Ayların Faziletleri – Mehmet Emin / 2013 Ocak / 2. Sayı
Bizlere anne ve babalarımızdan daha merhametli ve şefkatli olan Allah celle celeluhu dünyayı bir nizam, düzen ve ahenk içinde yaratmıştır. Bizleri de bu dünyada güzel ve hayırlı işler yapmaya teşvik etmiş, lütfunun tecellisi olarak kendi katından kitabını hayat rehberi, kulu Abdullah’ın oğlu Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i de peygamber olarak göndermiştir.
Bizler şunu bilmeliyiz ki; Yaptığımız bütün amellerin kabul olması ve yüzümüze çarpılmaması için Allah Rasulünün emrettiği şekilde gerçekleşmesi gerekmektedir. Buna binaen bizler hangi zaman diliminde neleri yapmalıyız? Neleri yapmamalıyız? Ya da nelerin doğru nelerin yanlış olduğuna inanmamızda peygamberimizin bize haber verdiği şekilde olmalıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
“Gökleri ve yeri yarattığı günde Allah’ın yazısına göre Allah katında ayların sayısı on iki olup, bunlardan dördü haram aylarıdır. İşte bu doğru hesaptır. O aylar içinde (Allah’ın koyduğu yasağı çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin…” (Tevbe/36)
Allah Teâlâ yeryüzünü yarattığı günden beri ayların sayısını on iki olarak belirlemiştir. Bir Müslüman olarak bu aylarda yapması ve kaçınması gereken hususlar, inançlar nelerdir?
Hicri ayların ikincisi olan safer… Niçin bu isimle anıldığına dair farklı rivayetler vardır. Onlardan bir tanesi de “insanın karnında bulunan bir hastalık anlamında kullanılmasıdır.” Bundan dolayı cahiliye ehli safer ayını uğursuz bir ay olarak kabul etmişlerdir. Bu ayda sefere çıkmanın, yolculuk yapmanın uğursuzluk getireceğini söylemişlerdir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ise hadisi şeriflerinde uğursuzluk diye bir şey yoktur demiş ve onların bu batıl inançlarını reddetmiştir. Toplum olarak bizler Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hayatını, yaşantısını tam manasıyla anlayamadığımızdan dolayı O’nun ilim medresesinden tedrisat görmediğimiz için maalesef hayatımızın her alanını batıl inançlar ve hurafeler kuşatmıştır.
Bir müslümanın şu ve benzeri uğursuzluklara inanması da asla doğru değildir:
Ay ve güneş tutulması, köpek havlaması, baykuş ötmesi, kedi ve köpeğin yolda geçen bir kişinin önünden geçmesi, merdiven altından geçmek, on üç rakamı, salı günü işe başlamak veya yola çıkmak, gece aynaya bakmak veya tırnak kesmek, çarşamba akşamı cinsi münasebette bulunmak vb. pek çok şeyde uğursuzluk bulunduğuna inanmak asla doğru değildir. Zira böyle şeylerde ne iyilik ne de kötülük vardır. Bir eşyayı bir olayı mutlaka bir şeye yormak gerekiyorsa Peygamber efendimizin tavsiyesi doğrultusunda iyiye yormak icap eder.
Bakın Ahmed bin Hanbel’in rivayet ettiği hadisi şerifte Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
“Kim bir iş yapmaya karar verirde uğursuzluk olduğuna inanarak bu işten vazgeçerse Allah’a şirk koşmuş olur.” Bu şirkten tevbe etmesi için de şöyle demesi gerekir:“Allah’ım senin belirlediğinden başka gerçekleşecek bir şey yoktur. Senin murad ettiğinden başka hayır yoktur. Senden başka da ilah yoktur.”
Ebu Davud’un rivayet ettiği hadisi şerifte ise Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Hiçbir kul yoktur ki kalbine uğursuzluk inancı girmiş olmasın. Şayet kişi nefsinde böyle bir şey hissederse şöyle desin: “Ben Allah’ın kuluyum, Allah’ın dediği olur güç ve kuvvet ancak Allah iledir. Güzellikler de kötülükler de ancak Allah’ın dilemesi ile gerçekleşir. Şahidlik ederim ki Allah’ın gücü her şeye yeter.”
Hadisi şerifte de geçtiği üzere bu tür inançlar bir tür hurafedir. Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bu inançların yanlış olduğu hususunda bizleri uyarmıştır.
Genel olarak şu söylenilebilir ki zaman diliminin hepsi Allah’a aittir. İnsanın yaptığı ameller bu zaman diliminde gerçekleşir. Şayet zaman Allah’a itaat, ibadet, zikir, namaz ve oruçla geçiyorsa o mübarek ve bereketli bir zamandır. Ancak isyan, fısk-u fücur ve kötü amel ile akıp geçiyorsa o kişi manevi uğursuzluk/talihsizlik hastalığına mübtela olmuştur. Abdullah bin Mesud Allah kendisinden razı olsun şöyle diyor:
Şayet bir şeyde uğursuzluk/talihsizlik varsa o da bizim dillerimizdedir. Dil kadar hapsedilmeye mahkûm başka bir şey yoktur.” Bir müslümanın gıybetini yaparız, çekiştiririz, kötü söz söyleriz ve böylece amellerimizde eksiklik olur.
Eğer uğursuzluk/talihsizlik varsa o da Allah’a isyan edilen ortamlar, günah işlenilen mekânlar ve bizlerin oralardan uzaklaşmamasıdır.
Eğer uğursuzluk/talihsizlik varsa o da salihleri, Allah’ın dostlarını bırakıp şeytanın dostlarıyla ve yandaşlarıyla hemhal olup oturup kalkmaktır…
Eğer uğursuzluk/talihsizlik varsa o da mescidlerden, sohbet ortamlarından ve zikir halkalarından uzaklaşıp heva ve hevesin peşinden gitmektir.
Eğer uğursuzluk/talihsizlik varsa o da vakit namazlarına, sünnetlere, gece namazlarına, farz ve nafile oruçlarına gerektiği kadar ehemmiyet verilmemesidir.
Eğer uğursuzluk/talihsizlik varsa o da, zulme uğrayan, ırzı namusu çiğnenen, zillete mahkûm edilen mazlum Müslümanlar için dua etmeme, mallarımızdan gerekli şekilde infak etmememiz ve onların dertleriyle dertlenmememizdir.