının temel kaynağı olan ilahi ve kutsal bir kitaptır.
Kur’an’a Ait Bir Kısım Özellikler:
Aşağıda sayılacak özellikleri taşımayan herhangi bir metne Kur’an adı verilemez.
1. Kur’an-ı Kerim’in Hem Lafzı, Hem Manası Allahu Teâlâ Katındandır:
Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ise, sadece O’nu Allahu Teâlâ’dan geldiği gibi, aynen tebliğ etmiştir. Bu nedenle Kur’an-ı Kerim lafızları değiştirilerek mealen rivayet edilemez. Mesela, Kuran-ı Kerim’deki “zalimane” manasına gelen “dîza” kelimesinin yerine aynı anlamdaki “caire” kelimesi kullanılamaz. Yine Kur’an-ı Kerim’in herhangi bir tefsirine Kur’an-ı Kerim denilemez.
2. Kur’an-ı Kerim Peygamber Efendimize Arapça Lafızla ve Arap Üslubu ile İnmiştir:
Allahu Teâlâ; “…Biz onu düşünüp anlayasınız diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik”(1) buyuruyor. Bu itibarla Kur’an-ı Kerim’in başka dillerdeki tercümesine Kur’an-ı Kerim denilemez. Bu tercümelerin okunmasıyla namaz caiz olmaz. Ebu Hanife’nin dışındaki bütün âlimler; Kur’an-ı Kerim’i okumaktan aciz olan kişinin, onu öğrenmesine kadar namazı hiçbir şey okumadan kılacağını söylemişlerdir.(2) Çünkü Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Ey Muhammed! Uyarıcılardan olasın diye bu Kur’an’ı açık bir Arapça lisanı ile senin kalbine Ruh’ul Emin olan Cebrail indirmiştir.”(3)
“Allah’tan korksunlar diye Biz onlara eğri tarafı ve eksiği bulunmayan Arapça bir Kur’an indirdik. “(4)
“Biz muhakkak bu kitabı, okuyup anlamanız için Arapça bir Kur’an olarak indirdik.(5)
“Şüphesiz Biz, onu düşünüp anlayasınız diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik. “(6)
Diyebiliriz ki; Şimdiye kadar bütün müslümanlar namazın iç ve dışında Kur’an-ı Kerim’in Arapça okunması hususunda fiili bir icmâ yapmışlardır. Ne var ki günümüzde bazı kötü niyetli insanlar Kur’an-ı Kerim’in tercüme edilip tercümesiyle ibadet edilmesini istemektedirler. Onların asıl maksatları; Kur’ândan ilham almak değil, müslümanları kolayca dinden çıkarmak ve Allah katından gelen Kur’an-ı Kerim’i böylece rafa kaldırtmaktır. Zira niyetleri halisane olsa, Kur’an meallerini okuyarak ondan nasiplerini pekâlâ alabilirler. Şunu unutmamak gerekir ki;
a. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem mektuplarında Kur’an-ı Kerim’i tercüme etmemiş, tercüme edilebileceğine dair bir beyanda da bulunmamıştır. Mesela:
Peygamber Efendimiz Rum Kayseri’ne, Acem Kisrası’na ve Kıptilerin lideri Mukavkıs’a gönderdiği mektupları Arapça göndermiş ve “Kur’an tercüme edilerek tercümesiyle ibadet edilebilir” iddiasında bulunanlara açık kapı bırakmamıştır.
b. Kur’an-ı Kerim’i tam fesahat ve belağatıyla başka bir dile olduğu gibi aktarmak imkansızdır. Çünkü Kur’an’ın hem lafzı hem de manası mucizedir. Değiştirildiği takdirde nazm-ı celili bozulur. O takdirde Kur’an, tam Kur’an sayılmaz, o bir tefsir olur. Tefsirler Kur’an-ı Kerim sayılsaydı; Araplar O’nun bir sûresinin benzerini getirmekten aciz kalmazlardı ve Kur’an-ı Kerim onlara bu hususta meydan okumazdı.
Ancak Kur’an’ı tefsir şeklinde tercüme etmek mümkündür.
3. Kur’an-ı Kerim Bizlere Tevatür Yoluyla Gelmiştir.
Ona hiçbir şey sokuşturulamamıştır. “Şüphesiz O, aziz bir kitaptır. O’na batıl ne önünden ne de arkasından sokulabilir…”(7)
Kur’an insanların zihinlerinde, mushafların içinde muhafaza edilmiş ve bütün İslâm topraklarındaki müslümanlara ihtilafsız bir şekilde ulaştırılmıştır. “Kur’an’ı Biz indirdik, Biz. O’nun koruyucusu da şüphesiz ki Biz’iz.”(8) İşte bu nedenledir ki mütevatir olmayan kıraatler, Kur’an sayılmamıştır.(9)
Kur’an-ı Kerim’in Delil Oluşu:
Kur’an-ı Kerim, Allah’ın kelamı olması dolayısıyla İslâm dininin birinci kaynağıdır. Bunda kimsenin şek ve şüphesi yoktur.
Kur’an-ı Kerim’in tesbiti kesindir, kıyamete kadar hiçbir tahrife uğramadan kalacaktır.
Ancak âyet-i celilelerin çoğunun taşımış oldukları manaları açık seçik olduğu için, bunların manalarına delaletleri kat’idir. “Hanımlarınızın çocuğu olmadığı takdirde onların bıraktıkları mirasın yarısı sizindir.”(10) âyeti bu kabildendir. Bazı âyet-i celilelerin ise, çeşitli sebeblerden dolayı, taşımış oldukları manalara delaletleri kat’i olmayıp zannidir. “Boşanan hanımlar üç “kuru’u” boyunca iddet beklerler”(11) âyetinde zikredilen “kuru’u” kelimesi Arap dilinde hem adet görme, hem de adetten temizlenme manasında kullanıldığı için, âyet-i celile’de bunlardan hangisinin kasdedildiği kesin anlaşılmamakta ve bunlardan birisine delalet ettiği de tahmin edilmektedir. İşte bu son türden olan âyetleri anlamak için belli yolları takip etmek gerekmektedir.
Kur’an-ı Kerim’i Anlamak İçin Takip Edilecek Yol
1. Manası açık olmayan âyetleri anlamak için, manası açık seçik âyetlere başvurulur. Çünkü Kur’an’ı en iyi açıklayan bizzat Kur’an’ın kendisidir.
2. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetine başvurulur.
Zira Kur’an’ı ilk alan ve onu insanlara açıklamakla vazifelendirilen Rasulullah’tır.
3. Âyetlerin inmelerine sebeb olan hadiselere (esbab-ı nüzule) başvurulur.
“Kur’an’ın tercümanı” diye adlandırılan Abdullah bin Abbas radıyallahu anh bu yola başvuruyordu. Mesela; “O yaptıklarına sevinen ve yapmadıklarıyla da övünmek isteyenleri sakın azaptan kurtulmuş zannetme. Onlar için can yakıcı bir azap vardır”(12) âyet-i celilesini anlayamayan Mervan, Abdullah bin Abbas radıyallahu anh’danşunları sormuştur: “Her yaptıklarına sevinen ve yapmadıkları şeylerle de övünmek isteyen azap göreceğine göre; bizim hepimiz azap göreceğiz demektir.” Abdullah bin Abbas radıyallahu anh şu cevabı vermiştir: “Siz bu âyeti niçin böyle anlıyorsunuz? Bir gün Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem yahudilerden bir şey sordu. Yahudiler onun cevabını saklayıp başka bir şeyle cevap verdiler ve bu haberden dolayı övülmelerini arzuladılar, gerçek cevabı saklamalarından da sevindiler. Bunun üzerine bu âyet-i celile ve bundan önceki şu âyet nazil olmuştu: “Bir zaman Allah kendilerine kitap verilenlerden O’nu insanlara açıklayacaklarına, O’nda olanları gizlemeyeceklerine dair ahid almıştı. Onlar ise bunu arkalarına atarak az bir değere değiştirdiler. Bu alışverişleri ne kötüdür. “(13)
4. Kur’anın indiği zamandaki Arapların örf, adet ve üsluplarına başvurulur.
Mesela; Necm Sûresi 49. âyette “O Şi›ra›nın Rabbidir” buyuruluyor. Burada “Şi›ra”nın ne demek olduğunu anlamak için Arapların cahiliye dönemlerinde bu yıldıza taptıklarını bilmek gerekir.
Kur’an En Büyük Mucizedir:
Kur’an’ın mucize olduğu şüphesiz bir gerçektir. Şöyle ki;
1- Kur’an’ın belagati ve fesahati zirvededir,
2- Getirdiği hükümler, tam bir uyum içindedir. Çeşitli meseleleri tanzim etmesine rağmen en küçük bir çelişkiye rastlanmaz. “Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Eğer Kur’an Allah’tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı, onda birbirine zıt birçok şey bulurlardı. “(14)
3- Kur’an geçmişi az ve öz olarak doğru bir şekilde aktarır. “Ey Muhammed! Sana vahyettiğimiz bu hadise gayb haberlerindendir. Bundan önce sen de kavmin de bunu bilmiyordunuz…”(15) “Ey Muhammed! Bu kıssa gaybın haberlerindendir. Biz onu sana vahyediyoruz. Yusuf un kardeşlerinin tuzak kurmak için, ittifak ettiklerinde sen onların yanında değildin.”(16)
4- Kur’an-ı Kerim, geleceğe dair malumatlar vermiştir ve bunlar aynen gerçekleşmiştir. Mesela; Allahu Teâlâ müminlere Mekke’nin fethini şu âyetle bildirmiş ve daha sonra aynen vuku bulmuştur: “… Ey müminler elbetteki sizler, Allah dilerse güven içinde, saçlarınızı traş etmiş veya kısaltmış olarak korkmadan mescid-i harama gireceksiniz…”(17) Diğer bir âyette; “Rumlar, size en yakın bir yerde mağlup oldular. Onlar bu mağlubiyetten sonra birkaç sene içinde galip geleceklerdir. Eninde sonunda emir Allah’ındır…”(18) buyurulmuştur ve aynen gerçekleşmiştir.
5- Kur’an, misal olarak bazı ilmi gerçekleri zikretmektedir. Daha sonraları gelişen ilimler bu hakikatleri gözler önüne sermiştir. Mesela; Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: “Kâfirler, gökler ve yer birbirine bitişikken onları ayırdığımızı ve her canlıyı sudan yarattığımızı bilmezler mi? Hâlâ iman etmiyorlar mı?”(19) Bu âyette gökle yerin evvelce bir olduğu, sonradan Allah›ın onları ayırdığı ve her canlının sudan yaratılmış olduğu anlatılmaktadır.
“İnsanoğlu kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi zannediyor? Hayır, Biz onun parmak uçlarını bile yeniden yaratmaya kadiriz.“(20) Bu âyette parmak izlerinin her kişide farklı olduğuna işaret edilmektedir. Onun için parmak uçlarının aynen yaratılacağı zikrediliyor.
“Yemin olsun ki, Biz insanı süzülmüş, özlü balçıktan yarattık, sonra onu nutfe halinde müstahkem bir karargâh olan rahme yerleştirdik, sonra nutfeyi kan pıhtısı haline getirdik, kan pıhtısını bir çiğnem et yaptık, bir çiğnem eti kemiklere dönüştürdük, kemiklere de et giydirdik. Sonra da onu bambaşka bir varlık yaptık…”(21)Bu âyette de insanın aslının topraktan geldiği ve ana rahmindeki embriyolojik gelişimi anlatılmaktadır.
“Allah birbiriyle karşılaşan iki denizi salıverdi. Aralarında engel olduğu için birbirlerine karışmazlar.”(22) Âyette suların birbirinden farklılığına dikkat çekilmektedir.
“Güneş de kendi mihverinde dönüp dolaşmaktadır…”(23) Âyette güneşin kendi etrafında döndüğü, bu özelliği ile diğer gezegenlerden farklılığı belirtilmekte;
“…dağlardan da, beyaz, kırmızı, simsiyah ve türlü renklerde tabakalar yaratmışızdır.”(24) Âyet çeşitli maddelere işaret etmektedir.
“Allah, binmeniz ve süs hayvanları edinmeniz için atları, katırları ve merkepleri yarattı. Henüz bilmediğiniz daha nicelerini yaratacaktır.”(25) Burada da çeşitli taşıtlara işaret buyurulmaktadır.
“Gürültü ile koşanlara, ateş çıkaranlara, sabahleyin saldırıp tozu dumana katarak düşmanın içine dalanlara yemin olsun ki, şüphesiz insan, Rabbinin nimetlerine karşı pek nankördür.”(26) Bu âyet-i celile de çeşitli harb aletlerine işaret etmektedir. Aslında Kur’an-ı Kerim, tecrübe ile elde edilebilecek ilimlere sadece misal olarak işaret eder. Çünkü insanlar akıllarını çalıştırdıkları takdirde, bunları bilebilir ve fani dünyada bunlardan menfaatlenebilirler. Dolayısıyla Kur’an’ın bunları uzunca açıklaması beklenilemez. Aksi takdirde bir fizik ve kimya kitabı derecesine düşmüş olur ki, hâşâ Kur’an bundan münezzehtir. Buna mukabil, insan aklının aciz kaldığı şu meselelere detaylı olarak cevap verir: Nereden geldik? Neyiz? Nasıl olmalıyız? Nereye gidiyoruz? Gittiğimiz yerde ne olacağız?
6. Kur’an, bütün insanî münasebetleri en güzel ve en sağlam bir şekilde tanzim eden İslâm şeriatının ana kaynağıdır. Günümüze kadar geliştirmek maksadıyla durmadan değiştirilmelerine rağmen, bütün beşeri sistemler, insanların problemlerini çözmede aciz kalmışlardır. Buna mukabil 1400 küsur sene önce, maddeten çok geri kalmış bir çölün içinde yaşayan ve okuryazarlığı olmayan bir zata indirilen Kur’an’ın, kişi ve toplumların bütün davranış ve münasebetlerini, en güzel ve en adaletli bir şekilde – bütün yer ve zamanlarda – tanzim etmesi, Kur’an’ın en büyük mucize olduğunu gösterir.
—————————-
1. Zuhruf, 3.
2. Bkz. İbn Kudame, Muğni c. I, sh. 526.
3. Şuara, 193-195.
4. Zümer, 28.
5. Yusuf, 2.
6. Zuhruf, 3.
7. Fussilet, 41-42.
8. Hicr, 9.
9. Mütevatir olmayan kıraatlere Kur’an denilemez. Bunlar okunarak kılınan namaz caiz olmaz ve bu kıraatleri inkâr edenlere kâfir denilemez. Meselâ: “Verecek bir şey bulamayan kimse için de kefaret, üç gün oruç tutmaktır” (Maide, 89) âyet-i celilesine Abdullah b. Mes’ud “peş peşe” kelimesini ilave ederek şöyle okumuştur: “Verecek bir şey bulamayan kimse için de keffaret (peş peşe) üç gün oruç tutmaktır”. Bu ilave edilen kelimeye Kuı’an-ı Kerim denmez.
Mütevatir olmayan kıraatlerin hükmü, âlimler tarafından ihtilaflıdır.
a. Hanefiler, mütevatir olmayan kıraatleri sünnet derecesinde sayarak delil kabul etmişlerdir.
b. Fıkıh âlimlerinin çoğunluğu ise, müievatir olmayan kıraatlerin, Kuran sayılmadığı gibi hadis de sayılmayacağını beyan ederek bu gibi metinlerin delil olamayacağı kanaatindedirler.
10. Nisa, 12.
11. Bakara, 228.
12. Ali İmran, 188.
13. Ali İmran, 187.
14. Nisa, 82.
15. Hud, 49.
16. Yusuf, 102.
17. Fetih, 27.
18. Rum, 2-4.
19. Enbiya, 30.
20. Kıyamet, 3-4.
21. Müminun, 14.
22. Rahman, 19-20.
23. Yasin, 38.
24. Fatır, 27.
25. Nahl, 8.
26. Adiyat, 1-6.