Kapak Dosya – Muhammed Sadık Türkmen / 2019 Şubat / 75. Sayı
Hamd alemlerin Rabbine, salat ve selam Rasûlullah’a, onun ailesine ve ashabına olsun.
İslam tarihi, bu yüce dine hizmet ederek Allah katında üstün mertebelere yükselen kahramanlarla doludur. Bu yiğitlerin hepsi ya davetleri ile ya cihatlarıyla ya da ilimleri ve ibadetleriyle nesillere güzel örnek teşkil etmişlerdir. İşte bu yiğitlerin öncülerinden biri olan Hz. Ömer radıyallahu anh İslam’a çok değişik alanlarda hizmet ederek İslam’a gönül veren her müminin kalbinde taht kurmuştur. Daha İslam’a girdiği ilk gün Darul Erkam’da gizlenen Müslümanları Kabe’de namaz kılmaya davet etmiş ve hak ile batılı birbirinden ayırarak “faruk” ismini almıştır.
Hz. Ömer radıyallahu anh davet sahasında zorluklara göğüs germesi, hicrette öncü olması, cihad meydanlarında müşriklerle göğüs göğse çarpışması, hükmünde adaleti, ilimde hikmetiyle hem dinin önder şahsiyetlerinden biri olmuş hem de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in inşa ettiği İslam devletinin temellerini sağlamlaştırmıştı. Peygamber efendimizin pek çok övgüsüne mazhar olan Hz. Ömer radıyallahu anh hakkında şu hadisi şerifler rivayet edilmiştir.
Ukbe b. Amir radıyallahu anh dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Şayet benden sonra peygamber olsaydı O, Ömer Bin Hattab olurdu.” [1]
İbni Ömer radıyallahu anh’ten rivayetle Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah, hakkı Ömer’in dili ve kalbi üzerine koydu.” İbni Ömer radıyallahu anh diyor ki: “İnsanların başına çözmeleri gereken kaç mesele geldi ise hem onlar hem de Ömer konuştuğunda Kur’an Ömer’in söylediği şekilde inmiştir.”[2]
Sad b. Ebu Vakkas’tan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ey Hattab’ın oğlu! Nefsimi elinde tutana and olsun ki şeytan bir yolda yürürken seni görse mutlaka senin gittiğin yoldan başka bir yola yönelir.”[3]
Hz. Ömer radıyallahu anh İslam’a girmeden önce Mekke’de kabadayılığı ile bilinirdi. Bu durum İslam ile şerefleninceye kadar devam etti. O, Mekke’nin önde gelen şahsiyetlerinden değildi. Ancak üstün meziyetleri dolayısıyla Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in duasına mazhar olmuştu. O’nun İslam tarihine not düşülecek meziyetlerinden biri de sorumluluk hissi ve Müslümanların dertleri ile hemhal olmasıydı.
Hz. Ömer radıyallahu anh’ın Hayatından Bazı Tablolar:
Hz. Ömer radıyallahu anh İslam’a ilk girdiği gün içinde yanan iman ateşini ortaya koymuş ve Müslümanların İslam’ı açıktan duyurması ve yaşaması gerektiğini söylemişti. Daha öncede belirttiğimiz üzere o, Müslümanların gizli mekanlardan dışarı çıkmasını ve müşriklerle kora kor mücadele edilmesini arzuluyordu. Henüz ilk gününde Kabe’nin yanında saatlerce kavga etmiş ve Müslümanların ibadetlerini rahatça yapmasını temin etmişti. Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh diyor ki: Ömer’in Müslüman olması fetih, hicreti zafer, idareciliği ise rahmet idi. Ömer İslam’a girinceye kadar Beytullah’ta namaz kılmaya güç yetiremezdik. O Müslüman olunca müşriklerle kavga etti, böylece namaz kılmamıza artık karışmadılar.[4]
Hz. Ömer radıyallahu anh Allah ve Rasûlüne son derece bağlı idi. Onların vermiş olduğu hüküm her şeyden daha üstün idi. Hudeybiye’de Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem barış anlaşması imzalayınca yapısı gereği itirazda bulundu. Fetih sûresinin inmesi üzerine ölünceye kadar o günde yaptığı davranışlardan tövbe amacıyla sadaka vermeye devam etmişti. Ebul Esved diyor ki: İki kişi mahkeme olmak için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi o da aralarında hüküm verdi. Aleyhinde hüküm verilen kişi “Bir de Ömer ibn Hattab’a gidelim dedi ve onun yanına gittiler. Adamlardan biri şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem benim lehime bu adamın aleyhine karar verdi, bu da Ömer’e gidelim dedi. Ömer diğerine doğru mu? dedi. Adam evet deyince Ömer ben gelinceye kadar bekleyin dedi. İkisinin yanına kılıcını alarak geldi ve Ömer’e gidelim diyen kişiyi vurarak öldürdü. Diğer adam ise kaçtı ve ya Rasûlallah! Ömer arkadaşımı öldürdü dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Ömer mümin bir kişiyi öldürmeye cüret etmez” dedi. Bunun üzerine Allah şu ayeti indirdi: “Rabbine yemin olsun ki aralarındaki anlaşmazlıklarda seni hakem seçip sonrada verdiğin hükme içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen boyun eğip teslim olmadıkça iman etmiş olamazlar.” (Nisa, 65)
Hz. Ömer radıyallahu anh halife olduktan sonra ashabı kiramın ileri gelenlerini Medine de tutmak istemişti. Bunun sebebi ortaya çıkan meselelerde onlarla istişare edip öyle karar almaktı. O tek başına değil sorumluluğu kendi arkadaşlarının da üstlenmesini istiyordu.
Hz. Ömer radıyallahu anh istişare meclisini alim kişilerden teşekkül ettirmişti. O ilimde derinleşmeyi teşvik etmiş ve ilimde derinleşenleri kendi yanında tutmuştu: Abdullah b. Abbas radıyallahu anh dedi ki: Uyeyne b. Hısn yeğeni Hürr b. Kays’a gelip ona misafir oldu. Genç ve yaşlı olsun Kur’an’ı iyi bilenler Ömer”in meclis ve istişare ehlinden idiler. Uyeyne yeğenine: Yeğenim senin bu emir yanında bir makamın var, onun yanına girmem için bana yardımcı olur musun? dedi o da izin istedi. Ömer de izin verdi. Uyeyne içeri girince: “Ey Hattab’ın oğlu! Sen bize bolca vermiyorsun ve aramızda adaletle hükmetmiyorsun” dedi. Buna çok kızan Ömer kalkıp onu dövmeye yeltenince, Hürr şöyle dedi: “Ey müminlerin emiri! Allahu Teâlâ Nebisi sallallahu aleyhi ve selem’e: ‘Af yolunu tut. İyiliği emret, cahillerden yüz çevir.’ (Araf, 199) buyurdu. İşte bu da cahillerden biridir.” Hürr bu ayeti okuyunca Ömer daha ileri gitmedi. Çünkü o Allah’ın kitabına karşı “vakkaf”[5] idi.[6]
İbni Abbas radıyallahu anh diyor ki: Ömer beni Bedir savaşının ileri gelenleri ile aynı meclise dahil ediyordu. Sanki bundan dolayı bazıları içinden kızıp “Bu da niye bizimle beraber meclise giriyor. Daha bizim çocuğumuz emsali” demişti. Ömer “O sizin derecesini bildiğiniz birisidir” demişti.[7]
Hz. Ömer radıyallahu anh valileri seçerken çok titiz davranırdı. Onlara ayrılmamaları gereken bazı şartlar koyardı. Huzeyme b. Sabit radıyallahu anh’ten şöyle dediği rivayet edilir: “Ömer radıyallahu anh birini vali tayin ettiğinde, ona bir sözleşme hazırlardı. Muhacir ve Ensar’dan bir topluluğu buna şahit tutardı. Şartlar şunlardır: Ata binmeyecek, beyaz ekmek yemeyecek, ince yumuşak elbiseler giymeyecek, ihtiyaç sahiplerinin yüzüne kapıyı kapatmayacak, eğer yaparsa takdir edilen cezayı çekecek.”[8]
Hz. Ömer radıyallahu anh valilere insanlara dini öğretmeleri için uyarır ve onları gözetim altında tutarak sürekli hesaba çekerdi.
Talimatlarına ve emirlerine önce kendisi ve ailesinin uymasına dikkat ederdi. İnsanlara bir şey yasakladığında ailesini toplar ve onlara şöyle derdi: “Ben insanlara şu şeyleri yasakladım. İnsanların gözü yırtıcı kuşun avına baktığı gibi sizin üzerinizde. Allah’a yemin olsun ki birinizin bunu ihlal ettiğini görürsem cezasını kat kat veririm.”[9]
Medine’de ve civarında yaşanan kıtlıkta Hz. Ömer radıyallahu anh halkın içinde düştüğü durumu müşâhade ediyor ve dertleri ile yakından ilgileniyordu. Hakimiyeti, altındaki civar bölgelerden kıtlık yaşanmayan yerlere haber salmış ve ihtiyaç sahiplerinin sıkıntısını gidermek için Medine’ye erzak taşıyan kervanları seferber etmişti. İhtiyaç sahiplerine bizzat sırtında yiyecek taşıyor, bazılarına kendisi yemek pişiriyor ve onlarla beraber yemek yiyordu. O kıtlık yılında halkın durumunu daha iyi anlayabilmek için kendi ailesi ile oturup yemek yememiştir.
Hz. Ömer radıyallahu anh hak sahiplerinin hakkını muhafaza etme konusunda son derece titiz idi. Mısır valisi olan Amr b. As radıyallahu anh’ın ğayri müslim birine yaptığı haksızlıktan dolayı onu yanına çağırıp azarlamış ve Mısırlının hakkını iade etmiştir.
Müslümanlara ait olan malı korumakta çok titiz davranıyordu. Ali b. Ebi Talip radiyallahı anh şöyle der; Bir gün Ömer b. Hattab’ı bineği üzerinde hızla giderken gördüm. Dedim ki “nereye gidiyorsun müminlerin emiri.” dedi ki: “Zekât develerinden biri kaçmış peşinden gidiyorum.” Dedim ki: “Senden sonra gelen halifelerin işini çok zorlaştırdın.” Dedi ki “Ebul Hasan beni kınamayasın, Muhammedi nübüvvetle gönderen Allaha yemin olsun ki Fırat’ın kenarında bir oğlak ırmağa düşse kıyamet günü Ömer’den sorulacaktır.”[10]
Adaleti ile ve Allah yolunda büyük gayreti ile bilinmesine rağmen şehadetine vesile olan suikasttan sonra insanlar onu övdüğü zaman o Müslümanların sorumluluklarını omuzlamanın ne kadar ağır olduğunu beyan etmiş ve kendi nefsine bir pay biçmemiştir: “Vallahi bu meselede baş başa çıkmayı ne lehime ne de aleyhime olmamasını çok arzu ederim. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in dostluğu bana yeter.”[11]
[1]. Süneni Tirmizi hn: 3686
[2]. Süneni Tirmizi hn: 3682
[3]. Sahihi Buhari hn: 4923 Sahihi Müslim hn:2596
[4]. Et-Tabakatü Kübra c: 3 s: 250
[5]. Vakkaf: Hz. Ömer’in radıyallahu anh’ın sıfatı olup Kuran okunduğu zaman onun emirlerine son derece riayet etmesi ve o emirleri aşmaması anlamındadır.
[6]. Sahihi Buhari hn: 4642
[7]. Sahihi Buhari hn: 4970
[8]. Taberi c:4 s:207-208
[9]. Taberi c:4 s:207
[10]. Taberi c:4 s:202-203
[11]. El-Müstedrek c:3 s:91










